ULUSLARARASI İLİŞKİLER

By pandacigil

11.2K 671 153

"Bana bak lahana turşusu, lafını geri al yoksa seni öldürürüm." dedi Mileyna sert bir tonla. "Bak kızıl..." d... More

Giriş
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
DUYURU
23. Bölüm
Bölüm 24

Bölüm 12

437 28 5
By pandacigil

Mileyna

Aynadaki yansımama yüzümü buruşturak baktım. Beyaz elbiseme kötü bakışlar atarken "Keşke siyah olsaydın." diye mırıldandım. Acaba bunları çıkarıp beyaz şortumla beyaz tişörtümü giysem ve topuklulardan kurtulup converselerimi ayağıma geçirsem Balım beni öldürür müydü? Kesinlikle öldürürdü. Tekrar elbiseme bakıp "Bari yakışsaydın." dedikten sonra saçımı düzeltmek için makyaj masasına doğru yürümeye başladım. Odada ki boy aynasından uzaklaşırken halıya takılmamla yeri boylamam bir olmuştu. Ah yeraşkım beni özlemişti ama bunun sırası mıydı bilememiştim. Düşmemi, elbiseme ettiğim hakaretlere yordum ve dönüp küçük bir özür konuşması yaparak ayağa kalktım.

"Hayır sorun sende değil. Eminim Balım veya Beste'ye çok yakışırdın ama anlamalısın, sen başka cici kızların elbisesisin. Bize bir baksana! Biz ayrı dünyaların kombiniyiz. Kuş öldü beybi." delirdiğime kanaat getirip tekrar yürümeye başladığım sırada yine düşmem bana kaderimin bir oyunuydu. Ya da sorun topuklulardı. Hala yerdeyken zaten istemediğim fakat Göktuğ'a hobbit olmadığımı göstermek adına aldığım topukluları çıkarıp odanın herhangi bir köşesine fırlattım. Onları aldıktan sonra bir konuşma yapmıştım. Beni utandırmamalarını ve düzgün yürümemi sağlamalarını istemiştim. Ama o yüksek ayakkabılar bana ihanet etmişti. Giyeli beş dakika oluyordu ve ben otuz iki kez düşmüştüm. 'Bu ihanet bana çok ağır geldi' diyerek ayağa kalktım ve dolabıma yürüdüm. Beyaz converselerimi giydikten sonra daha rahattım. Aslında salaş elbisemin altından çok kötü durmuyordu. Tamam duruyordu ama elbise zaten uzundu ve kimse görmeyecekti. Görselerde çok umrumda değildi. Düşerek rezil olacağıma, alnımın akıyla rahat bir biçimde rezil olurdum. Elbisenin belindeki ince siyah kemeri ve düşmemden dolayı inen kol kısmını düzelttikten sonra makyaj masasına geçtim. İnce bir eyeliner çekmeye odaklanmışken gözümün üstüne tramvay yolu döşemiştim Allah affetsin. Ama en azından düzgündü ve bu kadar kalın oluşu pek göze batmıyordu. Yani sanırım batmıyordu çünkü benim moda anlayışım, Taylor Swift'in aşk hayatı gibiydi. Fazlasıyla karışık. Arkadan salaş bir topuz olarak topladığım saçımı ve üzerindeki minik beyaz zinciri düzelttikten sonra kırmızı rujumu tazeleyip Osman'ı beklemeye başladım. Aslında partiye kavalyem olmadığı için gitmeyecektim ama Osman sabah kendini bana feda edip, onunla gitmemi sağlamıştı. Aslında olay tam olarak şöyle gerçekleşmişti;

Yine dersten atıldığım bir fizik dersinde bahçede takılıp sonbaharda olmamızın etkisiyle yaprakları dökülmekte olan kiraz ağacıyla konuşuyordum. Müdürün odasından gelmiştim ve açıkçası sinirliydim.

"Aynen öyle be kiraz. Birde gelmiş diyor ki 'Mileyna zaten fiziğin kötü sözlünede yansımasın.' bende dayanamayıp 'Hocam fiziğim gayet güzel' deyip etrafıma iki tur dönmüşsem ne olmuş yani? Ne vardı bunda sinir krizi geçirip, dersten atacak?" kirazla muhabbete devam ederken Osman'ın sesini duymuştum.

"Kızıl sen ağaçla mı konuşuyorsun?"

"Ona ağaç deme." diye tısladım. "Alınıyor, onun adı Kiraz."

