3.15 (GxBxG)

By mymancame

7.5K 239 18

Bir katilin totemi +18 More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
67
68
69
70
71

66

87 2 2
By mymancame


"Git buradan!" kemerimi çözerken arabanın kontağını kapatarak Alper'i omuzundan ittim. Bir kaç adım geri sendeledi yinede dengesini sağlayabilmişti.

"Sana diyorum ki Tuğkan-" içimde tutamadığım çok büyük bir öfke vardı. Yakmak istediğim bir çok kişi ve kana boğmak için yanıp tutuştuğum bir şehrin içindeydim.

"Anladım Alper! Şimdi polisler gelmeden siktir git buradan." kolumu sıkı sıkıya tutan eline tiksintiyle baktım "Aren'i ihbar mı ettin?"

"Sende jeton köşeli. Siren seslerini duyuyor musun? Bence duyuyorsun. Şimdi arabana bin git ve gözüme gözükme!" ara sokaklardan yankılanan siren sesine kırmızı mavi ışıklarda eklenince iyice yaklaştıklarını anladım.

Elimdeki anahtarı Egemen'e doğru atarak arka koltuğa geçip ayaklarımı kendime çektim. Alper'de arabasına binmiş gitmeye hazırlanıyordu. Yıllar önce Aren'in beni şikayet etmesini unutacak değildim. Ödeşmiş olduk.

Deniz yanıma oturup arkasına yaslandığı gibi Egemen arabayı çalıştırarak buradan uzaklaşmaya başladı.

Dizlerime sardığım kollarımı sıkılaştırarak başımı yasladım. Lanet olası adam! Ondan kurtulmak istiyorum. Neden bunu yapmak zorunda? Neden hep hayatımın normal bir karesinde hiçbir şey yokmuş gibi dahil olmak zorunda?

Nefes almamı bile zorlaştıran bütün duygularımın sebebiydi. Madem bizi çok seviyordu o zaman siktiğimin hayatını bizimle yaşasaydı. Başka bir kadına gitmek yerine annemi sevseydi.

Ben onun çocuğu olmamıştım. Biz onun hiçbir şeyi olmamıştık. Yurt dışındaki çocuğunu ya da çocuklarına babalık etmek yerine hâlâ aklı beş karış havada bir adamdı.

Düşüncelerimi bir türlü kesemiyordum. Kafamın etrafını saran ağrılar göz kapaklarını titretiyordu. Gerilen bedenim başımı daha çok dizlerime bastırmamı sağlıyordu.

"Bebeğim..."

Dudaklarının arasından çıkan tek kelime gözlerimi sıkmama sebep oldu. Cevap vermedim. Konuşmak istemiyordum. Açık kalan sırtıma değen parmaklarını dolandırmaya başladı. Bütün öfkemi sadece o parmaklarla unutmak istiyordum.

Beni dağıtmalarını istiyordum sonra tekrar onlar toparlardı.

Yavaş yavaş enseme ilerleyen parmakları beni kendine çekti. Zorlanmadan dizine koyduğum kafamı ifadesizce karşıladı. Önüme gelen tutanları avuç içiyle geriye yaslayarak hem görüşümü açtı hemde beni görebileceği bir alan yarattı.

Saçlarımda ki tokayı yavaş hareketlerle çözmesiyle parmaklarını tutamlarımın arasında gezdirdi. Kalbim ağzımda atıyordu onu hızlandırıyordu tek bir dokunuşuyla yapıyordu bunu.

Saatlerce saçlarımda tur atan parmakları olsa bir saniye bile itiraz etmeden onu izlerdim. Aynısını ona yapmak için şu an bile can atıyordum.

Karşımdaki koltuğun dikişlerini ezberlemek artık içimi soğutmuyordu. Göz bebeklerim birikmişliğine dayanamadığı için ben istemediğim hâlde Deniz'in dizini ıslatmıştı.

"Güzel kızım." hitabı üzerine çenemin titremesi bir oldu. Kasılan vücudum gözümün daha çok dolmasıyla karşılık bulmuştu. Damlalar birer birer hızla damlarken Deniz kollarımdan tutarak beni kucağına çekti.

Bacakları üzerinde otururken kollarımı boynuna sardım "Sadece sen... Bunu sadece sen ve annem söylesin sevgilim." titreyen sesim, aksine net bir telafuzla çıktı dudaklarımdan.

