Yaramızda Kalsın ♣️

By PeriZekali

90.6K 4.4K 351

Tamamlandı ✔️ "Bu kitabı; 24 yıllık hayatım boyunca, içimde sürekli takılıp düşen o küçük kıza ithaf ediyorum... More

Yaramızda Kalsın
İlk Bakış.. Bölüm 1
Biat.. Bölüm 2
Katil.. Bölüm 3
Kleptomani.. Bölüm 4
Medcezir.. Bölüm 5
Acı zanaatçısı.. Bölüm 6
Hesaplaşma.. Bölüm 7
Sır.. Bölüm 9
Rüya.. Bölüm 10
Madde.. Bölüm 11
İhanet.. Bölüm 12
Kayboluş.. Bölüm 13
İz.. Bölüm 14
Güvenin Acı Tadı.. Bölüm 15
Geçmişe Takılı Gelecek.. Bölüm 16
Veryansınlar.. Bölüm 17
Kefaret.. Bölüm 18
Katran Karası Düşler.. Bölüm 19
Siyaha Bulanmış Kelebek.. Bölüm 20
Kayıp.. Bölüm 21
Pembe Mezarlık..Bölüm 22
Karamsar.. Bölüm 23
Kafes.. Bölüm 24
Sahte.. Bölüm 25
Gözleri kör boşluk..Bölüm 26
Kirlenmiş Gökkuşağı.. Bölüm 27
Kaçmak İçin Savaş..Bölüm 28
Yaşamak İçin Öldür..Bölüm 29.
Seni Seninle Aldattım.. Bölüm 30
İki İnsan Bir Yanlış..Bölüm 31
Ölüme Tutsak Özgür..Bölüm 32
Kendini Feda Et..Bölüm 33
Onun İçin Ondan Vazgeç..Bölüm 34
Final.. Part 1/2
Final.. Part 2
Perizekalı'nızdan Veda

Acı Sarmalı.. Bölüm 8

2.4K 117 17
By PeriZekali

Playlist; Adele - Set fire To The Rain lryrics
Medyada; Eylül Karayel

"

Satır arası boşluklar gibiydim çoğu zaman hayatta. Kimsenin dikkat bile etmediği, bir sorun çıkarmadıkça adından bile söz edilmeyen, bir boşluk. Kelimeler çarpar geçerdi ruhsuz bedenime. Her biri bir iz bırakır, izlerin her biri bir anıya gebe kalırdı.

Hiç birine muhtaç olmadım şu sayılı hayatımda. Hep yalnızdım. Kalbim misafirdi göğüs kafesimde. Hep gidecek gibi dururdu. Bende kapıyı hep aralık bırakırdım bu yüzden. Beklemek anlamsızdı, beklemek acı.

Sabaha karşı kuruyan boğazlarımın acısıyla uyandım. Bir kaç kez yutkundum ama yetinemedim. Yabancı yatakta doğrulup gözlerime yabancı gelen odada gezdirdim bir süre gözlerimi. Ayaklarımı yataktan sarkıtıp kalktım ve parmak uçlarımda kapıyı açtım. Emir'in uyanmasını istemiyordum. Bu geceden sonra uzak dursam iyi ederdim. Huysuzun içinde ki canavarı çıkarmıştım sonunda. Mutfağa gitmek için salondan geçmem gerekiyordu ve bunu sessizce yapmam lazımdı. Parmak uçlarımda yolu yarılarken Emir'in sesiyle olduğum yerde kaldım.

"Gitme." Acıyla çıkan ses tonuna karşılık taş kesildim. Yavaşça ona doğru baktım ve hala uyuduğunu görünce nefesimi dışarıya bıraktım. Sanırım sayıklıyordu. Yanına gidip ne dediğini anlamak için eğildim. "Hayır." Diye bağırdı ve beni yerimde korkuyla sıçrattı. Baş parmağımla damağımı kaldırdım. Alnında biriken terleri görebiliyordum. Üzeri açılmıştı ve kaşları çatıktı. Nefesimi tutmuştum o sıra. Bu adamın boyundan büyük acısı beni afallatıyordu. Ona acımıyordum. Daha çok imreniyordum. Böyle aşık olmak nasıl bir duyguydu? Ben hiç tadamayacaktım. Daha fazla yanında durmamak için geri çekildim. Yere düşen battaniyesini kaldırıp üzerine örtecekken sertçe koluma yapıştı.

