Bir tek seni sevdim

By havinagart

398K 17.4K 1.9K

"Aa! Bir yıldız kaydı!" dedi Hatice gök yüzüne bakarken. Ömer Ali yavaşça başını güzel kıza çevirdi. Onun gü... More

1. Kara Bela
2. "Karar"
3. "Can Borcu"
4. "Safkan malikanesi"
5. "Şeref sözü"
6. "Safkan ailesi"
7. "Kıskanç Koca"
8. "Başlangıç"
9. "İsteme"
10. "Tuzlu kahve"
11. "Düğün"
12. "Gerdek gecesi!"
13. "İki şart!"
14. "Evli bir kadın!"
15. "Gözel ruhun aynasıdır!"
16. "İzmir"
17. bölüm
18. bölüm "Nergis"
19. bölüm
20. bölüm
21. bölüm
22.bölüm
23. bölüm
24. bölüm "Çocuklar gibi"
25. bölüm
26. bölüm (16+ 🚫)
27. bölüm
28. "Tatlı Büyüler"
29. "Neşe ve Öfke"
30. bölüm "Tatlı kaçış"
31. "Kalp hisseder"
32. "Senden sonra..."
33. "Hayat mucizelere gebedir"
34. "İmtihan"
36. "Eski dostlar candır"
37. "Mucize"
38. "Hayat keşkelerle yaşanmamalı"
Bölüm değildir! Uyarı!
39. "Geçmiş"
40. "Gündoğumu"
41. "Bir tek seni sevdim"
42. "Beni hep böyle sev"

35. "Senin adın..."

5.2K 497 61
By havinagart

"Kalp dediğin atıyor zaten... Marifet o ritmi değiştirebilende"

♡♡♡


Aradan neredeyse bir ay geçmişti.
Ömer Ali artık yatak başlığına sırtını dayayarak oturabiliyordu ancak hala ne ayağa kalkabiliyordu ne de doğru dürüst kolunu hareket ettirebiliyordu. Bedeninin her hangi bir bölgesini hareket ettirmekte o kadar güçlük çekiyordu ki bu gerçekten canını sıkıyordu. Sanki yatağa zincirlenmiş gibiydi.

Birkaç ay komada kalan bir insan için normal değildi bu durum. Hele hele artık ailesini adam akıllı gördükten sonra durumu iyice idrak etmeye başlamıştı. İlk uyandığı günü bile zor hatırlıyordu. Her şey flash back gibi hatırlıyordu. Sürekli uyanıp bilincini yitirmişti. Gözleri ışıktan kamaşmış, etrafında olan biteni algılayamamış, uzun bir sürü normal bir konuşma bile yapamamıştı.

Hatırladığı yegane şey ona sımsıkı sarılan mavi gözlü bir kadının ona seslendiği ve de şirin bir kız çocuğunun baba diyen şen şakrak sesiydi. Bu iki insanı çok iyi hatırlıyordu işte.

Ortada tuhaf bir durum vardı. Annesi, amcası herkes çok yaşlanmıştı… Birkaç sene komada kaldığını düşündü bir ara ancak birkaç senede bir insan bu kadar değişemezdi. Bu imkansızdı. Kız kardeşi Melike desen… Hamileydi! Evlenmiş olduğuna hala inanamıyordu. Kocaman bir kadın olmuştu!

Hasan desen… Saçlarında beyazlaşan saçlar bile vardı. Ve o da evliydi. Neler oluyordu gerçekten anlayamıyordu genç adam. Sanki büyük bir tiyatro oyunun içine dahil edilmiş gibi hissediyordu kendisini. Ancak sorun şu ki bu oyundaki rolunu bilmeyen yegane oyuncu oydu.

Doktor bir şey söylemiyordu. Önce sağlığınız diyordu sadece ve konuyu kestirip atıyordu. Ailesine sorular sorduğunda kaçamak cevaplar veriyordu herkes. Ve o gizemli mavi gözlü kadını o günden sonra hiç görmemişti. Sadece ara sıra fizik tedavi aldığı zaman birilerinin uzaktan onu izlediğini hisseder gibi oluyordu. Ve içinden bir ses bu kişinin o kadın olduğunu söylüyordu.

Gerçekten hiç bir şeye anlam veremiyordu. Yatağa bağlı olması zaten ayrı bir felaketti. Eğer ayağa kalkabilseydi her şeyi kendisi öğrenirdi ancak lanet olası odadan dışarı bir adım dahi atamıyordu.

