SEVGİ VE AŞK - 22

13.6K 969 43
                                    

Beril yemeğini yedikten sonra Çağlar ile biraz oynamış, onu gıdıklamış ve her zaman yaptığı gibi onunla sohbet ettikten sonra onu uyuması için hazırlamıştı. Uyku saatleri çok düzenliydi maşallah oğlunun tabi ki her hangi bir derdi olmadığı zamanlarda. Mesela iki gün önce geçen pişik sorunu ile birkaç gün uğraşmıştı. Aldığı krem etkisini gösterinceye kadar çok huysuz olmuş, yakınmaları dinmemişti. Neyse ki şimdi Çağlar efendinin bu derdi de son bulmuştu.

Oğlunun uyumasının ardından kendine bir bardaklık su ısıttı yatmadan önce sakinleşip huzurla uyumak için rezene çayı attı içine. Şimdi elinde bardağı öğlen olanları düşünüyordu. Mete'ye haksızlık ettiğinin farkındaydı, farkındaydı da bazı zamanlar derin düşünemeden fevri hareket ediyordu.

Onun kendisine saldırmak gibi bir eğilimi olmamıştı. Saldırının ne olduğunu bilirdi. Hastaneye gelen kaç kadın ile ilgilenmişti. Lakin o an kendini kapana kısılmış gibi hissetmiş düşünmeden o sözler dökülmüştü dudaklarının arasından. Yoksa onlar gerçek düşünceleri değildi. Az çok tanımıştı artık karşısındaki adamı. Bir kadına saldıracak en son insandı.

Bu yüzden şimdi içi içini yiyordu onun kalbini kırdı diye. Haksız yere suçladığı için. Tüm yaptıklarından sonra hak etmemişti bu muameleyi. Biliyordu. Bu yüzden tekrar yüzüne nasıl bakacağını, bu sefer nasıl özür dileyeceğini bilemiyordu.

Halbuki hiç istememiş olmasına rağmen onun kollarının belinde sarılı kalışı hoşuna gitmişti. Dudaklarının üzerinde onun dudaklarını hissetmek, öpüşünü duymak güzel gelmişti. İlk öpüşmesi değildi ama ilk kez bir öpücük karşısında heyecanlanışıydı. Güzel, tatlı bir heyecandı. Sımsıcaktı.

Üstelik yeniden istiyordu o duyguları. O kısacık anda yaşadığı küçücük heyecanı, mutluluğunu bir kez daha istiyordu. Korkutanda buydu. İstemek... İstemek...

Bardağındaki son yudum çayı da içmişti ki kapı çalındı. Saat dokuz buçuktu. Bu saatte kim gelmiş olabilirdi ki? Mete olamazdı. Akşam yemeği için gelmemişti ama bu saatte neden gelecekti ki? O da olamazdı sanırım. Oturduğu çekyattan kalktı, yanındaki beşiğe bakıp oğlunun hala uyuduğunu gördü ve o uyanmadan, bir kez daha evinin zili çalmadan kapıya gitti.

Kapıyı açması ile Mete ile yüz yüze gelmesi bir oldu. "Sen miydin?"

"Başkasını mı bekliyordun?"

"Hayır." Yana çekildi. "Geç içeri. Kimseyi beklemiyordum, seni de."

Mete bir şey söylemeden kapıdan içeri geçi, ayaklarındaki ayakkabıları çıkardı ardından montunu da çıkarıp genç kadının eline verdi ve içeri geçti. Beril de ardından kısa zamanda içeri geçti. Mete'yi Çağlar'ı izlerken buldu. Beşiğin yanına oturmuş uyuyan bebeği izliyordu.

Beril ne yapacağını bilemedi. Öylece ayakta kaldı. Neden gelmişti? Ya da neden bu kadar ciddi görünüyordu? Tereddütle "Ben yeni rezene çayı içtim, sana da yapayım mı?"

Genç adamın bakışları şimdi onu buldu. "Bitki çayı sevmem eğer ıhlamur değilse. Varsa bir nescafe içerim."

"Üzgünüm ama ben neskafeyi sevmediğim için yok. Ama marketten bir bardaklık için paketlere konulmuş cappuccino ve salep var. İkisinden biri olur mu?"

Mete ayağa kalktı. "Salep olur. Ben de seninle mutfağa geleyim, Çağlar rahatça uyusun. Seninle konuşmak istediklerim var."

Beril gerildi. Endişeyle baktı. "Öyle mi?"

"Saleplerimizi içerken konuşuruz."

Beril de kabullendi ve arkasından genç adam gelirken mutfağa girip ocağın üzerine kaynaması için süt koydu, iki fincana açtığı iki paket salepten döktü. Ne konuşacaklardı? Bu öğlen olanlardan sonra ameliyat için verdiği parayı mı isteyecekti ya da para yerine başka bir şey mi? Süt kaynayıncaya kadar kendi içindeki korkularda fokurdadı. İki fincanı hazırlayıp hemen mutfağın bir köşesindeki küçük masanın üzerine koydu, genç adamın karşısındaki sandalyeye rahatsız bir şekilde ilişti.

SEVGİ VE AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin