Bir tek seni sevdim

Av havinagart

397K 17.4K 1.9K

"Aa! Bir yıldız kaydı!" dedi Hatice gök yüzüne bakarken. Ömer Ali yavaşça başını güzel kıza çevirdi. Onun gü... Mer

1. Kara Bela
2. "Karar"
3. "Can Borcu"
4. "Safkan malikanesi"
5. "Şeref sözü"
6. "Safkan ailesi"
7. "Kıskanç Koca"
8. "Başlangıç"
9. "İsteme"
10. "Tuzlu kahve"
11. "Düğün"
12. "Gerdek gecesi!"
13. "İki şart!"
14. "Evli bir kadın!"
15. "Gözel ruhun aynasıdır!"
16. "İzmir"
17. bölüm
18. bölüm "Nergis"
19. bölüm
20. bölüm
21. bölüm
22.bölüm
23. bölüm
24. bölüm "Çocuklar gibi"
25. bölüm
26. bölüm (16+ 🚫)
27. bölüm
29. "Neşe ve Öfke"
30. bölüm "Tatlı kaçış"
31. "Kalp hisseder"
32. "Senden sonra..."
33. "Hayat mucizelere gebedir"
34. "İmtihan"
35. "Senin adın..."
36. "Eski dostlar candır"
37. "Mucize"
38. "Hayat keşkelerle yaşanmamalı"
Bölüm değildir! Uyarı!
39. "Geçmiş"
40. "Gündoğumu"
41. "Bir tek seni sevdim"
42. "Beni hep böyle sev"

28. "Tatlı Büyüler"

10.3K 385 44
Av havinagart

Genç kadın merdivenlerden inerken hala kocasının o yüz ifadesini unutamıyordu. Niye birden bire kocası ondan yamyammış gibi kaçmıştı pek anlam verememişti? Yanlış bir söyledim galiba diye düşünecek ama yanlış bir şeyde söylememişti Hatice… Peki niye bu adam işini bahane ederek odadan kaçmıştı? Bu adam patron değil miydi? Bir gün işe geç kaldı diye şirketi iflas edecek değil ya! Bunu düşündükçe sinir oluyordu genç kadın.

Tamam kabul ediyordu. Şu an biraz şımarıkça davranıyordu! Sonuçta adam ondan kaç yaş büyüktü (!) öyle genç kızlar gibi aşk meşk dolu, yüreği hop hop zıplayan ergen kızlar misali olamazdı elbette (!) bunu gayet iyi anlıyordu ama… yani bu da onun ilk gecesiydi.

O kocasına bir erkek için verebileceği en değerli hediyesini sunmuştu dün gece. Birazcık daha duyarlı, birazcık daha romantik olabilirdi odun beyefendi! Çok şey istemiyor ki! Görürdü ama o gününü! Onu öyle bir yontacaktı ki..! Hatice bunu düşündükçe bile içi kıpır kıpır oluyordu! Aşık olmak ne güzel bir duyguydu. Sevmek ne acayip bir şeydi! Gerçi kocası ona aşkını dile getirmemişti ama neyse… O aşk itirafınıda birkaç güne almasını bilirdi!

“Günaydın!!!” Hatice günaydın kelimesini uzatarak tatlı bir şekilde söylemişti. Önce kayınvalidesinin yanaklarından öperek “Annem nasılsın?” diye sordu. “Bu gün çok güzel görünüyorsun maşallah Allah nazarlardan saklasın!”

Hasibe Hanım gelinin bu mutlu halini görünce sevinçten dört köşe olmuştu adeta. “Oyyyy benum güzel gelinum! Senin güzelliğinin yanında benimki güzellik midir da!” diye o da gelinine sarılmıştı. Oğluyla araları iyi gibiydi. Buna çok sevinmişti.