Kapı açılmıştı. “Nasılsınız Ömer Bey?” diye genç bir hemşire kız girmişti içeriye. “Serumunuzu değiştirmeye geldim. Bir sorun var mı? Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?” meraklı gözlerle hastaya bakıyordu.

Ömer Ali yeni gelen genç hemşire kıza çatık kaşlarıyla baktı. Senelerin değiştiremediği tek özelliğiydi. Kadınlara karşı olan her zamanki mesafeli tavrı.

“Sağolun iyiyim,” dedi kısaca. Her zamanki gelen tombul hemşire hanım değildi bu kız. “Aynur Hanım yok mu bu gün?” diye sordu sonra mesafeli bir tonda.

Hemşire yeni serumu koyarken “Hayır maalesef, bu gün izinli,” dedi gülümseyerek. “Kocasıyla evliliğine 30 sene olmuş bu gün. O yüzden izin almıştı.”

Ömer Ali sadece anladım manasında başını hareket ettirdi o kadar. Bu hareketi yapmak bile canını yakıyordu.

“Sizin eşiniz bu gün gelmedi sanırım,” dedi sonra boşboğaz olan yeni hemşire. Odanın camlarını açıyordu konuşurken. “Son dönemler yüzü çok düşük. Uyandığınız için sevinçli olması gerekirken her gün gözü yaşlı gidiyor hastaneden.”

Ömer duyduğu cümle karşısında afallayarak kalmıştı. Ne diyeceğini bilmeden öylece sessizce hemşireyi baktı. Az önce eşi demişti… Yanlış duymadığına yemin edebilirdi.

“Gerçi bunu sormak bana düşmez ama aranız mı bozuldu yoksa? Bütün hastane sizin uyanacağınız günü beklemiş bende buraya yeni geldiğim zamanlar öğrenmiştim. Yani dört sene az zaman değil. Bende burada iki haftadır çalışıyorum. Eşinize çok üzüldüm valla. Allah kimseyi böyle bir sınavla sınamasın. Ama şükür artık gözlerinizi açmışsınız!” dedi hemşire ellerini sallayarak “Ama hala o güzeller güzeli eşinizin yüzünden düşen bin parça ya!”

“D-dört sene mi?” Ömer genç hemşirenin söylediklerini takip edemiyordu. Ağzı açık kalmıştı.

“Evet. Dört senedir bitkisel hayatta kalmıştınız ya…” daha cümlesini bitiremeden hemşirenin aklına gelen şeyle ifadesi değişmişti “Yoksa… Size… Söylemediler mi?” diye sordu çekingenlikle.

Ömer kaşlarını çatmış vaziyette hemşireye bakıyordu. “Hangi senedeyiz?” diye sertçe sordu.

Hemşire kız biraz çekingenlikle “Size söylediğimi söylemezsiniz dimi Ömer Bey?” dediğinde genç adamın bakışları daha da koyulaşmıştı. “2024! 2024 senesindeyiz! Nisan ayındayız!” Hemşire hemen cevap vermişti.

Ömer Ali ikinci şoku şimdi yaşıyordu. Monitörün ekranındaki kalp ritimleri hızlanmaya başlamıştı. Hemşire kız endişelenmeye başlamıştı. Doktoru çağırmak için hızla odadan ayrılmıştı. Genç adam ise sıkışan kalbine rağmen deli gibi hareket etmeye çalışıyordu.

Allah’ın cezası yerde neler oluyordu! O dokuz senedir bitkisel hayatta kalmış olamazdı!

En son 2015 senesinin Eylül ayındaydı! Şimdi nasıl olurda 2024 senesinde gözlerini açardı!

Ve… Ve… O evliydi… Allah kahretsin ki o evliydi!

Kiminle evliydi o?

Hümeyra’yla evlimiydi yoksa?

Ama neden içinden bir ses hayır diyordu.

Ömer hızlanan nefesine rağmen yataktan sürünerek çıkmaya başarmıştı. Son anda dengesini sağlayamayarak yere düşmüştü. Koluna bağlı olan serumda onunla beraber yere düşmüş ve kolundaki iğne kolunu yaralayarak kopmuştu. Etrafa kan damlaları bulaşmıştı.

