SEVGİ VE AŞK

Av boncugum

562K 34.6K 1.1K

Mer

SEVGİ VE AŞK
SEVGİ VE AŞK - 1
SEVGİ VE AŞK - 2
SEVGİ VE AŞK - 3
SEVGİ VE AŞK - 4
SEVGİ VE AŞK - 5
SEVGİ VE AŞK - 6
Teşekkürler
SEVGİ VE AŞK - 7
SEVGİ VE AŞK - 8
SEVGİ VE AŞK - 9
SEVGİ VE AŞK - 10
SEVGİ VE AŞK - 11
SEVGİ VE AŞK - 12
SEVGİ VE AŞK - 13
SEVGİ VE AŞK - 14
SEVGİ VE AŞK - 15
SEVGİ VE AŞK - 16
SEVGİ VE AŞK - 17
SEVGİ VE AŞK - 18
SEVGİ VE AŞK - 19
SEVGİ VE AŞK - 20
SEVGİ VE AŞK - 21
SEVGİ VE AŞK - 22
SEVGİ VE AŞK - 23
SEVGİ VE AŞK - 25
SEVGİ VE AŞK - 26
SEVGİ VE AŞK - 27
SEVGİ VE AŞK - 28
SEVGİ VE AŞK - 29
SEVGİ VE AŞK - 30
Önemli
SEVGİ VE AŞK - 31
SEVGİ VE AŞK - 32
SEVGİ VE AŞK - 33
SEVGİ VE AŞK - 34
SEVGİ VE AŞK - 35 (SON)
Özel Bölüm

SEVGİ VE AŞK - 24

12.9K 927 24
Av boncugum

Mete geldiğinde Beril oğluyla birlikte çoktan hazırdı. Kapıyı açıp da genç adamı kapıda gülerken gören Çağlar hemen gülümsemiş, kendince sesler çıkarmıştı.

Mete kapıdan içeri adımını atıp annesinin kucağında gitmeye hazır bebeğin elini tuttu. "Merhaba Çağlar Efendi, bende seni gördüğüme sevindim." Sonra bakışları annesine yöneldi. "Hazır mısınız?"

"Evet." Ayağının yanındaki çantayı almak için eğildi ama genç adam ondan önce davranıp aldı.

"O zaman gidelim."

Arabanın yanına gittiklerinde Mete bagaja çantayı bıraktı ardından arabasının arka kapısını açtı. Kollarını genç kadına uzattı. "Çağlar Efendinin yeri hazır."

Beril yaklaşıp içeri baktı. Arabanın arkasında koltuğa sabitlenmiş bebek koltuğu vardı. Aynı bir babanın bebeğini korumaya alması gibi Çağlar için koltuk mu almıştı rahat ve emniyette gidebilmesi için?

"Çağlar için koltuk mu aldın?"

"Evet." Çağlar'ı şaşkınlıkla bakan genç kadının kollarından kopardığı gibi arabanın içine eğilip onu oturttu, ardından da kemerini taktı. "Benim oturabilmem biraz zor olur, bebeklik çağımı geçeli baya oldu. Bildiğim kadarıyla bir çocuğumda henüz olmadığına göre tek kişi için olabilir o da bu küçük efendi için."

Bir şey diyemedi. Bu yüzden genç adamın evine gitmek için arabanın içine girdi ve yol boyu anlamsız gözler ile yola baktı.

Mete gayet rahat, neşeliydi. Lakin Beril şaşkın olmanın haricinde gergindi de. Bu adamın düşünceli tavırlarına anlam verememenin ötesinde onu anlamaya çalışmak yerine artık kendini öylece akışına bırakmıştı. Bir gün bunların son bulacağını bildiği halde kendini korumaya almaya çalışmadan seviniyor, elindeki ile mutlu olmak istiyordu. Bunların sonu gelecekti. O hevesini aldığı an hepsi bitecekti. O zaman ne kendisinin yüzüne bakacak ne de Çağlar için bir şeyler yapacaktı. Biliyordu. Hayatındaki hiçbir iyilik, mutluluk kalmamıştı ki hepsi sönüp gitmişti. Hep geride bırakılmıştı.

