DRAMEN (Tamamlandı)

Oleh -BUSR4

1.8M 119K 21.7K

HİKAYE İÇİN YAPILAN YORUMLAR "Okuduğum en güzel fantastik hikayelerden birisi. Elementleri farklı bir olayla... Lebih Banyak

1.BÖLÜM
2.BÖLÜM
3.BÖLÜM
4.BÖLÜM
5.BÖLÜM
6.BÖLÜM
7.BÖLÜM
8.BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11.BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
Sezon Finali
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM (FİNAL)
40. BÖLÜM (FİNAL 2)

32. BÖLÜM

31K 2.2K 86
Oleh -BUSR4

Hazırladığım küçük bavulumu son kez kontrol ettikten sonra aşağı inip kendime küçük bir sandviç yapmaya başladım. Gün henüz doğuyordu ve ben hiç uyumamıştım. İşin aslı nelerle karşılacağımızı bilmediğim için hem kendim hem de benimle gelecekler için endişeliydim. Raen'le aramız da bozuktu ve ben her şey normalmiş gibi davranıp uyuyamamıştım.

Sandviçimi yedikten sonra çantamı alıp Usah'a doğru yol aldım. Bludrin'i gördüğümde adımlarımı hızlandırdım.

"Günaydın."

"Doğru, gün aydı fakat kendim için aynı şeyi söyleyemem."

"Uyumadığın belli oluyor."

"Yorucu bir savaştan hemen sonra tekrar harekete geçince dinlenmeye pek vaktim olmadı."

"Tehlike beklemez doğanın kızı. Şu olayları bir atlatalım geldiğimizde doya doya uyursun."

"Tabii geri gelebilirsek." Bakışlarımı bu cümleyi söyleyen tanıdığım sese çevirdim. Raen, sırtında bir çantayla yavaş adımlarla bize doğru yaklaşıyordu. "Söylesene Belinay, yeniden ölmeyi planlıyor musun?"

"Sana da günaydın Raen." diye karşılık verdim. Yutkunup gözlerimi ondan ayırdım ve bize doğru yaklaşan diğerlerine baktım.

"Günaydın ekip!" Tek kaşımı kaldırarak ekipte olmadığını hatırladığım Haglin'e sorarcasına baktım. Haglin tüm dişlerini göstererek gülümserken yanıma geldi ve beni kolunun altına aldı. "Bensiz nereye gideceğini sanıyordun doğanın kızı?"

"Dün akşam el kaldırdığını hatırlamıyorum." diyerek kolunun altından çıktım.

"Çünkü o sıra sizi dinleyemeyecek kadar sarhoştum. Konunun ne olduğunu bilmiyordum. Konuşmaya dair hatırladığım tek şey Bludrin'in çişi geldiği."

"Kaşınıyorsun." dedim uyarıcı bir ses tonuyla. Bludrin, Haglin'e tehditkar bir bakış attı.

"Sanırım hala sarhoşsun Haglin. Nereden geliyor bu samimiyet?"

"Sanırım alkolün içinde yürek vardı." Haglin ensesini kaşıyarak geri çekildi. Bu hareketine istemsizce kıkırdadım.

"İçinde ne olduğunu bilmediğin şeyleri ağzına almamanı tavsiye ederim Haglin. Kötü şeyler olabilir, kendini sakın." Bludrin Haglin'e tepeden bakarak gözlerini devirdi.

"Eğer daha çene çalacaksanız gidip uyuyacağım. Gitmeye karar verdiğinizde uyandırırsınız." Raen'in bu davranışları sinirlerimi bozuyordu.

"Biz şimdi gidiyoruz. Uyumak istiyorsan evinin yolunu biliyorsun."

"Tamam Belinay. Hadi gidelim artık." Raen bana delici bakışlar atarken çatık kaşlarım daha da çatıldı. Ona arkamı dönerek havalandım ve Bludrin'in sırtına oturdum. Herkes ejderhalarının üzerine yerleşirken Bludrin çoktan havalanmıştı.

"Raen'le aranızdaki bu soğuklukta ne? Resmen üşüdüm." Bludrin'in alaycı sesi kafamın içine dolduğunda arkama bakıp Raen'i görmeye çalıştım. Henüz havalanırken kaşları hala çatıktı.

"Onunla böyle olmak beni üzüyor. Ama bu dengesiz tavırları sinirlerimi bozuyor."