Genç adam sürünerek pencereye yaklaşmaya çalışıyordu. Hareket etmek o kadar zor, o kadar acı vericiydi ki boyun damarlarındaki kan damarları belirginleşmiş, yüzünü ince bir ter tabakası kaplamıştı. Ancak yaşadığı öfke patlaması hissettiği acıyı geride bırakıyordu. Sonunda pencereye yaklaştığında kollarından destek alarak zar zor dizlerinin üzerine kalkmıştı.

Dışarıya bakması gerekiyordu. Dünyaya kendi gözleriyle bakması gerekiyordu… Zorundaydı… Bu gerçeği kendi gözleriyle görmek zorundaydı…

Her şeyi kendi gözleriyle görmeliydi…

“Ömer!” Kapı açıldığında içeriye telaşla Hasan girmişti. “Uşağım sen ne edersen da!”

Daha Hasan Ömer’e yaklaşamadan genç adam korkunç bakışlarını yaklaşmakta olan adama çevirerek “Yaklaşma!” diye bağırdı. Hasan durduğu yerde öylece kalmıştı. “Bana yalan söylediniz lan!” diye tükürürcesine konuştu adam.

Hasan’ın ifadesi değişmişti. Ve bu değişim Ömer’in düşüncelerini doğruluyordu.

“Dokuz sene mi kaybetmişim lan ben!” diye isyan edercesine konuşmuştu Ömer. Alnını pencereye dayamıştı. Dışarıya baktığında gerçekleri kendi gözleriyle görmüştü. Burası dokuz sene önce bıraktığı Rize değildi artık. Dokuz sene önce burası böyle bir yer değildi, bunu gayet iyi hatırlıyordu. “Tam dokuz sene lan… dokuz sene yok abi bende… yok!” diye mırıldanıyordu.

“Uşağım biraz sakinleşsen…”

“Ne sakinleşmesi Hasan!” diye bağırdı Ömer Ali. “Bir aydır hepinize soruyorum neler olduğunu ama biriniz bile adam akıllı bana neler olduğunu anlatamadı! Şimdi benden sakin olmamı isteyemezsin!”

“Ömer’im bak durumlar öyle düşündüğün gibi…”

“Ne düşündüğüm gibi değil lan..! Ben-“ Ömer Ali daha cümlesini bitiremeden pencerenin camında yansıyan yüzünü fark etmişti. Kaşları yukarıya doğru havalandı. Uyandığından beri ilk kez yüzünü görüyordu. Daha önce aynanın karşısına geçip yüzüne dahi bakmamıştı.

“Bu…” dedi dudakları camdaki yansımasına bakarken “Ben miyim?”

Eli yavaşça yüzündeki büyük yara izine kaymıştı. Sol gözünün etrafını saran kırmızı leke ve derisindeki hafif buruşukluk… Böyle bir yara izine sahip değildi o. Bu o muydu gerçekten. Bu yansımadaki yüz ona mı aitti?

“Bana ne oldu?” diye sordu sonunda Ömer yavaşça. “Bu… Nasıl oldu?”

Hasan sesli bir nefes alıp verdi. “Önce bir yatağa geçsen kardeşim… Lütfen. Sonra her şeyi anlatacağım.”

Ömer’e destek olarak tekrar yatağa yatırdığında Hasan hiç istemesede o dokuz sene önce olanları birer birer anlattı. Şu an için sadece o patlamada çoğu askerin şehit düştüğünü ve bu yara izinin oradan kaldığını anlatmıştı. Birde Hümayra’nın hayatını nasıl kaybettiğini anlatmıştı.

“Hümeyra… O gün öldü yani…” diye fısıldadı Ömer. Neden bilmiyordu ama bunu zaten biliyormuş gibi hissediyordu. Muhtemelen bilinçaltı bu gerçeği bildiğinden böyle hissediyordu. Kalbinde bir sızı hissetmişti ancak bu sızı… İlk uyandığı gün ona sarılan kadının yaratmış olduğu sızı gibi değildi. Öyle derin bir kayıp hissetmiyordu sanki... Garip bir durumdu.

Ancak yinede onun ölümünden kendini sorumlu hissediyordu. Genç adam sonunda “Benim yüzümden hayatını kaybetti desene…” diye acıyla gözlerini kapattığında Hasan öfkelenerek “Yeter artık Ömer! Geçmiştede hep bu yüzden kendini suçladın!” diye karşı çıktı. “O kızın ölümüne bende çok üzüldüm! Ama yapacak bir şey yok Taktir İlahi! Sen elinden gelen her şeyi yaptın! Artık seninde bir hayatın var!”

