Bir tek seni sevdim

By havinagart

410K 18.2K 1.9K

"Aa! Bir yıldız kaydı!" dedi Hatice gök yüzüne bakarken. Ömer Ali yavaşça başını güzel kıza çevirdi. Onun gü... More

1. Kara Bela
2. "Karar"
3. "Can Borcu"
4. "Safkan malikanesi"
5. "Şeref sözü"
6. "Safkan ailesi"
7. "Kıskanç Koca"
8. "Başlangıç"
9. "İsteme"
10. "Tuzlu kahve"
11. "Düğün"
12. "Gerdek gecesi!"
13. "İki şart!"
14. "Evli bir kadın!"
15. "Gözel ruhun aynasıdır!"
16. "İzmir"
17. bölüm
18. bölüm "Nergis"
19. bölüm
20. bölüm
21. bölüm
22.bölüm
23. bölüm
24. bölüm "Çocuklar gibi"
25. bölüm
27. bölüm
28. "Tatlı Büyüler"
29. "Neşe ve Öfke"
30. bölüm "Tatlı kaçış"
31. "Kalp hisseder"
32. "Senden sonra..."
33. "Hayat mucizelere gebedir"
34. "İmtihan"
35. "Senin adın..."
36. "Eski dostlar candır"
37. "Mucize"
38. "Hayat keşkelerle yaşanmamalı"
Bölüm değildir! Uyarı!
39. "Geçmiş"
40. "Gündoğumu"
41. "Bir tek seni sevdim"
42. "Beni hep böyle sev"
43. "Yeni mucizeler"
44. "The end!"
Yazarın notu

26. bölüm (16+ 🚫)

19.8K 429 89
By havinagart

(Aman burada açıklıyorum! Okurlar ben biraz açık yazarım ⚠️ bu bölümde baya aşırıya kaçan cinsellik vardır. 16+ üzeri okurlar içindir. Benim kitapları okuyan okurlar bilir zaten. Sonra yazar aklını kaçırmış olmasın haydi eyvallah 🤭🤣)

***

Balayından dönen çiftleri heyecanla karşılaşmıştı Safkan ailesi. Hasibe Hanım her zamanki gibi "gelinimde gelinim" diye Hatice'yi kimseye yetirmeden yemek masasına oturtmuş kendi elleriyle bir şeyler yediriyordu. Gelinim çok zayıflamış diye yakınıyordu bir yandanda. Zavallı Hatice kadına hayır diyemediğinden önüne ne koysa bir parça alarak "Çok güzel olmuş! Ellerinize sağlık!" diye yemeye devam ediyordu.

Onlar balayındayken Hasibe Hanım'ın ablasıda gelmişti ziyarete onları. Neyseki onlar gitmeden yetişebilmiştiler. Yarın Almanya'ya geri dönüyordular.

Ömer Ali elleri ceplerinde çatık kaşlarıyla salonun bir kenarından annesini ve karısını izliyordu dikkatle. Genç adamın gözleri iyice kısılmış, sert çehresi daha da sertleşmişti. Sessizce oturma salonundaki bir koltuğa geçti. Ailesinin bütün ilgisini çeken şu an için küçük karısıydı.

Yerine geçerken tekrar masadakilere bakmıştı. Melike annesini azarlıyordu çünkü Hatice boğazına kaçan bir lokma yüzünden öksürmeye başlamıştı. Bu durum komiğine gitmişti.

"Daldın," dedi birden birisi. Genç adam bakışlarını karşısındaki koltuğa geçen adama çevirdi. Serdar teyze oğluydu. O da en az onun kadar sert mizaca sahip, cam mavisi gözleri olan uzun boylu bir adamdı.

Umursamaz bir tonda "Yorgunum sadece," dedi o kadar.

Serdar göz alıcı gözlerini kısarak alayla sırıttı. "Balayı nasıl geçti peki?" diye sordu sonra.

"Normal."

Verdiği kısa ve net cevap kuzeninin diğer konuşmaları konuşmak istemediğini gayet net bir şekilde açıklıyordu. Ancak Serdar bunu pek umursamamıştı. "Teyzeme durumu nasıl anlatacaksın peki?" diye sordu bu kezde. Ömer Ali ona gözlerini kısarak baktığında Serdar omuz silkerek "Davut," dedi sadece. Kuzeni daha da kaşlarını çattığında "Davut eski meslektaşım kuzen. Bizim işi bilirsin. Herkes birbirini tanır." diye açıklamada bulundu.

"Sizin koca karılar gibi oturup gıybet günü yaptığınızı bilmiyordum," diye homurdandı Ömer.

Serdar hırıltılı bir şekilde gülerek "Sen birde bana sor," dedi. "Bazen arkadaşlar eşlerinden kaçarak Davut'un evinde toplanırlardı ama şimdi o da buldu belasını... Bizimkilerin de gidecekleri yer yok bana sardılar. Her ay karı gıybeti dinlemek zorundayım."

Ömer sessizce gülmüştü. Kuzeni iki ülke arasında gelip gittiğinden çoğu zaman evi boş olurdu. Normal olarak diğerlerinin onun evinde toplanması daha rahattı. "Desene herkes teker teker evleniyor," diye mırıldandı. "Bir sen kaldın aramızda. Senin birini bulduğunu sanıyordum."

Serdar iç çekerek arkasına yaslandı. "Olmayınca olmuyor," dedi mırıldanarak. "Sen beni boşver şimdi. Senin bu evlilik ne olacak? Ne zamana kadar devam edecek?"

"Bilmiyorum," dedi Ömer dürüstçe. "Aklım başımda mı zaten onuda bilmiyorum. Ne yapacağımı da bilmiyorum..."

Serdar gülümseyerek masadaki kadınlara baktı. Anneler kendi aralarında sıcak bir sohbete dalmış Melike ve Hatice'de onları dinliyordu. "Boş değilsin değil mi?" diye sordu birden Serdar. Ömer Ali karısına baktı. Dudakları düz bir çizgi halini almıştı.

"Bir şey fark eder mi?" dedi kuru bir sesle.

"Çok şey fark eder kardeşim." Ömer sessizce gülmüştü o kadar. "Eğer bir kadını seviyorsan ona bunu göster," dedi Serdar. "Benim sana verebileceğim tek tavsiye bu. Kadınlar sevildiğini, değer verildiğini hissetmek ister. İlla bir kadını anlamak zorunda değilsin ama onu çok sevmek zorundasın. O kadar çok sevki, sen onu anlamasanda o senin yanından gitmek istemesin."

"Etrafım bana ilişki tavsiyesinde bulunan kadın psikologlarıyla dolu maşallah," dedi Ömer ifadesizce. "Hasan, Kutay şimdi sen. Yarında muhtemelen Fırat tavsiyede bulunur. Yeğenim Mustafa da tavsiyede bulunursa şaşırmam artık."

Serdar gülerek "Hasan çok güzel bir kadınla evli ve gayette mutlu. Onun tavsiyesini dinle derim. Kutay kim tanımıyorum ama içimden bir ses oldukça zeki bir adam olduğunu söylüyor," dedi. O an Ömer ne demezsin bakışını atmıştı. "Fırat desen akıllı olmasıydı senin kardeşinle evlenmeyi yürek edemezdi. Mustafa ayrı bir konu son olarak bende; kırık kalp hikayelerini işe katmazsak gayet güzel tavsiyeler verebilecek bir adamım."

Ömer gülerek kuzenine bakıyordu. Serdar'da onunla beraber gülüyordu. Görüşmeyeli baya çok olmuştu. Onunla böyle sohbet etmek güzeldi. Havadan sudan bile konuşmayı özlemiştiler. Sonunda akşam yemeği için herkes masaya toplanmıştı. Ailece bol sohbetli bir akşam geçirdikten sonra herkes kendi odalarına geçmişti.

Hatice balkonda sessizce yıldızları seyrediyordu. Sabahtan beri çok yorulmuştu. Önce uçak yolculuğu, havalimanı sonra ev, kocasının ailesi... Akşam yemeği... Bir sürü konuşma, gülüşmeler... Onu yormuştu. Ama kendini mutlu hissediyordu. Eski evini hatırladı bir an. O evde sadece babası ve Bedriye annesi vardı. Ev genellikle sessiz olurdu. Bir an babasını hatırlayınca onu ne kadar özlediğini hissetti. Acaba Ömer Ali babasını görmek istediğini söylerse ona izin verir miydi?

Aklına dank eden düşünceyle şaştı kaldı Hatice. Az önce Ömer'den izin istemeyi mi düşünmüştü? Gerçi Ömer'in ona hayır diyeceğini hiç sanmıyordu. Çoğunlukla ifadesiz olan yüzüyle muhtemelen vereceği tek cevap "Ben seni götürürüm Maviş," olurdu kesin.

Hatice iç geçirdi. Bacaklarını kendine doğru çekti. Kollarını dolayarak çenesini dizlerine dayadı. Ömer'le ilişkisi... Sanki bir çıkmaza giriyordu. Tam her şey düzeldi galiba diye ümitlenecekken bir anda tıkanıyordu. Adam ahmak ya! Hiç bir şey anlamıyordu odun! Ne desin karşısında geçip "ULAN BEN SANA AŞIK OLDUM!" -mu desin?

