SEVGİ VE AŞK

By boncugum

562K 34.6K 1.1K

More

SEVGİ VE AŞK
SEVGİ VE AŞK - 1
SEVGİ VE AŞK - 2
SEVGİ VE AŞK - 3
SEVGİ VE AŞK - 4
SEVGİ VE AŞK - 5
SEVGİ VE AŞK - 6
Teşekkürler
SEVGİ VE AŞK - 7
SEVGİ VE AŞK - 8
SEVGİ VE AŞK - 9
SEVGİ VE AŞK - 10
SEVGİ VE AŞK - 11
SEVGİ VE AŞK - 12
SEVGİ VE AŞK - 13
SEVGİ VE AŞK - 14
SEVGİ VE AŞK - 15
SEVGİ VE AŞK - 16
SEVGİ VE AŞK - 17
SEVGİ VE AŞK - 18
SEVGİ VE AŞK - 19
SEVGİ VE AŞK - 20
SEVGİ VE AŞK - 21
SEVGİ VE AŞK - 23
SEVGİ VE AŞK - 24
SEVGİ VE AŞK - 25
SEVGİ VE AŞK - 26
SEVGİ VE AŞK - 27
SEVGİ VE AŞK - 28
SEVGİ VE AŞK - 29
SEVGİ VE AŞK - 30
Önemli
SEVGİ VE AŞK - 31
SEVGİ VE AŞK - 32
SEVGİ VE AŞK - 33
SEVGİ VE AŞK - 34
SEVGİ VE AŞK - 35 (SON)
Özel Bölüm

SEVGİ VE AŞK - 22

13.6K 969 43
By boncugum

Beril yemeğini yedikten sonra Çağlar ile biraz oynamış, onu gıdıklamış ve her zaman yaptığı gibi onunla sohbet ettikten sonra onu uyuması için hazırlamıştı. Uyku saatleri çok düzenliydi maşallah oğlunun tabi ki her hangi bir derdi olmadığı zamanlarda. Mesela iki gün önce geçen pişik sorunu ile birkaç gün uğraşmıştı. Aldığı krem etkisini gösterinceye kadar çok huysuz olmuş, yakınmaları dinmemişti. Neyse ki şimdi Çağlar efendinin bu derdi de son bulmuştu.

Oğlunun uyumasının ardından kendine bir bardaklık su ısıttı yatmadan önce sakinleşip huzurla uyumak için rezene çayı attı içine. Şimdi elinde bardağı öğlen olanları düşünüyordu. Mete'ye haksızlık ettiğinin farkındaydı, farkındaydı da bazı zamanlar derin düşünemeden fevri hareket ediyordu.

Onun kendisine saldırmak gibi bir eğilimi olmamıştı. Saldırının ne olduğunu bilirdi. Hastaneye gelen kaç kadın ile ilgilenmişti. Lakin o an kendini kapana kısılmış gibi hissetmiş düşünmeden o sözler dökülmüştü dudaklarının arasından. Yoksa onlar gerçek düşünceleri değildi. Az çok tanımıştı artık karşısındaki adamı. Bir kadına saldıracak en son insandı.

Bu yüzden şimdi içi içini yiyordu onun kalbini kırdı diye. Haksız yere suçladığı için. Tüm yaptıklarından sonra hak etmemişti bu muameleyi. Biliyordu. Bu yüzden tekrar yüzüne nasıl bakacağını, bu sefer nasıl özür dileyeceğini bilemiyordu.

Halbuki hiç istememiş olmasına rağmen onun kollarının belinde sarılı kalışı hoşuna gitmişti. Dudaklarının üzerinde onun dudaklarını hissetmek, öpüşünü duymak güzel gelmişti. İlk öpüşmesi değildi ama ilk kez bir öpücük karşısında heyecanlanışıydı. Güzel, tatlı bir heyecandı. Sımsıcaktı.

Üstelik yeniden istiyordu o duyguları. O kısacık anda yaşadığı küçücük heyecanı, mutluluğunu bir kez daha istiyordu. Korkutanda buydu. İstemek... İstemek...

Bardağındaki son yudum çayı da içmişti ki kapı çalındı. Saat dokuz buçuktu. Bu saatte kim gelmiş olabilirdi ki? Mete olamazdı. Akşam yemeği için gelmemişti ama bu saatte neden gelecekti ki? O da olamazdı sanırım. Oturduğu çekyattan kalktı, yanındaki beşiğe bakıp oğlunun hala uyuduğunu gördü ve o uyanmadan, bir kez daha evinin zili çalmadan kapıya gitti.

Kapıyı açması ile Mete ile yüz yüze gelmesi bir oldu. "Sen miydin?"