“Oy canım annem sende çok güzelsin!” Hatice gülümseyerek Melike’ye döndü “Günaydın Melikecim. Kusura bakma biraz geç kalktık. Masayı hazırlamayada yardımcı olamadım. Öğlen yemeği vakti gelmiş yaa! Çok utandım.”

“Ah güzel yavrum dinlenseydiniz daha! Yol yorgunluğu bu anlarım!” diye daha kızı konuşmadan tekrar kayınvalidesi konuşmuştu.

“Anne sende gelinimde gelinimde der oldun! Bizi unuttun valla!” Melike gülerek boş bardakları masaya yerleştiriyordu. “Artık kıskanmaya başladım!”

Hasibe Hanım burnunu kıvırarak “Benum gelinimin yerini kimse tutamaz da!” diye tatlı karadeniz şivesiyle konuşuyordu.

“Ömer Ali nerde bu arada?” diye sordu Hatice etrafa bakınarak. “Az önce çıkmıştı odadan…”

Melike mutfak balkonuna bakınarak “Az önce terasa çıktığını gördüm canım,” diye cevap verdi. “Tamam canım ben bir bakayım,” diye Hatice hemen mutfağa yöneldi.

Mutfakla birleşen bir balkon vardı. Onun yanında merdiven daha vardı. Onun sayesinde arka bahçedeki terasa çıkabiliyordu Hatice. Terasa ulaştığında kocasının uzaktan doğa manzarasını izlemekte olduğunu fark etti. Bir eli cebinde diğer elindede sigarası vardı. Arkadan dumanı gördüğünden sigara çektiğini anlamıştı genç kadın.

Hatice kocasının sigara kullandığını neredeyse unutmuştu. Ömer Ali’yi dindar diye biliyordu o. Demek ki o da bazen efkarlandığında sigara dumanına sığınıyordu.

Ömer Ali sigarasından bir duman içine çektiğinde ciğerlerine sadece nikotin kokusu değil ada çayı ve yasemin kokusuda infilak etmişti. Bu kadının kokusu rüzgarla karışmaya ne meraklıydı! Genzini yakan koku onun içini parça parça ediyordu. Gerçi iyi anlamda mı kötü anlamda mı bunu bilemiyordu. Az önce odadan kaçmasının nedeni çok aptalca olmuştu. Bunu biliyordu lakin bir anda Hatice’nin mırıldandığı o sözler… Ok gibi kalbine saplamıştı. Onun kendisine çekici demesi gurur kırıcı olmuştu. Aynadaki yansımasına bakınca çekici değilde itici olması sanki hayatının ona karşı kara mizah anlayışıydı. Doğrusu ilk defa kendisinden tiksinmişti.

O kadın koca bir okyanusu içinde barındıran güzel gözlerini kapamış, masaldan çıkan bir peri gibi güzel ve narin iken o yanında hikayedeki açgözlü çirkin kurt gibi hissetmişti kendisini.

Çok fazla şey istemek nankörlüktü onun kitabında. Ve sanırım onun aciz kalbi dünyanın en büyük nankörü olmaya can atıyordu.

İlk defa yüzündeki yara izi onun gerçek anlamda canını sıkmıştı. Hatice’nin bu durumu umursamadığını, onun bu eksiğini pek gördüğünü sanmıyordu ancak yine de insanoğlu işte… Genç adam kafasındaki bu düşüncelerden dolayı sessiz kalmaya devam ediyordu.

Hatice birkaç dakika sessizce arkadan kocasını süzdü. Ne tuhaftı böyle bu adam? Az önce o değil miydi işe geç kalıyorum bahanesiyle ondan kaçan! Şimdi burada sigarasıyla randevuya çıkmıştı! Yavaşça birkaç adım atarak kocasının geniş omuzlarından dokundu ve “Bö!” dedi gülerek.

Ömer Ali ifadesiz bakışlarını karısına çevirdi. Onun güzel gözlerine efkarlı bir şekilde bakarak biraz tebessüm etti ve “Bu tür oyunlar için biraz fazla yaşlıyım Maviş,” dedi.