Saçlarımı sevmeye devam ederken belimi okşadı "Sadece biz söyleyeceğiz." ona inanıyordum. Dudakları kulağıma değdi "Söz veriyorum Serce. Kimseden duyamadığın her özel kelimeyi sana ben tattıracağım." nefesi tenimden kayıp giderken kucağında küçülerek ona daha sıkı sarıldım. Şu kısacık zamanda dokunuşlarını hiç unutmak istemeyeceğim kişilerdendi.

İnsan her zaman kendi tatmak isterdi... Acının tatlı meyvesini. Başkası sana uzatınca daha ayrı oluyormuş.

Tıpkı benim yıllar önce başkasına altın tepside sunduğum sevgim gibi. Onda yaşamak istediğim ama karşılık alamadığım anılarım canımı çok yakmıyordu aksine fedakarlıklarım damarımda akan kanı pişmanlıkla kaynatıyordu.

Başımı ihtiyaçla Deniz'in omzuna yasladım. Sanki bizim için özenle çizilmiş gibiydi. Geniş omuzları, Egemen ve beni sarabilecek kadar kocaman kolları ve en önemlisi bize hissettirdiği küçük kalbi içindeki o büyük sevgisi.

Ağlamanın verdiği yorgunluk sebebiyle göz kapaklarım çökmüştü. Gözlerim kapalı olsa da bilincim hâlâ yerindeydi. İçimi ferahlatmak adına aldığım nefesi bir yandan vererek arabayı kullanan sevgilime seslendim.

"Egemen."

"Efendim güzelim."

"Beni onun yanına götür."

Ortam sessizleşirken aynadan ikisinin birbirlerine baktıklarını anladım. Deniz kafasını sakladığında Egemen onayı almış oldu. Arabanın yönü değişirken kafamı Deniz'in boynuna gömdüm. Kollarının ikiside beni sımsıkı sarmıştı.

"Hatırlıyor musun? Bana 'Neden sana sinirlenemiyorum?' demiştin." sessiz kalıp devam etmesini bekledim "Bende sana sinirlenemiyorum. Tuğkan'dan nefret ediyorsun biliyorum ama hayatında yapmış olduğu en iyi şey beni sizinle tanıştırmış olması."

Ona sarılı bedenim sayesinde kalp atışlarını hissedebiliyordum. Bunu hissedebilmek... Çok harika bir duyguydu. Sizin için atan iki tane kalp. Bunu yaşamadan kimse ölmek istemezdi.

Tam, boynu ile omzunun arasında duran dudaklarım ona ödül vermek için minik bir öpücük bıraktım ama maalesef onu öpmeyi bırakmak istemiyordum.

Ardından bir kaç santim üstünü de öptüm ve biraz daha yukarısını... Ben ilerledikçe Deniz'in nefesi dengesizleşiyordu.

Yanağına ulaştığımda burnumu sürttüm "Seni bize o adam getirmedi. Sen bize hediyesin. Soluklanacak en güzel duraksın. En mavi okyanus... En koyu arzumuzsun."

Artık tamamen bozulan nefesinin yanında kafasını eğdiğinde buluşturduğu dudaklarımız benden istediği düzeni ona vermemdi.

İlk başta sadece dudaklarını dudaklarım üzerinde hissetmek istedim. Ne kadar güzel oldukları, yumuşak veya tatlı olduklarını değilde Deniz'i istedim.

Bana sunduğu duyguları, soluduğu nefesinde dudaklarım arasındaki dudaklarında bulmam gerekiyordu.

Saniyeler sonra alt dudağı araladığım dudaklarımın arasına sanki bir yapboz gibi yerleşmişti. Ellerimi boynunun arkasına dolayarak ayırdığımız dudaklarımızı tekrar birleştirdim.

Tekrar tekrar birleşen dudaklarımız aynı zamanda bizi bir bütün yapıyordu. Tıpkı Egemen ve beni bulduğunda anlamasak bile aramızdaki boşluğu doldurduğu gibi.

Sıcak dudağı dudaklarımı çevrelemeye devam ederken iki yanıma düşen saçlarımı parmak uçlarıyla kulak arkama atarak avuç içlerini yüzüme bastırdı. Boynundaki kollarımdan birini çözerek elimi boynuna yerleştirdim.