"Ne yapıyorsun sen?" Rüyanın etkisinden çıkamadığı ses tonundan belliydi. Ne olduğunu anlamak isterce bakıyordu yüzüme ve kolumu biraz daha sıkarsa koparacaktı. Kalbim tekledi.

"Emir, kolum." Diye inledim ve kolumu kurtarmaya çalıştım. Ne yaptığını yeni farketmiş gibi koluma bakıp elini çekti. "Üzerini örtüyordum."

"Ne duydun?" Diye sordu tehdit eder bir ses tonuyla. Yutkundum. Sürekli sayıklıyor muydu? Bundan haberi var gibi soruyordu çünkü. Gözlerimi kaçırmamak için bakışlarımı ona diktim.

"Hiçbir şey. Sadece üzerini örtüyordum." Dedim. Bir şey duymamış gibi yaparsam her şey benim için daha iyi olacaktı. Emir'in gözleri şuan siyaha bulanmıştı ve ben ona karışmak istemiyordum. Elleriyle terden sırılsıklam olmuş saçlarını karıştırdı.

"Niye ayaktasın?" Sıkıntıyla nefes aldı. Ne gördüğünü çok merak ediyordum. Onu böyle yıkan her neyse, acı çekmesine sebep olanda oydu.

Nasıl bir adamsın Emir? Nasıl aşık ve nasılda acıya tutsak? Aşkın nasıl da acıya karışmış böyle? Nasıl bir adamsın? Tanrım, nasıl bir adamsın...

"Su içeceğim." Dedim ve hızlı adımlarla mutfağa yöneldim. Bir bardak su içip biraz önce yaşananları unutmak istedim. Lakin aklımı kaybetmek üzereydim. Arkamdan mutfağa geçip mutfak masasının sandalyesine oturdu. Gözü üzerimdeydi ve bu çok rahatsız hissettiriyordu. "Bu evde olmamdan rahatsız olduğunu biliyorum. Ama hiçbir anına saygısızlık etmeyeceğim." Dedim kendimden emin bir şekilde. Onun hakkında ne kadar az şey bilirsem o kadar iyiydi. Ona ne kadar az alışırsam o kadar iyi olacaktım. Ben insanlara alışmazdım. Bu yüzden bir kedim vardı benim. İnsanlardan daha çok güvenirdim onlara. Onlar bırakıp gitmezdi. Bizim aksimize.

Ah, kedim.

"O odaya girmediğin sürece bir sıkıntı yok." Üzerine basa basa söylemesi daha mı etkili yapıyordu? Hayır. Daha çok merakı içimde körüklemekten başka bir işe yaramıyordu. Bunu yapmayı kesmeliydi.

"Ne var o odada? Bir ceset falan mı?" Diye sorduğum da ben her ne kadar alaya alıp sorsam da, Emir'in ciddi yüz ifadesi bozulmamıştı. Bu tüylerimi diken diken yaptı. Daha ne kadar anlamaya çalışacaktım? Ona nasıl ulaşacaktım? Bir yerde yanlış yapıyordum.

Yalnızlığına dokunmamalıydım. Çünkü onun yalnızlığı geçmişinden kaynaklanan bir şey değildi. Ruhunun içinde yalnızdı hep. Sonun da dışına çıkamayacağını anlamış, kabullenmişti. asıl ona ulaşmaya, duvarlarını yıkmaya, ruhuna dokunmaya çalışanların durumu vahimdi.

"Sen öyle bil." Diye geçiştirdi. Merak tüm bedenimi bir battaniye gibi sarmıştı ve sıcaklığı yakıyordu. Ben o odaya girecektim. Her ne olursa olsun girecektim. Çünkü artık orası benim zaafım olmuştu. Bu sırada zil çalınca Emir ayaklanıp kapıyı açtı. Bende arkasından yürüdüm. Gelen Barış'di.