Hatice’nin dudakları düz bir çizgi halini almıştı. “Hiçte bile!” dedi ona biraz sokularak. Başını omzuna koyarak o da manzarayı izlemeye başladı. Enfes dağ bayır manzaraları insanı içine çekiyordu. “Sadece eğlenmeyi bilmiyorsun kocacığım! Onuda ben öğreticem sana sen merak etme!”

Ömer Ali eşi başını omzuna koyduğunda sigara dumanından rahatsız olur diye hemen sigara izmaritini yere atarak ayağının ucuyla çiğnemişti. “Sen her zaman böyle neşeli misindir?” diye soruverdi birden manzaraya bakarken. İki elide şu an pantolonun ceplerindeydi. Küçük karısı ise bir koluna girmiş vaziyette ısrarla başını onun omzuna dayamaktaydı. Gerçi bu durum çok hoşuna gitmişti… Son günlerde atmaya pek hevesli olan kalbinin hızlanmasına neden oluyordu. Gerçi biraz rahatsız olmuyor da değildi. Rahatsızlığı onun baştan çıkarıcı kokusu yüzündendi! Kirli zihninin sürekli olur olmaz sahneler yaratmasına neden oluyordu.

Hatice biraz güldü. “Genellikle… Yeni bir gün demek, yeni bir başlangıç demek! Her günüm bir başka geçiyor! Bir gün kalktım işte senin yanındayım! Sonra bir gün kalktım sen gelmişsin beni babamdan istiyorsun! Sonra bir gün kalktım babam belime kırmızı kurdele bağlıyor, evleniyorum! Sonra işte…” duraksamıştı. Tepeden kocasına bakarak devam etti; “…Bu gün kalktım gerçekten evli bir kadın oldum! Bu garip bir duygu…”

Ömer Ali yavaşça karısına döndürdü kahvelerini. Onun o güzel mavi gözlerine bakarken elinde olmadan “Memnun musun bari?” diye sordu.

Genç kadın bir an düşündü. Memnun muydu gerçekten? Doğrusu evet… Fazlasıyla memnundu ama bunu şu an Ömer Ali’ye söylemek pek işine gelmiyordu. “Sen peki? Sen memnun musun?” diye sordu onun sorusunu ona yönelterek.

“Sen memnun olduğun sürece bende memnunum…” dedi mırıldanarak Ömer Ali.

Onun cümlesinin ardındaki gizli manayı pek anlayamamıştı Hatice. Ne demek oluyordu bu yani? Şimdi o hayır memnun değilim dese bu aptal adamda mı bende memnun değilim mi diyecek? Sinir olmuştu bu belli belirsiz cevaba! Kaşlarını çatarak ona döndü Hatice. Bu adamın beyni nasıl çalışıyordu acaba çok merak ediyordu! Özellikle dün gece yaşadığı özel anlardan sonra… Kendisine bir kadın olmanın ne kadar güzel olduğunu öğreten bu adamdan sonra nasıl onunla evli olmaktan memnun olmasın ki! Asla… Her ne kadar sabah sabah yine canı sıkkın ve asık suratlı gözükse de… Bu adam hayatında gördüğü en çekici, en yakışıklı ve en tatlı adamdı onun için.

Artık bu adamı ne yapıp edip iyice avucunun içine alması gerekiyordu. Gerçi bunu düşündüğü için bir an kendisini hikayedeki kötü kadın gibi hissetti Hatice. Sanki hikayenin ana kadın karakterinin elinden kocasını çalmaya çalışan fahişeymiş gibi hissetti (!) bu saçma düşüncelerde nereden geliyordu aklına! Bir kere bu hikayede o başroldu! Ve bu başrol kadın esas adamı istiyordu! Bu adam ona aitti! Güzellikle ve ya kurnazlıkla fark etmez. Hatice bu adamı damgalamıştı bir kere. Bu adam onun malıydı! Ve seve seve aşkını ona ilan edecekti! Sadece an meselesiydi!

