Bir tek seni sevdim

By havinagart

395K 17.3K 1.9K

"Aa! Bir yıldız kaydı!" dedi Hatice gök yüzüne bakarken. Ömer Ali yavaşça başını güzel kıza çevirdi. Onun gü... More

2. "Karar"
3. "Can Borcu"
4. "Safkan malikanesi"
5. "Şeref sözü"
6. "Safkan ailesi"
7. "Kıskanç Koca"
8. "Başlangıç"
9. "İsteme"
10. "Tuzlu kahve"
11. "Düğün"
12. "Gerdek gecesi!"
13. "İki şart!"
14. "Evli bir kadın!"
15. "Gözel ruhun aynasıdır!"
16. "İzmir"
17. bölüm
18. bölüm "Nergis"
19. bölüm
20. bölüm
21. bölüm
22.bölüm
23. bölüm
24. bölüm "Çocuklar gibi"
25. bölüm
26. bölüm (16+ 🚫)
27. bölüm
28. "Tatlı Büyüler"
29. "Neşe ve Öfke"
30. bölüm "Tatlı kaçış"
31. "Kalp hisseder"
32. "Senden sonra..."
33. "Hayat mucizelere gebedir"
34. "İmtihan"
35. "Senin adın..."
36. "Eski dostlar candır"
37. "Mucize"
38. "Hayat keşkelerle yaşanmamalı"
Bölüm değildir! Uyarı!
39. "Geçmiş"
40. "Gündoğumu"
41. "Bir tek seni sevdim"
42. "Beni hep böyle sev"

1. Kara Bela

28.5K 495 72
By havinagart


Herkere merhabalar. Bana şans verdiğiniz için minnettarım. Burada bir şey açıklamak isterim.

Hikayemi "Güzel ve Çirkin" masalından esinlenerek yazıyorum. Tekrardan "yazar kızın güzelliğini abartıyor" gibi yorumlar alacaksam lütfen okumayın. Ben zorla okutmuyorum okurlarım. Yazmayı sevdiğimden yazıyorum.

Konuda; güzelliği başına bela olan bir kızın yüzünde yara izi taşıyan Karadenizli gizemli bir adamla anlaşmalı evlilik yapmasıyla başlıyor.

Kadına şiddet katiyen yoktur! Öyle eski sevgililer dedi... ya da zorlama; tecavüz konularıda yoktur. Çerezlik türden bir hikayedir.

Ayrıca hikayede 16+ cinsellik vardır. Lütfen bunu göz önünde bulundurun. Çaylak bir yazarım, yazım hatalarım çok fazladır.

Pek zaman ayırmaya değecek türden bir hikayede değildir. Yinede şans verdiğiniz için minnettarım

Lütfen buraya okumaya başladığınız tarihi bırakın
♡♡♡

Keyifli okumalar dilerim

♧♧♧

Genç kız yanaklarından süzülen yaşlara aldırmadan babasının yanı başında dik durmaya gayret ederek oturuyordu. Canı yanıyordu hem de çok. Bir kez daha talihine sövdü. Bir kez daha kendinden nefret etti. Allah’ın işine akıl sır ermez ama ne olurdu onu da diğer kızlar gibi normal bir kız olarak yaratsaydı. Ne olurdu? 

Babasının yüzünü avuçladı narin elleriyle. Zavallı adam sığ nefes alıp veriyordu. Ciğerlerine giren her nefeste yaşlı adam yüzünü acıyla buruşturuyordu. Nasıl kıyabilmiştiler ona caniler. Allah’tan korkmaz, dinsiz imansız caniler! Nasıl yaşlı başlı adamı bu hale sokabilirdiler? Hiç mi Allah korkuları yoktu? 

“Babam..” dedi Hatice titrek sesiyle “Babam affet bu hayırsız kızını..”

Yaşlı adam zar zor mavi gözlerini açarak güzeller güzeli kızına, can ciğerine baktı. Rabbi özenerek yaratmıştı sanki evladını. Güzelliği melekleri bile kıskandıracak türdendi. O da biliyordu ya… Bir gün kızının güzelliğinin başına bela olacağını.  Yanağındaki narin ele dokunarak “Ağlama güzel yavrum,” dedi Muzaffer ağa olabildiğince gayret ederek derin bir nefes aldı “Allah dermanı olmayan dert vermez! Her şerde bir hayır vardır.” 