Hatice bir an irkildi kafasında canlanan düşünce karşısında. Bu nedense hiç hoşuna gitmemişti. Ömer'in yüzünde oluşacak ifadeyi düşündü. Adam bayılabilirdi! Allah korusun ya kalp krizi geçirirse? Evet, evet... En iyisi aşk ilanını her zamanki gibi erkeklere yüklemeliydi.

Erkek aşk ilanı eder kadın aşkını kabul ederdi. Onun lügatında böyleydi.

Şimdi yapması gereken tek şey: Ömer'in ona aşk ilanı etmesine yardım etmesiydi. Ancak büyük büyük sorun vardı; ona bunu nasıl yapacağıydı? Ömer'in ona karşı boş olduğunu pek düşünmüyordu. Hem... Kendisi kabul etmişti; onu öpmeyi hayal ediyordu. Bir adam niye arzulamadığı bir kızı öpmeyi hayal etsin ki? Gerçi... Şehvet diye de bir şeyde vardı... Hatice hemen başını iki yana salladı. Hayır, hayır, hayır. Ömer asla bir kadını şehvet için arzulayacak türden bir adam değildi. Bir kere o hayatında gördüğü en ahlaklı adamdı! Çok zordu ya onun durumu! Nasıl bu adamla doğru dürüst konuşsun?!

"Yine uykumu tutmadı?"

Duyduğu sesle başını biraz kaldırarak arkasına baktı Hatice. Kocası cam kapıdan balkona girerek yanındaki koltuğa geçmişti.

"Yorulmadın mı sen?" diye sordu ifadesiz bir sesle.

Hatice mırıldanarak "Yorgunum, sadece biraz hava almak istedim," dedi.

Kocasıyla olan o son atışmasından sonra yine ateş kes imzalamıştılar. Ömer ifadesizce başını salladı. O da yıldızlara doğru çevirdi başını. İkiside sessizce gök yüzüne bakıyordular.

"Aa! Bir yıldız kaydı!" dedi Hatice gök yüzüne bakarken.

Ömer yavaşça başını güzel kıza çevirdi. Onun güzel yüzüne bakarken genç kız bunun farkında olmadan çocuksu bir sesle "Hadi bir dilek tut," dedi ona dönerek. "Sen yıldız kaymasının nedenini biliyor musun?" diye sordu birden yumuşak bir tonda Ömer.

Hatice "Bilimsel nedenini mi soruyorsun?" deyince Ömer başını yavaşça iki yana sallamıştı. "Onun manevi bir hikayesi var," dedi ekleyerek.

"Anlat lütfen merak ettim şimdi."

Ömer biraz gülümseyerek "Allah katında geçmiş ve gelecek tüm olaylar ve varlıklar yazılı olarak Levh-i Mahfuz'da bulunmaktadır," dedi. "Daha açık bir dille anlatırsam Levh-i Mahfuz; olmuş ve olacak her şeyin yazılı olduğu kitap anlamındadır. Sadece Melekler, Levh-i Mahfûz'u görebilirler. 'Yıldız kayması' diye tabir edilen bu hadise aslında semavi hadisedir. Semaya doğru yükselip Levh-i Mahfuz'dan bir kısım haberlere muttali olmaya çalışan habis ruhlara, melaike tarafından bir kısım şihab ve ateş şulelerinin atılmasından ibarettir. Yakın semaya kadar yükselebilen şerir ruhlar, bu yakın semadan bir şeyler araklamaya, geleceğe ait bir kısım haberler çalmaya teşebbüs ederler; bu teşebbüse mukabil de semanın sakinleri tarafından ateşli mancınık toplarına, alevli mermilere tutulurlar. İşte bu muharebenin tezahürü de bizim yıldız kayması diye tabir ettiğimiz hadise şeklinde ortaya çıkar Maviş."

Hatice hayranlıkla kocasını dinliyordu. Uzun kirpiklerinin süslediği mavi gözleri ilgiyle ona bakıyordu. "Bunu bilmiyordum," diye mırıldandı gök yüzüne bakarken. "Ne güzel bir hikayeye."

"Allah kainatı kusursuz yarattı Maviş. O'nun yarattığının güzel olmaması mümkün değil."

Hatice gülümseyerek bu kez kocasına baktı. Evet, Allah her şeyi kusursuz yaratmıştı. Tıpkı onun gibi. Ömer Ali'yi yarattığı gibi. Onun kaderini yazması gibi. Onu karşısına çıkarması gibi ve onunla evlenmesi gibi. Kaderi kusursuzca yazılmıştı.

Genç adam kendisine içtenlikle gülümseyerek bakmakta olan kızın yakıcı bakışlarının sıcaklığından rahatsız olmaya başlamıştı. Bu kız niye ona böyle bakıyordu pek anlayabilmiş değildi. Aralarındaki mesafeyi yok edebilmek için hikaye anlatmıştı ancak sadece aralarındaki sessizliğin artmasına neden olmuştu o kadar. Şimdi ikiside birbirine sessizce bakıyordular.

İlk huzursuzlanan Ömer Ali olmuştu. Boğazını temizleyerek "Ben banyoya gireyim. Sen geç yat istersen," diye yerinden kalktı. Çekip gideceği vakit Hatice birden kolundan yakalamıştı. Genç adam soru sorar bakışlarını önce ona dokunan ele sonra sahibine çevirdi. "Bir şey mi istedin?" diye sordu.

Hatice'nin yanakları kızarıyordu. "Şey... Banyodan çıkınca... Yine yerde mi yatacaksın?" diye çekinerek sorduğunda genç adam "Eh haliyle," diye kısa bir cevap vermişti.

"Yatakta yatabilirsin bunu biliyorsun..."

"Sana söyledim o yatakta sadece iki şa-" daha konuşmasını bitiremeden "Benimle yat işte!" diye Hatice sözünü yarıda kesmişti.

Ömer Ali sessiz kalmıştı. Ne cevap vereceğini bilemeden duruyordu. Kolundan tutmakta olan kızın domates gibi kızaran yanaklarını gayet net bir şekilde görüyordu. "Bu iyi bir fikir olmayabilir," dedi ifadesizce. Kolunu çekti yavaşça. "Sen rahatça uyu. Benim yüzümden rahatını bozma." Dün gece yaşanan olaylar... sonra bu kızı öpmesi... Aklını iyice karıştırmıştı. Şimdi onunla tekrar aynı yatağa baş koyamazdı. Genç adam kendinden emin değildi. Duygularından emin değildi. Kendi iradesinden emin değildi. Ve bu durum onun canını sıkıyordu. Kendi hayatı raylardan çıkmış son sürat ilerleyen bir hız treni gibi ilerliyordu sanki. Dün o kızı öptüğünde... Hissettiği duygu... Hissettiği o arzu... Bir daha kendini tutamayabilirdi. Hatice desen... Daha çok masumdu... Bir çocuk gibiydi. Onun masumluğundan yararlanmak istemiyordu. O bu dünyadaki üzmek isteyeceği son kişi dahi olamazdı.

"Niye benden kaçıyormuşsun gibi geliyor bana?" diye sordu birden Hatice odaya giren kocasının ardından hızla içeriye girerek.

Banyo kapısının kolunu tutarken "Senden kaçmıyorum," dedi Ömer. Sesi sert ve biraz mesafeliydi.

"Bu söylediğine inanıyor musun gerçekten Ömer Ali?"

"Hatice benden ne istiyorsun?" dedi birden adam ona doğru dönerek. "Görmüyor musun senden uzak durmaya çalışıyorum! Niye benim sınırlarımı zorluyorsun! Bundan zevk mi alıyorsun!"

Hatice alt dudağını ısırmıştı. Ömer ilk defa ona karşı biraz sesini yükseltmişti. Bu nedense çok canını yakmıştı. Ona kızmasın işte! Kızmasını istemiyordu. Bu onda ağlama hissi yaratmıştı nedense.

Ömer genç kızın gözlerinin dolduğunu fark etmişti. Kahretsin! Kendisine öfkelenerek bir küfür mırıldanmıştı içinden. Onun göz yaşının nedeni olmak bu dünyada isteyeceği son şey bile değildi. Sıkıntılı bir nefes alıp verdi. Kadınlarla arası hiç olmamıştı. Ha ağladı ağlayacak bir kızı nasıl teselli edilir bir Allah bilirdi!

"Bak... Bana bir söz verdirdin hatırlıyor musun?" dedi birden. Hatice ona bakmıştı. "Sana dokunmayacağım demiştim," konuşmak nedense çok zor geliyordu genç adam için "bu sözü bana sen verdirmiştin. Sözümü tutmak istiyorum," ona doğru yaklaştı. Genç kız geri adım atmamıştı. Aralarında yarım metre bile kalmamıştı sonunda. Sağ elinin parmak uçları sol yanağının üzerinde narince gezinmeye başladığında Hatice gözlerini kapatmıştı. "Ama sen bana hiç yardımcı olmuyorsun," diye mırıldandı adam, diğer eli de yanağına dokunmaya başlamıştı. "Sana dokunmama izin veriyorsun..." sanki bana dokunma demesini bekler gibi birkaç saniye beklemişti Ömer. "Kokunu içime çekmeme izin veriyorsun... Karşı koymuyorsun. Uzak dur benden demiyorsun..."

