Hatice hala adama derdini anlatamamıştı. Adam galiba onu gözünde çocuk olarak görüyordu. Yüz örtüsünün altında sakladığı yüzünü tahmin edemiyordu demek.
“Şeref sözü veriyor musunuz Ömer Ali Safkan?!” diye tekrar sordu kız.
“Veriyorum! Tamam! Rahatla işte! Şeref sözü veriyorum Allah şahitim olsun eğer karım olursan seni zorlayacak hiç bir şey asla yapmam! Asla da dokunmam!” dedi sert ses tonuyla her bir kelimeyi basa basa söylemişti. Ne o dıştan sübyancı sapığa mı benziyordu?
Kız rahatlamış gibi bir nefes alıp verdi “Hasan bey sizde şahitsiniz o zaman” dediğinde Hasan bile sinirlenerek “Bacım biz karadenizliler sözümüzün eriyizdir! Bir kadına ne el kaldırırız ne de o istemeden dokunuruz!” dedi sert bir tonda.
Hatice bunu duyunca sevinmişti. Sonunda rahat bir hareketle yüzündeki örtüsünü ayırdı birden ve önündeki kahveyi alarak yudumlamaya başladı. İki adama bakarak birazcık gülümseyerek “İnşallah sözünüzde durursunuz. İyi adamlara benziyorsunuz zaten!” dedi içtenlikle.
O an Hasan neredeyse koltuktan düşecekti. Başını iki yana sallayarak kıza tekrardan baktı. Kabul etmeliydiki o kumaş parçasının ardında saklanan çirkin bir yüz beklemişti.
“Ne oliy da!” dedi cılız çıkan sesiyle. Bu kız insan mıydı? Kardeşi bildiği adama baktı. O da en az onun kadar şaşkın gibi duruyordu.
Ömer Ali kız yüzündeki örtüyü çektiği an donmuş kalmıştı. Dünya yavaş çekime girmişti. Hayatında, hatta bu dünyada görebileceği belkide en güzel kadın şu an tam karşında oturmuş kahve içiyordu normal bir şeymiş gibi.
Hayatında hiç bu kadar güzel bir kız görmemişti. Melekleri bile kıskandıracak bir güzelliğe sahipti bu nur yüzlü huri. Çocuksu yüzü, çıkık elmacık kemikleri, porselen gibi parıldayan berrak yüzü, denizleri bile kıskandıracak derinlikte ki o gür kirpikli gözleri ve o dolgun öpülesi, günaha davet eden dilber dudakları… Artık anlamıştı bu kızın neden yüzünü örtüyle sakladığı.
Fazla güzellik başa belaydı.
Bu kızın günaha davet eden güzelliği her erkekte ona sahip olma isteği oluştururdu. Bu kız cennetten gönderilmiş bir ay parçası kadar güzeldi.
Hatice iki adamın ona hayranlık ve şaşkınlıkla baktığını biliyordu. İçinden acaba örtüyü çıkarmasaydım mı diye düşünmeye başlamıştı. Ama evleneceği adamdan yüzünü saklayamazdı. Niyetinin ve durumunun ne kadar ciddi olduğunu anlaması gerekiyordu.
“Ömer Ali bey?” dedi kız adama bakarak. Hala ona dalgın dalgın bakıyordu bu adam “Ömer Ali bey beni duyuyor musunuz?”
Adam sonunda irkilerek kendine gelmişti. Kaşlarını çattı. Kızdan gözlerini kaçırarak kendi soğumuş olan kahvesini bir yudumda içti. Ona bakmayarak “Dinliyorum!” dedi ciddi bir sesle.
“Benimle evlenmeyi kabul ediyorsunuz değil mi? Babam hapiste onu kurtarmamız gerekiyor.”