Genç kız gözlerini yumarak başını iki yana salladı. Nasıl diye haykırıyordu yüreği. Nasıl böyle bir şerde hayır olsun nasıl? Onun bu lanet yüzü yanmadan, bedeni toprak olmadan başındaki beladan nasıl kurtulabilirdi? 

“Babam hepsi benim yüzümden, ben olmasaydım böyle olmazdı...” dedi bir hıçkırık koparken ağzından, kalbi sızlıyordu babasının bu halini gördükçe “Eğer ben ona gitmezsem… Kabul etmezsem… Seni öldürürler baba! Buna dayanamam! Korkuyorum… Sana bir şey yapacaklar diye çok korkuyorum!” 

Yaşlı adam zar zor yattığı yataktan doğruldu. Sağ kaburgaları öyle acıyordu ki birkaç saniye inleyerek göğsünü tuttu. Şerefsizler kaburgalarına öyle sert tekmeler savurmustuki bir an canını Allah’a emanet etme vaktinin geldiğini bile düşünmüştü. Sırtını yatak başlığına dayayarak yegâne evladına baktı. Sağ yanağı morarmıştı yaşlı adamın. Dudağının kenarı da patlamıştı. Bileği burkmuş, sırtında ve midesinde bir sürü çürükler oluşmuştu ancak yine de bir gram öfke duymuyordu evladına karşı. 

O babaydı baba! 

Sözde taşımıyordu bu kelimeyi üzerinde, yüreğinde, ruhunda tüm benliğinde taşıyordu. Her babanın yapacağı gibi evladını vahşi canavarlardan koruyordu. Gözünden sakındığı gözünün nuru olan kızını nasıl o şerefsizlerin eline bırakırdı. 

“Yavrum,” dedi adam kızının narin yüzünü buruşmuş eliyle okşarken “Güzel kızım benim korkma! Ağlama. Daha baban ölmedi! Onlarda bir şey yapamazlar! Güven babana. Ben seni o imamsızların eline bırakmam! Rabbim canımı almadıkça senin yanındayım güzel kızım!” 

Hatice’nin ağzından bir hıçkırık daha koptu. Ağlayarak babasına sarıldı. Babam diyordu yana yana. Onun kahramanı! İlk aşkı! İçinden ‘Rabbim ben sana ne iyilik ettim de bana bu kadar iyi bir baba verdin’ diye düşünüyordu. Ama daha fazla bu olan bitene izin veremezdi. O dinsizler eninde sonunda babasına zarar verecektiler. Bunu hissediyordu genç kız. Yapamazdı. Babasının saçının teline zarar gelse onun yüreği parçalanıyordu. Babası bu dünyadaki tek kanıydı. Bütün varlığıydı. Annesini küçük yaşta kaybetmişti. O günden beri bu konakta babası ve birkaç çalışanlarıyla beraber hayatlarına devam etmiştiler. 

Daha 20 yaşındaydı ama başındaki dertler gençbir kız için çok fazlaydı. Ağır geliyordu. 

Körpe yüreği yeni yeni aşkı tadarken sevdiği adam askere gitmez zorunda kalmıştı. Güzelliğinin başına dert olacağını bildiğinden yüzünü her zaman bir peçe ile örter dış dünyadan saklardı kendisini. İnsanların ona bakmasından hoşlanmıyordu artık. Bilirdi ya… Günaha davet eden güzelliği vardı. Sanki sergilenen bir tablo gibi insanlar, daha doğrusu erkekler ona bakıyordu hep. Mide bulandırıcı o bakışlar hep baştan aşağı tiksindirici bir açlıkla süzerdi onu. Bundan nefret ederdi Hatice. 

Belki de bu Allah’ın ona bu dünya da verdiği imtihanıydı. Her şeyin fazlasının zararlı olduğu gibi fazla güzellikte başa belaydı.