"Erkencisiniz." Ellerini birbirine sürterek içeriye girdi. Saçlarında kar taneleri vardı. Marul saçlı çocuk.

"Mutfağa geç." Emir Barış'i mutfağa yönlendirdi. Konuşmak istediği her neyse benim duymamı istemiyordu. Barış bana göz kırpıp mutfağa yöneldi. Bende salonda kaldım.

Aklım kedimdeydi. Maması var mıydı, üşüyor muydu? Merak ediyordum. Benim eve gitmem lazımdı. Bunu Emir'le konuşmak için mutfağa yöneldiğim de sesiyle bir süre durup dinledim.

"İki senedir sürekli aynı rüyayı görüyorum. Bana sürekli onu bul diyor." Dedi sıkıntıyla. Hayal'den mı bahsediyordu? Dikkat kesildim. "Dün gece ilk kez emaneti yerine ulaştır dedi." Gözleri buğulanmıştı Emir'in. Bedeni burada olsa da ruhu çok uzaklardaydı. Ellerini tezgahta çekip sırtı bana dönük bir şekilde oturdu masaya. Barış alt dudağını ısırıp gözlerini kaçırdı. Bir şey söyleyecekti ama Emir'den çekiniyor gibi bir hali vardı.

"Sence bu bir tesadüf mü?" Diye bir şeyi ima etti Barış. Öyle bir imaydı ki bu üzerinize alınmamak imkansız olurdu. Emir arkasına yaslandı. Yüzünü göremiyordum ama gerildiğini hissedebiliyordum.

"Bilmiyorum." Sertçe saçlarını karıştırdı. "Siktir, beynim ağrıyor!"

Emir öyle yorgundu ki, ruhu yaşça büyümüş artık bu genç bedenini istemiyor gibiydi. Bu yüzden içinde sıkışıp kalmış kendiyle bir kavgaya tutuşmuştu. Ama ne yazık ki kazanan olmayacaktı. İnsan kendiyle girdiği hangi kavgayı kazanmıştı ki? Barış'in ima ettiğini anlamamıştım ama bu Emir'i öfkelendirmişti. Tesadüf olmayan neydi? Barış neyi ima ediyordu. Bir kaç gündür düşündüğüm şeyler beni geriyordu artık.

"Ne istiyorsun, sarışın?" Afallamış bir şekilde kapıda dumur olup kaldım. Bu adamın sırtında gözleri mi vardı? Toparlandım.  Sesi görünmez bir ip gibi boynuma sarılmış beni kendine çekiyordu. Bir şey çaktırmadan öksürerek içeri girdim. Barış'ın masaya bıraktığı poşetleri karıştırdım ve sütle kakaoyu aldım. Buse içindi sanırım. Ama ilgiyi dağıtmak için izinsiz aldım. İki göz beni izlerken onlara ne var? Dermiş gibi baktım.

"Acıktım." Dediğim de Barış sütle kakaoyu bardağa koyup karıştırdı ve bana uzattı. Uzunca bir yudum aldığım da üzerimde ki bakışlarından rahatsız olarak bardağı masaya bırakmadan önce onlara uzattım ama ikisi de bana uzaylı görmüş gibi baktıkları için bardağı masaya bıraktım. Kakaolu sütü bir tek çocuklar mı içerdi sanki?

"Eve gitmem gerekiyor." Dedim hiçbir şey olmamış gibi. Barış'in gözleri bir bende bir Emir'de dolaşıyordu. Çünkü oda biliyordu ki iki susmayan beden sonunda mutlaka kavgaya tutuşurdu.

"Senin artık bence durman gerekiyor!" Emir elini masaya vurup ayağa kalktı ve üzerime yürüdü. Gözlerimi kırpıştırıp ona baktım. İçinde ki canavar neredeyse kıyafetlerini yırtarak dışarı çıkacaktı. Onu dizginleyemiyordu. Çünkü içinde aslında onun bile tanımadığı biri vardı.