"Başkasını mı bekliyordun?"

"Hayır." Yana çekildi. "Geç içeri. Kimseyi beklemiyordum, seni de."

Mete bir şey söylemeden kapıdan içeri geçi, ayaklarındaki ayakkabıları çıkardı ardından montunu da çıkarıp genç kadının eline verdi ve içeri geçti. Beril de ardından kısa zamanda içeri geçti. Mete'yi Çağlar'ı izlerken buldu. Beşiğin yanına oturmuş uyuyan bebeği izliyordu.

Beril ne yapacağını bilemedi. Öylece ayakta kaldı. Neden gelmişti? Ya da neden bu kadar ciddi görünüyordu? Tereddütle "Ben yeni rezene çayı içtim, sana da yapayım mı?"

Genç adamın bakışları şimdi onu buldu. "Bitki çayı sevmem eğer ıhlamur değilse. Varsa bir nescafe içerim."

"Üzgünüm ama ben neskafeyi sevmediğim için yok. Ama marketten bir bardaklık için paketlere konulmuş cappuccino ve salep var. İkisinden biri olur mu?"

Mete ayağa kalktı. "Salep olur. Ben de seninle mutfağa geleyim, Çağlar rahatça uyusun. Seninle konuşmak istediklerim var."

Beril gerildi. Endişeyle baktı. "Öyle mi?"

"Saleplerimizi içerken konuşuruz."

Beril de kabullendi ve arkasından genç adam gelirken mutfağa girip ocağın üzerine kaynaması için süt koydu, iki fincana açtığı iki paket salepten döktü. Ne konuşacaklardı? Bu öğlen olanlardan sonra ameliyat için verdiği parayı mı isteyecekti ya da para yerine başka bir şey mi? Süt kaynayıncaya kadar kendi içindeki korkularda fokurdadı. İki fincanı hazırlayıp hemen mutfağın bir köşesindeki küçük masanın üzerine koydu, genç adamın karşısındaki sandalyeye rahatsız bir şekilde ilişti.

"Ne konuşacağız?"

Mete önce karıştırdığı salepten bir yudum içti. Başını ona doğru kaldırıp önce yeşil gözlerine baktı kısa bir an ve gözleri onun kısacık kıvırcık saçlarına, papatyalarına yöneldi. Saçlarının andırdığı papatya çiçeklerini seviyor muydu acaba? Hiç ona çiçek almaya kalkmamıştı. Ne severdi, isterdi?

"Papatyaları sever misin?"

Neydi şimdi bu? Konuşacakları ciddi konu hangi çiçeği sevip sevmediği miydi? "Benimle konuşmak istediğinin bu olduğunu zannetmiyorum."

"Doğru ama bilmemde de bir sakınca yok."

"Çiçeklerin hepsi çok güzel ama benim en beğendiğim halk arasında küstüm olarak bilinen çiçek. Pek çiçek gibi değil daha çok dalın etrafındaki ince, sık yapraklar ama o hoşuma gidiyor. Yapraklarından birine dokunulduğunda hemen tüm yapraklarını tek tek kapar. Dokunana küser."

Kadının sevdiği çiçek bile dokunmaya isyan eder cinstendi. Bu kadınla ne yapacaktı bilmiyordu. "Yani sana her dokunduğumda küseceksin."

Şaşkınlıkla genişledi gözleri sonra da kısıldı. "Neden küseyim? Dokunuştan dokunuşa fark vardır. Ama konumuz bu değil, değil mi?" iki eli ile salep fincanını tuttu. "Konuşmak istediğin konu neyse ona gelmeni isterim. Saat geç olmadan konuşmamızı bitirelim."

Mete de "Çünkü geç saatte evinden çıkmamı, çıkışımı birinin fark etmesini istemiyorsun."

"Doğru. Etrafımda oturanlar hem tutucu hem de dedikoducu bir iki kişi var yanlış anlamadıysam. Mümkünse zor duruma düşüp taşınma gibi şeyler istemiyorum. Bu yüzden lütfen hemen konuşacağımız şey neyse ona geçelim."

Onun bu isteğini kabul ederek arkasına yaslandı, yeniden yüzü, bakışları ciddi bir havaya girdi. Çiçek konusu geride kalmıştı bile. Araştıran gözleri onun bardağını sıkıca tutan parmaklarından dudaklarına kadar yavaş, her ayrıntıyı beynine kazır gibi dolandı. Gözlerinde, yeşilinde durdu.

"Bana doğruyu söyle Beril, saldırıya mı uğradın? Birisi sana tecavüze mi kalkıştı?"