“Bir daha kullanma,” dedi birden Hatice tatlı bir gülümsemeyle. Kocası kaşlarını çatarak ona döndüğünde “Sigara,” diye açıklamada bulundu. “Kokusunu sevmiyorum. Beni öpmek istiyorsan bırakmak zorundasın kocacığım!”

Ömer Ali’nin bir kaşı yavaşça yukarıya kalkmıştı. Konunun bir anda değişmesi biraz ilginç olmuştu ancak önemsemeyerek “Yani şimdi seni öpmek istersem sigara mı bırakmak zorundayım doğru mu anladım?” diye sordu.

Hatice kocasının yüzünü çocuk gibi avuçlayarak “Evet kocacığım,” dedi. “Kokusu midemi bulandırıyor. Hem kocamın kendisini zehirlemesini istemem. Erken yaşta dul kalmak istemem! Daha çok gencim!”

Ömer Ali sıkıntılı bir nefes alıp vermişti. “Bizi beklerler içeriye geçelim,” diye karısının avuçlarından yüzünü kurtararak geri çekildi. Onun yanaklarına dokunmasından pek hoşlanmamıştı. Yara izini avucunda hissetmesini istemiyordu.

“Ee cevap yok? Bırakacak mısın?”

“Bakarız Maviş…” diye homurdandı genç adam.

“Bakarız değil bırakacaksın Ömer Ali! Bak beni öpmene izin vermem bir daha!”

“Bu konuda tehdit edildiğimi inanamıyorum…”

Hatice kıkırdamıştı. “Ne var yani. Tarihe - sigarasını bırakması için karısı tarafından “bırakmazsan beni öpemezsin” diye tehdit edilen ilk koca olarak girersin işte!”

Genç adam elinde olmadan biraz gülmüştü. “Tarihe girmek niyetim yok Maviş.. bırakacağız artık! Belden aşağıya vuruyorsunuz çünkü…”

“Eyvallah kocacığım!” Hatice gülerek kocasıyla beraber ilerlemeye başladığında “Şu an senin eyvallah bizden demen gerekiyordu…” dedi.

Genç adam karısına baktı. İfadesiz yüzüyle birkaç saniye onu inceledikten sonra “Eyvallah Hatice Safkan. Buyruğunuz başımızın üstüne,” dedi muzipçe.

“Yaa Ömer şaka gibisin!” Genç kadın tekrar gülerek ona bakmıştı.

“Sende bir şarkı gibisin…”

Ömer Ali karısının gülen gözlerinden zorlukla ayırdı gözlerini. Bu duruma bir çare bulmalıydı. Hatice’nin duygularından emin olmadan onun insanın içini ısıtan kişiliğine fazla alışmaması gerekiyordu. Son zamanlarda olmadığı kadar kendisini garip hissediyordu.

Hatice duyduğu iltifatla yine mest olmuştu. Şarkı gibisin… Ona şarkı gibisin demişti. Bu adamdan iltifat duymaya ne kadarda hevesliymiş meğer! Yürümeye devam ederlerken tekrar onun koluna girmişti. Ömer’in biraz gerildiğini hissetmişti genç kadın. İnatçı bir bakışla sırıtarak “Elini tutardım kocacığım ama sen şimdi yine böyle şeyler için fazla yaşlıyım der benim hevesimi kursağımda bırakırsın!” dedi. “Unutma biz yeni evliyiz. Daha on bir gün oldu! Ayrı ayrı mı yürüyeceğiz?”

“Sorun değil de… Şaşırdım sadece,” diye mırıldandı Ömer Ali. Aslında sorundu (!) onun kokusu genzini yakıyordu.

“Elinden de tutabilir miyim yani?”

