SEVGİ VE AŞK

boncugum द्वारा

562K 34.6K 1.1K

अधिक

SEVGİ VE AŞK
SEVGİ VE AŞK - 1
SEVGİ VE AŞK - 2
SEVGİ VE AŞK - 3
SEVGİ VE AŞK - 4
SEVGİ VE AŞK - 5
SEVGİ VE AŞK - 6
Teşekkürler
SEVGİ VE AŞK - 7
SEVGİ VE AŞK - 8
SEVGİ VE AŞK - 9
SEVGİ VE AŞK - 10
SEVGİ VE AŞK - 11
SEVGİ VE AŞK - 12
SEVGİ VE AŞK - 13
SEVGİ VE AŞK - 14
SEVGİ VE AŞK - 15
SEVGİ VE AŞK - 16
SEVGİ VE AŞK - 17
SEVGİ VE AŞK - 18
SEVGİ VE AŞK - 19
SEVGİ VE AŞK - 20
SEVGİ VE AŞK - 21
SEVGİ VE AŞK - 22
SEVGİ VE AŞK - 23
SEVGİ VE AŞK - 24
SEVGİ VE AŞK - 25
SEVGİ VE AŞK - 26
SEVGİ VE AŞK - 27
SEVGİ VE AŞK - 28
SEVGİ VE AŞK - 29
Önemli
SEVGİ VE AŞK - 31
SEVGİ VE AŞK - 32
SEVGİ VE AŞK - 33
SEVGİ VE AŞK - 34
SEVGİ VE AŞK - 35 (SON)
Özel Bölüm

SEVGİ VE AŞK - 30

13.9K 912 49
boncugum द्वारा

Acar yatağa yattığından beri huzursuzdu çünkü uykusu vardı lakin uyuyamıyordu. Daha doğrusu pişmanlığının altında ezilmişti. Gözlerini her yumuşunda Arzum' u görüyordu. Ona dokunduğu, onu öptüğü andan beri onu rüyalarında ara sıra görüyordu belki ama bu geceki farklıydı. Bu gece onu dudaklarında neşeli gülüşü ile kendisine huzur veren gözleri ile bakarken göremiyordu. Bu sefer onun yüzünde tebessüm, gülüş değil üzüntü, donukluk vardı. Gözlerinde akmayan yaşlar vardı.

Bu yüzden yatakta doğruldu, yanına uzanıp ışığı yaktı. Gecenin biri olmuştu. Halbuki duş alıp bu yatağa girdiğinde saat on bir buçuktu. Yorgun ve uykusuz, sinirleri haraptı. Hemen uyuyacağını hesap etmişti. Hesapta olan tutmayınca da gergin olan kasları şimdi yay gibiydi.

Kalktı mutfağa gidip bir bardak su doldurdu. Suyu ayakta pek içmezdi ama bu sefer ayakta yudumladı suyunu. Bu gün hiçbir şey olağan değildi zaten. Başı kazan gibi olmuştu. Karman çormandı. En çok karışan ise aklı değil duygularıydı.

Aradan zaman geçince davranışlarındaki hataları fark etmişti. Bu yüzden huzursuz, kendine öfkeliydi. En başından eski eşine Arzum ile kendisi konusunda bilgi vermeliydi. Belki de o odadan onun çıkmasına izin vermeden eski eşini dinlemeliydi. Hadi gitmesine izin vermişti, sonrasında nişanlı olduğuna değinmemişti bile. Nejla giderken ona artık nişanlı bir adam olduğundan bile bahsetmemişti.

Arzum haklıydı. Eğer onun eski nişanlısı gelse, onunla yalnız konuşmak isteseydi o adamı o an yere sererdi ya da onları yalnız bırakmazdı. Ne söyleyecekse yanında konuşmasını isterdi. Hanımefendiliğini, sakinliğini bozmayan Arzum' a haksızlık yaptığını şimdi daha net anlıyordu. İçindeki en büyük huzursuzluğun nedeni ise ona olan son sözleriydi. Onu yine Nejla ile kıyaslamıştı. İster istemez aynı hatasını tekrarlamıştı. Ona söz vermişti halbuki. Aynısını bir kez daha yapmayacaktı.

Boğazından aşağı inen su içindeki pişmanlık yangınına zerre değmemişti. Hala har har yanıyordu pişmanlığının alevleri. Onu üzdüğünü bildiği için kendiside üzgündü. Onu kırdığı içindi içindeki, yüreğindeki sızı olan acı.

