SEVGİ VE AŞK

By boncugum

562K 34.6K 1.1K

More

SEVGİ VE AŞK
SEVGİ VE AŞK - 1
SEVGİ VE AŞK - 2
SEVGİ VE AŞK - 3
SEVGİ VE AŞK - 4
SEVGİ VE AŞK - 5
SEVGİ VE AŞK - 6
Teşekkürler
SEVGİ VE AŞK - 7
SEVGİ VE AŞK - 8
SEVGİ VE AŞK - 9
SEVGİ VE AŞK - 10
SEVGİ VE AŞK - 11
SEVGİ VE AŞK - 12
SEVGİ VE AŞK - 13
SEVGİ VE AŞK - 14
SEVGİ VE AŞK - 15
SEVGİ VE AŞK - 17
SEVGİ VE AŞK - 18
SEVGİ VE AŞK - 19
SEVGİ VE AŞK - 20
SEVGİ VE AŞK - 21
SEVGİ VE AŞK - 22
SEVGİ VE AŞK - 23
SEVGİ VE AŞK - 24
SEVGİ VE AŞK - 25
SEVGİ VE AŞK - 26
SEVGİ VE AŞK - 27
SEVGİ VE AŞK - 28
SEVGİ VE AŞK - 29
SEVGİ VE AŞK - 30
Önemli
SEVGİ VE AŞK - 31
SEVGİ VE AŞK - 32
SEVGİ VE AŞK - 33
SEVGİ VE AŞK - 34
SEVGİ VE AŞK - 35 (SON)
Özel Bölüm

SEVGİ VE AŞK - 16

13.1K 919 32
By boncugum

Acar hastaneye yeni gelmişti ve arabasını bırakır bırakmaz odasına yöneldi. Arzum ile anlaşmışlardı. Sabah yirmi, yirmi beş dakika erken gelip birlikte bir şeyler yiyeceklerdi. Elindeki paketleri odasındaki sehpanın üzerine bırakıp cebinden telefonunu çıkararak Arzum' a geldiğini haber verdi.

Arzum da aldığı mesaj üzerine elinde iki fincan çayla odaya kısa zamanda geldi. "Günaydın."

"Günaydın."

Genç kadın çayları masaya koydu ve oturdu. Acar masasının başındaki koltuktan kalkıp kapıya gitti, anahtarı ile kapıyı kilitledi genç kadının karşısına oturmadan önce.

"Neden kapıyı kilitledin?"

"Davetsiz bir misafirimiz olmasın diye. Sözlü de olsak dedikoduların önüne geçmek lazım."

"O kızı laboratuar bölümüne sen mi aldırdın?"

Acar hiç istifini bozmadan çayını yudumladı. "Evet. Çalıştığı yerdeki aile ortamına ayak uyduramadığı belli. Bir süre için başını o testlerden kaldırıp dedikodu yapamazsa akıllanır belki."

Arzum güldü ve onu onayladı. Bir yandan da düşündü. O kızın yaptığı olmasaydı şimdi sözlü olabilirler miydi acaba diye. Ona babasının gözünde küçük düştüğü için kızıyordu belki ama aslında belki de minnet duymalıydı. O ağzında bakla ıslatmadan hemen birlikte uyuduklarını etrafa yaymasaydı belki de şimdi hala eskisi gibi devam edeceklerdi.

Acar onun yemeği bırakıp, gözlerinin dalışından aklının başka şeylerde olduğunu anladı. "Ne oldu?"

"Yok bir şey." Hemen bir lokma üzerine krem peynir sürdüğü simitten attı ağzına.

"Konuşacaktık Arzum. Evlenmeden önce birbirimizi tanımanın haricinde birbirimize açık olmayı da öğrenecektik."

Ele gözleri genç adamın bakışlarını buldu. Biliyorum dedi içinden. Biliyorum. Ama sana ne kadar açık olabilirim Acar? Sana duygularımı ne kadar anlatabilirim? Sen hazır değilken seni bir süredir sevdiğimi, sana aşık olduğumu nasıl söylerim?

