Mekanın tümü boşalmışken sadece bizimkiler kalmıştı. Bugün burada sabahlayacağımız belliydi çünkü ne zaman böyle bir durum olsa sabaha kadar değerlendirme yapıp, koltularda uyurduk.
Tabi şimdi tek problem koltuklar değildi, olayları anlatmam için ağzımın içine bakan arkadaşlarımdı. Hepsinin kaşları çatık, olanı biteni sorguluyorlardı.
Sivaslı bizden biraz daha uzak köşede sigarasını içiyordu, aşırı derecede öfkeli olduğunu biliyordum. Özellikle Ata'ya çünkü bir komutana, komutanına yumruk atıp küfürler etmişti.
Normal bir zamanda olsa haklı derdim ama onun dayak yemesi bir gram üzmemişti beni. Nefretim daha ağır basıyordu.
"Ee Erdal?" dedi Fatih en sonunda sabırsız bir sesle. Merak ediyorlardı çünkü onlara Ömer'i mezun olduktan sonra bir daha görmedim desem de komutanım çıkmıştı. Bunu saklama nedenimi haklı olarak merak ediyorlardı.
Boğazımı temizledim ve masanın üzerinde duran sigara paketinden bir dal çıkarıp, yakmadan önce onunla ilgilenerek, göz temasından kaçınıp konuşmaya başladım. Sivaslı gözlerini bana dikti.
"Evet, askeri birliğe teslim olduktan sonra Ömer'in komutan olduğunu gördüm. İlk başta inanamadım ama bir şekilde olmuştu." diye başladım ve sigaramı dudaklarımın arasına aldım. Yakıp derin bir nefes aldım. Beni dikkatle dinliyorlardı.
"İkimizin birbirine olan nefretini biliyorsunuz, ikimiz de bir şey kaybetmemiştik bu nefretten. Ama ben ona bir şey yapamıyordum askerliğim yanmasın diye, o da komutan olduğu için daha fazla üstüme geliyordu."
"Orospu çocuğu." dedi Ata öfkeyle.
"Tabi bazı yerlerde dayanamayıp ben de patladım, mesela bir gün odasına girip kavga ettim. Silah çekti, dövdü, hakaret etti. Uzun süre bu böyle devam etti, daha sonra askeri olduğum aklına geldi belki de, daha vicdanlı davranmaya başladı." doğruyu, törpüleyerek anlatıyordum.
Onlara Ülkücü Ömer komutan ile öpüşüp, seviştiğimi söyleyemezdim.
"Ama psikolojimi sikmişti, ettiği laflardan, orada tek hissetmemden, ilk baştaki düşmanca yaklaşımından dolayı kendimi kaybetmiştim. İlk zamanlar olmasa da sonralarda koğuş arkadaşlarımla bile konuşmamaya, sessiz olmaya başladım. Bu süre içinde size o mesajları attım, yani işte geri dönmeyeceğim başka bir yere gidip daha iyi bir hayat kuracağım falan diye düşündüm."
"Bu yüzden mi öyle şeyler yazdın?" diye sorduğunda kafamı salladım.
Göz ucuyla Sivaslıya baktığımda yalan söylediğimi anlamış gibiydi. Kaşlarını çatmıştı ama bir şey demiyordu. Yutkunup gözümü yeniden onlara çevirdim.
"Peki buraya neden gelmiş?" diye sordu Berat, buraya gelmesinin herhangi mantıklı bir açıklaması yoktu onlara göre.
"Bilmiyorum, arkadaşlarıyla ilgili bir problem olmuş." dedim yalnızca.
"O zaman iki sokak ötedeki mekana giderdi Erdal, neden buraya geliyor?" dedi Baran sorgular gibi. Kahvelerimi mavilerine diktim.
"En son düşman gibi ayrıldık, bu yüzden benim de burada olduğumu bildiğinden Akif'i göremeyince bana hesap sormaya gelmiş." dedim, ne kadar inandırıcı gelirdi bilemem.
"Hiç hesap sormaya gelmiş bir hali yoktu." diye mırıldandı Fatih.
"Dışarıda ne konuştuğumuzu siz bilmiyorsunuz çünkü, ayrıca kafası pek iyi değildi. Operasyondan çıkmıştı."
Bana kısaca baktılar ve ardından herkes düşünmeye tutuldu. Kimseden ses çıkmıyordu, şüpheli gözlerle bana bakıyorlardı ve bu çok can sıkıcıydı. Ata hariç hiçbirinin aklına onunla sevgili olma ihtimalim gelmezdi.
Ata'nın da aklına geldiğini düşünmüyordum. Ona olan nefretimi biliyordu, herkes gibi. Ata zaten nefretle başlayan aşkların gerçekçi ve inandırıcı gelmediğini savunurdu hep. Bu yüzden buna ihtimal bile vermeyebilirdi.
Hain olduğumu düşünmesi ise olasıydı.
"Sağcı mısın sen de?" diye sordu Ata birden, kafamı kaldırıp baktığımda Sivaslıya sorduğunu anladım.
Sivaslı ters ters yüzüne baktı.
"Sağcı, solcu falan hiçbir sik değilim. Sekiz ay önce askerliğimi bitirmiş, vatanını milletini seven herhangi bir kişiyim. Ama sizin o yumruk attığınız kişi herhangi biri değil." dedi işaret parmağıyla kapıyı gösterirken.
"Ona öyle vuramazsınız afedersin ama devlet siker atar hepinizi, kurtarmaz öyle solcu kimliğiniz." dedi Sivaslı öfkeyle. Hâlâ bir komutana vurdukları için deliriyordu.
Hiçbiri bir şey demedi, haklı olduğunu biliyorlardı.