"Hayatımın anlamı, bir ağaçla konuştuğunun farkında mısın? Hemde Çince." dediğinde ona Kiraz hakkında bir kaç küçük bilgi vermeye karar verdim.

"Aslında kendisi bir Çin tohumuymuş Osman. Türkçe bilmiyor ne yapayım?"

"Yine neye sıkıldı senin canın?" diye bıkkınlıkla sordu Osman. Bu konuya nerden girdiği hakkında bir fikrim yoktu. Bu aralar Balım'la fazla takılıyordu anlaşılan.

"Nerden çıktı o ya?" diye sordum şaşkın bir biçimde.

"Hadi hadi anlat. Canın sıkılmış bir şeye. Ben anlarım." dedi oturduğum bantaki yerini alırken. O sırada okul dağılıyordu belli ki zil çalmıştı.

"Ben galiba partiye gelemeyeceğim." dedim başımı öne eğerek.

"Nasıl ya neden?" diye sordu Osman merakla.

"Kavalyem yok. Kimse teklif etmedi." dedim. Balım Matt'le, Beste Kai'yle gidiyordu. Bilin bakalım kim tekti? Tahmin etmesi pek zor değil. Hani kızıl saçlı olan. Aynen. Ben.

"Saçmalama kızıl ben ne güne duruyorum? O partiye gidiyoruz." dedi Osman.

"Asıl sen saçmalama. Bluma'yla gideceğini biliyorum. Geceni mahvedemem." dedim hemen.

"Bak kızıl hiçkimse senden değerli değil. Bluma'yı başka bir gün yatağa atarım." deyince omuzuna vurup gülümsedim. Oda sırıtıp 'Gidiyor muyuz?' bakışı attı. 'Evet' anlamında kafamı salladım. Artık telepatik yollarla anlaşabiliyorduk.

"Partinin en şanslı erkeği ben olacağım." deyip sırıttı. Bende ayağa kalkıp ona sarıldım. Türkiye'de başıma gelen güzel şeylerden yalnız biriydi Osman. Ben ona koala misali yapışıp teşekkür ederken, yapma bir öksürük sesiyle Osman'dan ayrıldım. Karşımda görmeyi beklediğim son kişi, Göktuğ, önce bana döndü ve kibarca;

"Konuşabilir miyiz?" diye sordu. Ardından Osman'a dönüp "Yalnız." diye ekledi. Osman Göktuğ'a ne olduğunu anlamamış şekilde baktıktan sonra:

"Akşam 8 buçukta seni alırım." deyip yanımızdan ayrıldı. Kafamı salladıktan sonra Göktuğ'a döndüm.

"Tabii. Bir şey mi söyleyecektin?" dedim kibarca. Normalde ona "Ne var lan puşt?" derdim. Ama şuan gayet mutluydum.

"Partiye Osman'la mı geleceksin?" diye sordu ciddi bir tonla.

"Evet, öyle oldu." diyerek cevapladım onu.

"Boş olduğunu söylemiştin." dedi bu sefer. Açıkçası ne yapmak istediğini anlayamıyordum. Aramızda garip bir ciddiyet vardı ve bu hoşuma gitmemişti.

"Boştum. Şimdi karar verdik." dedim sakin olmaya çalışarak. "Sen ne diyecektin." diyerek devam ettim.

"Boş versene. Zaten önemli değildi." dedi kaşlarını çatarak. Arkasını döndü ve bir şey söylememe izin vermeden yürümeye başladı. Gerçekten yine ne yapmıştım bilmiyordum.

Şimdi ise sabah tüm bu yaşadıklarımı düşünürken, gelen mesajla elbisemi son bir kez düzelttim. Telefonumu çantama atıp aşağı indiğimde, Osman'ı Dursun amcayla konuşmaya çalışırken gördüm.

"Haçan sen bu gırmuzi gızla niye hep birluktesin?"

"Ya Dursun amca valla arkadaşım ya aramızda öyle bir şey yok diyorum."

"Bak Osman uşak bizim oralarda bir laf vardır. Seviyusan sev sevmiyusan haydaa."
Ben Dursun amcanın söylediği cümleyle birlikte kahkahamı tutamayıp büyük bir haykırış kopardığımda bütün gözler bana dönmüştü.

"Haçan ne oldi sana gırmuzi gız?" beklediğim ilk tepki bu olmasada, gülümsedim.

"Alt tarafı bir elbise ve biraz boya Dursun amca. Kötü mü olmuş?" dedim hemen.