"Daha yeni canlandın. Keşke biraz tadını çıkarabilseydiniz." Bludrin'e hayretle baktım.

"Bunu söyleyen sen misin?"

"Senin canın sıkkın olunca istemsizce benim de oluyor."

"Bağ yüzünden." dedim hatırlayarak. Bludrin'le, Güneşin Nefesi'yle bir bağım vardı ve bu gerçekten inanılmazdı. Düşünsenize; tüm ejderhaların atası, herkesin kendisinden korktuğu ve efsaneleri olan bir ejderhayla bağınız var! Hala inanamıyordum.

"Daha yolumuz var. Uyuyup enerji toplamalısın. Neler olacağını bilmiyoruz." Görmeyeceğini bilsemde başımla onayladım ve geniş sırtında uzanarak gözlerimi kapadım.

***

Tremenas, tıpkı rüyamda gördüğüm gibiydi. Harabeye dönmüş evler, yarısı olmayan ağaçlar... Üzerinden yıllar geçmiş olsa da savaşın izlerini görmek mümkündü. Zei ve Haglin'e baktım istemsizce. İkisininde yüzleri asıktı.

"O dönemde burada olmadığıma seviniyorum." Haglin başını sallayarak Zei'ye hak verdi.

"Evet Belinay. Rüyanda gördüğün yer neredeydi?" Jeminu'ya küçük bir bakış attıktan sonra kurumuş toprakların üzerinde ilerledim. Birkaç adım sonra durup ayakkabılarımı çıkardım ve çıplak ayaklarımı soğuk zeminle buluşturdum. Gözlerimi kapadım ve ellerimi belimin hizasında kaldırarak avuç içlerimi yukarı dönzerdim. Derin bir nefes alıp ayak parmaklarımı toprağın üzerinde oynattım. Tremenas'ın tüm görüntüsü beynimde oluşurken hayrete düştüm.

Şehrin görünmeyen kısmı görünenden daha büyüktü ve çok derinlere doğru uzanıyordu. Yavaşça gözlerimi açtım.

"Vay canına!" dedi Jeminu. "Bu kadarını beklemiyordum."

"Ne gördün?" Jeminu'ya bakış attıktan sonra Kazilo'ya döndüm.

"Tremenas göründüğünden daha büyük. Yer altında çokça odalar mevcut."

"Peki aşağı nasıl ineceğiz?" Bakışlarımı toprağa çevirdim ve nereden inileceğini bildiğim yere doğru ilerledim.

"Burada bir merdiven var." deyip ellerimi göğüs hizamda birleştirip ayaklarımı hafifçe iki yana açtım. Merdivenin olduğu toprağa bakarak yavaşça ellerimi birbirinden ayırırken toprak sarsıldı ve baktığım yer ortadan parçalanarak iki yana doğru hareket etti. Merdivenlerin başı göründüğünde arkamdaki insanlara baktım.

"Bu taraftan." deyip gülümsedim. İlk basamağa adımımı attığımda diğerleride beni takip etti. Aşağı doğru ilerledikçe karanlık artıyordu. Sol avcumun içinde bir ateş yaratıp ilerlemeye devam ettim. Kütüphanenin nerede olduğunu biliyordum ve emin adımlar atıyordum. Arkamdakilerin hayrete düşmüş olduklarını hissedebiliyordum. Metrelerce yürürken kimsenin ağzından çıt çıkmadı. En sonunda karşımda büyük bir kapı görünce durdum ve arkama kısa bir bakış atıp kapıya döndüm. Örümcek ağlarıyla sarılmış kapının tokmaklarıda aynı şekilde ağlarla doluydu. Yüzümü buruşturarak tokmağa uzandım ve kapıyı ittim.

Kapı aralanır aralanmaz küf ve toz kokusu dolmuştu burnuma. İçeri girip meşaleleri aydınlattım. Her yer örümcek ağlarıyla doluydu. Rüyamdaki gibiydi tıpkı her şey. Yavaşça kitap raflarına doğru ilerledim ve masanın üzerinde açık olan eski kitaba istemsizce gözlerimi çevirdim. İşte oradaydı! Aradığımız kitap rüyamda olduğu gibi aynı yerindeydi. Kitabı elime alıp bizimkilere baktım.