Dilinden dökülenler tabi ki yine başka oldu. "Babam iki hafta sonra ailenle yiyeceğin kutlama yemeğine gelmeme izin verdi."

"Ağabeylerin bir şey dedi mi?"

"Ağızlarında olumsuz bir şeyler geveleyip durdular ama babam ile annem seninle benim biraz ciddi olduğumuzdan, seni onayladığından bahsedince bir süre için sustular." Kadife sesi gibi bakışları da yumuşacıktı. Çok sevimli, tatlı ve çekiciydi. "Onlar seni tanımıyor, benim için endişeleniyorlar."

Acar anlıyorum der gibi başını salladı. Bu yüzden o dört adama saygı duyuyordu. Kız kardeşi olan kız kaç yaşında olursa olsun koruyucusu olarak hazır bekliyorlardı. Her zaman birbirine kenetlenmiş ailelere saygı duymuştu. Aradaki bağı her daim özel bilmişti. Şimdi evlenme teklif ettiği kadının böyle bir aileye sahip olması hoşuna gidiyordu. Ona yakışanda böyle bir sevgi, aileydi zaten.

"Zamanla onlarla da iyi anlaşacağız. Birbirimizi tanıyınca Mete gibi dost bile olabiliriz."

Arzum' un da duymak istediği bunlardı. Kavga etmelerini, birbirlerini çekememelerini istemiyordu. Sevdiği ağabeyleri ile sevdiği adam arasında kalmak istemiyordu. Mutlulukla yemeğe devam etti. Bu gün kendine sınır koymuyordu. Onunla kahvaltı edeceğini bildiği için evde hiçbir şey yememişti bu yüzden.

Acar memnuniyetle karnını doyurmanın haricinde onunla olduğu için, onun o öpülesi dudaklarının ardında çiğnediklerini birlikte yiyor oldukları için memnundu. Ağzını tamamen kaparak çok küçük hareketlerle lokmasını çiğnemesini izlemek hoşuna gidiyordu. Hiç bir insanın yemek yemesini izlerken bu kadar keyif alacağını hatta hayran olacağını tahmin edemezdi. Gerçi ikinci defa evlilik yolunda adım atacağını da tahmin edemezdi.

Necla ile evliliği hatırına düştü. Onunla çok az sabah kahvaltısı etmişti çünkü sabahın o saatinde kalkamıyordu. Gece geç yatmayı öğlen uyanmayı seviyordu. Bu yüzden okulunu bitirdikten sonra çok kısa bir çalışma deneyimi olmuştu. Sabah erken kalkmaktan nefret ediyordu. Neyse ki gezip tozarken eve erzak almayı unutmuyordu. Aldıklarını kullanmasa bile her şeyi eksiksiz alıp hazır ediyordu. Kendisi de bu şekilde sabahları hemen bir şeyler hazırlayıp yiyordu.

Ailenin tek çocuğu olmak onun kişiliğine pek iyi bir etki yapmamıştı. Ailesi tek evlatlarını fazla el üstünde tutmuşlardı. Bu yüzden onların devamlı borç içinde olduklarını Necla ile evlendikten sonra öğrenmişti. Çocukken neredeyse ölümden döndüğü için kızlarının her istediğini alıp geleceğini bu şekilde heba eden anne babasıydı aslında. Evlat acısı çekmekle neredeyse yüz yüze gelmiş onlar için biraz makul düşünmeye çalışsa da evlatlarının hayatlarını pek de düşünmemişlerdi. Sadece istediğini vermişler, şımartmışlar ve seni seviyoruz, sana ihtiyacımız var diyerek pohpohlamışlardı.

Necla'nın güzel, alımlı, akıllı bir kadın olduğunu inkar edemezdi. Sadece çocukluğundan itibaren şımartılmak, el üstünde tutulmak kişiliğinin gelişmesini engellemişti. Yeri gelince yufka yürekli, iyi bir kadındı. Belki de evlenmeden önce onda gördükleri sadece bu tarafı olduğu için kanmış, evlenmeye karar vermişti. Diğer yönünü aynı eve çıkınca öğrenmişti.