"Delirdin mi kızıl! Harika görünüyorsun. Ben cidden partinin en şanslı erkeğiyim." dedi bir anda Osman. Gülümsedim ve başımı öne eğdim. Açıkçası utanmıştım. Hayatımdaki 'mükemmel topçusun' 'mütüş sol ayak' 'inanılmaz bir futbol yeteneğin var!' iltifatlarını saymazsak ilk defa iltifat alıyordum.

"Osman'ı boşver benimle gel." dedi Kai gülümseyerek. Bir yandan da eliyle kalbini tutuyordu.

"Pek umrumda olduğundan değil ama vov. Kırmızı kafadan, Mileyna'ya terfi ettin gözümde." diye şaşkınlıkla konuştu Matt.

"Vov mu? Vov ne ya? Yeniyor mu" deyip kahkaha attım.

"Eski Milo döndü. Hala kırmızı kafasın." deyip gözlerini devirdi Kai. Eski halimize dönüp ben kafamı yerden kaldırdığımda, üçünü süzmeye başladım. Siyahlara bürünmüşlerdi ve Matt aşırı çekici duruyordu. Balım feci şanslıydı. Siyah kot pantolon üstüne siyah bir tişört geçirip üstüne siyah çizgili bir ceket giymişti ve sarı saçları siyahla tezat bir güzellik oluşturuyordu. Kai siyah bir kot üstüne gri v yaka bir tişört giymişti ve üzerine aldığı uzun siyah trenç kotla hayatımda gördüğüm en güzel erkeği temsil ediyordu. Osman ise Matt gibi siyah kot pantolon tercih etmiş üzeride beyaz kareler olan siyah bir gömlek ve siyaha çalan bir gri ceket giymişti. Osman, Osman gibi yani kendi gibi olmasaydı, onunla düşünebilirdim ama o Osman'dı. Bildiğimiz Osman. Pembe nevresim takımı olan.

"Kızlar nerde?" diye sordu Kai arkama bakarak. Gerçekten mi? Beste ile aramda neredeyse meteorolijik fark vardı ve o benim arkama saklanabileceğini mi düşünmüştü?

"Onlar kuaföre gittiler, gelirler şimdi." dememle yurdun büyük kapısının açılması bir olmuştu.

"Oha!" dedi Osman.

"Vay be!" diye uzun bir soluk verdi Kai.

"Siktir!" diye hırladı Matt. Ben Osman'ın ağzına vurup kapatmasını sağlarken, Kai Beste'nin yanına doğru yürümüştü. Uzun derin yırtmaçlı, gögüs dekolteli elbiseyle ve saçlarına yaptırdığı adını bilmediğim hacimli dalgalarla mükemmel duruyordu.

"Çok, çok güzelsin." dedi Kai Beste'nin gözlerinin içine bakarak. Beste gülümsedi ve kibarca teşekkür etti.

"Şey sen de çok şey olmuşsun, şey..."

"Ne?" diyerek gülümsedi Kai.

"İnsan." dediğinde Beste Balım'la ben kahkalarımızı tutamayıp gülmeye başlamıştık. Beste Kai'ye öyle demek istediğini sadece kendine iltifat edebildiğini açıklarken, yanımdan geçip Balım'ın koluna Matt yapışmıştı.

"Bu ne ya? Hiç giymeseydin. Zahmet edip bir kaç yerini kapatmışsın." diye bağırmaya başladı. Balım kolunu kurtarmaya çalışırken mini olan eteğini düzeltip elbisenin yakasını yukarı doğru çekti.

"Sanane!" diye cırladı önce. "Elbisemin umrunda olduğunu sanmıyorum." diye devam etti laf çarpıtarak.

"Bak bana sarı, öncelikle hala umrumda değilsin. Ama orda biri sana laf atar, bacaklarına bakar, sarkıntılık yaparsa olacakların sorumlusu sen ve elbisen olur." dedi kaşlarını olabilecek en çok şekilde çatarken. Balım bir kahkaha attı.

"Kızım gülmesene eteğin açılıyor!" diye bağırdığında Matt,

"Ne o? Kıskanıyor musun? Hem sen İngilizsin Türk değil. Bu maço tavırlar sana bir beden büyük. " dedi Balım.

"O elbise de sana üç beden küçük." dedi Matt. Balım sinirden kızardığında devam etti. "Ayrıca seni kıskanacağıma Osman'ı kıskanırım daha iyi ama yanımda gidiyorsan benden başkası olmaz anladın mı?"