"Bu o mu?" diye sordu Segi. Başımla onaylayarak gülümsedim ve gözlerimi tekrar kitaba çevirdim. Parmak uçlarımı kitabın açık sayfası üzerinde gezdirdim.

"Bizden başka var olan uygarlıklar da var. Saklanan, kayıp olan, gizlenen uygarlıklar..." Onlara baktım. Herkes pür dikkat beni dinliyordu. "Sanırım bunu yukarıda incelesek daha iyi olur."

"Bence de. Burada değişik bir hava var." Raen çatık kaşlarıyla odayı inceliyordu. Bir şeyler seziyordum ve o da sezmiş olmalıydı ki endişeyle bana bakıyordu.

"Hadi yukarı çıkalım." Herkes açık kapıya doğru dönmüştü ki kapı bir anda şiddetle kapandı. Korkuyla kapıdan uzaklaşırken etrafımıza bakıyorduk.

"Neler oluyor?" diye bağırdı Jeminu.

"Bilmiyorum." diye mırıldandım. Olduğumuz oda sarsılmaya başladı. Tavandan toprak parçaları dökülüyordu.

"Buradan çıkmak zorundayız!"

"Bizde bunun yolunu düşünüyoruz Hilly!" Zei, Hilly'e sertçe çıkıştıktan sonra üzerimizdeki toprak iyice sarsılmaya başladı. Toprağın üzerimize düşeceğini anladığım an üzerimize büyük bir hava topu yaptım ve sarsılan toprak üzerimize düştü.

"Kazilo! Yukarı ışınlan!" Kazilo başını sallayıp gözlerini kapadı ve kayboldu. "Belinay, bizi yukarı çıkartabilir misin?"

Ellerimi havaya kaldırıp derin bir nefes aldım ve gözlerimi kapadım. İçimde dışarı çıkmayı bekleyen doğanın kızını serbest bıraktım ve gözlerim tekrar açıldığında her şeyi daha net gördüm. Herkesin ter damlalarını görebiliyordum. Ellerimi yavaşça indirip biraz bekledim ve hızla yukarı kaldırdığımda hava topu sertçe toprağı delip yukarı doğru ilerlemeye başladı. Güneş ışıklarını gördüğümde ellerimi indirdim ve içinde bulunduğumuz hava topunu yere bıraktım. Herkes rahatça nefesini verdiğinde kaşlarımı çatarak altımızdaki toprağa baktım.

"Ne oldu?" Bludrin endişeyle bana bakarken kaşlarımı daha da çattım.

"Kitap aşağıda kaldı. Geri gidip onu alacağım." Kimseden bir onay beklemeden yardığım yerden aşağı atladığımda arkamdan gelen bağırışları duymuştum. Kimsenin arkamdan gelmemesi için topraktan yardım istedim ve ayaklarının toprağa hapsolmasını sağladım. Jeminu'nun küfürlerini de işitmiştim.

Kütüphaneye tekrar geldiğimde yerde kapanmış olan kitabı aldım ve etrafıma baktım. Her şeyi daha net görebildiğim için kapının arkasındaki varlıkları da görmüştüm. Hiçbir şeye benzemiyorlardı. Çok biçimsizlerdi ve çirkinlerdi.

Kapının yanlarındaki toprağı kullanarak kapıyı iki tarafından sıkıştırıp kapıyı büzüp yok ettim. Biçimsiz yaratıkların kendileri gibi biçimsiz gözlerine baktım.

"Nesiniz siz? Bizden ne istiyorsunuz?" dedim sert bakışlarımın aksine sakin bir ses tonuyla.

"Biz Tremenas'ın koruyucularıyız. Çok uzun zamandır yer altında yaşıyoruz. Merdivenlerin olduğu girişin açılması bir ağacın dalına bağlıydı ve savaşta o ağaç yakıldı. İçeriden kimse dışarı çıkamadı. Güneşin ışıkları yer altına ulaştığında şaşırdık ve en gizli bölgeye, kütüphaneye giriş yaptığınızı görünce engel olmaya çalıştık. Siz ne istiyorsunuz?"

"Buraya bir kitap için geldik ve onu alıp gideceğiz." Kısa bir süre birbirlerine baktılar.

"Doğanın kızının sıradan bir kitap için buraya geldiğini düşünmüyorum."

"Aynen öyle." Tekrar birbirlerine baktılar.

"Onu almanıza izin veremeyiz. İçinde çok fazla yasak bilgi var."