Hatice yavaşça gözlerini açmıştı. Mavi gözleri Ömer'in kararan gözleriyle birleşince adam "Çok güzel bakıyorsun..." dedi mırıldanarak. "Keşke bana öyle bakmasan..."

Ömer artık onun güzelliğini, onun varlığını, o tatlı içten bakışlarını görmezden gelemiyordu. Odaya girdiği ilk andan itibaren genç kızın güzelliğini görmüş ve neredeyse nefesi kesilmişti. Sadece balkonda oturmuş, üzerindeki bu sade beyaz elbisesiyle bile o kadar taze ve çekiciydi ki, onu bir gün kaybedeceği korkusunu bir süreliğine unutuvermişti. Artık düşünmeden edemiyordu. Ondan ayrı kalacağı vakit geldiğinde defalarca pişman olacaktı, defalarca keşke onunla evlenmeyi hiç kabul etmeseydim diyecekti ve yine defalarca keşke onu hiç bırakmasaydım diye yakınacaktı. Bunu hissedebiliyordu. Ona sahip olma arzusu her şeyin önüne geçmişti. Kabul etmeliydi ki Hatice onun için artık sadece güzel bir beden değildi. Ne olduğunu açıklayamıyordu ama ona sahip olduğunu bilmeye ihtiyacı vardı. Bunu çok fazla istiyordu... Çok fazla istemeye başlamıştı...

İşte sırf bu yüzdende ondan kaçmaya başlamıştı ancak... Bu tatlı bela onun yakasını bırakmak istemiyordu.

"Beni kendinden uzaklaştırmayacak mısın?" diye sordu fısıltıyla.

Sıcak nefesi genç kızın yanağını yalarken, artık hoşlanmaya başladığı parfümü de Hatice'nin burnundan içeriye doğru süzülmüştü. Onun kokusunu çok seviyordu aynı onun gibi. Başını iki yana sallayarak yavaşça "Hayır..." demişti sonunda.

"Emin misin?"

"Eminim..." diye mırıldandı genç kız. Genç kız belinde bir sıcaklık hissetti. Yavaşça genç adamın gövdesine çekilmişti. Narin bedeni sert bir bedenle adeta birleşmişti. Gözlerini kapattı hazla. Boynu ve omzu aralığındaki boşluğa yüzünü gömmüştü Ömer Ali. Dudakları boynunda gezinirken "Pişman olabilirsin..." diyordu.

"Olmam..."

"Durmayabilirim..." dedi adam boynunu ısırmaya başladığında. Hatice biraz gıdıklanmıştı. Dudakları hazla yukarıya doğru kıvrıldı. O böyle öpmeye devam ederken ondan nasıl durmasını isteyebilirdi ki zaten! Aklını başından alıyordu adeta. Kolları adamın geniş omuzlarına uzanırken "Durma..." dedi fısıltıyla. Adamın iri elleri belini tamamen sarıp sarmalamıştı. Şimdi dudakları pürüzsüz boynunda ilerlediği yerleri öperek kulak memesini ele geçirmişti. Dişlerinin arasına aldığı yumuşak dokuyu emerken "Çok güzelsin..." diye boğuk çıkan sesiyle mırıldandı. "Beni deli ediyorsun..."

Bu öpücükler genç kızın içini ürpertmişti. Gözlerini açamıyordu. Genç adamın ılık nefesi tenini canlandırmıştı adeta. Ömer'in dudakları kulak memesini hafifçe çekiştirdikten sonra şimdi yanaklarına ilerlemeye başlamıştı. Hatice artık nefes almanın zorlaştığını hissetti. Bedeni iyice genç adama yapışmıştı. Kocası ceketini de çıkarmıştı. O yüzden gömleğinin üzerinden teninin ısısını kolayca hissedebiliyordu ve bu bedeninin alev almasına neden oluyordu.

"Ömer..." diye mırıldandı birden genç kız. Ömer'in bir eli sırtından yukarıya doğru ilerleyerek yüzünü avuçlamıştı. Alnını alnına dayayarak "Durmamı istersen şu an son veririm," dedi ama Allah biliyor ya hiç istemiyordu durmayı.

Genç kız başını iki yana sallayarak "Durmanı istemiyorum..." dedi. Ve dudakları genç adamın sert dudakları ile birleşmişti. Onun kokusu ciğerlerine infilak etmişti adeta. Sanki mest olmuştu. Genç adam alt dudağını ısırarak ele geçirmiş onu inleyene kadar emmişti. Öpücükleri yavaşla sertleşmeye başlamıştı. Bir anda kalçalarından yakalayarak elbisesini yukarıya çekmiş, onu yukarıya kaldırarak bacaklarını beline dolamıştı. Öpüşmeleri açlıkla devam ederken onun kaçlarını avuçlamıştı genç adam. Yatağa doğru ilerlemeye başlamıştı. Genç kızı narince yatağa yerleştirdiğinde gerdanını öpmeye başlamıştı. Bir eli de pürüzsüz bacaklarında gezmeye başlamış adete bedenini keşfe dalmıştı.

"Çok güzelsin... İnanılmazsın... Ve benimsin..." diye mırıldandı. Diğer eli yukarılara doğru ilerlerken göğüslerinden birini avuçlamıştı. Beyaz elbisenin üzerinden ince bir sütyen giymiş olduğundan sertleşen göğüs uçlarını az çok hissedebiliyordu. Genç kız adeta zevkten ve utançtan kıvrılmaya başlamıştı. Bu adam nelerine dokunuyordu böyle? Utançla başını yana çevirerek gözlerini kapatmıştı. Bir anda çenesinde bir el hissetmişti. Ömer onun başını kendisine çevirirken "Bana bak Maviş," dedi tatlı bir emirle. Üzerine uzanmıştı. Bir eliyle ağırlığını taşıyordu onu ezmemek için. Diğer eliylede güzel karısının minik çenesini tutuyordu. Hatice biraz buharlaşmış mavi gözlerini adama çevirdiğinde "Benden gözlerini kaçırmanı istemiyorum," dedi adam hırıltıyla. Genç kız alt dudağını ısırmaya başladığında "Benden tiksinmediğini biliyorum ama-" diye söze başlamıştı ki Hatice adamın boynundan sarılarak dudaklarını birleştirmişti.

"Ne saçmalıyorsun sen?" dedi genç kız dudaklarını biraz ayırarak. Dudakları birbirine değerken konuşmaya devam ediyordu. "Senden tiksinmiyorum Ömer! Ve bu asla olmayacak! Beni öpmeni istiyorum... Her... Yerimi... Öpmeni istiyorum..." yanakları al al olmuştu konuşurken. Ömer ona sarılarak tekrar öpmeye başlamıştı. Bu duydukarı inanılmazdı. Buna inanmak o kadar zordu ki! Bu küçük kız onun kalbini avuçlarına vermişti sanki.

Artık Nazım Hikmet'in o şiirini anlamıştı. Hani diyor ya usta şair:

"Seni seviyorum, ama nasıl: Avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp parmaklarımı kanatarak kırasıya, çıldırasıya."

Aynı onun gibiydi. Kalbinin varlığını hiç bu kadar hissetmemişti. Bu bambaşka bir duyguydu.

Tekrar öpücükleri aşağılara ilerlemeye başlamıştı. Arkadan elbiseninin fermuarını yavaşça indirmişti. Bu süreçte genç kız sadece utanarak uysal bir kedicik gibi onun hareketlerine uyum sağlamıştı o kadar. Beyaz elbisesi omuzların aşağıya inerken adeta bir mercan gibi parıldamakta olan beyaz omuzları onun açlığını daha tetiklemişti sanki. Beyaz elbise aşağıya indikçe dolgun iri göğüsleride ortaya çıkıyordu genç kızın.

Adam yavaşça eğilerek omzuna uzun bir öpücük kondurdu. Yavaşça dudakları aşağılara ilerlemeye başladığında genç kızın utanarak kasıldığını hissedebiliyordu.

"Şşşş rahatla Mavişim," dedi onu okşamaya devam ederken adam. Tekrar yukarıya doğru ilerledi. Gözleri birleşmişti. Bir eli aşağılarda iki bacak arasında geziniyordu. "Artık bana aitsin!" diye kadınlığına dokundu sonunda. Hatice o an nefesini tutmuştu.

"Söyle!" dedi adam birden. "Bana ait olduğunu söyle!"

Hatice'nin yanakları iyice kızarmıştı. Yüzünün yandığını bütün bedenine bir sıcaklık bastığını hissedebiliyordu. Birde şimdi bunun üzerine kocası ondan ona ait olduğunu kabul etmesini istiyordu. Alt dudağını ısırırken utançla sadece başını sallayabilmişti o kadar. Ancak bu cevapla yetinemeyen genç adamın maharetli parmaklarından biri kadınlığının en hassas bölgesine baskı uygulayarak "Söyle!" diye diretti.