Ömer Ali boğazını temizledi “Şeref sözü verdim. Ve yerine getirilecek. Yarın ilk işim Erzurum’a gidip babanı kurtarmak olacak Hatice hanım. Sonra da bir çaresine bakarız…” yerinden kalkarak kapıya yöneldi “Eğer başka çare bulamazsam evleneceğiz.” Son sözlerini söyledikten sonra hızla odayı terk etti. Hasan da arkasından oturduğu yerden kalktı. Üzerinden kamyon geçse bu kadar afallamazdı. Kardeşinin işi işti. Böyle güzel bir kızla evli olupta ona gönlün kaymamak elde değildi.
Hatice endişeli bir halde “Yardım edecek değil mi?” diye sordu bilinçsizce.
Hasan başını salladı. Kızdan o bile bakışlarını kaçırıyordu. Yanlış gözle bakmazdı asla! Ama gene de bakmamaya özen gösteriyordu.
“Ömer Ali söz verdimi tutar bacım. İçin rahat olsun” dedi kapıya vararak.
“O zaman ben gideyim. Yarın..”
“Nereye?” diye sordu hemen Hasan “Bacım affedersin karışıyormuş gibi olacam ama seni zaten kız başına yalnız bırakmayız. Hele hele artık yüzünü gördükten sonra… Asla! Melike bacım sana yukarı da misafir odalarından birini hazırlar. Hem zaten Ömer Ali’nin seni bırakacağını pek sanmıyorum..” son sözlerini mırıldanacak söylemişti Hasan sonra da odadan çıktı.
Hatice örtüsünü tekrar takarak o da odayı terk etti. Yemek masasına vardığında Ömer Ali’yi göremedi. Demek adam yemeğe inmemişti.
Hasibe hanım “Hasan oğlum Ömer’im nerede?” diye sordu. O sırada Melike Hatice’nin koluna girerek masaya oturttu. Önüne Rize’ye has aşotu çorbası ve kadayıf dolmasından küçük bir tabak hazırladı.
Hasan boş sandalyelerden birine geçerek “Sanırım bir sigara yakmaya çıktı Hasibe anam” dedi dolmalardan birini ağzına atarak.
“Uyyyy niyekine? Ne oliy? Gene neye içerlendi uşağım da!” Hasibe hanımın ağır Karadenizli şifesi Hatice’nin hoşuna gitmişti. Kadında tuhaf bir sevimlilik vardı aslında.
Melike “Canım ye lütfen yemeğini. Eğer rahatsız olacaksan… mutfakta yiyebilirsin..” diye teklifte bulundu o sırada.
Hatice gülümseyerek “Yok sorun değil. Sağ olun. Çok teşekkür ederim” diyerek daha fazla mahçup olmamak için örtüsünü ayırdı yüzünden.
Hasan ilk şoku az önce yaşamıştı. Artık rahattı. Zeytinlerini ağzına dizerken Hasibe ananın tepkisini izliyordu. Acaba videoyaya mı çekse?
Hasibe hanım o sırada tekrar dillenecekti ki birden dondu kaldı. Karşısında güzeller güzeli bir melek oturuyordu. Yavaşça “Afiyet olsun. Ellerinize sağlık kim yaptıysa çok güzel olmuş” diye çorbasından yudumluyordu.
Melike hayretle kıza bakarken ağzı açık kalmıştı. Küçük oğlu Mustafa daha altı yaşındaydı ancak o bile “Anne bu kız melek mi?” diye sormuştu.
Hasan gülmeden edemedi. Yanında oturan genç adam Hasan’a yaklaşarak “Ağabey ne oluy da? Bu kız da kim?” diye şaşkınlıkla sordu.
Hasan yanındaki adama bakarak “Valla Fırat ne desem bilemedim. Galiba bu kız Ömer Ali’nin müstakbel karısı oluyor” deyince kulakları anten çanakları gibi çalışmakta olan Hasibe hanım “Uuuuiiiyyyy ne diysin da!” diye sevinçle yerinden sıçradı “Bu güzel kız gelinim mi oliy?”
“Yok artık!” Melike hayretle kalakalmıştı.
Daha ne olduğunu anlayamayan Hatice’ye birden yaşlı kadın gelip sarılmıştı. Oturduğu sandalye de yüzünü avuçlayan yaşlı kadın durmadan sevinçe konuşuyordu.