Bunu daha küçük yaşta öğrenmişti. Daha ilkokuldan beri bütün öğretmenlerinin gözdesi olmasının tek nedeni melekler gibi güzellikteki yüzü sayesindeydi. Herkesin beğeniyle, gıptayla baktığı güzelliği erkeklerinde hayli dikkatini çekiyordu. Ortaokulda, lise de okulun bütün gençleri ona aşkını ilan etmişti. 

Ama Hatice… O her zaman nezaketle, tebessümle geri çevirmişti. İşte o zaman anlamıştı güzelliğinin başına bela olduğunu. Köy yerinde daha da belaydı. Yerli toprak ağaların oğullarına kadar hepsinin ilgisini üzerine toplamıştı. O yüzden yüzünü saklamaya karar vermişti.

O güzel yüzünü siyah bir kumaş parçasının ardında saklamaya daha 15 yaşındayken karar vermişti. Köyde yüzünün yanmış olduğu bu yüzden sakladığına dair garip dedikodular bile çıkmıştı ama o yine de o kumaş parçasından vazgeçmemişti. Toplumdaki eski düşünceli insanlar yüzünden her zaman kadınlar zorluklar çekiyordu. Erkek istediğini yaparken kadınlar onların gözünde her zaman birkaç adım geride durmalıydı. Kadınlad sadece güzel bir kuklaydı çoğu erkek için. Sırf bu yüzden o da yüzünü saklıyordu. Onda bir insan görsünler  (!) karakterinu görsünler  (!) istemişti... Güzelliğini ya da kadınsılığını değil...

Onun yüzünü sadece bir erkek görebilirdi o da sevgiyle baktığı Hakan’dan başkası olamazdı. Bir tek o genç adam ona açlıkla bakmamıştı, bir tek o nur yüzlü genç adam onda sadece bir insan görmüştü. Zaten bu yüzden Hatice o çocuktan etkilenmişti.

“Babam seni kurtaracağım!” dedi genç kız biraz kendine gelerek.

Gözlerinin akı dün geceden beri ağlamış olduğundan kızarmıştı. Gözaltları çökmüş hatta biraz morarmıştı. Zaten ince bir bedene sahipti şimdi daha da sararıp solmuştu.

“O alçak adamın sana dokunmasına asla izin vermeyeceğim!” 

“Hatice’m yavrum sakın ha delilik yapayım deme!” Muzaffer ağa kızının deli kanını iyi bilirdi. Onu korumak için zaten elinden geleni yapıyordu elbet ama yine de içindeki umut kırıntıları gitgide yok oluyordu. 

Hatice tekrar konuşacaktı ki kapı çaldı. Genç kız burnunu çekerek “Gel!” dedi hemen.

Konağın çalışanlarından Nadire kapıdan usulca girerek “Ağam müsait misiniz?” diye sordu.

Hatice yataktan kalkarak çalışana baktı. Güzel yüzü şimdi ciddi bir hal almıştı. Nadire’nin beyazlaşmış yüzüne bakarak “Bir şey mi oldu Nadire?” diye sordu “Doktor bey mi geldi?” 

Nadire başını iki yana salladı. Biraz çekingenlikle “Jandarma geldi hanımım,” diye cevap verdi. 

“Nasıl jandarma?” Hatice şaşırarak babasına baktı. Adamcağız hala sığ nefes alıp veriyordu. Bu doktor bozuntusu neden hala gelmemişti? Ve neden jandarma sabahın köründe kapılarına dikiliyordu. Onlar bu durumu jandarmaya haber etmemiştiler.

Yerli aşiret ağalardan en köklüsü olan Selim ağayı şikâyet etmek aptallık olurdu. O kurnaz tilkinin yapamayacağı şey yoktu. Gecenin bir vakti babası tarladan dönerken yolda adamları kaçırmış sabah ezanında da kapılarına bu hale getirerek bırakıp gitmiştiler. 

“Ne işi varmış jandarmanın burada?” diye sordu biraz öfkeyle Hatice. 

Nadire çekinerek “Hanımım… sanırım jandarma Muzaffer ağamı tutuklamaya gelmiş...” diye cevap verince Hatice daha da öfkelenerek “Sen ne dersin!” diye yükseldi. 