Ömer’in yüzünde alaycı bir gülümseme belirmişti. Doktor gelmiş ve sakinleştirici yapmış olduğundan artık biraz uykulu konuşuyordu. Yarı kapanık yorgun gözleriyle tavanı izlerken “Duydum,” dedi alay kokan sesiyle. “…karım varmış.”

Hasan bir süre sessiz kaldı. “Evet var. Çok iyi kalpli melek gibi bir karın var hemde! Seni dört senedir bekleyen harika bir hayat arkadaşın var!”

“Dört sene…” Ömer’in sol gözünden bir damla yaş süzülerek uzamış saç diplerinde kaybolmuştu. “Nasıl oldu bu? Nasıl dört senedir bu halde kalabildim ben…”

“... Araba kazası geçirdin. Muzaffer Bey’le bir kamyonun altında kaldınız. Hastaneye getirildiğinizde ikinizinde durumu çok ağırdı,” Hasan bir ara duraksadı. Bunu söylemek ona düşer miydi bilmiyordu.

“Anlat.” Ömer’in sesi tok çıkmıştı. Gözleri kapalı bir şekilde Hasan’ın anlatacaklarını bekliyordu.

“Muzaffer Bey’in durumu geldiğinizde kritikti. Beyin ölümü gerçekleşmişti. Yapacak bir şey yoktu. Onu kaybetmiştik. Seninde acil kalp nakline ihtiyacın vardı… o an en uygun olan kalpte Muzaffer Bey’in kalbiydi…”

Ömer yavaşça gözlerini açmıştı. Başını Hasan’a doğru çevirdi. Koyu gözleri merakla kısılmıştı. “Muzaffer Bey kim peki?”

Hasan sıkıntıyla nefes alıp verdikten sonra “Senin eşinin babası oluyor,” dedi. “Karın kendi öz babasının kalbini seni kurtarmak için verdi Ömer Ali.”

Ömer’in yüz ifadesi değişmişti. Artık daha fazla öğreneceği şeyleri kaldırabileceğini sanmıyordu. O nasıl bir imtihanla sınanıyordu böyle. Karısının kim olduğunu bile bilmiyordu ama onun için yapmış olduğu bu fedakarlık… ona karşı büyük bir saygı duymasıyla beraber büyük bir mahcubiyet duymasına neden oluyordu.

Bir erkek olarak kadınını koruması gerekirken, o bir kadın olarak belkide çoğu erkeğin yapamayacağını şeyleri yapmıştı.

Dört sene boyunca yatağa bağlı kalan, ölecek mi yaşacak mı o bile belli olamayan bir adamı beklemiş ve de kendi öz babasının kalbini vermişti. Nasıl bir kadınla evlenmişti o böyle?

“Peki sonra?” diye sordu Ömer yüzünü ekşiterek.

“Kalp nakli başarıyla geçti fakat sen uyanmadın. Başta kimse senin birkisel hayata geçmiş olduğunu anlamadı… Daha sonra bilindi.”

“Ve ben dört senedir bu haldeyim,” dedi Ömer Ali.

“Maalesef.”

“... Ve uyandığımda ahmak gibi bana hasretle sarılan karımdan başka bir kadını sordum değil mi?” Ömer bulanıklaşan kahvelerini Hasan’a çevirmişti. “Bana o gün sarılan kadın… Karımdı değil mi?”

Hasan üzgünce yavaşça başını salladığında Ömer hüsranla gözlerini kapatmıştı.

Kim bilir nasıl hissetmiştir o… Bunca sene hasretle beklediği adam uyanır uyanmaz başka bir kadını sormuştu. Onun kadar aptal bif adam yoktu.

“Benden nefret ediyor olmalı,” dedi yavaşça. “Piçin teki gibi başka bir kadını sordum!”

“Öyle düşünme uşağım. Hem senin hafızanı kaybettiğini biliyor o da. Anlıyor seni.”

Ömer alayla gülmüştü. “Bu yinede mazeret olamaz Hasan. Karımın adını bile hatırlamıyorum… Nasıl evlendim, onunla nasıl karşılaştım hiç bir şey bilmiyorum ama o beni bunca seni beklemiş!”

Hasan üzgünce başını aşağıya eğmişti. Arayı sessizlik doldurmuştu.

“Şimdi nerede?”

“Kim?”

Ömer sessizce gülümsemişti. Dudaklarına çok yabancı geliyordu birazdan söyleyeceği kelime.

“Karım?” dedi gözlerini kapayarak. “Bir karım varmış ya. Nerede o?”