Yine de şimdi bir kişinin hayatında önemli bir yerde olduğunu hissetmek insana kendini gerçekten iyi hissettiriyordu. Biraz düşünülmek, ilgi görmek çok güzeldi, rahattı ve kapılıp gidilebilecek kadar harikaydı. Ona alışıyordu. Ve onun bu sevecen, ilgili tavrına da kapılıp onunla istediği yere gitmeye hazır hale gelecek kadar her şey hoşuna gidiyordu.

Bu yüzden korkuyordu. Hırpalanmaktan, yaralanmaktan ürküyordu ama ölesiye kokuya kapılmasına neden olan Çağlar'ın da bu adama çok fazla ısınmış olmasıydı. Onu görünce hemen gülüşleri, sesler çıkarışları, kollarını ona doğru kaldırıp sallayışları dehşet vericiydi. Bir gün miniği de hepsini kaybedecekti.

Mete'nin evinin içine girdiklerinde Beril etrafa şöyle bir baktı, ter temizdi. Bir bekar evine göre düzenli, temizdi. Ferah yapısı da bu temizliği gözler önüne seriyordu. Dolu dolu eşyalar ile düzenlenmiş bir evden çok ihtiyaç olanların güzel bir kombini ile ev düzenlenmişti. Tabi bir bekar erkek eviydi. Pek kadınsı bir yanı yoktu. Çiçekler, renkli koltuk minderleri, değişik süs gibi ıvır zıvırlar yoktu. Sadeydi.

Salona geçtiler. Burada bir köşe yemek bölümü olarak ayrılmışken diğer tarafta televizyon izlemek için tam bir oturma köşesi olmuştu. Gördüğü kadarı ile genç adamın sevdiği renkler gök mavisi, gümüş rengi ve aralara serpiştirilmiş siyah ile beyazdı. Sadelik taşırken bir ölü gibi bembeyaz ya da bir hastaneyi andıran hava değil de açık renklerin arasına katılan koyu ile harika bir görünüm sağlanmıştı.

Beril kendini gizleme ihtiyacı görmeden "Evin çok güzelmiş." Dedi. Kucağında oğluyla gidip koltuklardan birinin köşesine ilişirken.

"Beğenmene sevindim, ben de evimi severim." Elindeki çantayı, Çağlar'ın eşyaları olan çantayı yere bıraktı, onların karşısına oturdu. "Siz burada oturun, ben aldığım balıkları tepsiye dizip fırına atacağım, ondan sonra evin her köşesini size gezdiririm."

"Yardım istemediğine emin misin? Ben yemek yapmayı severim, sorun olmaz."

"Benim misafirimsiniz. Bu yüzden senin yemeğini ben hazırlayacağım. Sen sonra Çağlar'ın mamasını hazırlasan yeter."

Gülerek başını salladı. "Birazdan hazırlarım. Henüz acıkmamıştır. Uyumadan önce yiyor çoğunlukla."

"Tamam." Kalktı. "Hemen geri geleceğim." Ve koridor kısmına geçip gözden kayboldu. Koridorda, kapının yanına bıraktığı market poşetlerini aldığı çıkan sesten belliydi. Sonra da mutfağa geçmişti her halde.

Beril'de kucağındaki Çağlar ile oturmaya devam etti. Etrafı gezip genç adamın özel hayatını istila etmek istemiyordu. Her ne kadar nerde ne var, aile resimleri gibi şeyleri merak ediyor olsa da.

Mete mutfağa girer girmez fırını ısınması için çalıştırdı ardından da hızla aldığı balıkları bir tepsinin içine serdiği yağlı kağıdın üzerine dizdi. Çok az zeytinyağı gezdirdi, tuz serpti ve fırına attı. Buğlama sezmezdi ama sade olarak fırına verilen balık sevdiği bir yemekti. Salata için de yeşillik almıştı. Poşetten çıkardığı yeşillikleri bir kaba koyup bir su yıkadı, ardından kaba su doldurup iyice temizlensin diye kabın içinde bıraktı. Sonra doğramayı yapardı. Tatlı içinde tatlıcıdan hazır bir şeyler almıştı. Tiramisu alırken camekan dolapta gördüğü kuru pastalardan da dayanamayıp bolca almıştı. Ağzına bu tür şeylerden atmak hem pratik geliyordu kimi zaman hem de hoşuna gidiyordu. Akşam yemeğinden önce kahve içerlerken de yerlerdi.