“Oy oy oy!!! Şu güzelliğe bak! Rabbim özenmişte yaratmış! Seni gökte ararken ben yerde buldum desene güzel yavrum! Ah benim güzel gelinim! Sen ne kadar da güzelsin böyle! Desene ilk başta ben Ömer Ali’nin sevdaluğuyum diye!”
Hasan içinden işler baya karışacak diye bıyık altından gülüyordu. Diğer yanında oturan yaşlı adam genç adama bakarak “Hasan oğlum ne diysin sen? Bu kız gerçekten de Ömer Ali’nin sevdalığımıdır?” diye sordu.
Hasan “Tahir amcam aslında olaylar tam olarak şöyle…” derken salona Ömer Ali girdi. Bu yüzden susmayı tercih etti.
“Ana neler oluyor?” diye salona girdiği an annesinin halini gören Ömer Ali biraz sertçe konuşmuştu. Hasan gene dilini tutamamış gibiydi “Ne edersin böyle ana?”
Hasibe hanım sevinçle oğluna taraf döndü “Oğlum sevdiğin varsa neden söylemiyorsun da? Ben onca yere umut vermezdim! Bana güzellerin en güzelini gelin olarak getireceksin niye beni yoruyon uşağım!”
“Hasbünallah!” Genç adam homurdana homurdana masaya geçti. Kardeşi yemeğini koyarken “Yok öyle bir şey ana!” dedi.
Melike hemen merakla “Yani bu kızla ilişkin yok mu gerçekten..?” diye sordu.
“Oğlum o zaman Hasan ne der? Müstakbel eşin dedi? Bu kızı oyalıyor musun yoksa sen?” diye Hasibe hanım neredeyse öfkeyle öne atılmıştı.
“Evlen miyin mi şimdi yeğenim?” diye de amcası sormuştu araya girerek.
Küçük yeğeni ise “Amca sen evlenmezsem ben evlenirim!” diyordu.
Hasan ve Fırat ise sadece bıyık altından gülüyordu.
Hasan’ın eşi ve Hatice ise konuşmaları takip etmeye çalışıyordu.
“Haydaaa! Bir durun hele ya! Teker teker gelin da!” Ömer Ali sonunda biraz yüksek sesle konuşanları durdurmuştu “Öncelikle yarın Erzurum’a gidiyorum!”
“Neden?” Bunu soran elbette annesiydi.
“Hatice’nin babası Muzaffer beyi haksız yere tutuklamışlar. Yarın bu işi halletmem lazım.”
“Hiyyy!” dedi Hasibe hanım “Kurtar uşağım kurtar. Gelinimin babası hapiste dedirtmem ben etrafa!”
Ömer Ali içinden anam hangi ara bu kızı gelini olarak benimsedi acaba diye düşünmeden edemedi.
“Sonra ne zaman evleniyorsunuz? Düğün tarihi aldınız mı? Önce istemeye gitmeliyiz da!” Hasibe hanım genç kızın yanındaki boş sandalyeye geçerek “Sen Erzurumlusun değil mi güzel kızım?” diye sordu “Baban bir kurtulsun seni istemeye gideriz hemen!”
“Anan doğru söyler yeğenim! Usulüne göre, ailemize göre yakışır bir düğün yapmalıyız!” İşe şimdi Tahir Beyde katılmıştı konuşmaya.
Hatice’nin gözleri büyüdü. Neler oluyordu böyle? Resmen aile fertleri bu evlilik olayını ciddiye almıştılar. Çaresizce Ömer Ali’ye baktı.
Adam yüzünü ovalayarak “Yarın!” dedi sertçe “Lütfen bu konuyu yarın konuşalım. Şu an tek derdim şu kahrolası aç karnımı doyurmak olsun! Sonra Erzurum sonra da hapiste suçsuz yatan Muzaffer bey olsun. Kalan işler de sonra! Lütfen!”
Son uyarıdan sonra kimse ses edememişti. Ömer Ali’nin iyi bir insan olduğunu herkes bilirdi elbet ancak gene de kimse onun deli damarıyla oynamak istemezdi.