“Şimdilik koluma girsen daha iyi Maviş. Ben pek alışık değilim bu el ele tutuşma olayına.”

“Eski kafalı mısın yoksa kocacığım?” diye muzipçe sordu Hatice.

Ömer derin bir nefes aldı. “O kadar da yaşlı değilim!”

“O zamam dindarlığın yüzünden… Gerçi dindarlığını da dün gece gördük!”

Ömer Ali öksürmüştü. Başını başka yana çevirdi. Tabii o sırada “Ya Havle!” demeyi ihmal etmemişti. Hatice’nin onunla bu konuda sürekli alay etmesi, onu utandırmaya çalışması ve sürekli sekslerini hatırlatma eylemleri bu gün son bulmayacak gibiydi! Ne çılgın bir kadındı böyle! Utanmıyordu bile! Onun yerine o utanır olmuştu!

“Senin benden utanmam gerekmiyor mu?” dedi birden genç adam. “Sürekli ukalalık yapıyorsun?”

“Niye utanacakmışım ki?” Sarılmakta olduğu koldaki kasları hissedebiliyordu Hatice. “Her santimini ellerimle araştırdım ben!” Dün gece elleriyle neredeyse her santimini okşamıştı o da. Bundan utanmıyordu. Seksin güzel bir şey olduğunu keşfettikten sonra utangaç bir bakire gibi davranmak gereksiz olmuştu. Ömer’in gerçekten de sırım gibi bir vücudu vardı. Sırf kas ve kemikti. Yine de birkaç kiloya ihtiyacı var gibi gelmişti. Biraz sıskaydı kocası. Zamanla ona bir göbüş yapabilirdi gerçi şu an erken. Daha bu seks denen şeyden iyice doymak istiyordu. O da mümkünse tabii!

“Fessubbanallah!” Genç adam sesli bir şekilde boğazını tenizlemişti.

Hatice kocasının bu tatlı haline daha da kıkırdayarak “Hoşuna gidiyor değil mi!” diye koluna daha da girdi. Bu güçlü kolların tekrar onu sarıp sarmalamasını istiyordu. “Hadi kabul et Ömer Ali! Bu huyum hoşuna gidiyor!”

Genç adam mutfağın içine girdiklerinde etrafına bakındı. “Seni şımartmaktan korkmam gerektiğini söylüyor içimden bir ses.”

“İçindeki o sesin dilini koparırım ben!” diye tekrar alay etti Hatice. “Külliyen bana iftira atıyor! Hiç benim gibi uysal, güzel, tatlı, sevecen, neşeli bir kadın şımarık bir eş olabilir mi?!”

Ömer’in kaşları yukarıya havalanmıştı. Bu kız ne güzeldi kendini övmüştü böyle! “Evet küçük hanım! Sizin gibi uysal, güzel, tatlı, sevecen ve neşeli bir kadının ukala olmasından bile hoşlanıyorum sanırım!”

“Sanırım mı?”

“Evet. Bir sorun mu var?”

“Evet! Sanırımla sorunum var!”

Ömer Ali’nin dudaklarının kenarı yukarıya doğru kıvrılmıştı. “Gerçekten hiç şımarık değilsin Maviş,” dedi salona geçerken. “Haydi yemeğe şimdi. Açım ben.”

Hatice hala kaşlarını çatmış mutfakta duruyordu. Bunu şımarıklıkla külliyen alakası yoktu! O sanırıma takılmıştı çünkü kocası ‘sanırım hoşlanıyorum’ demişti! Hemen sinirle dudak bükerek o da kocasının peşinden masaya gitti. Masada herkes kurulmuştu. Öğlen yemeği için Hasan’da gelmişti. İki saat sonra önemli bir toplantı olduğundan Ömer Ali’yi bizzat almaya gelmişti.

“Hoş gelmişsiniz bacım,” dedi Hasan Hatice’yi görünce.