"Acar?" diyen Arzum seslenişini ikinci defa yineliyordu. "İyi misin?"

"Dalmışım."

"Sorun yok değil mi?"

"Hayır."

Ama bu Arzum için pek de tatmin edici bir cevap değildi. Onun neden, nereye dalıp gittiğini bilmek istiyordu. Belki de kendisi ile ilgiliydi. Bir ara Çağlar ile ilgili olabilir mi diye düşündü ama bir şey olsa Beril anlatırdı. Bu sabah için henüz onu görmemişti ama dün hastaneden çıkmadan önce ona uğramıştı. Bir hafta önce ameliyat olan oğlunun başında duruyordu. Daha güçlü, neşeli görünmüştü gözüne. Oğlunun iyileştiği her gün daha iyiydi. O zaman sorun neydi? Ortada bir şey yokken saçma sapan endişeler ile bit yeniği aramak istemiyordu. İyi düşünmek istiyordu.

"Mesaiye başlamadan önce hala zamanımız var. Bir çay da öylece içmek için getireyim mi?"

"Tamam. Sen çayları al bende çöpleri toplayıp atarım."

Kahvaltıdan sonraki çayları uyudukları koltuğun üzerinde yan yana otururken içmeye başladılar.

Arzum bir ayağını koltuk üzerine aldı, yan dönüp genç adama bakacak şekilde oturdu. "Annenle babana benden tam olarak bahsettin mi?"

"Evet."

"Ne dediler söylesene o zaman."

"İkisi de sevindi ama tahmin edersin ki en çok annem sevindi. Kendi evlilik yıl dönümünde seninle tanışacağı için de çok mutlu. Yemek akşamını sabırsızlıkla bekliyor."

"Ben de çok heyecanlı ve meraklıyım. Sen onları bana iyice anlattın ama belki bir pot kırarım, beni istemezler, sevmezler. İstenmeyen, sevilmeyen gelin olmak istemem."

Çok fazla uçlarda olan kadınlardan nefret ediyordu. Necla kendine çok güvenirdi. Ona göre herkes ona hayran olmak zorundaydı olmayanların ise kesin bir sorunu vardı. Bu kadına göre ise kendisini beğenenlerin bir sorunu vardı. Çok güvensizdi, endişeli, belirsizdi. Hayır. Onun böyle uçlarda olmasını istemiyordu. Her insan kendine güvenmek ve güvenmemek zorundaydı. Kimi zaman biri galip gelir kimi zaman diğeri. Ama Necla hep güvenmişti, Arzum ise her daim güvensizdi.

"Neden bu kadar güvensizsin anlayamıyorum seni." Derken başlarda sesi yüksek çıkmışken sonra toparladı. "Sana defalarca seni seveceklerini söylüyorum ama sen beni dinlemiyor gibisin. "

Arzum' un içini çekerek ayağını yere indirişini, suskun kalışını fark ettiği an da yaptığı hatanın farkına vardı. Onunla karşılıklı oturduğu andan beri Necla akılındaydı, onunla yaşadıkları kabusu olmuştu. Acısını da Arzum' dan çıkarmaya kalkmıştı.

Arzum ayağa kalkamadan kolundan tutu, yeniden kendisine çevirerek oturmasını sağladı. "Özür dilerim."

"Sorun değil. Benim yüzümden biraz daha erken kalktın, belki uykus...."

"Davranışının mazur görülecek bir tarafı yok. Üzgünüm, özür dilerim." Ona yaklaştı. Bacakları birbirine değiyordu. Elinin biri ile onu kolundan tutarken diğeri havalandı onun yüzüne uzandı, yanağına dokundu. Okşadı. "Senin böyle güvensiz oluşunu sevmiyorum."

"Ben kendime güveniyorum ama konu biraz..."

"Ben olunca mı karışıyorsun?"

"Biraz."