“Burada.”

“Buraya neden gelmediğini anlayabiliyorum.”

“Çağırmamı ister misin?” diye sordu Hasan.

Ömer yavaşça başını iki yana sallamıştı. “Bu… Yüzümün bu haliyle mi evlendi benimle?” ne kadar sormak istemesede sormuştu bu soruyu.

“Karın seni seviyor Ömer’im,” Hasan’ın sesi çok ciddi çıkmıştı. “Sen en iyisi dinlen. Zamanı gelince o da seninle yüz yüze konuşmak ister. Eminim yakında sende her şeyi hatırlayacaksın.”

Hasan ayağa kalktığında Ömer “Adı ne peki?” diye sormuştu. Genç adam bir süre yataktaki adama baktıktan sonra “Buraya geldiğinde kendin sor,” dedi ve odadan ayrıldı.

***

Aradan iki gün geçmişti.

Hatice endişeli bir şekilde koridorda ilerliyordu. Hasan abiyle iki gün önce görüşmüştü. Ömer’in her şeyi öğrendiğini söylemişti. Gerçi beyefendi onu görmeyi reddetmişti. Bu biraz sinirine dokunmuştu elbette ama bir yandan ona hak veriyordu.

İçinde ona karşı bir kırgınlık vardı. Onca sene beklediği adam bir başka kadını hatırlamıştı... Bir başka kadını sormuştu. Bu gerçeği hazmedemiyordu.

Hasan abinin anlattığına göre Ömer, Hümayra’nın hayatını kaybetmiş olduğu gerçeğine öyle büyük bir tepki vermemişti. Bunu kendince iyiye yorumlamak istiyordu Hatice.

Belkide aradan onca sene geçmiş olduğundan ona karşı hissettiği duyguları silinip gittiğindendir bu tepkisi.

Küçük bir ihtimal bile olsa bu ihtimale sarılmaya hazırdı Hatice. Ölü bir kadınla yarışamazdı. Ömer’i kimseyle paylaşmak istemiyordu. Ölü bir kadınla bile.

Kapının önünde durduğunda Hatice büyük bir nefes alıp verdi. Ciğerlerine dolan oksijen onun rahatlamasına yetmiyordu. Elindeki hediyelik meyve sepetine baktı. Kendi kocasını böyle ziyarete gelmesi gerçekten onu tuhaf hissettiriyordu.

Saçlarını düzenledi. Kısaltmış olduğu saçlarını kulaklarının arkasına sıkıştırmıştı. Belki Ömer bir şeyler hatırlar diye onunla ilk buluştuğu gün giymiş olduğu eski yazlık beyaz elbisesini giymişti bu gün. Yirmi dört yaşında genç bir anneydi ancak hala taptaze dupduru genç bir kız gibiydi. Dudaklarına sürmüş olduğu kiraz rengi dudak parlatıcından başka hiç bir şey sürmemişti yüzüne. Umarım onu güzel bulurdu...

Gözlerini kapattı. İçinde tuhaf bir heyecan vardı. Umarım her şey yolunda giderdi.

Kapıyı çaldıktan sonra yavaşça içeriye girmişti Hatice. Kocası sırtını yatak başlığına dayamış, gözlüklerini takmış kitap okuyordu. Kapı açılınca yavaşça başını kaldırmıştı. Genç kadın  edense heyecanlanmıştı. “Merhaba…” dedi yavaşça.

Ömer Ali elindeki kalın kitabı kapatırken “Merhaba,” dedi. Aralarında sessizlik oluşmuştu. Ne kadın konuşuyordu ne de adam. “Odayı mı karıştırdınız?” diye sordu sonunda adam çatık kaşlarıyla.

Kadın biraz tanıdık geliyordu ancak çıkaramamıştı. Hayatında gördüğü belkide en güzel kadındı şu an karşısında duran. Hüzünlü bakan mavi gözleri kalbine işliyordu sanki. Sonra birden aklına denk eden düşünceyle Ömer şaşkınca tekrar kadına baktı. Genç kadının mavi gözleri buğulanmıştı adeta. Yoksa… Bu gerçek olamazdı. Düşündüğü şey gerçek olamazdı…

“Sen… yoksa…” diye konuşmaya başladığında genç kadın “Karın.” diye onun sözünü yarıda kesmişti.

“Ben… Kusura bakma…”

“Biliyorum,” dedi kadın yavaşça “..sorun değil. Beni tanımamanı anlıyorum.”