"Eşleri değiştirelim mi?" diye sordu bize doğru dönüp Balım. Kai ve Beste onu takmayıp muhabbetlerine devam ederken ben Osman'ın koluna yapıştım. Matt iyi hoş çocuktu ama kesinlikle tarzım değildi. Ben maço erkeklerden nefret ederdim ki o yüzden asla bir Türkle ilişki kurmayı düşünmüyordum. Araya Dursun Amca girdiğinde hepimiz ne kadar daldığımızın farkına varmıştık.

"Uşaklar yarum saattir burdasinuz da. Sizin eğlence çoktan başladu. Hadi gidin iki horon tepin! Ha uşaklar ha!" deyip bizi kovdu. Dışarı çıktığımızda okulun etkinlikler için ayrılan kısmına doğru yürümeye başladık. Çok uzak değildi ama yurtların ordan gözükmüyordu. Kai bizi arabayla götürmeyi teklif etmişti ama altı kişi olduğumuzdan sığmamıştık ve şimdi yürüyorduk. Converselerim bana zorluk çıkartmazken Balım ve Beste bana nutuk çekip o topukluları giymem gerektiğini söylüyorlardı ve bilin bakalım kimin umrunda değildi?

Yürüdüğümüz on dakikanın sonunda etkinlik alanına geldiğimizde listede isimlerimizi verip içeri girmiştik. Kapıdaki görevli Beste'ye sarkınca Kai çocuğa dirsek geçirmiş, sonra "Bilmeden oldu." deyip özür dilemişti. Ben ve Balım yine gülerken Matt,

"Gülmesene Mileyna eteğin açılıyor." demişti, 'kızım sana söylüyorum gelinim sen anla.' taktiği uygulayarak. Tanrı aşkına Beste'ye söylese bile daha iyidi çünkü benim zaten eteğim yırtmaçsız ve uzundu. Balım somurtarak içeri girdiğinde bizde onu takip etmiştik. İçerisi muazzamdı. Gerçekten mükemmel olmuştu. Ortaya kocaman bir sahne kurularak açık hava koseri havası verilmiş olsada kenarlardaki şık yuvarlak kokteyl masaları modern bir görüntü katıyordu. Sahne tamamen bembeyazken masalar ve müzik sistemleri simsiyahtı. Etraf siyah-beyaz-gri renk balonlarla süslenmiş ve beyaz bayrakların arasına asılan ülke bayraklarıyla 'uluslararası barış' mesajı verilmeye çalışılmıştı. Etraf baya kalabalıktı ve hayatımda katıldığım ilk parti için her şey harika duruyordu. Arkada club tarzı bir müzik çalarken, herkes masalarına oturmuş muhabbet ediyordu. Parti henüz tam anlamıyla başlamamıştı. İrlanda aksanlı bir kız gelip bizi masamıza yönlendirdiğinde, masaların tamamen karışık olduğunu farketmiştim. Yani bizim yanımızda hazırlık sınıfından öğrencilerde vardı, 12. sınıflardanda. Masada Balım, Beste hararetli bir şeyler tartışıyor, Kai ve Osman Göktuğ'nun kiminle geleceğiyle ilgili tahmin yapıyor, benle Matt ise oflayıp pufluyorduk. Sahi beni şu soğuk nevalenin yanına kim oturtmuştu?

Zaman ilerleyip yemekler yendiğinde ve saat 11'e yaklaştığında öğretmen kadrosu partiden ayrılmıştı. Herkes masalarından kalkıp açık konser alanına yürümeye başladığında Balım büyük bir ciddiyetle sordu.

"Biz neden burdayız herkes gidiyor."

"Göktuğ yok. O gelmeden başlayamazlar." dedi Osman. "Koluna Alicia'yı takıp getirmezse şerefsizim." diye devam etti sonra.

"Scarlett'le gelecek, eminim." dedi Kai.

"Sonuçta gece benim gibi boş kalmayacak." dediğinde Matt, herkesin kapıya dönmesiyle gelenin kim olduğu az çok tahmin edilebilirdi. Arkamı yavaşça döndüğümde siyah kot pantolon üzerine siyah tişört, siyah deri ceketiyle ve kafasındaki fötr şapkayla giren Göktuğ bu kadar yakışıklı olmak zorunda değildi. Kalbimin neden bu kadar hızlı attığını çözememişken, Göktuğ koluna yapışan Svetlana ile yanımıza gelmişti. Osman benden 26-27 cm uzundu ve ben topuklu ayakkabı giymemiştim. Oysa Svetlana giydiği topuklularla benim kadar olan bacak boyunu iyice uzatmış ve Allah katına ulaşmıştı. Tabi Göktuğ'la yakıştıklarını inkar edemezdim. Boyları birbirine yakındı ve Göktuğ'nun kumrala çalan esmer saçlarıyla, Lana'nın sarı saçları uyum içerisindeydi. Her yönüyle bu kadar fazla yakışmalarını kıskanmıştım. Göktuğ'yla kendimi düşündüğümde ise ortaya feci bir sonuç çıkmıştı. Feci sonuçtan kastım 30 cm fark oluyordu.