Ve aldıklarını da yerlerine yerleştirince içeri elinde ıslah havlu ve iki kavanoz ile geçti. "Bunlarda Çağlar için." Dedi elindekileri genç kadına uzattı.

"Teşekkür ederim, unutmamışsın." Islak havluyu yanına bırakıp elindeki iki kavanozu inceledi.

Mete de "Meyve pürelerini dördüncü aydan sonra öneririz bebekler için ama Çağlar mamaya da çoktan başladığına göre bir ay erken püre yemesinde sorun olmaz diyerek iki çeşit aldım. Az miktarda verirsen tatlarına alışır."

Beril'in gülümsemesi ışık saçıyordu. Bu adama alışmak istemese de oğlu konusunda ki bu hassasiyeti ona ister istemez çekilmesine neden oluyordu. "Muzlu olandan kendimi tutamayıp ben de bir kaşık alırım belki. Muza bayılırım." Kavanozları önündeki uzun ince sehpaya bıraktı. "Teşekkür ederim."

"Şşşt teşekkürü bırak artık." Ayağa kalktı. "Hadi kalk da etrafı gezdireyim size."

Evin her odasını karışladılar neredeyse. Genç adam kendini hiç gizlemeden ona evini açmıştı. Resimlerini, eşyalarını, spor aletlerini, kitaplarını ne varsa göstermişti. Kendini gizlemeyerek onu da açıklığa davet ediyordu bir nevi.

Beril en çok genç adamın yatak odasında durdu. Çünkü oğlu öğlen uykusunu burada uyuyacaktı.

Mete de onun içinin rahat etmesi için evde ne kadar yastık varsa neredeyse hepsini geniş yatağının üzerine atmıştı. En büyük boydu yatağı. İçinde bir bebeğin, çocuğun tabiri caizse at koşturabileceği kadar genişti. Seviyordu genişliği, rahatlığı. Lakin şimdi yanındaki kadına bakınca onunla yatağında olmak yerine daracık bir koltuğu tercih edeceğini hissetti. Sırf ona daha yakın olmak, onu sıkıca kollarına alıp kendine çekip, bedenleri arasında hava için bile boşluk bırakmamak için.

Kucağında Çağlar ile dururken, kapının önünden karşısındaki manzaraya bakıyordu. Yatağın üzerine eğilmiş, bir o köşesine bir bu köşesine giderek yastıkları istifleyen, ortasına oğlu için korunaklı yer hazırlayan genç kadına bakıyordu. Bu bakışlarını onaylamıyordu aslında. Karşısında oğlu için çalışan bir anne varken kendisi arzularına gem vuramayıp onun kalçalarına bakıyor, onunla ilgili şehvet dolu hayallere kapılıyordu. yine de bir nebze de olsun kendine hak vermeden de geçemiyordu. Sonuçta onun istemediği hiçbir şeyi yapmaya kalkmamıştı, yapmıyordu. İstediklerini kendine saklamayı biliyordu. Ah bir uysa şeytana... O zaman rahatlayacaktı belki. Ama belki de daha çok sıkılacaktı. Çünkü şeytana, arzularına uyduğu an onu kazanamadan kaybedecekti.

Bunu kabul etmiyordu. Girdiği savaşı kazanmadan bırakmayacaktı. Aldığı yoldan geri adım atamazdı. Atmayacaktı. Ama yine de genç kadının biraz teşvike, uyarılmaya ihtiyacı olduğu da açıktı.

Fırının alarmı çaldıktan sonra genç adamın salatayı tamamlaması ile de yemek masasına geçtiler. Çağlar efendi önce yemişti. Yemek masasının yanında bebek arabası içinde etrafına bakıyor, elindeki oyuncağı sallayıp duruyordu. Kimi zaman da sesi yükseliyor varlığını belli ediyordu. Kendisiyle konuşmaya davet ediyordu yanındaki iki kişiyi.