Ve yaptığı hataların dışında da bir şeyi fark etti. Arzum tahmininden bile daha çok önemliydi kendisi için, huzuru için. Ona olan duyguları ilgi, hoşlanma, arzu değildi sadece daha fazlasıydı. İşte şimdi fark ediyordu ona olan ihtiyacının sadece arzu olmadığını. Farklı, karmaşık, güzel ve acılı... Ama sadece onun içindi, ona özeldi. Çünkü başka hiçbir kadın için bunları hissetmemişti.

Her şeyi içine atmayı huy edinmişti. İçine attıklarına bazen göz bile gezdirmeden atardı ne olduklarını bilmeden. Kendine saklardı. Fark ediyordu ki sakladıkları arasında gözden kaçırdığı fakat bilmesi gereken çok şey vardı. En önemlileri ise Arzum ile ilgili olanlardı.

Bu yüzden aniden kararını verdi. Elindeki bardağın dibinde kalan son yudum suyu içti hemen yatak odasına gidip bir kot ile kazak çıkararak üzerine geçirdi. Bu gece uyuyabilmek için huzura ihtiyacı vardı. Huzuru ise Arzum' du.

Genç kadının oturduğu apartmanın önüne gelince durdu, cebinden çıkardığı telefon ile Arzum' u aradı.

"Acar." Diyen ses hem uykulu hem de ümit doluydu. "Sonunda açtın."

"Ben kapıdayım Arzum. Sizinkileri uyandırmadan yanıma gel, konuşalım."

"Kapıda mısın?"

"Evet."

"Tamam, hemen geliyorum."

Hangi dalganın vurduğunu fark etmeden yalpalayan genç kadın yatağındaki çarşaflara dolanarak düşmeden zar zor ayağa kalktı. Ayağına terliklerini geçirdiği gibi fırlardı odasından. Tam evin kapısına gelmiş çıkacaktı ki şaşkın gözleri halini gördü. Bir şeyler giymek için odasına geri dönüp hemen önü kocaman düğmeler ile kapanan kalın bir kazak aldı üzerine, giyerek yürüdü kapıya vardı. Bu sefer de ev terliği ile çıktığını fark etti. Salaklığına sinirlenerek geri dönüp ayakkabılıktan bir çift çıkardı.

O sırada da polis olan ağabeyinin sesini işitti. "Nereye?" Ardından yaklaştı. "Kaçmak için fazla seslisin kardeşim. Beceremiyorsun."

"Ne kaçması be? Nereye kaçacakmışım?"

Kaya "Ya da kime?" dedi.

Arzum da içini çekerek ayakkabılarını giydikten sonra doğruldu. Ağabeyine döndü. "Acar dışarıda, beni bekliyor."

"Benim kardeşimi kaçıracak adamı..."

"Ne kaçırması ya? Hem neden kaçalım. Ailesi beni istedi sizde verdiniz ya."

Yine de Kaya dimdik kardeşine bakıyordu. "Bu saatte ne işi var kapımızda hırsız gibi?"

Arzum ağabeyine yaklaştı. Küçük masum çocukluğunun gözleriyle bakış attı. "Ağabey, biraz kavga etmiştik. Onun için geldi. Barışacağız."

"Günler torbaya mı girdi."

"Ağabey lütfen." Kolundan tutu. "Uyuyamıyorum, demek o da uyuyamamış. Benim için geldi. İzin ver gideyim. Söz konuştuktan sonra vakit kaybetmeden içeri gireceğim."

Kaya akşam yemeğinde onun yemeğiyle oynayışına, üzgün yüzüne dikkat etmişti. Bu yüzden "Git." Dedi. Ardından da "Şimdiden haberiniz olsun. Sadece konuşacaksınız. Gece gece beni enişte adayı katili yapmayın. Öpüşmek, koklaşmak yok."

Arzum gülerek ayakları üzerinde yükseldi, ağabeyinin yanağına şapırtılı bir öpücük kondurdu küçükken yaptığı gibi. "Peki ona iyi geceler diyip yollarken sarılsam olur mu?"

"Arzum..."

"Söz başka bir şey yapmayacağım." Ve kapıyı açtığı gibi fırladı.

Kaya ise onu beklemek için salona geçti. O içeri girmeden uyumaya gitmeyecekti. Çabuk konuşsalar iyi olurdu yoksa fena olacaktı.

Arzum dışarı çıkar çıkmaz hemen arabanın içine attı kendini. Yana Acar'a döndü. "Geldim."

"Teşekkür ederim."