"Sizden izin istediğimi sanmıyorum."

"Öyleyse zor yoldan engel olmak zorunda kalırız."

"Kendinizi kasmayın beyler." Son sözümle birlikte pozisyonumu aldım ve bir hamle yapmalarını bekledim. Biçimsiz gövdelerinde bazı uzuvlar belirdi ve bana doğru hareket etmeye başladılar. Ateşi kullanarak engel olsam da yenilerinin çıkmasına engel olamıyordum. Bana yaklaşan her bir uzuva ateşle karşılık verirken bir yandan da toprağa hükmediyordum. Toprak iki yaratığıda içine hapsederken şaşırmışlardı. Uzuvlar artık bana ulaşamıyordu. Zaferle gülümseyerek havalanırken onlarıda beraberimde yukarı sürükledim.

"Bunlar da ne?" Ayaklarım yere bastığında normale dönmek için gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım ve tekrar gözlerimi açtım.

"Tremenas'ın koruyucularıymış." Yaratıklara bakıp tek kaşımı kaldırdım. "Yıllardır savaşmadığınız için sanırım paslanmışsınız." Yaratıklar başlarını yere eğdiklerinde bende bizimkilere döndüm ve yaratıkların bana anlattıklarını anlattım.

"Başka yaşayan hiç kimse var mı aşağıda?" diye sordu Haglin. Gözlerinde biraz olsun umut kıvılcımları olduğunu görebiliyordum.

"Hayır. Bir insanoğlu yemeden, içmeden yaşayabilir mi yıllarca? Hayır, kimse yok."

"Bizden başka..." diye tamamladı yaratığı arkadaşı. Haglin ve Zei'ye bakarken içim burkuldu.

"O kitabı neden aldınız?" Yaratığın sorusuna karşılık Jeminu'yla göz göze geldik.

"Kayıp uygarlıkları bulmak istiyoruz." Yaratıklar birbirlerine baktılar kısa bir süre.

"Tahmin etmiştik. Peki nedeni nedir?"

"Size bunları anlatacak kadar güvenebileceğimizi sanmıyorum." diye çıkıştı Segi.

"Doğru, güvenemezsiniz." Yaratıklardan biri derin bir nefes aldı ve devam etti. " Bakın, geçmişte Tremenas ve Dramen barış içinde iki ırktı. Bugün Tremenes burada olsaydı yine hiçbir şey değişmezdi."

Diğer yaratık Zei ve Haglin'e baktı. "Görüyorum ki dostluk hala devam ediyor."

"Biz sizin düşmanınız değiliz. Belki bir ittifak kurabiliriz. Sizinle gelmemize izin verin." Bunun üzerine hepimiz birbirimizle bakıştık.

"İlk önce Bludrin'le özel olarak konuşmama izin verin lütfen."

"Bludrin mi?"

"Güneşin Nefesi..." Yaratıklar şaşkınlıkla birbirlerine baktılar.

"Evet, ben!" Yaratıkların arkasında duran Bludrin tepeden bakışını takınmış onlara bakıyordu.

"Bir an artık çok fazla basitleştiğimi düşündüm. Yer yüzüne çıktılar ve beni görmediler Belinay!" Bludrin'in kafamdaki sesine karşılık gözlerimi devirdim.

"Egona biraz ara verebilirsen konuşmamız gereken bir konu var."

"Aman tanrım! Efsane gerçekmiş!"

"Ve sen, doğanın kızı, Güneşin Nefesi'yle bağ mı kurdun?"

"Bunlar sizi ilgilendirmez!" Kazilo çatık kaşlarıyla yaratıklara bakıyordu. Onların yanından ayrılıp Bludrin'in yanına gittim.

"Ne yapmalıyız Bludrin? Onları duydun. Bizim düşmanlarımız değiller."

"Bence bizimle gelsinler. Kütüphanenin bekçileri onlardı. Birçok bilgiye sahip olduklarını düşünüyorum. Bocaladığımız yerde yardımları dokunabilir."

"Haklısın. Peki nasıl yolculuk edecekler. Kimse onları ejderhasına bindirmek istemeyecektir."

"Ekiple de konuşmalıyız." Başımı sallayıp bizi izleyen ekibime baktım.

"Buraya gelebilir misiniz?" Herkes yaklaşırken toprağa sarılı yaratıklar merakla bize bakıyorlardı.