Baş parmağım yanağını okşarken titrek nefesi ikimizin de tenini sıyırıp geçip gitti.

Kendimi geri çekerek tekrar omzundaki yerimi aldım. Kucağında küçük bir bebek gibiydim. Ben sevdiğim kadının kucağında bebek gibiydim.

İçime adını koyamadığım bir huzur parıldamıştı. Ancak arabanın durması bu huzurun üstünü az da olsa kapatmanın bir yolunu buldu.

Üstümdeki elbiseden bir an önce kurtulmak istiyordum. Deniz'in kucağından kalkarak açtığım kapıdan dışarı çıktım. Kafamı kaldırarak beyaz sokak lambalarının aydınlattığı tabelaya baktım. 'Bakımevi' yazısını görmek bu zamana kadar hiç canımı bu denli yakmamıştı.

Demir kapıyı açarak bahçeye ilk adımımı attım. Ardımdan gelen iki beden için ne kadar normal bilmiyorum ama benim beş yıldır annemin burada olduğunu bilmem alışmama sebep olmuştu.

Işıkları yanan binanın kapısını açtığımda kapıya bağlı olan tok zil çalarak bir kaç görevlinin odağı olmamızı sağladı.

Ezberlediğim yoldan merdivenlere ilerliyordum ki tanıdık siması olan kadın gülümseyerek baş selamı verdi "Hoş geldiniz Serce Hanım."

Gözlerimi kapatıp açtım ve yoluma devam ettim. Çıktığımız merdivenler son bulmuş sessiz ve bir o kadarda beyaz fayanslarla döşenmiş yolu takip ederek aşinası olduğum kapının önünde durdum.

'15' numaralı oda... Canımın bir parçasının neredeyse tüm hayatını unutmuş bir şekilde hayatını idame ettirdiği oda.

Nasıl bir beden göreceğimi bilmiyordum. Tedirginliğim birazda bu yüzdendi. Elim kapının kulpunu kavradığında açmam için ufacık bir cesaret kırıntısı arıyordum.

Gözlerimi kapatıp boğazımdaki yumrunun gitmesi adına derince bir yutkunmam gerekti. Sonrasında kapıyı açmam gecikmemişti.

"Biz buradayız." biliyorum. Siz hep orada olacaksınız.

Annemi odanın ortasında ileri geri sallandığı sandalyesinde görmeyi beklemiyordum. Camın tam karşısında olsa bile arasında neredeyse bir buçuk metre kadar mesafe vardı.

Onu buraya ilk getirdiğimde oturduğu yerde oturuyordu. Aynı şekilde aynı yönde bir santim bile kıpırdamamıştı.

Gözlerim yanmaya başladığı için kafamı kaldırarak tavana baktım alt dudağım dişlerimin esiriyken annemin çok özlediğim sesini işittim.

"Serce'm mi geldi?" hafif yan koyulmuş sandalyesi kafasını çevirse beni görebileceği durumdaydı ama yapmadı. Çünkü o benim geldiğime inanmıyordu. Kim bilir ben yokken kaç defa odaya gelen görevliye beni sordu.

"Serce'n geldi anne."

Anında kafasını çevirerek yüzüme baktı. Şu an tek umduğum şey beni... Yüzümü unutmamış olmasıydı.

"Serce'm gelmiş! Kızım gelmiş!" heyecanla şakırken güldüm. Gözümden akan damlaysa şimdi kendini belli etmişti.

Yerimden kıpırdayarak onun yanına gidemedim "Gelemediğim için çok üzgünüm anne." dudaklarında içten bir gülümseme belirdi "Üzülme. Buraya gelmemen senin suçun değil."

Arkamda duran kapının bilinciyle sırtımı kapıya yasladım. Çok geçmeden bacaklarım beni taşıyamaz hale gelmişti. Yere çöktüğümde hâlâ bana anlayışını parlayan gözleriyle sunan güzel kadına, kapının ardında tıpkı benim şu anki halim gibi bekleyen iki bedenden aldığım güçle bakabiliyordum.

Titreyen çenem dudaklarıma da etki ediyordu. Göz yaşlarım durmaksızın yanaklarımı ıslatmaya başlamıştı.

"Çok kişi kaybettim anne!.." dudaklarımdan dökülen isyanın ardından kocaman bir feryat koptu.

"Seni de kaybettim."