Acar da ona doğru döndü. Nasıl başlayacağını bilemiyordu. Sadece başlaması gerektiğini, ona haksızlık yaptığı için af dilemesi gerektiğini biliyordu. Bu yüzden ilk adımı ona dokunmak için attı çünkü güce ihtiyacı vardı. Karşısındaki kadında bunu bulacağını biliyordu.

Elini kendi elleri arasında tutarak "Seni kırdığım için üzgünüm Arzum." Dedi. "Sana haksızlık yaptığımı, yine seni onunla karşılaştırma hatasına düştüğümü biliyorum. İstemeden de olsa yaptım, sana verdiğim sözü tutamadım."

"Acar..."

"Hayır. Bekle." Başını ikisinin iç içe geçmiş ellerinden kaldırıp onun yüzüne baktı. Sağ tarafının üzerinde yattığı belli olan yanağındaki kızarıklığa. "Uyuyamadım. Sana yaptığım haksızlıktı. Seni bırakırken o sözleri söylememeliydim. Doğru değildi. Özür dilerim, lütfen affet beni."

Arzum duygulandı. Onun aniden yataktan fırlayıp buraya geldiği paltosunu doğru dürüst düğmelememsinden, taramamış, birbirine girmiş olan saçlarından belliydi. Kendisi içindi bunlar. Üzülmüş, pişman olmuş ve olduğu gibi kendini yollara atmıştı. Hepsi kendisi içindi.

Yüreği kabardı. Ellerini tutan elleri sıktı. "İstemeden yaptığını biliyorum Acar. Sen beni hiç üzmek istemezsin. İstemeyerek eski karınla beni karşılaştırdığını biliyorum. Seni affetmeye hazırım. Ama hemen böylece affedemem. Senden tek bir şey istiyorum."

"Söyle."

Yapamazdı. Çok kırılmıştı ama asıl nedeni bir daha aynı şeylere maruz kalmama isteğiydi. Ona ulaşabilme isteğiydi. Doğruydu söyledikleri. Onun bazı şeyleri istemeden yaptığına inanıyordu. Bu yüzden onu affetmeye hazırdı. Onu onun tahmin ettiğinden daha çok önemsiyordu. Ama onunla mutlu olmak istiyordu. Böyle giderse olamayacaklardı. Birbirlerini kıracak, eskiteceklerdi. Bu yüzden onu affetmeye hazır olsa da bir şartı vardı.

Ona bakarak "Bana karşı biraz daha açık olamaz mısın Acar?" diye sordu. "Hep içine atmak yerine biraz da benimle paylaşmanı istiyorum. Duyguların ya da düşüncelerin hakkında benimle konuş, açık olamıyorsan benim için biraz ipucu ver. Seni anlamam için bana yardım et. Ve bizi artık yaşadıklarınla karşılaştırma. Seninle ben, biziz. O değil."

Acar ondan bakışlarını kaçırmadan başını olumlu anlamdı salladı ama net olmak için de "Tamam, yapacağım." Dedi. Yapacaktı da. Bu seferki bir söz değildi. Yemindi. Onun için, kendisi için, gelecekleri için yapması gerekendi.

Arzum buna karşılık güldü. "Bende seni o sözlerin için affediyorum."

Acar içine dolan ferahlıkla kollarını uzatıp onu göğsüne çekti. Sıkıca sarıldı. Saçlarını, sırtını okşadı. Bağrına bastırdı iyice hissetmek için. Sonra onun başını biraz geriye yatırıp gözlerine, yüzüne baktı. Dudaklarına inen bakışlarının ardından başı ona doğru eğildi, dudaklarını onun dudakları ile buluşturdu.

Arzum bu öpücüğe ihtiyacı olduğu için sesini çıkarmadı. Kabul etti, kendisi de onu öptü sonra uzaklaştı. "Ağabeyim Kaya uyandı, içeride beni bekliyor." Dedi. Elleri ile iki yanağından tuttu. "Öpüşmek, koklaşmak yokmuş ama sana sarılabilirim."

Acar gülerek onu kolları arasına aldı. Bir süre dip dibe, sarmaş dolaş arabanın içinde durdular. Ve genç adam ayrılmadan önce yarın diğer şeyleri konuşacaklarına dair sözleştiler. Bu gecelik bir sorunun üstesinden gelmişlerdi. Diğerleri için gereken özür, konuşma faslı da yarınaydı.

Acar hastaneye çoktan gelmiş hastane kapısının önünde genç kadını bekliyordu. İşte o da geliyordu. Yavaş adımlarla kendisine doğru yürüyordu. Yarı yolda onu karşılamak için kendi ayakları hareket etti. Ona doğru gitti. Önünde durdu. "Günaydın."