Muzaffer ağa ise olayı anlamıştı. Akşam onu kaçırıp bir güzel pataklayan Selim ağanın adamları bunun başına geleceğini söylemişti. Eğer kızını güzellikle ona vermezse elindeki her şeyiyle birlikte kızını da zorla elinden alacağını haber etmişti. Alçak herif yapmıştı gene yapacağını. Kim bilir hangi iftirayla onu jandarmaya ihbar etmişti. 

Adamcağız zar zor yerinden doğrulunca kızı korkuyla “Babam ne edersin?” diye onu kolundan tuttu. Yaşlı adam kızına buruk bir tebessümle “Evden çıkmayasın kızım. Ben şu jandarmaları bir göreyim hele. Bilelim dertleri neymiş!” dedi. 

“Olmaz babam! Görmüyor musun yaralısın!”

Hatice karşı çıkmıştı ancak babası pek oralı olmamıştı. Kenarda duran bastonunu alarak zar zor adımlarını atmaya başladı. 

Jandarma onu arazilerindeki hasat işlerinde köylünün hakkını yediği, işçilerin işçi hakkını vermemekle ve de çalıntı mallar olduğuna dair suçlamalar ve şikâyetler nedeniyle hakkında suç duyurusu olduğunu söylemişti. Aynı zamanda bir çalışanını darp etmekle suçlanıyordu. 

Bunu duyan Hatice itiraz etmişti. Babası asla kulun hakkına girmez, bir insanın canını bile isteye asla yakmazdı! Bu güne kadar boğazlarından tek bir haram lokma geçirmemişti. Bütün çalışanları bilirdi bunu. Muzaffer ağa temiz ahlakıyla, adaletiyle yardımseverliğiyle bilinirdi. Şimdi nasıl olurda onu böyle iğrenç bir iftirayla suçlayabilirdiler. 

Jandarma başka çarelerinin olmadığını, suç duyurusunda bulunanlardan birinin de Selim ağanın bizzat kendisi olduğunu söylediler. Yaşlı adamı kolundan tuttukları gibi araca bindirerek merkeze götürmüştüler. 

Hatice feryat etmişti. Aracın arkasından ağlayarak “Babam seni kurtaracağım! Bu işe yaramaz kızın seni kurtaracak!” diye bağırıyordu.

Çalışanlar bile gözleri yaşlarla dolmuş bir halde olan biteni izliyordular. Muzaffer ağa sadece Hatice’nin değil onlarında babalarıydı. El uzatmadığı yer yoktu. O kadar koca yürekli iyi bir adamdı. Şimdi başına gelenler hepsini candan üzüyordu. 

Genç kız omuzları düşmüş vaziyette yerde öylece ağlıyordu. Başka çaresi yoktu. O iğrenç adama evet demekten başka çaresi yoktu. Yoksa babası onun yüzünden can verecekti. Buna dayanamazdı. 

“Ah Hakan ah…” dedi içinden “Ne olurdu şu an yanımda olsaydın? Seninle kaçar evlenirdim. Böylece o Selim ağa denen pislikte benden vazgeçerdi…” 

Omzunda bir el hissetti Hatice. Başını kaldırıp baktığında sütannesi Bedriye Hanım ona gözleri dolmuş bir halde bakıyordu. Genç kız dayanamadı. Hıçkıra hıçkıra yaşlı kadının boynuna sarıldı. 

“Bedriye anne ben dayanamıyorum! Allah’ım sen bana yardım et! Nefes alamıyorum artık ben!” Yüzünü yaşlı kadının boynuna gömmüştü. Anne kokusu diye yerine koyduğu hafif tarçın kokusunu içine çeke çeke ağlıyordu. “Ne yapayım ben sen söyle annem! Gidip o Selim ağayla evlenmekten başka çarem kalmadı artık benim!” 

“Ne dersin yavrum benim!” Bedriye Hanım da engel olamamıştı gözyaşlarına “Babanın çabalarını boşa heba etme kınalı kuzum! O zalimin nikâhına asla girmeyeceksin! Buna asla izin vermem!” 