“...Bu gün geleceğini bilmiyordum.”

“Kocamı ziyaret etmek için izin mi almam gerekiyordu.”

“Ben öyle bir şey kastetmedim.” Ömer boğazını temizlemişti. Bakışlarını kaçırdı. İçinde oluşan tuhaf, garip bir heyecan dalgası vardı. Karısının bu kadın olduğuna inanamıyordu. Bu kadar genç... ve güzel bir kadın beklemiyordu.

“Oturabilir miyim?” diye sordu birden kadın.

“Tabi, buyrun.”

Hatice sessizce bir sandalye alarak yatağın yanı başına geçmişti. Ömer’in bilerek ondan gözlerini kaçırdığını fark edebiliyordu.

“Yine kitap mı okuyorsun?” diye sordu aniden. Aradaki bu tuhaf gerginliği yok etmek istiyordu.

“Yine derken?”

Genç kadın gülümsemişti. “Balayımızda bile kitaplarından birini getirmiştin.” Mavi gözlerinde küçük bir tebessüm belirmişti. “Ben giyinirken sen kitap okuyarak beklerdin beni.”

Ömer boğazını temizlemişti. Bir tuhaf hissediyordu kendisini. “Öyle mi?” diyebildi sadece.

“Öyle.”

Tekrar sessizlik olmuştu.

“Ben… Kusura bakma hiç bir şey hatırlamıyorum.”

Hatice yavaşça gülümsemişti. Sonunda sürekli gözlerini kaçıran adamın yüzüne bakarak “Gözlerini kaçırma lütfen,” dedi. Boğazının dolmasına engel olamıyordu. “Beni hatırlamadığını biliyorum. Bu yüzden seni suçlamıyorum. Lütfen sanki suçluymuşsun gibi benden gözlerini kaçırma. Bu beni daha çok üzüyor.”

Ömer’in gözleri yavaşça irileşmişti. Biraz hayretle, biraz şaşkınlıkla ve biraz hayranlıkla kadına bakmıştı. Kusursuz yüz hatlarında ona yakışmayan tek şey gözlerindeki kederdi. Öyle güzel, öyle mağdur bakıyordu ki şu an bu güzel kadın, genç adam bu kedere sebep olan kişi olduğunu bildiğinden midesini yumruk yemiş gibi hissetti. O nasıl… harika bir kadınla evlenmişti böyle?

“Adın ne?” diye soruverdi birden. Nedense bu harika kadının ismini öğrenmeye can attığınj fark etti. Deliriyordu sanırım.

Hatice’nin dudaklarında yarım bir tebessüm belirmişti.

“Hatice, benim adım Hatice.”

Ömer Ali “Hatice…” diye yavaşça mırıldandığında genç kadının gözleri dolmuştu. Genç adam yanlış bir şey söylediğini sanarak telaşlanmıştı. “Ben yanlış bir şey mi yaptım?” diye afallayarak sorduğunda genç kadın başını iki yana sallayarak gülümsemişti. Gülerken gözünden süzülen bir damla yaşı elinin tersiyle çocuk gibi silmişti.

“Adımı senin ağzından duymayalı uzun zaman oldu Ömer…” dedi burnunu çekerek. Çocuk gibi ağladığı için kendisine kızıyordu ama elinde değildi. Adını onun ağzından duymak hiç bu kadar güzel hissettirmemişti.

Ömer’in kalbinde ilginç bir duygu belirmişti. Bu güne kadar hiç hissetmediği bir duyguydu bu. Hissetmiş olsa bile hatırlamıyordu. Bu mavi gözlü kadın… Onun yüzüne bakarak gülümsediğinde ve adını söylediğinde belirmişti bu inanılmaz his. Sanırım şimdi yavaş yavaş idrak edebiliyordu neden evlenmiş olduğunu. Bu kadınla evlenmiş olma nedeni… ona karşı bazı duygular beslemiş olduğundan olmalıydı. Yoksa niye böyle hissetsin ki? Niye böyle… midesinde bir şeyler uçuşuyormuş gibi hissediyordu ki..?

“Ben… özür dilerim,” dedi aniden.

“Niçin?” diye sordu kadın.

“Seni bunca seni beklettiğim için…”

“Geri döndün ya sonunda… önemli olan bu.”

“Tekrar özür dilerim,” diye fısıldadı adam mahçup bakan bakışlarıyla.

“Bu kez niçin?”