Genç kızın ağzından o an bir inilti kopmuştu. Arkası yay gibi gerilmişti. Yataktaki çarşafın iki taraftan avuçlayarak "S-seninim!" diye fısıldadı.

"Benim misin?" diye diretti adam bir parmağını içeriye daldırdığında. Genç kız iyice ıslanmıştı ve bu ıslaklık onun dahada vahşileşmesine neden oluyordu sanki. Onun kendisi için ıslandığını bilmek aklını başından alıyordu. "Söyle! Sadece bana ait olduğunu söyle! Benimsin! Her şeyinle bana aitsin!"

"Seninim... S-sana aitim Ömer! Ah... Lütfen..." bir anda adamın boynuna kollarını dolamıştı Hatice. Sanki bir şeyden tutunmazsa düşecekmiş gibi hissediyordu. "D-dur lütfen! Ahhh!!" Bir inilti kopmuştu boğazından. "Ahh! Lütfen... Bu çok...! Ahh!"

Bu adam ona ne yapıyordu böyle? Nasıl bu kadar... ahlaksız olurken bu kadar dayanılmaz olabiliyordu. Onu daha fazla istemesine neden oluyordu. Ne istediğinden bile emin değildi ama onu daha fazla istiyordu işte.

"Güzel! Bunu bilmen iyi Maviş," adam yavaşça aşağıya doğru ilerlemeye başlamıştı. "Çünkü bu bedenin sahibi benim artık..." daha onun ne yapmaya çalıştığını idrak edemeyen genç kız bir anda kadınlığının üzerinde hissettiği dudaklarla küçük bir çığlık atmıştı. Bacaklarını kapatmaya çalışmıştı ama "Dur bebeğim.. Daha ben başlamadım," diye onu durdurmuştu Ömer. "Bana ait olanı doya doya tatmak isterim!"

"Ömer... Lütfen! Sen ne yapıyo..! Ahh!" Hatice inleyerek Ömer'in gür saçlarına parmaklarını geçirmişti. Onun saçını çekiştirirken adamın sert dudaklarını onu emip sömürüyordu adeta. "Ahhh!!! Dur... Dur lütfen! Ben dayanamıyorum! Daha fazla daya.. Ah!" diye adeta yalvarırcasına inlemişti genç kız. Genç adamın bacaklarının arasındaki dokunuşları, ısırmaları, sert dil darbeleri onun içinde öyle bir ateşe sebep olmuştu ki adeta yanıp küle çevriliyordu.

Adam öpücükler kondurarak tekrar yukarılara doğru ilerlerken "Benim olanı tadıyorum Maviş!" dedi boğuk çıkan sesiyle. Gözleri tutkudan daha kararmış, gözlerinin siyahı adeta bir gece kadar karanlık ve bir ay kadar parlak bir hal almıştı.

"Başkası yok!" dedi birden onu boynundan öperek. "Kimse yok!" dedi kulağının altını öperken. "Söyle! Kimse (!) hiç kimse olmayacak! Benden başkası senin tadını asla tatmayacak! Sadece bana ait bu tad!"

Hatice'nin nefesleri ciğerine yetmiyordu adeta. Göğsü hızla inip kalkıyordu. Birazdan bayılacaktı sanki. Utanarak "Olmayacak..." dedi. Onun koyu gözlerinde yanan ateş öylesine güçlüydü ki, normal bir kadın bir erkeği bu kadar etkileyebilmekten gurur duyardı. Tabii gücünün farkında olsaydı. "Seninim..." dedi alçak sesle. "Bana ait olan her şey senin. Senden başka kimse olmayacak..."

"Bu doğru!" dedi adam dudaklarını tekrar öperek "Bana ait olan her şeyin sana ait olduğu gibi sana ait olan her şeyde artık bana ait (!) o sevdiğim dediğin çocuğun değil!" Genç kız onun ne demek istediğini pek anlayamamıştı. "Artık kimseye ait değilsin benim dışımda!" Ömer'in sertçe mırıldandığı sözler hem aklını baştan alıyordu hemde onu biraz korkutmaya başlamıştı. "Sana kimse yaklaşamaz! Saçının teline dokunsalar onları öldürmekten beter ederim!"

"Ö-Ömer..." dedi Hatice biraz endişeyle, "Beni... Korkutuyorsun?"

Ömer kararan bakışlarını Hatice'nin gözleriyle birleştirdi. İki kalın koluyla direnerek ağır cüssesini taşıyordu. "Korksan iyi olur Maviş!" dedi oldukça sakin ama bir o kadarda ürkütücü bir tınıda. "Benden sonrası olmayacak çünkü!"

Hatice gözlerini kırpıştırarak "O-olmayacak zaten!" dedi bir anda.

"Olmayacak."

"Hem neden bahsediyorsun sen? Niye başkaları olsun? Ben senin karınım!"

"Bilmiyorum!" dedi birden adam. "Bana başka birini sevdiğini söyleyen sensin..! Şimdi birden..."

"Ömer.." dedi Hatice genç adamın sözünü bölerek. Bu kadar utanmış vaziyetteyken onunla böyle bir şey hakkında konuşmak onu çok geriyordu. Yüzünü avuçlayarak "Ben seninim," dedi yavaşça. "Başkası yok. Olmayacakta. Ne önce oldu ne de sonra olur. Bir tek sensin!"

"Bir tek benim!"

"Bir tek sensin..."

"Evet... Benim..." Gözlerinin ateşine rağmen sözlerini yavaşça dile getirmişti. Dudakları tekrar birleştiğinde genç adamın bir eli kalçasına kaymıştı. Onu kendisine bastırdığında genç kız oradaki sertliği gayet net bir şekilde hissedebilmişti. Titrek bir nefes alıp verdi. Kollarını iyice genç adamın boynuna dolamıştı. Onun boynuna sardığı kollarını daha da sıktı. Ne kadar da güzel bir duyguydu? Birisine ait olmak ne değişik bir şeydi? Artık evliydi ve işte bu güçlü adama aitti! O da kendisine! Bu koca beden kendisinindi! Hayatında çıplak bir erkek hiç görmemişti. Ve garipti ki... görmek için... sabırsızlanıyordu.

Ömer gömleğinin iliklerini çıkarmaya başladığında Hatice biraz utanarak "Lambalar..." diye hatırlatmada bulundu. Zaten adamın en mahrem yerini göreceği kadar görmüştü bari şimdi kapatsaydı ışıkları.

"Kalsınlar," dedi adam kesin bir sesle. Gözlerindeki arzusu çok keskindi. "Seni doya doya seyretmek istiyorum!"

"Ama... Ben utanırım..." diye minik bir yalvarışla sızlanmıştı genç kız.

"Kocanım... Utanma!" Ancak yine karısının yalvaran bakışlarını görmezden gelemeyen adam yataktan kalkarak ışıkları kapatmıştı. Sadece yatak başlığının yanındaki loş bir ışıkla yanmaya devam eden lambayı açık bırakmıştı o kadar. "Sana olan açlığım yüzünden istediğin her şeye boyun eğiyorum!" diye mırıldanmıştı üzerindeki gömleğinden kurtulurken.

Bu kadar yoğun bir heyecana bir insan nasıl heyecanlanmazdı ki! "Ömer..." dedi tekrar genç kız. Adam onun yanına tekrar uzanırken Hatice gözlerini kırpıştırarak "Şey..." diye alt dudağını ısırmaya başladı.

"Şimdi ne var Maviş?"

"Şey ben önce bir duş alsam olmaz mı?" dedi bir anda.

"Duş mu?"

"Evet! Sabah alabilmiştim duşumu... Hava da çok sıcak... Baya terledim!"

"Bence çok güzel kokuyorsun!" dedi adam burnunu onun boynuna gömerken. Hatice'nin içi kıpır kıpır olmuştu. "Lütfen... Duş almak istiyorum... Hiyy!" dedi sonrada. Genç adam ona bakınca "Ben daha valizlerimizi bile açmadım Ömer!" dedi.

Genç adam iç çekmişti. Bu kıza gerçekten inanamıyordu. Böyle bir durumda valizlerini düşünüyordu. Onu ne hale soktuğunun farkında mıydı bu küçük varlık! "Sen benim ömrümden ömür almak için mi yaratıldın Maviş?" dedi zoraki bir sabırla.

"Ömrüne ömür katacağım ben Ömer Ali Bey!" dedi Hatice gülümseyerek. Onu ikna etmek üzere olduğunu anlamıştı. "Bana inanabilirsiniz!" diye cilveyle sözünü tamamlamıştı.

"Ben sana nasıl inanayım? Ne kadar yapmak istediğim bir şey varsa hepsini teker teker bana yaptırıyorsun!" diye homurdandı Ömer.