"Sen bana emir veremezsin!" Diye diklendim. O kim oluyordu da benimle böyle konuşabiliyordu? Adının bir özne değilde yüklem olması işimi kolaylaştırmadı. Çünkü gözleri bir girdaba dönüşüp çalkalandı. Derin bir solukla üzerime geldi ve beni buzdolabıyla arasına sıkıştırdı.

"Bana bak Karayel. Sınırını aşmaya kalkma yoksa sana gerçek Emir'i gösteririm. İnan bana bunu görmek bile istemezsin!" Nefesi yüzüme çarpıyordu ve yumruk yaptığı elleri yüzümün hemen kenarındaydı. Boğazıma tırmanan kelimeler nefes almamı engelliyordu. Kısa süre sonra aynı  kelimeler bir yardım çağrısına dönüşüp gözlerimden okunacaktı. Bunu hissetmiştim.

"Emir, tamam sakin olun." Barış Emir'in kolundan tutup onu üzerimden çekti. Emir son kez bana bir bakış atıp mutfaktan çıktığın da nefesimi dışarıya bıraktım. "Sen ona bakma. Sadece acısını çıkaracak yer arıyor."

"Boşversene." Umursamamaya çalışarak masaya oturdum ve ellerimle saçlarımı dağıttım. Nefesimi dizginleyemiyordum. Emir'in üzerimde bıraktığı etki tusunami gibiydi. Geçtiği yerleri yerle bir ediyordu.

Beni yerle bir ediyordu.

"Sanıldığının aksine umursamaz bir kız değilsin. İçin de çok farklı bir kız var." Barış benimle ilgili tahminlerini sıralıyordu. İnsanlar beni tanımaya çalışmakta vazgeçmeliydi. "Emir'in de böyle. İnan bana içinde çok vicdanlı bir adamdır."

"Azrail'in vicdanı olmaz." Dedim ona tepki olarak. Biraz önce yaşanılan olayı hiçbir vicdanlı adam yapmazdı. Ayrıca bu cümlede gülünecek bir durum yoktu ama Barış gülümsedi.

"Huysuzdan sonra Azrail ha? Bunu da sevdim." Bu marul kafa her şeyden nasıl kendine gülecek bir pay çıkarabiliyordu? Hayret ettim. Bu insanları ayakta tutan biri varsa, oda kesinlikle Barış'di. "Bugün Ceyda seninle kalacak. Biz dışarıda olacağız."

"Aman ne güzel." Diye homurdandım. Emir'den sonra birde Ceyda'yla mı uğraşacaktım? Bugün daha kötü olabilir miydi? Gelince hep mi üst üste gelirdi dertler?

" Ceyda senin sadece Hayal'in yerine geçeceğinden korkuyor. Yoksa seninle bir derdi yok." Kaşlarımı çattım.

"Kimsenin yerine geçme gibi bir derdim yok. Kısa zaman içinde hayatınızdan çıkacağım."

"Umarım çıkmazsın. İçimden bir ses Emir'e iyi geleceksin diyor." Konuşmamızı dışarıdan gelen korna sesi bozdu. Barış son kez elini omzuma koyup bana güven vermek isterce gülümsedi. Üzerime düşen ağırlık yüzünden ona tepki veremedim. Ben kimseye iyi gelmeyecektim. Daha çok onları üzecektim. Herkesi üzecektim.

Yasaklı kapının önünden geçerken açmak için yeltendim ama beklediğim gibi kapalıydı. Acaba anahtarı nereye koyuyordu? Eğilip halının altına baktım yoktu. Emir öyle ortalık yere bırakmazdı anahtarı. Kim bilir neredeydi. Kapıya göz ucuyla bakıp çalan kapıyı açmaya gittim.

"Selam." Ceyda Buse'yle birlikte içeriye girdi. Ona başımla selam verip kapıyı kapattım. Buse'yi sardığı kıyafetlerden kurtarıp kendi üzerindekileri de çıkardı. Buse saçlarını savurup dudaklarını büzdü.

"Bu şapka saçlarımı bozuyor anneciğim yenisini alalım." Çocuksu ses tonu kaşlarımı yukarı kaldırmıştı. Fazla mı çok bilmişti?