“Seni unuttuğum için…”

Kadının yüzünde hüzün dolu bir gülümseme yer edinmişti. “Hatırlarsın, sorun değil.”

“Yine özür dilerim,” dedi adam gözlerini acıyla kapattığında.

“Şimdi niçin özür diliyorsun?” diye sordu kadın boğazı dolmuş bir halde.

“Seni değilde… Bir başkasını sorduğum için.”

Bu kez kadın cevap verememişti. Sadece sessiz kalmıştı. Ve sessizliği onun cevabı olmuştu.

Ömer Ali cevabını almıştı. Sessizce önüne baktı. Ne bekleyebilirdi ki zaten? Uyanır uyanmaz bir başkasını sormuştu. Ve bu sorduğu kişiyse karısıydı. Onun kendisini affetmeseni bekleyemezdi... Onun yerinde o olsaydı çok kızacağını, öfkeden delireceğini hissediyordu nedense...

“Nasıl hissediyorsun kendini?” diye sordu genç kadın konuyu değiştirmek amacıyla.

“Eskisinden daha iyi hissediyorum. Sorduğun için sağol...”

Ömer başka ne konuşulur bilmiyordu. Bu kadının karısı olduğunu biliyordu ancak bir insan karısıyla ne konuşur gerçekten bilmiyordu. Hele hele böyle bir durumda bir Allah bilirdi. Ne denir ne sorulur hiç bilmiyordu.

“Biz…” dedi sonunda genç adam. Karısına baktı. Öyle güzel bakıyordu ki bir an ne soracağını unuttu. Gözlerini kaçırarak “Ne kadar süredir evliyiz?” diye soruverdi.

Hatice sessizce gülümsemişti. “Komada olduğun zamanıda katarsak dört sene.” Genç adam kaşlarını çatarak ona baktığında “Biz bir ay evli kalabildik sadece…” dedi yavaşça.

Ömer’in kaşları hayretle yukarıya doğru havalanmıştı. “Sadece bir ay mı?” diye sordu şaşırarak. “Sadece bir ay evli kaldık ve sen beni dört sene bekledin mi?”

Hatice muzip bir ifadeyle “Beklediğim için kızıyor musun bana?” dedi.

“Yok estağfrullah! Niye kızayım?” Ömer boğazını temizlemişti. Ciddi görünmeye çalışarak “Sadece… Biraz şaşırdım. Bunca sene bir adamı beklemen…” dedi.

“O adam sensen beklerim,” dedi kadın hiç düşünmeden.

Ömer tekrar şaşkınlıkla kadına bakmıştı. İster istemez dudaklarında bir tebessüm belirmişti. “İlginç bir insansın,” diye mırıldandı.

“Kocamı beklediğim için ilginç mi oluyorum?” diye sordu Hatice biraz gülümseyerek. “Sevdiğim adamı bekledim sonuçta. En normal insanın yapacağı hareket bence.”

Ömer’in nedense yanakları kızarmıştı. Tekrar boğazını temizlediğinde öksürür gibi oldu. O an genç kadın hemen kenarda duran sürahiden bir bardak su alarak ona uzatmış, sırtını dikkatle sıvazlayarak suyu içmesine yardımcı olmuştu.

O bunları yaparken Ömer hayretle karısına bakmadan edemiyordu. Hiç çekinmeden onu sevdiğini söylemişti. Küçük bir çocuk gibi davranıyordu ona. Ve niye utanmıştı ki! Niye kalbi hızlanmaya başladı? Neden onu tuhaf garip bir hareret ele geçirmişti?

“Teşekkür ederim,” dedi suyunu içtikten sonra genç adam gözlerini tekrar kaçıradak.

“Rica ederim,” dedi Hatice tebessüm ederek. “Hala kızarabildiğini görmek güzel bu arada.”

Ömer Ali kaşlarını çatmıştı. “Kızarmıyorum,” dedi son derece ciddi çıkan sesiyle.

“Kızarıyorsun. Hemde pancar gibi. Eskiden hangi iç çamaşırı giymemi istersin diye sorduğumda da böyle kızarırdın.”

Ömer Ali şimdi gerçektende öksürmeye başlamıştı. Delimisin kadın der gibi Hatice’ye baktığında genç kadın şen şakrak gülmeye başlamıştı. “Söylemiştim sana. O zamanlarda böyle kızarırdın,” diye hala gülmeye devam ediyordu.