Bu gün gerçekten ilginç bir gün olmuştu ve yine ilginç bir konu ile gün bitecek gibiydi. "Böyle bir kanıya nereden vardın?"

Tecavüze uğramış bir kadın imajımı sergiliyordu? Kendini, duygularını korumak isterken, kendine ait olanları yine kendine saklamak isterken, etrafına farklı bir kanıya varacak görünüşe mi neden olmuştu? Pek sıcak, girişken değildi, erkeklere de tepkiliydi belki ama böyle bir travma atlatmış bir kadın gibi kendini ifade eriğini de düşünmemişti.

"Ben... Böyle mi görünüyorum?"

Sırtını dayamayı bırakıp öne eğildi, dirseklerini masaya dayadı. Ona daha yakındı şimdi. "Sana beğeni ile bakmamı ya da dokunmamı sevmiyorsun. Kaçıyorsun her seferinde. Sanki başından bir şey geçmiş gibi. Bu günde bana saldırmak zorunda mıydın diye bağırdın. Aklıma başka bir şey gelmedi. Doğru değilse bile yine de seni etkileyen bir şeyler var." Uzandı, eline dokundu. Onun elini çekmemesi ile bir elini kendi eli arasına alıp tuttu. "Seni beğendiğimi gizlemedim, hoşlandığımı, ilgi duyduğumu en baştan belli ettim. Ama bu dost olmamıza da engel değil. Sen istemediğim müddetçe ne sevgili ne dost oluruz lakin ben ikisine de talibim. Öncelikle de seni sıkan şeyleri bilmek istiyorum. Seni kıracak bir hata yapmamak için başından kötü bir şey geçtiyse bilmek istiyorum."

Elini tutan ele baktı. Boynu aşağı eğik, bakışları birbirine kenetlenmiş ikisinin elinde sonra başını kaldırdı. "Ve cevap alıncaya kadar üsteleyip bana verdiğim sözü hatırlatacaksın."

"Diyelim ki öyle, konuşacak mısın?"

"Konuşacak bir şey yok çünkü saldırıya uğramadım."

"Çağlar..."

Diklendi. "Çağlar'ı karıştırma. O bir saldırı, tecavüz sonucu değil. Cahilce bir ahmaklığın sonucu oldu."

Mete de sustu, yeniden sırtını arkaya, sandalyeye dayayıp oturdu. Bu kadın bazen canına tak dedirtiyordu. Tatlı dil yılanı bile dışarı çıkarır diyerek atıp tutuyorlardı birde. Şurada kalkıp gelmiş adam akıllı sorusunu soruyordu ama ne cevap alabiliyordu doğru dürüst ne de aralarında bir bağ kurabiliyordu. Neydi bu kadın henüz çözememişti.

Beril onun suskun kalışı ile düşüncelere daldığının farkındaydı. Aslında ona hak veriyordu. Şimdi düşününce davranışlarına karşılık onun aklından bu tür ihtimalleri geçirmesi pek zor olamazdı.

Sorularını sorarken bakışlarına, sesinin tonuna dikkat etmişti. Hem öfke hem de anlayışlı bir yumuşaklık vardı. Ortada böylesi bir durum var ise o adama karşı öfke beslediği belliydi. Ve kendisi için de yaşadıklarına karşılık anlayışlı bir şefkat vardı.

Nasıl oluyordu da bu adama ilk andaki tavrı yerle bir olmuştu. Onu inceleyip ne hissettiği anlayabilecek kadar tanır olmuştu. Kimi zaman düşüncelerini, duygularını önemser hale gelmişti. En önemlisi ona güven duymasıydı. Hem kendisi için hem de Çağlar için ona duyduğu güven kendini bile şaşırtıyordu. Bu yüzden biraz konuşmanın hem sakıncası olmadığına karar verdi hem de genç adamın çabalarının karşılığında ufak bile olsa bir parça bir şeyler elde etmesi hakkıydı.

"On beş yaşıma yeni girmiştim ki ilk kez birisi tarafından öpüldüm. Ama bu sevgili, hoşlandığım çocuk gibi bir şey değildi." Dedi konuşmaya başlayarak.

Mete de dikkat kesilmiş bunun altından ne çıkacağını bekliyordu. Hiç araya girmeden ona istediği gibi konuşabilme ya da duraksayabile iznini veriyordu.

Beril "İstemedim." Dedi. "Beni öpmesini istemedim. Dinlemedi, bir öpücükten bir şey çıkmayacağını, hoşuma gideceğini söyledi."