"Ştt! Ben hâlâ buradayım annem." dudaklarım aralanırken içimden çığlık atmak geldi ama ben sadece sesli bir şekilde ağlamaya başladım.

Bana küçükkenki gibi hitap etmişti. O adam onu delirtmeden önceki gibi sevgisini bana iliklerime kadar tattırdığı zamanlardaki gibi...

"Özür dilerim! Sana bakamadığım için. Bu kadar iğrenç biri olduğum için. Ben kendimi seviyorum anne ama sen beni bilsen sevmezsin." itirafımı anlıyor muydu bilmiyorum. Keşke böyle olmasaydı yanımda dağ gibi duran bir anneye ihtiyacım vardı. Yirmi üç yaşında olmama rağmen vardı işte.

"Seni sevmemem için sebebim yok kızım. Sen bana baktın. Beni sen büyüttün Serce." oturduğu yerden eğilerek yüzüme baktı. Hafifçe kafamı kaldırıp ay ışığının aydınlattığı melek gibi görünen anneme baktım.

Kollarını açarak beni arasına davet etti "Gel hadi anneciğim." göğsüm ağlamaktan alamadığım nefeslerden dolayı inip kalkarken zaman kaybetmeden dizlerimin üstünde yanına gittim.

Hafifçe dikleşerek kollarımı boynuna sardığım gibi o da belime sarıldı. Omzuma ufak bir öpücük kondurmuş kokumu bol bol içine çekmişti. Bu anı unutacağını biliyordu.

Geri çekilerek kafamı dizlerine koydum. Eli saçlarımı severken bu anın hiç bitmemesini dilemekle yetindim. İlk defa annemle ilgili bir şeyin bitmemesini diledim.

"Sana yaşattığım bu hayat için üzgünüm. Zulüm gibi geçti değil mi?" iç çektim.

"Biraz. İnan bana sorun etmiyorum." etmiyordum. Gerçekten etmiyordum.

"O lanet adamla evlenmemeliydim. Çok aptaldım. Güçlü bir kadın olmalıydım."

"Olmalıydın. Yanımda durmanı çok isterdim." inkar edemezdim. Öfkemin büyük bir kısmını kaplıyordu ama ben bunu ona kusacak kadar boktan bir evlat değildim.

"Sırtındaki yara izi?" gülümseyerek kafamı kaldırdım "Hatırlıyor musun? İnan bana sana onun için kızmıyorum. Senden bana kalan en büyük hediye."

Kocaman gülümsemesine rağmen gözünden akan yaşı hemen elimle sildim "Ağlamak yok. Sana ağlamak yasak. O piç herif yüzünden zaten çok ağladın. Şimdi benim yüzümden olmaz."

"Sen ağlıyorsun ama."

"Arada katillerde ağlar." dediğime anlam veremediği için üstünde durmadı.

Elleriyle yüzümü silerek alnıma bir öpücük kondurdu.

"Buraya ikinci gelişim. Üçüncüsüde olacak yakın zamanda." kafasını sallayarak onayladı.

"Seni unutmamak için çok çabalıyorum ama korkma. Seni asla unutmayacağım. Bak orada çok güzel güldüğün bir fotoğraf var." camın kenarına koyduğu çerçeveli fotoğrafa baktım. Gerçektende ben uzun zamandır böyle güldüğümü hatırlamıyorum. Verdiğimi bile unutmuştum.

"Sen beni buraya bıraktığında vermiştin. Seni böyle gördükçe sürekli gülümsüyorum." elimi yanağına koyarak okşadım. Alnımı alnına dayadım. Ay ışığından dolayı yerde çıkan gölgemizi farkettiğimde gözümü bu görüntüden alamadım bile.

Geri çekilerek ona uzaktan baktım. Bana bakmayı keserek tekrar camdan gözüktüğü kadarıyla gökyüzüne baktı. Arkamı dönerek kapıya ilerledim. Çıkan ayak sesiyle annemin sesi duyuldu "Serce'm mi geldi?"

Kafamı yere eğerken hıçkırığımı tuttum;

"Geldi anne. Geldi."

Odadan çıkacağım esnada kapının üzerinde gördüğüm kazınmış üç sayısı ile bir kaç saniye duraksadım. Daha fazla beklemeden kapıyı açarak odadan ayrıldım.