Beril tabağında ki son lokmayı da ağzına attı, dudaklarının kenarlarını silerek genç adama baktı. "Harikaydı, eline sağlık."

"Afiyet olsun. Altı üstü balıkları fırına attım."

"Öyle deme. Bunu yapamayan erkekler var. Bu balık tam kıvamında pişmişti. İnanılmazdı. Teşekkür ederim."

Ayağa kalktı kendi tabağını aldı eline hemen masayı toplamak için. "Bir gün yine yaparız belki."

Beril de ona masayı toplamasında yardım etmek için kendi tabağını aldı. "Yemekleri sen yaptın, Çağlar uyuduktan sonra bulaşıkları da ben yıkarım." Elindekilerle mutfağa yönelen genç adamın ardından gitti.

Mete "Gerek yok." Diyerek mutfağa girdi, elindekileri lavabonun yanına bıraktı. "Hepsini makineye dizdik mi tamam. Akşam yemeğinden sonra makine dolmuş olur, ben çalıştırırım yıkanırlar."

Böylece bulaşık fazlı da son bulmuştu. Beril oğlunu kucağına alıp Mete'nin yatak odasına gitti ve uyuyuncaya kadar Çağlar ile kaldı. Bu süre zarfında da etrafını, kendini inceledi. Çapkın, iyi eğitimli, parası olan bir adamın evinde tek başına olduğu gerçeğini düşündü. Hangi akla esip buraya geldiğini. Bu güvenin nereden geldiğini.

Kapakları cam olan üç kapaklı kıyafet dolabına baktı. Tam yatağın karşısında olduğu için kendini görebiliyordu. Kendine baktı. Saçını özenle taradığı kendine baktı. Neler oluyordu? Bir adamın yatak odasında ne işi vardı? Adam istese kapıyı açar içeri girer kendine istediğini yapardı. Onun kuvveti karşısında kendi gücünün kurtuluşuna yeteceğini sanmıyordu. O zaman neden ona güvenip buralara kadar gelmiş, odasına, yatağına girmişti.

Kendi kendine ona haksızlık etmeyeceğinin sözünü vermişti belki lakin bu davranışı fazla değil miydi? Yine de öyle hissedemiyordu. Babasının yanında bile kendini bu kadar korunaklı hissetmemişti. Şimdi elin adamının yanında hem ilgilenildiğini hem de korunduğunu hissediyordu.

Gerçekten de kendini kaptırmıştı. Yeter artık, bırak saklanmayı demişti kendine lakin böylesine rahat olmakta hayra alamet değil gibiydi. Başını aşağı çevirdi, kendine bakmayı bırakıp oğluna baktı. Uyumuştu bile. Yemeğini yer yemez altı da temiz olan miniği rahatça dalmıştı tatlı uykusuna.

Kendini o adama emanet etmenin haricinde miniğini de ona emanet ediyordu. İşte bu yüzden delirmeye başlayıp başlamadığını merak ediyordu. Bu adam kendisine ne yapmıştı da onu bu kadar benimsetebilmişti. Eski zamanlarda, filmlerde olsa büyücü mü acaba diyecekti neredeyse.

Düşün düşün aynı yerdeydi. Bu yüzden genç adamı daha fazla içeride yalnız bırakmamak için kalktı, yastıkları kontrol edip odadan çıktı. Kapıyı da aralık bıraktı Çağlar ağlarsa sesini duyabilmek için.

Fortsätt läs

Du kommer också att gilla

65K 3.6K 28
TAHASSÜR Cihan ve Kamerin hikayesi... Yıllar önce birbirine verilmiş sözler... Yıllarca birbiriyle kavuşmayı bekleyen iki insan. Yıllar sonra tekrard...
582K 24.5K 44
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...
190K 3.5K 20
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...
98.2K 1K 9
"Abin bu söylediklerini duysa ne olur biliyorsun değil mi Mavi?" "Şimdilik duymayacağına göre bence sorun yok Feyyaz." "Bana Feyyaz Abi demelisin Mav...