"Dışarı da bir sürü çocuk soğukta şapkasız Buse, elindekilerle yetinmelisin." Ceyda'nın çocuğuna öğrettiği şeyler biraz boyunu aşıyordu. Bunun farkında mıydı? O bir çocuktu. Çocuklar büyüklerin kelimelerini anlamsız bulurdu.

"Onlara da annesi alsın." Diye omuz silken Buse'yi kucağına alıp koltuğa oturttu Ceyda ve ona bir çizgi film açtı. Ben sadece onları izliyordum. Minik kalbinin aldığı bu kadardı işte. Ona göre anneler bunu yapmalıydı.

Anneler sevmeliydi,
Sonsuz sevmeliydi.
Sonsuza kadar sevmeliydi.

"Kahve yapacağım. İçecek misin?" Birden bana mi sordu yoksa Buse'ye mı diye cevap veremedim.  Sonra kafamı salladım. Mutfağa yönelince bende arkasından gittim. Dolapları karıştırıp kahveyi buldu ve bardaklara boşalttı. Evde hiçbir şey yoktu. Aç karna kahve nasıl olurdu bilmiyorum ama bir şey yemek istemiyordum. "Nasıl gidiyor?"

"Gitmiyor." Dedim umutsuz bir şekilde.  "Emir'le yaşamak çok zor." Beni bir süre süzdü ve burukça gülümsedi. Dudaklarının uzun ince kıvrımlarında ki saklanan acı bana göz kırpıyordu.

"Hayal'de böyle söylerdi." Kaynayan suyu bardaklara boşaltıp yanıma oturdu. Tek kaynayan şey kahveye karışan su değildi. Geçmişte bizimle beraber masaya oturmuş ve bana burada fazlalıkmışım gibi hissettirmişti.  "Hatta ona Emireli derdi."

"Emireli. Güzelmiş." Dedim gerçekten tam lakabını bulmuş diye düşündüm. Adı gibi emir vermeye bayılıyordu. Ruhsuzca büküldü dudaklarım.

"Burada olmak beni boğuyor." Dedi sıkıntıyla. Gerçekten iyi görünmüyordu. Bununla başa çıkamıyormuş gibi görünüyordu. Sonra ayağa kalktı. Gözlerim onu takip etmekten yoruluyordu. Çünkü hızlı konuşuyor, hızlı düşünüyor ve bunu hareketlerine yansıtıyordu. "Ben yapamayacağım." Dedi. Ne demek istiyor diye onu izlemeye devam ettim. "Bu evde duramam. Bana onu hatırlatıyor." Hızla mutfaktan çıktı ve Buse'yi kucaklayıp çıkışa yürüdü. Kızını bile giyindiremeyecek kadar alalacele davranıyordu. Ardından şaşkınlıkla ona bakıyordum. Gidiyordu.  Buse'yi hızla giyindirip kapıyı açtı ve göz ucuyla bana bakıp gitti.

Kapının arkasında kendi başıma kalmıştım. Bu insanların yüzleşmeleri gereken bir geçmiş vardı. Ceyda en kötüsüydü. Emir içinde yaşıyordu ama Ceyda gerçekten kötüydü. Bu yüzden arkadaş edinmiyordum işte. Arkamda böyle bir enkaz bırakmayacaktım. Asla bunu yapmayacaktım. Koşarak Emir'in odasına girdim ve bütün çekmeceleri karıştırdım. O anahtarı bulacaktım. Bu insanları böyle yapan neyse bu odanın içindeydi. Yoktu. Hiçbir yerde yoktu.  Salona mutfağa her yere baktım ama yoktu. Sinirle koltuğa oturdum ve koltuk minderlerini de kaldırıp baktım. Bu sırada kapı açılınca panikle minderleri yerine koymaya çalıştım ama başarılı olamadım.

"Ne yapıyorsun?" Emir beni şüpheyle süzdü. Elimde ki minderleri birbirine vurdum.

"Temizlik yapıyorum." Dedim onları tekrar yerlerine yerleştirdim. Emir kaşlarını çatarak bana baktı sonra elinde ki poşetlerle mutfağa girdi. Arkasından gittim.