Eşikten ilk adımımı attığımda kapının iki tarafında yerde oturan iki çift gözle karşılaştım. İkisininde gözleri kırmızıydı hemen karşılarındaki koltuğa oturarak onlara daha net bir şekilde baktım.

"Yer soğuk değil mi?" arkama yaslandım "Üşürsek beraber üşüyelim dedik." Egemen'e kafamı eğerek baktım. Aynı bakışı Deniz'e attığımda omuz silkerek karşılık verdi.

Yere bakarken dudaklarımı yaladım. Bir şeyler düşünmeliydim. O adamı ortadan kaldırmalıydım. Ayağa kalkarak ellerimi onlara uzattım. Sıkıca kavradıkları ellerimi onları kaldırmak için kullandım. Kalktıklarında ellerimi bırakmadılar bu yüzden gidemezken aynı anda bana sımsıkı sarılmışlardı.

"Fazla mı duygusalsınız?" bir sağ omzumdaki Egemen'e bir de sol omzumdaki Deniz'e baktım.

"Serce sus ve sarılmaya devam et." Egemen'in dediğini yaparak kollarımı ikisininde beline doladım.

Önümde duran camdan bu halimizin yansımısına takılı kaldım. Güzel duruyorduk. Bellerinde olan elimi yavaş yavaş saçlarına çıkardım. Deniz'in toplu saçını tutan tokasını yavaşça çıkartarak siyah saçlarının dağılmasını sağladım.

Parmaklarım yumuşak saçlarının arasında geziniyordu. Egemen'in ise kısacık saçları avcumun içine batıyordu. İster istemez iç çekerken kapattığım gözlerimi açtım.

Tekrar cama yansıyan bu güzel kareye bakmaya devam ederken arkadan gözüme çarpan görüntüyle ellerim duraksadı. Birinin merdivenden hızla geçtiğini gördüm. Üstündeki siyah şapkalı hırkası bir kaç saat önce partideki kişiyi hatırlamama sebep olmuştu.

"Serce." Egemen'in uyarır tonda ikazı üzerine aynı şeyden bahsettiğimizi anlamam uzun sürmedi "Gördüm."

"Partideki kişi olduğuna bahse girerim." Deniz'e kafamı yasladım "Katılıyorum o yüzden buradan gidin."

"Hayır." kabul etmeyeceklerini bile bile söylemiştim ama onları burada tutamazdım.

"Bir konuda anlaşalım. Burada totalde iki tane manyak bulunuyor. Biri benim bunda bir sıkıntı yok ama öteki kişi için aynı şeyi söyleyemeyeceğim." kafalarını kaldırıp yüzüme anlamsızca baktılar. Derdimi anlatamıyordum.

"Tamam o zaman gidelim biz." ani karar değişikliği üzerine Deniz'e ağzım açık bakıyordum "Biz kaçtık. Sanada bol bol eğlenmeler hayatım." Egemen, Deniz'in uzattığı eli tutarak bana el salladı.

"Ne oluyor amına koyayım?!" arkalarından anlamsız bakışlarım yukarıdan Deniz ve Egemen'in önüne düşen kol parçasıyla son bulurken kafamı kaldırarak yukarı baktım. Bunu yapmamla tüm binanın elektriklerinin kesilmesi bir oldu.

Olduğum yerden bir kaç adım atarak onların yanına giderken Egemen çoktan Deniz'i kollarının arkasına almıştı. Gözlerim karanlığa alışmış olduğunda tek tük etrafı görüyordum buna hissettiğim kıpırdanmalarda dahil.

Olduğumuz yerin aksine üst kat tahta plakalardan oluşuyordu. Adım seslerinin haricinde gelen gıcırtılara kulak kesilirken sessizce fısıldadım;

"Sakın kıpırdamayın!"

***

rica ediyorum yorum yapin ya ben sohbet etmek istiom artik. bide oy atin olm gizli gizli okuyonuz hep

Continue Reading

You'll Also Like

84.9K 1.1K 8
-Bir kraliçe asla bir köleye aşık olamaz -Ne demezsin +18 bölümler içerir
1.9M 71.2K 59
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
341K 22.1K 23
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
42.8K 1.2K 13
+18 GirlxGirl kurgudur. Kurallar belli, elli oda, yüz kişi. Elli kırmızı, elli mavi bileklik. Karanlık bir salon. İşte Ayın Çıplak Günü partisinin ö...