“Hoş buldum Hasan abi. Nasılsınız? Lale ablam nasıl?” Hatice kocasının arkadaşı olan Hasan’dan çok hoşlanıyordu. İyi bir adam olduğu her halinden belliydi. Artık abisi gibi görüyordu o da.

“Allah’a şükür iyi o da. Yarın gelir seni görmeye. Bu gün işimiz olduğundan gelemedi,” dedi genç adam.

Ömer Ali sessizce kendi yerine geçmişti. Hatice’de kocasının yanında kendisine ayrılmış olan masaya geçmişti. Hasan ve Serdar onun tam karşısındaydı.

“Ee uşağım İzmir’de ki şantiyeler nasılmış?” diye sordu çayından bir yudum alan Hasan.

“Ay ilahi Hasan abi! Abim İzmir’e iş için gitmedi balayındaydı! O nerden bilsin İzmir’de ki şantiyelerin durumunu?” diye araya Melike girince Hatice çok bilmiş bir sırıtmayla bir kaşını kaldırarak yavaşça başını kocasına çevirdi. Gözleriyle sanki ‘ahanda cevap ver kocacığım’ diyordu.

Ancak Ömer Ali her zamanki ciddi ifadesiz haliyle “Normal,” dedi. Serdar biraz gülümsemişti. Hasan tekrar konuşacağı vakit dirsek atarak onu susturmuştu. Bu çiftin arasında balayındayken bir şey olduğu kesindi.

Masada güzel bir sohbet başladığında Hatice kocasının önündeki boş tabağı almıştı. Masada sağlıklı bulduğu ne varsa hepsinden azar azar almaya başlamıştı. Tabii onun bu hareketini kocası dikkatle izlemeye başlamıştı. Sonunda tabağı iyice doldurduktan sonda koca tabağı kocasının önünde koymuştu genç kadın.

“Bu ne?” diye sordu Ömer Ali.

“Yemek…” dedi Hatice sanki kocası onun IQ seviyesini sorgulamış gibi bakarak.

“Bende görüyorum ama… Niye bu kadar çok şeyi önüme koydun al zıkkımlan der gibi…”

Hatice hafifçe gülümseyerek “Çok zayıfsın kocacığım! Biraz kilo alman gerekiyor!” dedi. Ömer Ali elinde olmadan gülmüştü. Tabi onun bu hal ve tavırları diğerlerinin dikkatinden kaçmamıştı.

“Aynı şeyi bende senin için düşünüyordum. Bir deri bir kemiksin!”

“Yok ya… Ben normalim. Genel halim bu…”

“Zayıfsın Maviş. En az üç dört kilo alman gerekiyor.”

“Yok artık! Ben inek miyim Ömer ya! Hayır olmaz. Sonra güzel olmam!” diye hemen itiraz etmişti Hatice.

“Olursun olursun Maviş. Sen her halinle güzelsin…”

“Yaa Ömer…”

O an sonunda dayanamayarak Hasan gülmeye başlamıştı. Neşeyle kahkaha atmaya başladığında ağzındaki bir lokması boğazına kaçmıştı. Serdar bile gülerek yanındaki koca adamın sırtına vuruyordu “Helal be abi Helal!” diye. Diğerlerinin yüzlerindede muzip bir ifade vardı. Herkes samimiyetle sessizce ikilinin konuşmasını dinlemişti. Hele Hasibe Hanım! Yaşlı kadının neredeyse gözleri yaşarmıştı.

“Ya siz ne tatlı bir çiftsiniz! Yerim sizi!” dedi Melike Hatice’nin masadaki elini içtenlikle sıkarak. Hatice kıpkırmızı kesilmişti. Bütün aile bireylerinin önünde böyle tavır sergilemiş olduğu onu utandırmıştı. Onun kızadan yanaklarını gören kocası ise “Hayret kızarmayı unuttuğunu sanıyordum,” diye sadece onun duyabileceği şekilde mırıldanmıştı.