“Bedriye anne..” Hatice kadından biraz uzaklaşarak babasından miras aldığı o güzel mavi gözlerini kadının hüzünle harmanlanmış olan gözlerine dikti “Başka çarem varsa sen söyle! Ne olursa! Ben razıyım… Ama gördüğün gibi yok! Evet demekten başka çarem yok!” Sesi titriyordu ağlamak yüzünden. 

Bedriye Hanım evladı saydığı kızın omuzlarından sıkıca tuttu. Yüzündeki ciddi ifadesiyle “Bunu söylemeye niyetim yoktu ancak… Sanırım ben bir yol biliyorum kuzum!” dedi.

Hatice biraz sakinleşerek sütannesine bakıyordu. Yaşlarını silerek “Nasıl?” diye sordu “Ne olursa olsun (!) o dinsizle evlenmeyeceksem ben razıyım!” 

Bedriye Hanım kızını sarmalayarak içeriye götürürken düşünceli bir şekilde “Selim ağadan kurtulmak istiyorsak bunun tek yolu senin ondan daha güçlü biriyle evlenmendir kızım!” dedi.

Hatice duraladı. Zaten evlilikten kaçarken başka bir evliliğe mi sığınacaktı? Bu kulağa biraz saçma gelmişti. 

“Sen ne dersin sütanne? Nasıl evlenirim? Benim zaten sevdiğim vardır bilirsin...” dedi. Arka bahçedeki çardağa gelmiştiler. Hatice’nin başı ağrımaya başlamıştı. Babasını görmeye gitmeliydi ama o burada evlilik hakkında konuşuyordu. 

“Bende sana sevdiğini terk et demiyorum ki güzel yavrum!” deyince kadın, Hatice biraz daha şaşırmıştı. 

“Annem evlilikten bahsedersin? Selim ağadan daha güçlü biriyle evlenmemi çare bilirsin. Nasıl olacak bu iş? Hakan zaten askerde. O yanımda olsaydı bile o gariban bir çobanın oğludur. Nasıl Selim ağaya kafa tutsun? Tek çarem onunla kaçmak olurdu…” 

Hakan fakir bir köylünün oğluydu ama öyle güzel ahlaklı öyle temiz bir gençtiki Hatice bu yüzden ona vurulmuştu. Diğer erkekler onun güzelliğine ahlaksızca bakarken o utancından ve dinine olan sevgisinden başını kaldırıp yüzüne dahi bakmazdı. İşte o zaman yüreğine düşmüştü bu kor ateş. O Hakan’ın edebine sevdalanmıştı. Temiz kalbine, eşsiz ahlakına gönül vermişti. Kalbi kadar yüzü de güzeldi. Nasıl erkekler onun çevresinde pervane ise Hakan’ında çevresinde kızlar pervaneydi. Hatta ağalar bile onun güzel edebini sever, eğer kızları o gence gönül vermişse seve seve damatları olarak kabul edeceklerini söylerdi. İnsanı kendisine hayran bırakan bir genç adamdı Hakan.

Bedriye Hanım ciddi ifadesini koruyarak “Bak kızım!” dedi “Hakan’ı bende severim. Temiz genç. Ama o gelene kadar senin ne yapıp edip bu Selim ağa denen gaddar adamdan korunman lazım!” 

“Bunu bende biliyorum ama nasıl?” 

“Evlenerek!” 

Continue Reading

You'll Also Like

1.4M 58.1K 33
"Bana bakıcılık yapmaktan vazgeç ben senin bakıcılık yaptığın çocuk değil karınım " dediğimde sinirle , bakışları tekrar beni bulmuştu. Yüzünde memnu...
97.8K 7.2K 52
"Bak Arat... İyisin, hoşsun, şu dünyadaki herkesi alabilecek geniş bir kalbin var ama bu dünya o dünya değil kardeşim. Anlıyor musun? Kimsenin kimsey...
128K 2.1K 15
‼️BU KİTAP YAŞ FARKI, CİNSELLİK VE VAHŞET İÇERMEKTEDİR ‼️
18K 658 21
Böyle bir kara sevda, kara toprakla biter...