Belinden yukarısını öne eğdi, ona daha çok yaklaştı. Gözlerine baktı yanağını okşarken. "Karışma, kendin ol. Ben senden hoşlanıyorum, annemle babamı da biraz tanıyorsam seni sevecek hem de inan ki annem sana bayılacaktır." Başını ileriye gitti, dudaklarını okşadığı yanağına dokundu. "Affet beni Arzum. Bu gün biraz düşünceliyim, saçmaladım. Seni kırmayı asla istemem. Seni üzmeyi düşünemem. İstemeden yaptım, özür dilerim."

Arzum sadece tamam dedi. Başka söz etmedi. Çünkü karışıktı içindekiler. Onu seviyordu. Bundan emindi. Sadece onu seviyor diye her şeyi mazur göremezdi. Bu yüzden şimdi kendini tartıyordu. Evlendikleri zaman sırf onu seviyor diye onun yaptıklarına kulak mı tıkayacaktı? Gözlerini mi yumacaktı? Kendisinden mi vazgeçecekti? Bunları bilmeliydi. Böyle bir evlilik her ne kadar onu çok sevse de çekilmez olurdu. İkisi için de cehenneme benzer bir hayat olurdu.

"Arzum?"

"Evet."

Acar başını geri çekti, ona baktı. Pişman olduğu, istemeden bu şekilde davrandığı belliydi. "İkimizin de zamana ihtiyacı var. Senin beni, benim seni tanıyabilmemiz için, benim eskileri unutmam, seninle aynı olmayacağına inanabilmem için zamana ihtiyacım var."

O an nefesi kesildi. Asıl şimdi üzülmüş, incinmişti. Kendisiyle yemek yerken eski karısını mı düşünmüştü? Onunla olan kahvaltıları mı aklına gelmişti? Ağır, etkili bir darbe olmuştu bu. Canı yandı. Yanında, karşında ben varken, seninle aynı lokmayı bölüşen benken onu mu düşündün diye haykırmak istedi içindeki isyanla. Lakin gereksiz, faydasızdı aksine zararlı olurdu.

En başından beri onun için bu sürecin daha zor olacağını kabul etmişti. Ona zaman vermesi gerektiğini bilerek bu yola doğru ilk adımını atmıştı. Kör aşık misali karanlıklara dalmamıştı. Bilerek ilerlemişti. Ama böylesine küçük bir şeyin bile bu kadar can yakacağını, yüreğini sızlatacağını, ağlamak için gözlerine yaşlar hücum ettireceğini hesaba katamamıştı.

Bu yüzden bilmek, tahmin etmek ayrıydı bire bir yaşamak ise bambaşkaydı.

"Beni affedecek misin?"

Başını sallamakla yetindi. Sesine güvenemedi.

Acar dudaklarını onun dudakları üzerine değdirdi, öpüşme başlatmadı, dokundu. "Söyle, kalbini incittiysem bile kırmadığımı söyle. Beni mazur görmeye çalışacağını söyle. Söz aynı şeyi tekrarlamamak için çabalayacağım."

"Acar." Sesi umduğundan iyi çıkmıştı ve ağlamamayı başarmıştı. Eli ile onun çenesini tuttu. Gözlerine baktı. "Hepsini biliyorum, zamana ihtiyacımız olduğunu, bazı şeyleri unutman gerektiğini. Biliyorum. Bu yüzden özrünü kabul ediyorum."

Acar bu sefer dudaklarını onun dudaklarına değdirmenin ötesine geçerek onu öptü. Beline sarıldı, elinden geldiğince onun göğsünü kendi göğsüne dayadı ve öptü.

Continue Reading

You'll Also Like

109K 7.2K 20
Ömer abi: Melis nerde? BxB kurgusudur
931K 28.2K 34
Mardin'de ilk görevine başlayan Doktor Mine ve Mardin Ağası Baver. Mine Antalya'da uzun yıllar yaşamış ve "Asla Mardinli adamla evlenmem!" Diyerek d...
1.1M 69.9K 48
Hale, sosyal medyada yazdığı bir yorumun hayatını bu denli değiştireceğini nereden bilebilirdi ki.
575K 74.1K 26
"Leyla!" Günlerin yer değiştirdiği o saatlerde, gecenin en karasında, bir ruhun kilitli kalmış sokaklarındaydık. "Burada ne arıyorsun?" Başkası içi...