Hatice o an kocasının ayağına tekme atmıştı masanın altından. Ömer Ali gülmemek için çayını yudumlamaya başlamıştı. “Hasan abi?” dedi birden genç kadın.

“Söyle bacım?”

“Abicim Ömer Ali artık sigara kullanmıyor bıraktı. Sizde şahitsiniz. Sende ne olur ne olmaz işteyken göz kulak olursun. Sözünde durar tabii ben ona inanıyorumda insanlık hali işte alışkanlığına gelip unutmasın! Göz kulak olursun değil mi?” dedi Hatice. İnatçı bir gülümsemeyle yavaşça kocasına dönerek bir kaşını oynatıyordu.

“Ömer’im? Uuyyy sen sigarayı mı bıraktın gerçekten da?” Hasan şaşkınlıkla Ömer’e bakmıştı.

“Tabii! Niye bırakmasın o zararlı şeyi. Ben rica ettim o da tamam dedi hemen. Yani artık sigara yok!” dedi tekrar Hatice neşeyle.

Ömer Ali başını hafifçe yana eğip kısılmış gözlerle karısını süzdü bir an. Genç kadının emreden bir tonla söylediklerinde aslında bir kötülük yoktu. Son derece rahattı. Tatlı bir otoriteye sahipti. Sorun, bu otoriteye uyup uymamaktaydı. Hayatında bir kadından emir almamış bir erkek olarak, bu durum biraz garipti Ömer Ali için. Fakat sonra onun karısı olduğu ve artık onun da bazı konularda öncelikli olduğu aklına geldi. Bu küçük tatlı cadının ipleri fazlasıyla eline almasını engellemeliydi gerçi. Engellemeliydi ama şimdilik acelesi yoktu. Biraz sabır gösterebilirdi. Sonuçta o karısıydı… Kadınıydı…

Boğazını temizleyerek “Evet,” dedi sadece.

Hasan baya şaşırmıştı. “Ula harbi mi?” dedi tekrar inanamayarak. “Sen alkole falan el sürmezsinde.. yav kaç senedir sigaranı bıraktıramadık sana!”

“Bıraktım dedim ya Hasan. Uzatmayın konuyu.”

Diğerleri bu duruma bıyık altından gülüyordu ve bu durum genç adamın canını sıkmaya başlamıştı. Maskara olmuştu gerçekten. Herkes artık Hatice’nin onun üzerinde kontrol sahibi olduğunu düşünecekti. “Bitirdiysen artık kalkalım Hasan. Önemli bir toplantı vardı sanırım?”

“Ha evet! Ankara’dan adamlar gelecek da. Geç kalmamamız iyi olur.”

“Ama daha doğru dürüst bir şey yemedin ki Ömer…” Hatice masadan kalkmak üzere olan kocasına gözlerini dikmiş cevap bekliyordu. Ömer Ali önünde dolu olan meyve suyunu içerek “Daha sonda şirkette bir şeyler yerim Maviş,” dedi.

“Ama… Aç karnına dolaşırsın sen şimdi…”

Onunla ilgilenmeden masadan kalkıp gitmeye çalışıyordu Ömer Ali. Ancak genç kadının yüzü hayal kırıklığı ile biraz asılınca, onun bu çocuksuluğu genç adamın içini burktu. Hay Allah! Neler oluyordu böyle? Bu kadın yüzünden kendi sert kişiliğinden dem vermemesi gerekiyordu. Bu küçük hilekâr ne yapıp etmiş, kendisini onun uysal kocası yapmayı başarmıştı sanırım. Çünkü ciddi ciddi oturup önündeki tabağını bitirmeyi düşünüyordu şu an. Bunu nasıl yaptı bilmiyordu ama açıkça yapmadığı kesindi. Büyü yapar gibi gizli bir şekilde yapmıştı Hatice! Resmen bu küçük varlık onu büyülemişti.