"Ceyda nerede?" Poşetleri masanın üzerine bırakıp bana baktı. Sanırım ev için alışveriş yapmıştı.

"Gerçeklerden kaçıyor." İçimden geçirdiklerimi neden düşünmeden dışarıya vuruyordum sanki?

"Sen ne anlarsın ki?" Emir beni aşağılar bir şekilde yargılayınca alay ederce güldüm.

"Ben mi ne anlarım? Söylesene Hayal'den ne farkım var!" Bunu söylemeyecektim. Sanırım en büyük hatayı yapmıştım şuan. Dilimi ısırdım ve gelecek fırtınayı bekledim.

"Sakın bir daha onun adını ağzına alma!" Diye gürledi. Elini yumruk yapıp masaya vurdu. Sinirini eşyalardaki çıkarması eline ne geçiriyordu?

"Kimin? Sen daha onun adını bile söyleyemiyorsun!" Diye ona meydan okudum. Bütün kasları gerilmişti. Boynunda ki damar dışarı fırlayacak gibi duruyordu. "Yeter! Ben gidiyorum!" Dedim ve koşarak dış kapıya ulaştım. Beni kolumdan tutup durdurdu ve bir hiçmişim gibi sürükleyerek  odaya attı. Kollarında çırpındım, etrafı tekmeledim ve bu evden kaçıp gitmek için ne yapmam gerekiyorsa onu yaptım.

"Bırak beni! Nefret ediyorum senden!" Diye bağırdım ve kollarında debelenmeye devam ettim. Ellerim yumruk haline gelmiş bir krizle göğsüne vuruyordu. Gitmek istiyordum. Bu evden nefret etmiştim.

"Beni zorlama sarışın!" Dişlerinin arasından çıkan nefret başımı döndürmüştü. Taşımakta zorlandığı  öfkeyle odadan çıkıp bir kaç dakika sonra elinde bir iple geri geldi. Bu sıra da camdan çıkmak için bir hamlede bulunup korkuyla yutkundum.  "Ne yapıyorsun?" Sesimin titremesini mani olamıyordum. Emir öyle sinirliydi ki, gözü hiçbir şey görmüyordu. Kollarımı tutup kaçmama fırsat vermeden beni bağladı. Aynı iple ayaklarımı da bağlayınca deliye döndüm. "Sen ne yaptığını sanıyorsun? Aptal! Çöz beni!" Diye bağırdım ama o beni duymuyordu bile. Çırpınışlarım hiçbir işe yaramıyordu. Resmen beni esir almıştı. "Şikayet edeceğim seni! Hapishanelerde süründüreceğim!"  Emir eline aldığı bir bantla ağzımı kapatınca bayılacak gibi oldum.

"Sesini kes artık! Hiçbir bok bilmiyorsun!" Diye bağırdı. Yatakta çırpınıp iplerden kurtulmaya çalıştım ama canımı yakmaktan başka bir işe yaramadı. Fazla sıkı bağlamıştı ve bileklerim zonkluyordu. "Ölmeyi istemekle ölmek aynı şey değil aptal sarışın!" Kapıyı çarparak kapattı ve beni karanlıkta ellerim bağlı yalnız bıraktı. Hıçkırık boğazıma kadar çıkıyor ordan içimde patlıyordu. Ağlamayacaktım. Ağlamamalıydım.

Göz yaşlarım yanaklarımdan süzülürken düşündüğüm tek şey kimsesizliğimdi. Eğer bir ailem olsaydı bunları bana yapmaya kimseye cesaret edemezdi. Sessizce ağladım o odada. Yarım saat boyunca olabildiğince her şeyden nefret ettim. Annemden, babamdan, Emir'den ve en çok da kendimden.

Karanlığın içimi delip kalbime kadar inmesi zor olmamıştı. Tam anlamıyla dibi boylamış, insanların izi kalsın diye attıkları çamurun altında kalmıştım.

Bir on dakika daha sonra Emir geri geldi. Ona bakmıyordum bile. Bileklerim acıyordu. Kalbim acıyordu.