"Günaydın."

Ve yan yana genç adamın hastanedeki odasına gidinceye kadar susarak yürüdüler. Kapıdan içeri girip üzerlerindeki ceketleri çıkardıktan sonra bir an duraksayarak öylece ayakta, birbirlerine bakarak kaldılar. Dün gece bir konuda barış sağlamışlardı lakin hala konuşulması gerekenler vardı. Özür dilenmesi gerekenler.

Acar odanın içindeki ki çift kişilik koltuğu işaret etti. "Otursana." Ardından da o oturmak için hareket ederken kendisi de yapmadığı kahvaltı için yoldan aldıklarının olduğu poşeti çıkardı. Ve iki bardak kahve.

"Kahve mi aldın?"

"İkimizi de ihtiyacı olabilir diye düşündüm."

"Teşekkür ederim, harika bir karar." Ve kendine uzatılan sıcak kahvenin kapağını hemen açtı ilk yudumu aldı.

Acar ise hala oturmamıştı. Kendi kahvesini bırakıp torbadakileri masanın üzerine çıkarmaya başladı. "Mısır ekmeği de aldım."

Arzum şaşkınlıkla ona bakış attı. "Öyle mi?" Bir yandan da onun bu yaptığına sevindi.

"Sen seviyorsun ama umarım hazır satılanda hoşuna gider. Annene gidip kızının kalbini kırdım bana acaba barış simgesi ekmek yapar mısın diye soramadım."

Güldü. Şimdiden yüzü aydınlanmaya başlamıştı. "Ekmeği yapıncaya kadar kızının intikamı için seni biraz süründürürdü."

Sonunda ekmek ve ekmeğin yanında yemek için kahvaltılık aldığı malzemelerin hepsini çıkardı ve oturdu. Genç kadın gibi ilk kahveye sarıldı. İki yudum aldıktan sonra ona "Yesene, kahvaltı etmediğini düşünüyorum." Dedi çünkü onunda bu gün kendisi gibi olduğundan emindi. Geceki barış anına kadar ikisi de doğru dürüst uyumamıştı sonrasında ise yine hala çözülmemiş konular olduğu için biraz düşünceli kalmışlardı.

Arzum kendisi için alınmış olan ekmeğe uzandı sonrada üzerine krem peynirden sürdü ağzına attı. Ekmeği alması hoşuna gitmişti. Mısır ekmeğini o sevmiyordu, kendisi seviyor diye almıştı. Üstelik başka ekmek de yoktu. Demek o da yiyecekti. Kendisi içindi bunlar. Sevmediği halde bu gün barış yapma anlarında kendisine eşlik edecekti demek.

Ağzında dağılan ekmeğin, mısırın tadının, kokusunun keyfini çıkardı daha ilk lokmada ama ikinci lokmada durdu. "Dün için ben..."

"Arzum bekle." Diyerek ileri gitmesine izin vermeden kalktı onun yanına geçti, oturdu. Ondan özür dilerken yakınında olmak istiyordu. Ona dokunmak, hissetmek. "Dün için af dilemesi gereken kişi benim. Şaşkınlığımın ardına saklanıp seni odadan çıkarmamalıydım ya da sen girmeden önce seni tanıtmalıydım. Özür dilerim."

Uzandı. İlk önce eline dokundu sonra yukarı çıkan eli yanağında kaldı. Süslü laflara, yalvarmalara gerek yoktu işte bu kadarı yeterdi. Yeterdi çünkü af dileyen gözleri dudaklarından dökülen kelimelerden çok daha fazlasını ifade ediyordu. Küçücük, basit bir özür gibi geliyordu kulağa lakin gözlerinde yüreğinden gelen bir özür olduğunu belli eden o bakışı yeterince derin ve büyüktü. Önemliydi.

"Ben de özür dilerim Acar. Sen konuşmak, bana dürüstçe konuştuklarınızı anlatmak istediğinde seni dinlemeliydim. Hem ben konuşmayı biliyorum değil mi? Odandan çıkmadan önce ağzımı açıp ben de kendimi ona tanıtabilirdim."

Karşısındaki kadına sahip olduğu için hayatındaki bu şans denilen şeye minnet duyuyordu çünkü biliyordu ki bu kadın kesinlikle şansıydı. Belki onun hak ettiği gibi olamıyordu, olmuyordu ama o hayatının şansıydı. Onu bırakmak hayatını bırakmak gibiydi. Bu yüzden ona sıkıca sarılmak istiyordu.