"Bu kadar aksi ve huysuz olmayın Ömer Ali Safkan! Uzun sürmeyecek! Söz veriyorum bak! Bir beş dakika sadece!" Genç adam başını salladı çaresizce. Hatice ile inatlaşmak istemiyordu. İçinden bir ses onun kazanacağını söylüyordu ve bu her zaman böyle devam edecek diyordu. Ve nedense bu durum pek hoşuna gitmiyordu. Alışık olduğu bir şey değildi doğrusu. Çevresindeki herkes genç adamın karşısında titrerken ve neredeyse el pençe divan beklerken, onun gözlerinde korkunun esamesi olmuyordu. Üstelik kendisiyle alay ettiği bile oluyordu. Onun bu özgüvenini anlayabiliyordu ama bazen can sıkıcı olmuyor da değildi. Balayındaykende hep böyle olmuştu. Hep onunla biraz inatlaşarak konuşuyordu bu küçük varlık.

Sonunda yataktan çıkan genç kız hemen elbisenini düzelterek banyoya doğru ilerler eye başladığında "H-hemen gelirim!" dedi.

"Bende geliyorum!"

Hatice duraksadı. Bir şey anlamayarak kocasına döndü. "Efendim?" dedi şaşırarak.

"Kocanım!"

"Ne?"

Ömer yatak başlığına yaslanarak "Efendin değil, kocanım güzelim!" dedi.

"Ben onu mu kast ettim Ömer?" Hatice'nin nedense tekrar yanakları kızarmıştı. "Ben... Sen bende geliyorum deyince... Ona biraz şaşırdım..."

"Evet, sen git ben birazdan gelirim."

"Dişlerini fırçalamak için mi?" diye aklına gelen ilk düşünceyle soruvermişti Hatice.

Genç adam acımasızca başını eğdi. Hafifçe gülümsedi. Gözleri de alayla kısılmıştı. O mas mavi gözlere bakmak bir keyifti. Hele şimdiki gibi kendisine bakıyorsa... "O da var tabii... Ama seninle birlikte ben de duş almaya karar verdim!"

"Bu.. Bu olmaz!" diye kekeledi Hatice. Zaten banyoya kaçması biraz kendisine çeki düzen vermek istemesiydi. "Ömer! Lütfen!"

"Olur olur... Sen git hadi Maviş!"

"Olmaz! Yani... olur da... şimdi olmaz!" diye itiraz etti Hatice minik bir yalvarışla. "Ömer Ali lütfen! Daha... daha birbirimize... biraz yabancıyız? Yarın olsun... kabul ederim bak söz... ama şimdi! Şimdi biraz..."

"Saçmalama!" Yerinden kalkıp onunla ilgilenmeden yere atmış olduğu gömleğini aldı Ömer. "Acele etsen iyi olur Maviş. Yoksa seni ben soymak zorunda kalabilirim!"

"Sen gerçekten... vicdansızsın Ömer Ali!"

"Hayır canım! Sabırsızım! Gecenin bir vakti hiç tartışacak halim yok. Şimdi git hadi!" dedi Ömer ona bakarken alt dudağını yalamıştı. "Tadına bakmama izin veren sensin. Uyuyan canavarı uyandırmayacaktın Mavişim!"

"Edepsiz edepsiz konuşma! Günah bu! Birde seni dindar sanıyordum!" diye küçük bir isyan etmişti Hatice kızararak.

"Dindar adamlara karısını öpmek yasak mı?"

"Ben onu mu kast ettim adam!"

"Karımsın. Helalimsin. Bence bu iki kelime bana bütün hakları sunuyor," dedi adam onu açlıkla süzerken. "Şimdi gir banyona yoksa beraber mi girelim?"

"Gidiyorum! Gelme daha!"

Genç kız çaresizce banyoya girdi hemen. Eli arkasındaki kilide gitti ama sonra hemen elini geri çekti. Bu doğru olmadığı gibi Ömer'in kızmasına da sebep olabilirdi. Sonra kendisine gereksiz yere sert davranabilirdi. Özellikle yatakta bunu olmasını istemezdi... Her türlü ihtimama ihtiyacı vardı... Hem... Off! Onun söylediği gibi uyuyan canavarı o uyandırmıştı! Şimdi mızıkçılık yapamazdı! Genç kız yanaklarından tutarak banyodaki aynaya baktı. Yüzünün halini görünce dudakları aralanmıştı! Yüzüne ne olmuştu böyle! Dudakları öpüşmek yüzünden tahrik olmuş, yanaklarında ve boynunda kızarıklar vardı! Hiyy! Bu yarına kadar durar mıydı acaba? Ailesi görse ne yapardı! Çok utanırdı! Sanki balayında birbirlerinden doyamamış gibi hala seks yaptıklarını düşünürlerdi! Bunu düşününce Hatice tekrar kızarmıştı. Kızaran yanaklarını avuçları. Gözlerini sıkıca kapatmıştı.

Offf! Neler oluyordu ona böyle! Karnında kelebekler uçuyordu sanki! Birde adamın dudakları az önce... "Kendine gel Hatice! Kendine gel aptal!" diye genç kız yanaklarına hafifçe vurmuştu. Ömer birazdan banyoya girerdi kesin!

Aceleyle hemen soyunmaya başladı. Giysilerini bir kenardaki rafa dizdi. Üzerinde pek fala şey olduğu söylenemezdi. Önce beyaz elbisesini çıkardı. Olmayan iç çamaşırının nerede olduğunu düşündü bir ara? Az önce edepsiz kocası parmaklarıyla bir şeyler yaparken kilotunu yırtıp çıkarmıştı galiba! Hatice daha da utanmıştı. Kendi kendine sararıp bozarıyordu. Kilotunun çıkarıldığını bile fark etmemişti! Şu an yatağın üzerinde miydi acaba? Of! Bu çok... Utanç verici hemde tahrik ediciydi bir şeydi! Çok edepsiz biri olmuştu anlaşılan. Üzerinde kalan son giysisi olan sütyeninden de kurtulmuştu. Banyoda büyük bir boy aynası vardı ki, kendi çıplak bedenini görmemesi mümkün değildi. Yakında bu beden bir başkası tarafından da çok iyi tanınacaktı. Bunun heyecanı ile midesi buruldu Hatice'nin. Mavi gözlerini kendi bedeninden kaçırdı. Acele etmeliydi! Oyalanıp duruyordu. Belki o gelmeden duş alıp çıkabilirdi bile? Şansını bir denemeliydi.

Önce tuvalet ihtiyacını gördü. Sonra hemen dişlerini fırçaladı. Ardından da büyükçe bir havlu alıp aceleyle duşun olduğu kısma geçti. Buzlu camdan sürgüyü kapatıp suyun etrafa sıçramasını engelledi. Sıcak suyun ayarını kontrol ederken kapının açıldığını duydu. Eyvah! Yetişememişti...

Bolca akan suyun içinde saçlarını şampuanlarken... elleri titriyordu. Bacakları da... Niye kalbi maraton koşmuş gibi atmaya başlamıştı hiç anlam veremiyordu! Sakin ol Hatice... Sakin diyordu beyni ona. 'Sonuçta kocasıyla ilk banyo yapan kadın sen değilsin biraz kendine gel salak' - diyordu birde onu aşağılayarak. Bu aptal beyni niye hiç susmuyordu! Niye hep olur olmaz yerde onu daha da telaşlandıracak şeyler söylüyordu! Bu aptal düşünceleri beynine sokan kimdi! (Ben!)

Ömer'in bir şeylerle uğraştığını duyabiliyordu ama dikkat etmemeye çalışıyordu. Buzlu cam yüzünden göremiyordu da... Neyse, hiç değilse o da kendisini göremiyordu! Yoksa şu an utancından yerin dibine girebilirdi. O an susmak bilmeyen beyni tekrar 'adam seni orandan öperken yerin dibine girmedin ama' diye hatırlatmada bulununca Hatice aptal beynini görmezden gelmeyi tercih etti. (Aptal olduk emi)

Odak noktası sadece ama sadece kocası olmalıydı Hatice'nin. Ne yapıyordu acaba şu an? Galiba dişlerini fırçalıyordu. Onun yaklaştığını duymadı ama sürgülü cam hafifçe tıkırdayınca, korktuğunun başına geldiğini anladı Hatice. Sonunda vakit geldi demek! Sürgülü kapı kolayca açılmıştı. Başını hafifçe çevirdi. Sırtı ona dönüktü. Sadece onun kararlı yüzünü ve çıplak geniş omuzlarını görebiliyordu. Hemen başını geri çevirip önüne baktı. Yapabileceği bir şey yoktu... Başa gelen çekilirdi! Uyuyan canavarı o uyandırmıştı!

Ömer ikisi için bile geniş olan kabine kolayca girdi. Ardından kapıyı kapattı. Gözleri genç karısının üzerindeydi. Üzerine boşalan güçlü su, uzun kahverengi saçlarını kalçalarının üzerine kadar yapıştırmıştı. Saçları hâlâ şampuan köpükleri ile doluydu. O köpükler narin omuzlarından süzülüyordu. Vücudunda saçlarının izin verdiği kadar görülen kısım, bembeyaz ve pürüzsüzdü. Beli tahmin ettiği gibi incecikti. Yuvarlacık, çıplak kalçaları, bir ressamın çizmek isteyeceği kadar mükemmeldi. Bunun daha önce de farkında olmuştu zaten... Onları avuçladığı anlarda, diriliklerini ve biçimlerini kolayca hissetmişti.