Yanıma gelip ellerimi çözmeye başladı. Yavaş yavaş bacaklarımı da çözdüğün de, ağzımda ki bantı çıkarıp attım. Bileklerim kıpkırmızı olmuştu. Emir bileğimi tutup kırmızı çizgilerin üzerinde gezdirdi bir süre baş parmağını. Elimi çekmedim. Yüzleşmeliydi. Kızgınlığının bana değilde kendine hatta belki de onu bırakıp gittiği için Hayal'e olduğunu idrak etmeliydi.

"Ben bok herifin tekiyim." Dedi tok bir sesle. Burnumu çekip bileğimi ellerinden kurtardım. Bana yaptığını unutmayacaktım. Ona acıyarak istediğini vermeyecektim. Kelimelerle savaşmak istiyorsa bu akşam en büyük düşmanını edinmişti.

"Öylesin." Dedim ondan uzaklaşıp. "En az benim kadar boka batmış durumdasın. " gözlerini yumup bir kaç saniye sessiz kaldı.  Bir şeyleri tartar hali vardı. Nefes alışverişleri bile kendine has sertliklerden ibaretti.

"Bir daha kelimelerine dikkat et. Et ki bunları yaşamayalım." Dedi uyarı dolu bir sesle. Bir nevi anlaşma yapıyordu benimle. Gözlerimi elimin tersiyle silip bileklerimi ovdum.

"Bana o odayı göster." Dediğim de kaşlarını çatarak bana baktı. Gözlerinde sorgulayan bir ifade vardı. "Belki o zaman seni anlarım ve sesimi keserim. Ama böyle merakta bırakırsan bundan vazgeçmeyeceğim."

"Beni tehdit mi ediyorsun?"

"Anlaşmaya çalışıyorum." Ayağa kalkıp saçlarını yana doğru elleriyle itti.

"Bu asla olmayacak. Eğer sen çeneni tutmazsan, ben tutmanın bir yolunu bulurum." Dedi. Evet bunu bana göstermişti. Sonra Derince bir soluğu dışarıya bıraktı. Kendiyle yüzleşmek sandığından daha yorucu olmuştu belli ki. "Sigara alacağım." Dediğinde bunu benim için söylediğini biliyordum. Yaptığı hatayı telafi etmeye çalışıyordu. Omuzlarımı silktim.

Bir şey söylemeden evden çıktı. Çaktırmadan camdan baktığım da arabasına bindiğini gördüm. Kafamı çevirdiğim de cüzdanını masanın üzerinde görünce oraya yöneldim. İçini açıp baktım ve bir fotoğraf gördüm. Karamel rengi saçlarıyla bir kız vardı ve gülümsüyordu. Resmin yarısı yırtılmıştı. Sanırım bu Hayal'di. Masum bir güzelliği vardı ve uzun zamandır böyle içten gülen biri görmemiştim. Sonra resmin arkasında bir anahtar elime çarpınca kalbim hızlanmaya başladı. Bu odanın anahtarı olabilir miydi? Önce camdan gidip gitmediğini  kontrol ettim ve sonra soluğu yasaklı kapının önünde buldum. Anahtarı deliğe sokup çevirdim. Her şey bu gece ya başlayacak yada tamamen son bulacaktı.

Ve kapı açıldı...

Continue Reading

You'll Also Like

803K 46.6K 34
Kuru öksürükleri durmadı bir süre. Boğazının acısını ben hissetmiş gibi yüzümü buruşturdum. Hastalığı benden kaptığı için kendimi iki kat kötü hissed...
543K 26.1K 45
Gül 23 yaşında Xelikan aşiretinin ortanca kızıdır. Okuyup doktor olmak istese de Dedesinin izin vermemesi yüzüne hayallerine hiç bir zaman kavuşamamı...
268K 15.7K 29
"Hep kaderimin akını diledim Allahtan. Namazlardan sonra oturur uzun uzun dua ederdim. "Allah'ım benim için en hayırlısı kimse onu yaz kaderime" Ka...
12.8K 1.1K 9
Modern zamanın Ferhat ile Şirin'ini okumaya hazır mısınız?