"Balım ve Beste, harika görünüyorsunuz." dedi Göktuğ.

"Yavşama." dedi Matt.

"Sırnaşma." dedi Kai. Göktuğ ceketini benim üzerimden masaya koyarken;

"Biraz daha bakarsan korneaların yanacak." diye fısıldadı kulağıma doğru.

"Be- ben sana bakmıyordum." dedim ona.

"Keşke yalan söyleyebilsen." dedi Beste bana doğru. Ona 'görüşürüz' bakışı attım. Balım, Kai ve Matt kıs kıs gülerken,

"Elime elbet düşeceksiniz." dedim hepsine tek tek bakıp. Matt kenara kaydığında aradaki boşluğa Göktuğ oturmuştu. Svetlana ise kendi gibi birkaç eteği olmayan kızı görüp yanımızdan ayrılmıştı. Şuan fazlasıyla sıkışmıştık ve Göktuğ'nun dibimde olması beni geriyordu.

"Çok güzel olmuşsun." kulağımda hissettiğim sıcak nefesle kafamı soluma çevirdim. Bu hayatımda yaptığım en büyük hataydı. Göz göze geldiğim Göktuğ'yla aramda mesafe yokken kafamı hemen önüme çevirdim.

"Teşekkür ederim. " diye mırıldandım. Ve konser zamanına kadar bir daha kafamı kaldıramadım.

***

"Asıl parti başlıyor. Kalkın hadi." deyip sahnenin arkasına doğru yürüdü Göktuğ. Bizde masadan kalkıp sahnenin ön tarafına geçmiştik. Herkes ayakta siyah ve beyazın tezat güzelliğini oluştururken sahneye Göktuğ çıkmıştı.

"Öncelikle hepiniz hoşgeldiniz." büyük bir alkış kopmuştu. "Siyah ve beyazı en güzel şekilde uyguladığınız için teşekkür ediyorum. Aslında biz partiye Beyonce'yi çağırdık." Daha büyük bir alkış koptu bu sefer. "Ama kendisi gelemedi." aaaa sesleri doldurdu etrafı. "Sonra Maroon 5'ı çağırdık." yeniden alkış sesleri yankılandı. "Onlar telefonumuza bile çıkmadı." ve yine aaaa uğultuları. "En son Wiz Khalifa'yı çağırdım. Bu sefer çok çok büyük bir alkış koptu." O da gelmedi. Yani okulun müzik grubuyla yetinmeniz gerekiyor. İyi eğlenceler." deyip sahneden atladığında, kalabalıktan Göktuğ'a edilen küfürlerle yaratıcılığımın sınırlarını zorlamıştım. Göktuğ yanımıza doğru geldiğide, sahneye okul başkanı olan Hachiro, Pikaçu da olabilirdi hatırlayamıyordum, çıkmıştı.

"Selam millet, eğleniyor muyuz?" dediğinde hep bir ağızdan "Hayıııır." diye bağırdık. Cidden henüz eğlenememiştik.

"Bende öyle düşünmüştüm." dedi Pikaçu ve devam etti. "Bundan öncesi benim planımdı yani sıkıcı olması doğal." dediğinde gülmüştük. "Bundan sonrası ise Göktuğ'nun planı." bu sefer herkes alkışlamaya başlamıştı. "Emin misiniz?" dedi Pikaçu. "Getiremediği ünlülerden sonra bu kadar alkışı haketmiyor değil mi?" deyip güldü. O sırada herkes "Eveet haklısın Hachiro!" diye bağırıyordu. Ardından beklenmedik bir şey oldu ve sahneye Göktuğ tekrar geldi.

"İn lan sahneden pezevenk." dedi ve mikrofonu elinden alıp Hachiro'yu gönderdi. Bütün okul kahkalarla gülerken, Göktuğ tekrar konuşmaya başladı. "Size okul grubumuzu takdim etmekten gurur duyuyorum. Bir Beyonce, bir Maroon 5, bir Wiz Khalifa olmasa da, okul grubu sonuçta boru değil." dediğinde büyük bir alkış koptu. Cidden artık eğlence kısmına geçebilir miyiz? Göktuğ mikrofonu unutup "Bu mikrofonu elime hangi puşt verdi" deyip mikrofonu fırlattıktan sonra sahne iki saniyeliğine karardı. Tekrar spotlar yandığında bir grup insan sahnedeydi ve müzik çoktan başlamıştı. Solist şarkıya girdiğinde, sesi dikkatimi çekmişti. O kadar etkileyici bir sesi vardı ki. Göktuğ yanımıza gelirken, Osman'a döndüm.