“Tamam! Hepsini yiyemem ama… Yarısını yerim,” dediğinde bu kadar erken pes etmesine kendisi de şaşmıştı. Büyük bir nefes alıp vererek önündeki tabağındaki sarmalardan yemeye başlamıştı Ömer Ali.

“Kuru kuru yeme. Su da iç!” diye Hatice keyifle bir bardak su uzatmıştı.

Genç adam sıkıntılı bir şekilde karısının uzattığı bardağa bakındı. Sanki birisi yapmak istemediği bir şeyi zorla yaptırıyordu. Kararsızlığı halinden belliydi. Tekrar iç çekerek bardağı aldı ve suyu bir dikişte içti. O sırada Hasan ve ailenin diğer üyeleri ağzı bir karış açık vaziyette ikiliyi izliyordu. “Artık gidebilir miyim?” diye biraz homurdandı Ömer Ali. Sonunda lanet tabağın neredeyse yarısından çoğunu bitirmişti!

“Keşke bitirseydin…” Hatice biraz somurttuğunda kocasının kaşlarını çattığını görünce “Tamam tamam koca adam! Oldu. Artık gidebilirsin. Aç karnına çalışmanı istemem!” dedi.

“Eyvallah!” diye hemen masadan kalkmıştı Ömer Ali. “Hadi Hasan. Çıkıyoruz.”

Hatice kollarını göğsünde birleştirmişti. Kocasının yanında Hasan abi olduğundan onu işe kendisi özenle gönderemiyordu. Eğer yalnız olsaydı şu an belki ona tatlı bir öpücük hediye ederek işe uğurlayabilirdi.

Ömer Ali kendi arabasına atladığında diğer koltuğa Hasan geçmişti. Genç adam daha ağzını açamadan “Sakın Hasan!” dedi Ömer sert bir tonda. “Bir tek kelime dahi duymak istemiyorum o kadar!”

Hasan sırıtmasına engel olamayarak sadece ağzını fermuarla kapatırmış gibi hareket yapmıştı o kadar.

                                    ***

Bir bölüm daha sizlerle 🫶 yazım hatalar varsa affola hiç göz atmadım direk attım bölümü 🥲 Umarım hoşunuza gitmiştir bölüm. Sizlerin hoşuna gitmesi için elimden geleni yapıyorum.

Oy vermeyi ve güzel yorumlarınızı esirgemeyin lütfen 🤭 şu an tek odak noktam bu hikayem olacak. Aynı anda birkaç hikaye yürütmek biraz zor. Hem en fazla on bölüm sürer galiba. Daha sonra bu hikayemizi final olacak inşallah 🤲 işte ondan sonra diğer hikayemize geçiş yaparız.

Bana sürekli güzel yorumda bulunun okurlarım sizleri çok seviyorum.

Birkaç okurum “Deyacir” kitabımıda bu kitabımıda severek okuduğunu söylemiş 🥹 gerçekten minnettarım umarım sonuna kadar hoşunuza gidecek türden bir hikaye yazarım.

Fortsett å les

You'll Also Like

18K 660 21
Böyle bir kara sevda, kara toprakla biter...
12.6K 555 16
Efsun, alt komşuları Zafer Bey'in eşi Hülya'yı aldatmasından çok etkilenmiştir ve aynı şeylerin kendi başına gelmesinden korkmaktadır. Eşi Mehmet ise...
4.9K 369 12
|Love Story| So I sneak out to the garden to see you We keep quiet, 'cause we're dead if they knew So close your eyes Escape this town for a little...
4.4K 298 19
BİRBİRİNE BU KADAR DÜŞMAN OLURKEN AİLELERİ İÇİN NELERİ GÖZE ALABİLECEKLER NELERE KATLANACAKLAR VE HERŞEYE RAĞMEN OLURMU GÜZEL ŞEYLER....🌚🌝