“Ya havle,” genç adam başka yöne bakıyordu utanarak bir yandanda gülmemeye çalışıyordu. Nasıl bir kadınla evli olduğu bilmiyordu ama öğrenmekten zevk alacağı kesindi. “Bunu bana söylediğine inanamıyorum…” diye mırıldandı sonunda.

“O günde böyle bir şey demiştin.”

“Hangi gün?”

“Seninle ilk birlikte olduğum günün ertesi.”

“Fessubannallah!” Ömer Ali homurdanarak bakışlarını kaçırmıştı. Sanırım bu çılgın kadınla rolleri değiştirmişti. Erkeklerin böyle yerlerde kadınları utandırması gerekirken onlar rollerini değiştirmişti. Boğazını temizledi tekrar. “Seninle nasıl tanıştık peki?” diye sordu.

Hatice birkaç saniye düşündü. Ömer’e onların nasıl evlendiklerini anlatmak zorundaydı. Ancak… Her şeyi anlatmak zorunda da değildi.

“İlk buluştuğumuz gün sana evlenme teklifi ettim,” dedi sonunda.

“Mümkünse ciddi olur musun?”

Hatice gülmeden edemedi. “Ben gayet ciddiyim Ömer Ali. Sana senin evinde, senin çalışma odanda evlenme teklifi ettim. Yani öyle bir şey oldu.”

Ömer bir süre karısının yüzüne öylece baktı. Bu kadın gerçeği mi söylüyordu cidden? İlk bakışta ona aşık olma ihtimalini düşünse bunun mümkünatı yoktu. Yüzünün hali belliydi. Acaba kadın köyün delisi falan mıydı?

“Bana delirmişim gibi bakma!” dedi birden Hatice. “Ciddiyim ben. Seninle zorla evlendim.”

“Bu durumdayken benim seninle zorla evlenmem gerekmiyor mu?” diye homurdandı genç adam.

“Yine başladık,” diye mırıldandı Hatice. “Kadınların senden ne kadar etkilendiklerini konuşmak istemiyorum kocacım. Aklıma Yasemin’le olan hatıralar geliyor. Sonra yine cinlerim tepeme çıkıyor!”

Ömer biraz şaşırarak “Yasemin’i de mi tanıyorsun?” diye sorduğunda Hatice “Benim dışımda bütün kadınları hatırlıyorsun maşallah!” dedi sitem ederek.

“K-kusura bakma… Yasemin çocukluktan…”

“Sorun değil. Biliyorum. Açıklama yapmak zorunda değilsin.” Hatice sessizce gülümsedi. “Her ne olursa olsun hala aynı adam olduğunu görmek güzel.”

“Ne demek istiyorsun?”

“Hala aynı adamsın bunu görebiliyorum. Gözlerin hala aynı bakıyor. Benim sevdiğim adamın gözleri bu gözler,” Hatice kocasının yataktaki elini alarak iki eliyle avuçladı. “Beni hatırlayacağın günü dört gözle bekliyor olacağım Ömer Ali.”

Elini avuçlamakta olan kadına hayranlıkla bakıyordu Ömer Ali. Dudakları kendiliğinden aralanmıştı. “Bende…” dedi içtenlikle. “Bende seni hatırlamak istiyorum Hatice... Hem de çok.”

***

Yazım hataları varsa affola 🥹 bir bölüme daha son verdik.

Umarım bölüm hoşunuza gitmiştir. Benden bu günlük bu kadar. Yine uzun bir süre yokum. Şimdiden özür diliyorum.

Kendinize iyi bakın 😘

Continue Reading

You'll Also Like

KELEŞ By Meçhul.

Teen Fiction

127K 4.9K 31
"Senin yüzünden işte! Onun adamları geldi. Evime girdi! Ben hiçbir şey yapmadım! Beni alıp götürdüler! Senin için aldılar beni! Benim hiçbir suçum yo...
122K 9.1K 25
"Sen hep böyle cevap olarak başını mı sallarsın?!" Başımı salladım. Kaşları çatıldı, o güzel mavi gözlerini gözlerime dikti. "Gıcık mısın Aras?!" Bil...
1.6K 349 11
Genç bir kadının yeniden varoluş hikayesine hazır mısınız? !! Yaş farkı içerir!!
105K 6K 18
Ailesinden ayrı büyüyen Günce, o gün hırsızlık yapmak için abisini seçtiğini nerden bilebilirdi? ••• 6 Ağustos 2001. Bahçeden gelen kuş cıvıltılarıy...