"Solist kim?"

"Emre Özoğlu. Okuldaki son Türk. Hazırlık sınıfından. Türkiye'nin sayılı zenginlerinden. Babası babamla ortak. İyi çocuktur." dedi Osman.

"Sesi çok güzelmiş dedim." fazla irdelemek istemiyordum çünkü bir Türkle daha baş edebileceğimden emin değildim. Dördü bana yetiyordu.

İlk şarkı bitip yenisi başladığında, bilmediğim Türkçe şarkıda herkes dans etmeye başlarken, biz hala etrafa tarlası yanmış köylü gibi bakıyorduk. Pistteki insanlar bir zaman sonra dans etmek adı altında sevişirken, aramızda ki sessizliği Balım bozmuştu.

"Hadi dans edelim."

"O etekle dans edebileceğine inanıyorsan, aptalsın." dedi Matt.

"Benimle dans etmiyor musun şimdi?" dedi Balım kaşlarını çatarak.

"Bir düşüneyim... Hayır." dedi sırıtarak Matt. Balım gözlerini devirdi. Yan tarafa, bizim futbolcu grubunun olduğu yere doğru yürüdü ve Jack'in, aynı kulüpte olduğumuzdan dolayı tanıyordum, kolundan tutup kendisine bakmasını sağladı. Biz şakınlıkla Balım'a bakarken, o çocuğa güzel bir gülümseme sundu.

"Dans edelim mi?" dediğinde Matt saatte 250 km hızla yanımdan geçip Balım'ın arkasında durdu. Jack henüz ağzını açamamıştı ki;

"Hayır edemezsiniz." dedi bağırarak. Jack kaşlarını kaldırdı.

"Neden?" diye sordu sert bir biçimde.

"Çünkü benimle dans edecek." dedi Matt ve Balım'ı piste doğru sürüklemeye başladı. Biz olduğumuz yerde dururken, Balım;

"Sen bir denyosun, hatta hanzosun. Denyo hanzosun." diye bağırıyordu. Biz şoktan kurtulup gülmeye başladığımızda, Kai Baste'ye "Dans edelim mi?" diye sordu. Ben kahkalarıma devam ederken, Beste susmuştu.

"Dans?" diye sordu Beste.

"Dans hani, şuan insanların yaptığı, müzikli olan." dediğinde Kai, ben hala gülüyordum ve Beste kızarmıştı.

"Haa dans olan." dedi Beste. Ve ben gülmekte boyut atladım.

"Yoksa dans etmeyi bilmiyor musun?"dedi Kai alaylı bir biçimde.

"Hah ben mi? Tabii ki biliyorum. Beste Arıkan'ım ben. Çekil kenera ve seyret." dediğinde, gülmenin sınırlarını yaşıyordum.

"O zaman dans?" diye sordu Kai tekrar. Beste;

"Olur." deyip Kai'nin koluna girdiğinde, Beste'nin ne yapacağını bilmemesi, beni yeni bir gülme krizine sokmuştu. Onlarda dans pistine ulaşıp dans etmeye başladığında, ben, Osman, Göktuğ ve Svetlana hala ayakta durup piste "Ne yapıyor bunlar?" bakışları atıyorduk. Ve ben, Balım-Matt, Beste-Kai çiftlerine bakıp deli gibi gülüyordum.

"Hadi biz de dans edelim?" dedi Svetlana Göktuğ'a sırnaşarak. Az önce kahkalarla gülerken bir anda durmuş, onlara bakıyordum.

"Havamda değilim." dedi Göktuğ.

"Hadi ama Göktuğ." deyip iyice kendini sürttüğünde, Göktuğ onu hafifçe itti.

"İstemiyorum dedim Lana." diye sesini yükseltti Göktuğ. "Git başkasıyla dans et." Svetlana'nın gözleri dolarken yanımızdan ayrıldı ve başka biriyle dans etmeye başladı. Normalde Svetlana'ya üzülürdüm ama Göktuğ'nun onu reddetmesi hoşuma gitmişti. Tanrım, ben ne zaman bu kadar kötü bir kız olmuştum?

"Ne yapıyorsun Göktuğ?" diye sordu Osman.