Daha sonra geceye kadar herkes suspus oturdu, millet bir köşeye dağılırken uyuyabilenler uyumaya çalıştı. Üzerimdeki şüpheci bakışlar azaldığı için biraz daha rahatlamıştım.
Şimdi yalnızca akşam olan olayı düşünebiliyordum.
---
"Günaydın." dedi Sivaslı.
Kapıdan çıkmış, gözleri şişmiş bir vaziyette soğuk havaya aldırmadan yanıma geldi. İçeride millet uyanmaya, mekana solcu arkadaşlar gelmeye başladığında zaten uyku tutmamışken daha fazla direnmeyip kalkıp çay demlemiştim.
"Günaydın." yüzüne bakmaya utanıyordum, yalanlarımı dinlediği için.
Cebinden bir sigara çıkarıp aynı benim gibi yaktı, ikimizde kapının önünde kalabalıklaşmaya başlamış caddeyi izliyorduk.
Askeri aracı dün gece onlardan biri gelip bu kapıdan gizlice almıştı, pencerenin ardından ifadesiz gözlerle izlemiştim bu görüntüyü.
"Neden yalan söyledin arkadaşlarına?" direkt sorduğunda irkildim. Ardından öyle bir soluk çektim ki içime, sanki neden yalan söylediğimi anlatmaya nefesim bile yetmeyecekmiş gibi.
"Şimdi değil, sonra anlatacağım. Ama emin ol mantıklı açıklamam var."
Gözlerinde iğrenen ifadesini görmek istemiyordum, telefondan anlatacaktım.
"Tamam, ısrar etmiyorum." dedi yalnızca. Ona sarılmak istiyordum ama gergin olduğu için bunu bile yapamıyordum.
Hayatım, kendime olan saygım, düşüncelerim, duygularım hepsi yerim dibine girmişti.
Kapı açıldı, içeriden Ata, Ferdi ve Baran çıktı.
Yanımıza gelecekleri sırada kapının önünde duran askeri araçla herkesin bakışları oraya döndü. Önünde ise siyah lüks bir araç vardı, kapısı açıldı. Sürücü koltuğundan Akif, yanından üniformalı Ömer çıktı.
Askeri araçtaki iki asker, komutanın indiğini görünce anında elindeki silahlarıyla beraber dışarı çıkıp hızlı adımlarla onun yanına ilerlediler.
"Şimdi sizi tutuklayıp götürebilirler." dedi Sivaslı mırıldanarak.
Ömer yeşillerini Ata'ya dikmiş vaziyette, büyük adımlarla mekanın önüne geliyordu. Dünkü halinden eser yoktu, gözlerinde büyük bir öfke vardı. Kaşları çatıktı ve sert duruyordu. Korkutucu görünüyordu.
Rahatsızca yerimden kıpırdandım, Akif yanında sakince yürürken bana baktı. Kaşım havaya kalktı, inatla yüzüme baktı. Ata'nın flörtüm olduğunu söylemişti.
Siktir...
Bizimkiler dünün aksine daha sakin duruyordu daha doğrusu üzerine atlamamak için biraz kendini tutuyor olmalıydılar.
Ömer gelip önümüzde durdu, gözlerini Ata'dan ayırmıyordu.
"Niye geldin lan sen yine?" diye öfkeyle mırıldandı Berat.
"Dün bende arkadaşa ait bir şey kalmıştı, onu vermeye geldim." sesini duyunca tüylerim ürperdi. İşte şimdi gerçekten Ömer'i görmüştüm.
"Ne?" dedi Ata çatık kaşlarıyla kafasını iki yana sallayıp.
Bir şey olacağını anlayıp bir adım attım.
Ömer sadece bir saniye kadar yüzüne baktı ve ardından yumruk yaptığı elini seri ve sert bir hamleyle Ata'nın çenesine geçirdi. Bu öyle bir yumruktu ki, çene kemiklerinin bile kırılacağını hissettim o an.
Ömer vurur vurmaz dengesini kaybetti, kafası sağa düşerken beli iki büklüm oldu. Yere dökülen ani kan ise telaşlandırdı.
"Lan!" diye bağırdı Baran öfkeyle.
Fatih ve Berat tam üzerine yürüyecekleri sırada iki tane mekanik ses duyduk. Ömer'in arkasındaki askerler silahlarını büyük bir ciddiyetle bizim gruba yöneltti.
Ömer iki büklüm olan, acıyla inleyen çocuğa kasılan çenesiyle baktı. Yeşilleri alev almıştı.
Gözlerini ondan zorla çekip kendilerini zorla tutan arkadaşlarıma baktı.
"Merak etmeyin, sizinle de görüşeceğiz. Artık burdayım."
Öfkeli gözlerle baktı ve ardından arkasını döndü, bana hiç bakmadan. Askerler hâlâ silahı tutuyordu.
"Geçin araca." dedi Ömer yürürken.
"Emredersiniz komutanım!" diye bağırdılar, silahı indirip askeri selam verip hızla askeri araca ilerlediler.
Ömer seri bir hareketle arabaya bindi ve ardından kapıyı sertçe kapattı.
Ona öfkeyle bakıp Ata'nın yanına gittim, bir yumrukla kanlar içinde kalmıştı suratı. Yüzüm buruştu, kanım çekildi.
Sivaslı ise uyarmasına rağmen kendisini dinlemeyen Ata'ya yardım edip koluna girdi ve içeri götürdü. Ama az önceki görüntüden mutlu olduğunu yüzündeki hafif sırıtmadan anlıyordum.
***
Şimdiden diyeyim Ömer bu şehirde komutanlık yapmayacak, yıllık izin aldı. Devamına bakacaz.