"Hep böyle makul ve anlayışlı olursan şımarabilirim."

Arzum gülerek ona doğru kaydı. Gözlerinin içine baktı. "Sen de bana böyle ilgiyle, özenle davranır, kahvaltı hazırlarsan ben de alışabilirim. Sonra her gün isterim."

İçindekileri çok fazla dışa vuran biri değildi. Şimdi de pek istediği gibi ya da içinde yaşadığı yoğunlukla ona aktaramıyordu belki ama içinden ona her sabah kahvaltı hazırlayarak bile onu hak edebilecek bir adam olduğunu düşünmüyordu. Onun gibi sevecen, dışa dönüş, neşeli bir kadına kendisinin olduğu gibi ketum, içinde saklamayı seven bir adam ağırdı. Hayatının ışığı için belki de bir gölgeydi. Lakin ondan vazgeçemezdi. Geçemiyordu. Hele ki şimdi ki gibi o gözleri ömrü boyunca kendine bu denli sıcak bakacaksa.

Sarıldılar, öpüştüler ve kahvaltılarını ederlerken konuşmaya devam ettiler. Acar eski eşinin evliliğinden, oğlundan bahsetti. Sezaryen ameliyatından, sonradan çıkan komplikasyon sonunda alınan yumurtalıklarından bahsetti. Bir daha hamile kalamayacaktı ve olduğu ameliyatların izlerini istemiyordu.

Arzum "Onun adına üzüldüm." Dedi. "Anlattığına göre oğlunu da çok seviyor, elbette başka bir evlat daha isterdi."

"Sanırım." Genç kadının ellerini tuttu. "Onu ameliyat yapmayı kabl ettim, sana sormadım belki ama bu benim mesleğim. Beni anlayacağını düşündüm."

"Tabi anlarım Acar ama o an onu karşımda görünce, sen de gözlerini ondan ayırmıyordun..."

"O boşandığım karım, eskide kaldı. Üstelik ona hiç aşık olmadığımı biliyorsun. Ona karşı şehvetle de yanmıyorum." Onun yanağında olan elinin başparmağını dudaklarına okundurdu. "Üstelik senin tadına baktıktan sonra başkasına bakmama, arzulama imkan da kalmadı. Senden başkasını istemiyorum."

İstenmenin kadınca gururu, kendisinin seçilmesinin sevinci, yanağında, dudağında dolanan elin bıraktığı ısı ile içinin yağları eridi. Ona sokuldu. "Öyle mi? Ama evlenmemize çok var. Henüz nişanı bile yapamadık."

"Canıma tak dediği an kolundan tuttuğum gibi seni yıldırım nikahına götürürüm belki de."

Ve Arzum için mutluluk o andı. Mutluluğunun başlangıcı gibi geliyordu. Sevdiği adamın bakışlarında, dokunuşlarında farklılık, biraz daha ilgi, sevgi var gibiydi. Belki de sabrının hediyesini alıyordu. O da kendisine aşık olmaya başlamıştı. Kendince düşünceleri arasında dün olan her şey zihninden silindi. O an kaldı geriye bir tek.

Ama birkaç gün sonra bir bocalama daha yaşadı. Elinde çöpe atacağı boş serum poşetini tutarken Acar'ı ve Nejla' yı birbirine sarılmış gördü. O an ayakları durdu, bakışları karşıda olduğu yerde kala kaldı. Biraz uzağında olan manzarayı izledi. Sevdiği adamın eski eşi ile sarılmasını...

Üzüntü ve öfke denizlerinde dolandı durdu. Orada onlara bakarken sendeleyerek ayakta kalmaya çalıştı. Ağzını kapalı tutmaya. Yoksa içinden haykırmak isteyen sesine hakim olmak zordu. Onlara tüm öfkesiyle bağırıp, çağırmak, acısını içinden cerahat misali akıtmak istiyordu. 

पढ़ना जारी रखें

आपको ये भी पसंदे आएँगी

1.4M 61.2K 62
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...
113K 7.3K 20
Ömer abi: Melis nerde? BxB kurgusudur
4.1M 264K 45
Aylardır izlediği yayıncıya olan hislerinin arttığını düşünen İzem, artık onun dikkatini çekmek ister. Dağhan'a ilk mesajı değildi ama bu sefer onun...
272K 22.7K 23
"Kalmam için bir sebep olması lazım." dediğinde, Leyla'nın sesi titriyordu. O Leyla'ydı, başka kimse değil. Daha on sekizinde tazeyken, Kınalıtepe'ye...