"Sen işine bak." dedi Göktuğ.

"Ayıp oldu kıza." dedim iyi kız rolüne bürünerek.

"Bana söylenenlere bakın, ayakta milleti izliyorlar. Sizden iyi bir çift olmaz." dedi Göktuğ alaycı bakışlarını üzerimde gezdirirken.

"Gayette iyi bir çiftiz." dedi Osman ve kolunu omzumdan atıp beni yanna çekti.

"Dans etmek tarzım değil." deyip omuz silktim. "Ortalıkta sevişmek için uydurulmuş bir yalandan başka bir şey değil."

"Hah!" dedi Göktuğ. "Sen ne anlarsın ki? Dans etmek duygularını aktarmanın küçük bir yolu sadece." güldüm.

"Duyguları aktarmak mı? Evet playboy haklısın." dedim alayla.

"Playboy değilim." dedi dişlerini sıkarak. Korkmuş muydum? Hayır.

"Bir haftada altı kız idare ettiğini duydum Göktuğ. Playboy değilsen pezevenksin." dedim kaşlarımı çatarak. Haklıydım.

"Sen beni mi araştırdın?" dedi Göktuğ.

"Ne alaka be?" diyerek çirkinleştim. Azıcık araştırmış olabilirdim ama bu benim sorunumdu. Sadece güldü. Gerçekten en azından bir cevabı hakettiğimi düşünüyordum. Umudumu kesmiştim ki tekrar konuştu.

"Beni araştıracağın zamanı Osman'a ayırsaydın, daha iyi bir çift olabilirsiniz belki." dedi ve Osman'ın omzumdaki koluna baktı.

"Düşündüm de olamazdınız. Hiç yakışmıyorsunuz." dedi bu sefer gözlerimin içine bakarak.

"Ne yapmaya çalışıyorsun bilmiyorum ama kendine gel Göktuğ." dedi Osman. "Benim umrumda değil ama Mileyna'yı üzüyorsun." üzülmüş müydüm? Belki. Sinirle nefesini verip yanımızdan ayrıldığda Göktuğ, moralimin bozulduğunu anlayan Osman, karşıma geçti.

"Boşver kırmızım. Gel dans edelim. Söz sevişmeyeceğiz." deyip beni piste sürüklemeye başladı. Ona karşı koymaya çalışırken bir taraftanda;

"Töbe de manyak." diyordum. Cidden bana Türk dizilerini kim izletiyordu? Osman beni tamamen piste çekmeyi başardığında şarkının bitmesiyle derin bir oh çekmiştim.
Dans pistinden koşarak kaçıp, eski yerimize döndüğümde Balım, Matt çoktan gelmişti. Beste ve Kai'de buraya doğru yürüyordu.

"Ya Matt seninle dans ederken nasıl başkalarını keseyim? İzbandut gibisin."

"Bak sarışın... neyse haklısın diyecek bir şey bulamadım." dediğinde Matt, ensesine patlatıp kahkalarla güldüm. Bana dönüp öldürücü bakışlar attığında yanlarından koşarak ayrılıp Beste'yle Kai'nin yanına gitmiştim.

"Neymiş, barda çalışıyormuş-muş seni beklermiş. Gerizekalı, tipinde meymenet olsa bari..." Kai'yi ilk kez sinirli gördüğüme mi şaşırayım, yoksa küfür ettiğine mi bilemezken, Beste araya girmişti.

"Sanane Kai. Ayrıca gayet yakışıklı çocuktu. Hem seni ilgilendirmez." dediğinde Kai bir ton daha kızardı.

"Ne demek ilgilendirmez. Sen benim bugüne bugün şeyimsin."

"Neyinim?" dedi Beste.

"Şeyinim işte."

"Ne işte ne?" dedi biraz bağırarak Beste.

"İnsanım." dedi Kai. Sabah Beste'nin söylediğine gönderme yaparak. Beste kızardığında devam etti.

"Ayrıca bir tarafıma kaş göz çizsem o orangutan suratlıdan daha yakışıklı olur."

"Ne oluyor?" diye araya girdiğimde, Beste eliyle Yunan tanrılarına benzeyen çocuğu gösterdi.

"Sence o nasıl?" diye sordu.

"Gözlerim yandı. Allah Matt'ten Kai'den Osman'dan ve Göktuğ'dan alıp ona vermiş. Galiba aşık oluyorum. Beste beni lütfen tut yoksa 'Koca istiyom koca gel beni al' diye bağıracağım." gerçekten o kadar yakışıklıydı ki Tanrım ölebilirdim.