Ona iyice sokuldu...

Çıplakken daha da narin ve savunmasız duruyordu. Ellerini onun omuzlarına koydu hafifçe... Hatice'nin gerilen omuzlarındaki sabun köpüklerini sıyırdı yumuşakça... Sonra uzun saçlarını okşarcasına çekti kenara. Daha fazla su almasını sağlarken, sabun köpüklerinden de arındırmaya çalışıyordu.

"Saçların çok güzel..." dedi karısına boğuk bir sesle. Genç kız cevap vermemişti. Öylece duruyordu. Saçlarıyla oynayan adamın dokunuşları içine tanımadığı ürpertiler oluşturmuştu. Kalbinin sesini duyuyor muydu acaba?

"Her şeyinle çok güzelsin..."

Eğilmiş ve yumuşakça öpmüştü boynunun arkasını... Sonra biraz kaymış, boynunun iç kısmına dokundurmuştu dudaklarını. Artık vücutları birbirine değiyordu... Hatice, onun iki elinin birden çıplak göbeğine kaymasına engel olamadı. Zaten boynundaki dudaklar yüzünden düşünme yetisi zayıflamıştı şimdidi tamamen beyin sistemi iflas etmişti. Nerdeydi şimdi o konuşkan beyni! Bacakları bile titrerken bu adamın ona yaptıkları reva mıydı şimdi? Sırtında ve kalçalarında hissettikleri hayal gücünü fazlasıyla zorluyordu. Ne utanmaz bir adamdı bu böyle? Bu temastaki erotizm o kadar yüksekti ki hayal gücü deli gibi çalışıyordu. Kendisine dokunan ona ait her parçayı, görüyormuşçasına algılayabiliyordu.

Ve işte şimdi göğüsleri de onun kontrolündeydi! Islak göğüsleri onun tek bir avucuna sığacak kadar küçüktü. Bir süre profillerinde gezinen avucu, neredeyse biraz haşince kavramıştı diri yuvarlakları.

Gözlerini yumdu... Bu güzel bir duyguydu! Daha evvel hiç kimse tarafından okşanmadığı için bu duygunun bu kadar haz verici olduğunu bilmiyordu ama şimdi... Kocasından böyle edepsizlikleri yapmasını çok isteyebilirdi. Genç adamın boştaki diğer eli göbeğinden aşağıya doğru nazikçe kayınca, gözlerini araladı. Başını hafifçe çevirdi. Boynuna ve omzuna hâlâ minik öpücükler konduran kocasına baktı. Zorlukla yutkunmuştu.

"Hani... yıkanacaktık?" diye fısıldadı. Yine aynı şeyi yapacaktı bu adam! Daha fazla dayanabileceğini sanmıyordu! Hemde her şey, her yeri gayet net bir şekilde görülüyorken asla! Bari karanlıkta yapsın! 'Ha yani izin veriyorsun?' diye beyni yine devreye girince Hatice içinden küfür savurdu beynine.

"Suyun altında değil miyiz?" Genç adamın zorlayan parmakları amacının çoğuna erişmişti. Kadınlığının en hassan kısmını sanki masaj yaparcasına okşama başlayınca Hatice kıpkırmızı kesilmişti. İnlemesini zar zor bastırarak "Sabunlanmadık daha ama..?" diye adamın elini yakalamıştı. "Acele etme ne olur!"

"Acele ediyor olsaydım... şimdi yatakta olurduk Maviş!"

"Biliyorum Ömer ama..." Onun vücudunu göreceğini bilerek usulca döndü. Başka çaresi yoktu. Ondan uzaklaşamıyordu da... Dar bir alanda sıkışmıştı. Hem ortam geniş bile olsa Ömer'den uzak kalmak istediği pek söylenemezdi. Bu adam edepsiz olduğu kadarda çekiciydi. Şeytan tüyü vardı bu adamda kesin. 'He he öyledir Hatice' diye beyni bir daha araya girince Hatice 'sikerim seni beyin sus Allah'ın cezası!' diye içinden küfür saydırmıştı.

Göğüsleri adama değerken, ona ait tüm heyecanını kendi kasıklarına yakın bölgede hissedebiliyordu. Üstelik kocasının bir eli çıplak kalçasına kayarak bunu daha iyi hissetmesi için kendisine bastırmıştı. Hatice'nin ince vücudu bir dal gibi hafifçe kıvrılmıştı. Parmak uçlarında yükseltilerek en uygun pozisyonu almıştı. Öylesine güçlü bir sızı aşağılardan yukarıya yayılmaya başlamıştı ki, şaşırdı... Cinsel haz dedikleri bu olsa gerekti... Şimdi o kitaplardaki kadınların yaşadığı hazzı anlıyordu. Bu... Kabul etmeliydi ki muazzam bir duyguydu.

Ömer onun kızarmış yüzünü seyrediyordu. Sular saçlarının üzerinden uzun kirpiklerine, oradan da çenesine ve öpülmeye hazır o dolgun dudaklarına süzülüyordu. "Senin kadar nadide bir nergisin benimle evli olduğuna inanamıyorum!" dedi genç adam yavaşça.

"İnan," diye fısıldadı genç kız.

"İçimden bir ses benim canımı çok yakacağını söylüyor..."

Hatice onun ne demek istediğini pek anlamamıştı. Genç adamın başta bu evliliği hiç istemediğini, bu evlilik olayından pek memnun olmadığını gayet iyi biliyordu. Haklıydı tabii... Adamın özgürlüğünü elinden almıştı... sonrada ailesine yalan söylemek zorunda bırakmıştı. Ama şimdi... Durumlar farklı ilerlemeye başlamıştı. Onun kalbi... Bir anda o diye atmaya başlamıştı. Niye şimdi ona böyle demişti. Niye onun canını yaksın ki? Aslında tam tersiydi! Ömer Ali onun canını yakabilecek güce ve iradeye sahipti!

"Öyle düşünmene neden olduğumu bilmiyordum..?"

Ömer onun ıslak dudaklarına minik bir öpücük kondurup bıraktı ama dudaklarını fazla geri çekmedi. Neredeyse birbirlerine değmeye devam ediyorlardı. "Sen çok fazla şey düşünmeme neden oluyorsun Maviş..." diye fısıldadı dudakları dudaklarına değerken.

"Peki... Başka neler düşünmene neden oluyorum..." diye fısıldadı Hatice. Ömer o çekici vücudu kendisine biraz daha bastırınca, genç kızın en hassas noktasındaki baskı, nefesini tutmasına sebep oldu.

"Sana sahip olduğumda adımı nasıl inleyeceğini düşünüyorum mesela şu an," dedi genç adam. Gözleri kendi göğsüne değen diri göğüslerine kaydı. "Daha başka şeylerde düşünüyorum. Onlarıda bilmek ister misin Maviş?"

Hatice utansada kendine engel olamayarak "İstiyorum..." diye fısıldadı.

"Demek istiyorsun?" diye Ömer hafif alayla gülümsediğinde Hatice kendine engel olamayarak "Bunda bir sakınca mı var?" dedi dudak bükerek.

Genç adamın dudakları yukarıya doğru kıvrıldı. "Cesaretin beni dahada tahrik ediyor bunun farkındasındır umarım," dedi. Gözleri duşun kenarındaki bir askıya asılmış sabunlanma bezine kaydı. Genç kızın banyosuna sabunlanma bezi getirdiğine inanamıyordu. Her kadın gibi tedarikçi ve hazırlıklıydı. "Demek önce yıkanmak istiyorsun Mavişim?" dedi konuyu değiştirerek. Kollarını gevşeterek onu serbest bıraktı. Böylece Hatice'ye eziyet veren zevkli baskı kesildi. Garip ki bundan memnun olacağına... hiç hoşuna gitmemişti genç kızın. Kocasının edepsiz konuşması ve o tatlı baskısı onun fazlasıyla (!) hoşuna gidiyordu. (Çüşş)

Genç adamın uzanıp sabunlanma bezini almasını ve üzerine şeftali özlü krem sabunu dökmesini izledi. Duşu geçici olarak kapatmıştı Ömer Ali. Çırılçıplak ve nispeten dar bir alanda karşılıklı durmaları garipti. Fırsattan istifade onu seyretti. Onun da kısacık saçları ıslanmış, yüzü akan suların etkisi ile daha çekici olmuştu. Hele genç adamın yüzündeki o yara izi nedense daha da çekici geliyordu kendisine. Sanki Sicilyalı mafya babalarının biriyle evlenmiş gibi hissediyordu kendisini. Tıpkı o mafyalı filmlerdeki gibi. O tehlikeli adamların birinin sahibiydi. Ah bu his inanılmazdı.

Genç kız kocasını daha da dikkatle izlemeye koyulmuştu.