Ama bu işin pek de iyi olmadığına dair şüpheleri içindeki öfke canavarını harekete geçirdi. Kızgındı onu ilk kez öpen hangi şerefsiz ise ona nefret doluydu. "Kimdi?" demeden edemedi. Karışmamaya söz vermişti içinden ama duramamıştı.

Yerinden kalktı Beril, iki bardak ile sürahiyi alıp geri oturdu. İki bardağa da su koydu. "Amcamın ortanca oğluydu. Benden büyük. Arada on yaş var sanırım tam olarak. Beni ilk öpen oydu, zorlayarak." Suyundan bir yudum aldı. "İki yıl sonra da onunla evlenmek istemeyen bir kıza tecavüz etti, evlendiler. Kızın sevgili o olaydan sonra istemedi onu."

Mete içinden küfürleri peş peşe sıralıyordu. Böyle erkeklerden nefret ediyordu. Kendini adam sanan it kopuk yüzünden ne canlar yanıyordu.

Beril devam etti. "Sonra da lisede benimle çıkmak isteyen bir çocuk vardı ben de öylesine kabul etmiştim. Hoşlanmıyordum ama bana gelip sevgili olmamızı teklif edince gururlanmıştım. Saçma bir duyguydu işe. O da beni bir kez öptü, ertesi gün ondan ayrıldım."

"Neden? O da mı zorladı seni?"

"Hayır. Onun benimle aynı sınıfta okuyan amcamın kızına yakın olabilmek için beni kullandığını öğrendim sadece. Başka bir şey değil."

İnsanın gençken ne kadar saçmalayabileceğini, sapıtabileceğini bilirdi. Cahillikten, toyluktan değil aksine iyiyi kötüyü bilirken hepsini görmezden gelip denemek için ya da asilik olsun diye neler yapılırdı. Ne dedikodular, ne ihanetler, başkalarını herhangi bir sebep için kullanmalar... Onun başına geldiği için üzüldü, sıkıldı, kızdı.

"Annene ya da babana anlattın mı amcanın oğlu ile olan durumu?"

Beril gerçekten bunu soruyor musun gibi bakış attıktan sonra başını iki yana salladı.

Mete fazla dayanamadı. "Nasıl bu kadar ketum olabiliyorsun anlayamıyorum. Başına neler geliyor ama sen annene gidip söyleyemiyor musun? Seni koruması için babandan yardım istemiyorsun. Neden bu sır, içine atmak gerçekten anlamıyorum."

"Çünkü anlatsaydım suçlu olan ben olurdum. Babam beni korumak yerine ona izin verdim diye ya da ona yapması için kuyruk salladım diye beni döverdi." Ayağa kalktı. Masanın üzerindeki bardakları alıp lavaboya götürdü. Hemen eline bulaşık süngerini alıp bardakları sabunlamaya başladı.

"Benim ailem o gün içime atmamış olsaydım benim yüzümden kavga ederdi, hiç suçum yokken ben suçlu olurdum. Babam üniversiteyi okumama bile izin vermezdi. Alacağım cezalar, atılacak dayaklar da cabası." Dört bardağı şimdi durulamaya geçmişti. Durulayıp bulaşıklığa sıraladı. İşi bitmiş olmasına rağmen ne masaya geri oturdu ne de ardına dönüp genç adama baktı.

Mecburen Mete ayağa kalktı, ona arkadan yaklaştı. Onun eğik başı gizlice ağlarmış havası veriyordu ona. Lakin ağladığını sanmıyordu. Yine de emin olmak için ellerini onun omuzlarına koydu ve kendisine doğru dönmesini sağladı. Evet. Ağlamıyordu. Sadece gözleri bulutlanmış, yaşarıp kızarmıştı ama ağlamıyordu. Çok düşünmedi. Harekete geçerek ona sarıldı, kendine dayanmasına izin verdi. Sırtını, saçlarını sıvazladı. Ağlamak isterse diye destek olmak istedi.

Beril ise ağlamadı. Onun desteğini kabul edip kendisi de ona sarılıp karşılık verdi lakin ağlamadı. İçindeki üzüntüleri, hayal kırıklıklarını yine içine sakladı. Dışa vurmadı.

Continue Reading

You'll Also Like

1.3M 60.7K 62
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...
100K 1K 9
"Abin bu söylediklerini duysa ne olur biliyorsun değil mi Mavi?" "Şimdilik duymayacağına göre bence sorun yok Feyyaz." "Bana Feyyaz Abi demelisin Mav...
269K 22.4K 23
"Kalmam için bir sebep olması lazım." dediğinde, Leyla'nın sesi titriyordu. O Leyla'ydı, başka kimse değil. Daha on sekizinde tazeyken, Kınalıtepe'ye...