"Biz gelmeleri taraftarıyız. Onlar kütüphanenin bekçileriydi. Bocaladığımız yerde yardımları dokunabilir."

"Onlara nasıl hemen bu kadar güvenebiliyorsunuz?" Raen çatık kaşlarıyla bir bana bir de arkasındaki yaratıklara bakıyordu.

"Onlar bizim düşmanlarımız değil Raen. Geçmişte de, şimdi de..."

"Öyleyse neden saldırdılar?"

"İnandıkları şeyi korumaya çalışıyorlardı sadece!"

"Şey," Zei Haglin'e bakarak dudaklarını birbirine bastırdı. "Bende gelmelerini istiyorum. Geçmişimizden kalan tek şey onlar. Geçmişimizle ilgili bir şeyler-"

"Sana masal anlatacaklarını sanmıyorum Zei." Potan sert bakışlarıyla bu duruma resmen karşı çıkıyordu. Zei sinirlenerek turuncu kaşlarını çattı ve öfkeyle nefes verdi.

"Amacımız masal dinlemek değil. Geçmişimizle ilgili bilmediğimiz bilgilere sahip olabiliriz." diye savundu Haglin.

"Nelerle karşılaşacağımızı bilmiyoruz. Aramıza iki savaşçı daha almanın bir sakıncasını görmüyorum." Kazilo Jeminu'yu başıyla onayladı.

"Çoğunluk gelmeleri taraftarıysa demek..." Potan, Raen ve Hilly hariç herkes başıyla onaylamıştı.

"Yolculuk konusunda-"

"Benim ejderhama binebilirler!" Haglin'i ilk defa bir şey için bu kadar hevesli gördüğümden şaşırmıştım. Gülümseyerek başımla onayladıktan sonra yaratıkların yanına gittik.

"Pekala, bizimle geliyorsunuz." Onları saran toprağın geri çekilmesini sağladığımda ayağa kalktılar.

"Teşekkür ederiz. Bize güvenebilirsiniz."

"Hemen değil. Belki sonra." diyen Jeminu ejderhasına yöneldi. "Burada işimiz bittiğine göre artık yola çıkabiliriz."

"Kitabı incelemeyecek miyiz?"

"Sizi bilmem ama ben çok açım. Bir şeyler yerken inceleyebileceğimizi düşünüyorum." Herkesten onaylarca mırıltılar yükseldi.

"Fanilerin arasına gidiyorsak bu..." Potan elleriyle yaratıkları gösterdi. "...şeyleri ne yapacağız?"

"Adım Sugan. Bu da kardeşim Togun. Bizler hayvanların şeklini alabiliriz." dedikten sonra ikisi de Golden cins köpeklere dönüştüler.

"Vay canına!" Zei ve Haglin hayranlıkla onlara bakıyorlardı.

"Öyleyse şimdilik kuş olun ve yolculuk sırasında ejderhayı yormayın." Bunun üzerine kuşa dönüştüler ve havalanmak için bizi beklediler. Havalanarak Bludrin'in sırtına yerleştim. Herkesle birlikte göğe yükselirken yanımızda uçan Sugan ve Togun'a baktım.

"Daha kim bilir nelerle karşılaşacağız..." diye mırıldandım kendi kendime.

"Bende bilmiyorum doğanın kızı." Bludrin aklıma konuştu. "Bende bilmiyorum..."

Lanjutkan Membaca

Kamu Akan Menyukai Ini

818K 19K 56
"Madem çok ısrar ettiniz, o zaman artık bey diyebilirim." deyip gülümsedim, bandı yapıştırdıktan sonra yutkundu. "Boşver beyi." deyip dudaklarıma yap...
117K 14.4K 32
"Çok yakınımdasın kedicik. Dikkat et, ısırabilirim." "O halde sana yeni bir bilgi daha çıngıraklı." Öfkesi birden çekilmişti. "Bir Aslanın dişleri de...
14.6K 1.7K 28
*Fantastik değildir.* Her hikaye bir kahramanla, birçok hikaye ise budala bir kahramanla başlardı. Herkesin güçsüz gördüğü o beceriksizden bir kahra...
7.6K 2.3K 28
İnsanlar kendi cezalarını kendi yaptı. Hastalıklılar durduk yere ortaya çıkmış olamazdı, onları insanlar üretmişti. Berbat virüs tasarımlarının amacı...