Genç adamın kirpikleri ıslanınca, ne kadar uzun olduklarını fark etmişti. Hafifçe uzamış sakalına rağmen bu keskin köşelerle dolu yüz, gerçekten çok çekiciydi. Ya vücudu? Kalın boynunun altındaki geniş omuzları ve geniş göğsü, profesyonel bir sporcu gibi kaslarla biçimlenmişti. Bir gram bile fazlalık yoktu. Midesini ve göğsünü saran kaslar hafif ve çok çekici tüylerin arasında inanılmaz bir cinsel çağrışım yapıyordu. Bu güzelliğin takım elbise altında gizlenmesi ne kötüydü? Her zaman banyodan çıktığında üzeri giyinik çıkardı kocası. Demekki kaslı vücudunu ondan saklıyordu beyefendi. Bu güzel kasları her gün okşamaktan zevk alacağını düşündü bir an genç kız. Bundan emindi. Daha iyi görebilmek için ona spor kıyafetler giydirirdi.

Neydi o yaşlılar gibi hep takım elbiseyle gezmek? Ya da somurtarak gezmek? Tipik Ömer Ali ifadelerinden kesinlikle kurtulacaktı. Onu daha sevimli aşk dolu bir adama çevirecekti Hatice!

Tüyleri izleyen gözleri engelleyemediği bir merakla daha aşağıya kaydı. Düz midesinden aşağıya kaçamak bir bakış attı. Ancak hemen geri çekti bakışlarını. Gördüğü kadarı bile ürkmek için yeterdi. Ne kadarda büyüktü! Bu onun daha da heyecanlanmasına neden olmuştu. Bir yerde okumuştu erkeklerin aletlerinin büyük olması cinsel ilişkinin daha da zevkli olmasına neden oluyormuş. Acaba... Bu biraz fazla büyük değil miydi? Acıtmazdı umarım... Çünkü içinte tatlı bir ürkme başlamıştı.

"Beni süzmen bitti mi?"

Hatice gözlerini kaçırarak utançla "Ne?" dedi salağı oynayarak. "Ben.. Süzmüyordum!"

Genç adam gülümseyerek "Pekala," dedi sadece ve sabunlanma bezini omuzlarından itibaren sürmeye başlayınca sesini çıkarmadı. Bastırmadan, okşarcasına başlamıştı sabunlamaya... Bol köpük yavaşça beyaz gerdanına, oradan göğüslerine yayıldı. Genç adam diri çıkıntıları sabunlarken fazladan zaman harcamıştı. Hatice utanma ile haz arasında gidip geliyordu. Gözleri kocasının gözlerindeydi. O ise sabunlanma bezini sürdüğü yerlere vermişti tüm dikkatini. Bezin kendisinden çok, adamın parmakları geziniyordu teninde. Meraklı bir çocuk gibi göğüs uçlarına dokunup duruyordu. Çoktan sertleşmiş tepecikler bu temasa aynı hazla tepki veriyordu.

"Çok güzel vücudunun olduğunu söyledim mi daha önce?" dedi adam onu okşamaya devam ederken.

Hatice biraz utanarak "Güzel olduğumu söyledin sadece..." dedi.

"Mmm," dedi Ömer. Genç adam hiç acele etmeden göbeğini ve hatta bacaklarının birleşme noktasını sabunladı. Karısının kızarmasına, nefesini tutmasına aldırmamıştı. Zaten Ömer de nefesini tutmuştu sanki... Sonra onu çevirip sırtını sabunlamaya başladı. İncecik belini, çekici kalçalarını... Biraz eğilip biçimli bacaklarını... Ah bu iş ona fazlasıyla zevkli gelmeye başlamıştı.

"Sıra sende!" dedi bir süre sonra.

Genç kız üzerindeki bolca köpüğe şükrederek ona döndü. Başka çaresi olmadığını bilerek onun elindeki sabunlanma bezini aldı. Biraz daha krem sabun dökmüştü genç adam bezin üzerine. O koca bedene ancak yeterdi zaten. Onu şimdi anlıyordu... Sözde genç adamı sabunluyordu ama belli etmeden parmak uçları ile o tene dokunmak ne kadar da güzeldi? Onun kaslarının gerginliğini ve teninin pürüzsüzlüğünü algılamak... Bu adamın artık kendisine ait olduğunu bilmek... Hatice'ye inanılmaz bir güç ışınlıyordu sanki. Yine de onun kadar cesur olamazdı. Sabunlanma bezi ile vücudunun ön tarafını tamamen sabunlayamadı. Göbeğine kadar gelip bıraktı. Elleri titremişti.

"Sırtını dön..." diye fısıldadı yavaşça. Genç adamın alaycı gülümseyişi gözünden kaçmamıştı. O da alaycı olmaya özen gösterdi. "Buna alışmasanız iyi ederseniz Ömer Ali Bey! Ben alfa olması severim!"

"Hay hay efendim!" dedi Ömer arkadına dönerken. "Ben sizi her sabah sabunlayabilirim! Özenle hemde!"

"Bu kadar edepsiz olduğunu bilmiyordum!" dedi Hatice yavaşça.

"Kendi karımı sabunlamak edepsizlik mi?" dedi adam alayla. "Gerçi her sabah bunu yaparsam işe geç kalabilirim..." diye sonlarda mırıldandı.

"Orası senin bileceğin iş... Gerçi senin gövdeni sabunlamaya kalkışırsam çok zamanımı alacağı kesin... Çok... İrisin..." dedi Hatice yutkunarak. Adamın sırtını sabunlasa da... gözlerini kalçalarından ayıramıyordu. Bir erkek kalçasının çıplakken bu kadar güzel olabileceğini düşünmemişti. Adamın bacakları da bir sporcu gibi uzun ve kaslarla kaplıydı. Hafifçe eğilip kalçalarını ve bacaklarını sabunlamaya başladığında, parmaklarının değdiği yerlerin çelik kadar sert olduğunu hissedebiliyordu. Bir yandan da kocasının kendisine dönmemesi için dua ediyordu. Yanakaları bir domates kadar kızarmıştı. Üstelik ahlaksız gözleri sürekli adamın poposunu gözetliyordu!

"Okşuyor musun sabunluyor musun belli değil Maviş!" dedi birden genç adam.

"Ne yapayım! Gücüm bu kadar! Hem kim sana bu kadar... Kocaman ol dedi!"

"Pekala, bu kadar yeter. Azar da işittik!" Ömer ona dönerken, Hatice hemen doğruldu. Elinde sabunlanma bezi öylece kaldı. Genç adam uzanıp bezi elinden aldı ve yandaki krom metal rafa koydu. Sonra suya uzandı. Gerekli ısıya getirince, kısılmış gözlerle karısına baktı. Yavaşça uzandı ve belinden yakalayıp kendisine çekti. "Gel bakalım benim hırçın Nergisim!"

Hatice ona karşı koyamazdı ki zaten. Akan suyun altında, adamın gövdesine sokuldu. Tenleri birbirine değmiyordu ama... Sonra Ömer Ali son derece yavaşça avuçlarını beyaz teninin üzerinde gezdirmeye başladı. Sabunlardan ikisinin bedeni de tamamen arınıncaya kadar duşun altında kaldılar. Bu arada genç adam onu bir kere bile öpmemişti. Sadece okşuyor ve okşadığı her yeri utanmazca seyrediyordu. Sabunlar tamamen yok olduktan sonra uzanıp duşu kapattı. Geri çekilip karısının vücudunda gezdirdi gözlerini. Hatice utanması gerektiğini biliyordu ama nedense artık hiç utanmıyordu. Onun bir havluya uzanmasını ve yine çıldırtıcı bir yavaşlıkla gövdesini kurulamasını bekledi. Karısını büyük bir ihtimamla ve hiç acele etmeden kurulayan genç adam, işi bitince aynı havluyla kendi bedenini kurulamaya başladı. Biraz daha hızla yapmıştı bu işi. Kısa saçları için çok uğraşmasına gerek yoktu zaten. Yeterince kurulandığına kanaat getirince havluyu bir kenara fırlattı. Genç kızı duştan dışarıya çekip kolayca kucaklayıverdi.

"Artık esas işime geri dönebilirim değil mi Nergisim?" diye kızın yanağında dudaklarını gezdirirken konuşmuştu.

"Çok beklettim sanırım..."

"Bir ömür kadar!" dedi adam. Kollarının arasındaki karısını yavaşça yatağa yerleştirmişti.

Genç kız hafif bir utançla gözlerini yumdu. Yatak odası her ne kadar loş olsa da beyaz vücudunun bir mermer gibi parladığına emindi. Gizli kalan hiçbir yeride yoktu artık. Yan tarafında yatağın esnediğini hissedince, kocasının da yanına uzandığını anladı.

"Aç gözlerini..." dedi Ömer yavaşça tatlı bir emirle. Hatice usulca gözlerini araladı. Genç adam, yanlamasına yanına uzanmıştı. Gözleri adeta ateş gibi yanıyordu. Yüzü kendi yüzüne çok yakındı. Arzusu yakışıklı yüzünden belli oluyordu. İri eli usulca göğüslerinin üzerine kapandı. Usulca okşarken "Gözlerin açık kalsın! Mavişim!" diye tekrarladı genç adam. "Beni ne hale soktuğunu kendi gözlerinle görmeni istiyorum!"

"Ben seni ne hale soktum ki?" diye biraz şaşırarak sormuştu Hatice. Bu adamı bazen hiç anlamıyordu.

"Anlamıyorsun değil mi?" dedi Ömer. Sesi gizemliydi. Genç kızdan bir cevap beklemiyordu. Dudakları usulca avucunda tuttuğu tepeciklere uzandı. Hatice hâlâ bir şey anlamamıştı ama o anda bunu derince düşünecek durumda da değildi. Göğüs uçları adamın ağzında birer bire kaybolurken, elinde olmadan gözlerini yumdu. Ömer bunu görmüştü. "Aç gözlerini..." diye yine hafifçe emretti ona. "Açta sana ne yaptığımı gör! Bana ne yaptığını gör Mavişim!"

Hatice yine araladı gözlerini... Çaresizce onun yaptıklarını izledi. Genç adamın dudaklarının baskısıyla o kadar büyük bir haz bedenine yayılıyordu ki, gözlerini açık tutmak gerçekten zor oluyordu. Bu bir tür işkenceydi sanki. Ama çok zevkli bir işkenceydi... İştahlı dudakları göbeğine doğru kayarken bir an için kasıldı. Genç adamın eli önce aşağılara inmişti ve kolayca bacaklarını aralamıştı.

"Ah! Hayır! Ömer! Olmaz... Bir daha dayanamam!" diye fısıldadı Hatice. Şimdiden tahrik olmuştu. Bacaklarının arasında anlam veremediği bir ıslaklık vardı zaten! Birde adamın sert dudakları şimdi yine en mahrem noktasına ilerliyordu. "Ah! L-lütfen!!" diye tekrar çaresizce yakardı ancak bu yakarışları klitorisinin üzerinde dil darbesini hissetmesiyle büyük bir inlemeye dönüşmüştü. Kıvrılmaya başlamıştı. Ömer'in saçlarından tutarak arkasını yay gibi germişti. Bu adam doymak nedir bilmiyor muydu hiç!

Ömer'in maharetli elleri bacak aralarını okşarken iki bacağını tutarak omzunun üzerine atmıştı. Bu sayede daha da rahat bir şekilde dil darbeleriyle onun tadının zevkini alabiliyordu.

"Ah! Ömer... Ah! Lütfen!" dedi genç kız adamın başını bacak arasınından çekmeye çalışarak. Daha fazla dayanabileceğini sanmıyordu. Birazdan... Sanki patlayacaktı.

"Ah bebeğim çok ıslaksın!" diye kocasının hırıltılı sesini duymuştu son olarak Hatice. Vajinasında hissettiği sıcak dil darbesi çığlık atmasına neden olmuştu.

Genç kız gözlerini sımsıkı yumdu. Artık bu aşamadan sonra, tabancayla vursalar gözlerini açamazdı. Tamamıyla genç adama teslim olmuştu. Bacaklarını iyice araladı ve kendisini ona bıraktı. Bu adam onu yiyip bitirmeden durmazdı. Artık buna alışması gerektiğini söylüyordu içinden bir ses. Dakikalar sonra Ömer yeniden üzerine tırmandı. Bu sefer iri gövdesi genç kızın açık bacakları arasına kaymıştı. Ağırlığını ise güçlü kolları tutuyor ve onu ezmiyordu. Dikkatle Hatice'nin yüzünü süzerken "Tadın beni çıldırtıyor!" dedi. Ondan gözlerini yine açmasını istemesine gerek kalmamıştı çünkü Hatice biraz utanmış bir halde ama tamamen teslim olmuş bir ifadeyle gözlerini aralamış ve kocasına bakmıştı mavi gözleriyle. Artık tek beden olacaklarını anlamış gibiydi. Kıpırdamadan bekliyordu.

"Söyle!" diye fısıldadı boğuk bir sesle Ömer Ali. Kasıklarını ona iyice yaklaştırmıştı. Hatta hafif bir baskı ile genç kızı uyarmıştı.

"Ne..Neyi?" diye sordu Hatice yutkunarak. Delice heyecanının içinde artık o korku yoktu. Artık endişe yoktu. O kadar tahrik olmuştu ki, en az genç adam kadar hazırdı. Artık bu iri adamı içinde hissetmeye mecburdu! "Neyi söylememi istiyorsun?"

"Senin de beni istediğini duymak istiyorum Maviş!"

"Ne-Neden?" diye kekeledi genç kız.

Ömer dürüstçe gözlerinin içine baktı. Genç kızın bir elini avuçlayarak utanmazca taş gibi sertleşmiş olan erkekliğine değdirdi. Genç kız o an hiç korkmamıştı. Aslında tam tersi çok şaşırmıştı! Bu kadar sert... ve sıcak olmasını beklemiyordu! Gözleri irileşmişti. Kocasına maviş gözlerini dikerek bakarken "Çünkü... bunu duymaya ihtiyacım var! Senin yüzünden kendimi çok kötü hissediyorum!" dedi.

"Ömer..?" diye fısıldadı genç kız hayretle.

"Söyle hadi!" dedi genç adam arzulu sesiyle. Genç kız elini çektiğinde hafif baskısı artmıştı. "Seni bu kadar isterken... Her şey bu kadar aşikarken seninde beni istediğini bilmeye mecburum!"

Hatice gerilmişti. Elleri genç adamın kalçalarına kaymıştı. Sonra teşvik edercesine dokundu. Hafifçe çekiştirdi. Ömer'e eziyet etmeyi hiç istememişti. Ama şu anda kendi bedenindeki doyurulmamış arzunun sızısını gerçekten acıtıcı bir şekilde hissediyordu. Onun böyle bir arzuyla gezmiş olması mümkün müydü? Eğer öyleyse, gerçekten de onun biraz teşviğe, ilgiye ihtiyacı vardı ve o bunu zevkle gösterebilirdi. "Evet!.." diye fısıldadı. "Evet... Ben de seni istiyorum. Bunu görmüyor musun Ömer? Seni çok fazla istiyorum!" Sesi gayet dürüstçeydi. Hatta ona ihtiyaç duyduğunu gösterircesine boyun eğiş doluydu.

"Çok güzelsin..." Genç adamın gözleri muzaffer bir ışıkla parlamıştı. Bunun etkisiyle hafifçe gülümsedi. Dudakları genç karısının dudaklarına kapanırken ağırlığını usul usul narin vücuduna bıraktı. "Ve artık benimsin!"

Hatice sadece bir an için kasılmıştı. İnlerken gözleri yumuldu... Sadece bir an için. Ama hemen sonrasında, bedenini dalga dalga saran ve tüm ürpertileriyle yaşamaya başladığı zevk o kadar fazlaydı ki, gözlerini açıp inanmazca kocasının yüzüne baktı. İşte şimdi gerçekten de onun karısı olmuştu! İşte şimdi gerçekten hayatının erkeğiyle tek parçaydı. Bu özel anı hiç unutmayacaktı. Ömer onun sıkı içine yavaşça girmeye devam ederken "Adımı söyle!" diye emretmişti.

Genç kız aldığı zevkten dolayı neredeyse bütün duyma kabiliyetini kaybetmişti. Gözlerini kapayarak tırnaklarını adamın geniş sırtına geçirmişti. "Adımı söyle Maviş!" dedi tekrar adam. "Yoksa istediğini alamazsın!"

Hatice inlemişti. "Çok kötüsün... Ömer!" dedi bir inlemeyle. "Sakın... Durma...! Ah! Ne yaptığını bilmiyorum ama durma Ömer!"

Ömer'in sert yüzümde vahşi tatmin dolu bir gülümseme yer edinmişti. Sonunda ikiside doruğa ulaştıklarında yüzünü boynuna gömerek "Benimsin!" diye son kez fısıldamıştı. "Benimsin Hatice'm!"

****

⛔️ Bu sahneyi ben yazmadım 🙈 hepsi arkadaşım yüzünden 😂 onun zoruyla yazdım. Yazarınız aklını kaçırmadı yani! Silah zoruyla yazıldı! Şantaj edildim 🤣 ŞANTAJJJ! Ve artık böyle seks sahnesi yazmayacam 🤭 Allah affetsin Ömer'in içinden canavar çıkıyor çünkü ha ha. Oysa en akıllı oğluşumdu 😆

Continue Reading

You'll Also Like

29.7K 812 35
Mardinli bir aşiretin 19 yaşındaki varisi ve o bilmeden onunla evlendirilmek için getirilen 17 yaşındaki fakir bir kız ailesi kızı satıp üstüne kızı...
325K 21.4K 26
Açelya hiç hatırlamasa da henüz 5 yaşındayken ailesinin düşmanları tarafından kaçırılmış ve gözlerini bir yetimhanenin revirinde açmıştı. Ailesi sen...
6.6K 629 26
"Yuvayı dişi kuş yapar." derler ya bu hikaye için bu geçerli değil. Onların yuvasını erkek kuş yaptı. °°°°°°°°° Adamın aşkı her gecen gün artarken, k...