"Bu kim?" diye sordum yanıma gelen Osman'a.

"Pascal, çok iyi bir dj'dir. Bir kulüpte bile çalışıyor. Aslında hayatta okulda çıkmazdı ama Göktuğ ikna etmiş olmalı." dedi Osman.

"Çok yakışıklı." dedi Balım iç geçirerek.

"Ben daha yakışıklıyım." dedi Matt.

"Sen mi?" diyerek güldü Beste.

"Mileyna bile daha yakışıklı." dedi Kai. Kai'ye göz devirdim.

"Artık arkadaş değiliz." diye söylendim.

"Hepiniz aptalsınız. Midemi bulandırıyorsunuz." dedi Svetlana. Hiçbirimiz onu takmadık. Ne zaman buraya geldiğini bile bilmiyordum. Göktuğ yanımıza geldiğinde ondan en uzak köşeye gittim. Bana özür dileyen gözlerle baktığında gözlerimi devirdim.

Sahneye Pascal çıktığında parti iyice ateşlenmiş dans edip, bol bol gülmüştük ve baya eğlenmiştik. Pascal gerçekten mükemmel çalıyordu. Onu yakından tanımak isterdim. Çok yakından. Anladınız siz. Saat gece bire vurduğu sıralarda parti iyice hareketlenmiş, insanlar deli gibi dans etmeye başlamıştı. Ben bile Osman'ın ısrarlarına dayanamayıp dans etmiştim. Partinin bir bölümünde artık yorulan Matt, Balım'dan kaçmış, Kai'yle Beste sıkılmadan dans etmişlerdi. Ben ise dans etmemekte ısrar edince Osman beni omzuna atmış piste götürmüştü. Bende ona uyup bir kaç saçma hareket yapmıştım. Aslında her şey tahminimden çok çok güzeldi. Artık herkes yorulduğunda Pascal sahneden inmiş ve tekrar okul grubu çıkmıştı. Bu sefer daha slow şarkılar çalmaya başladığında, Matt beklenmedik bir şey yapmış, Balım'a elini uzatıp,

"Bence dans etmeliyiz." demişti. Balım ona gülümseyip "Hayır." dediğinde, Matt onu kucaklayıp piste götürmüştü. Gerçekten çok tatlılardı. İkinci beklenmedik şey olup Beste, Kai'ye;

"Dans edelim mi?" diye sorduğunda Kai kaşlarını çatıp trip atmıştı.

"Sen git Pascal'la et." Beste "Tamam." deyip yürümeye başladığında, Kai;

"İçimde kalır." diyerek Beste'yi Matt'ten farklı bir yol izleyip omzuna attığında, onların gerçekten çok fazla yakıştığına kanaat getirmiştim. Osman'da beni çekiştirip, dans etmeye başladığımızda iğrenç duran boy farkıyla yüzümü buruşturdum. Arkada çalan Türkçe şarkıyı biliyordum. "Pervane" çalıyordu.

Aslında bu şarkıyı bana Osman önermişti ayrıca anlamını tek tek açıklamıştı ve ben bu şarkıya bayılmıştım. Osman'la dans ederken birden kollarımda bir boşluk hissetmemle afalladım. Boşluk iki saniye sonra tekrar dolarken "Eş değişimi." diyen tanıdık sese sinirle baktım.

"Ne oldu? Yakışmıyor muyduk yoksa Göktuğ?" dedim sinirle.

"Ben öyle demek istemedim." dedi benim dans etmemi sağlamaya çalışırken.

"Ama öyle dedin." dedim sert bir şekilde.

"Osman'la aranızda ne var?" dedi sakin bir tonla.

"Hiçbir şey seni aptal." diye bağırdım. "Mutlu musun hiçbir şey yok. Zaten yakışmıyoruz öyle değil mi?" dedim tıslayarak.

"Ondan hoşlanıyorsun değil mi?" diye sordu. Bu sefer o da bağırıyordu. Güldüm.

"Aptal mısın? Osman benim kardeşim gibi. Tanrı aşkına o Osman." dedim.

"O zaman niye onunla geldin?" dedi. Hala bağırıyordu.

"Çünkü başka kimse teklif etmedi." dedim başımı öne eğerek. "O sadece benim birazcık mutlu olmamı istedi." dedim sesim sonlara doğru kısılırken.

"Aptalsın." dedi Göktuğ. "Çok aptalsın. Kimse teklif etmedi değil. Hepsine dolu olduğunu söyledim." dedi gülerek.

"Neden?" diye sordum.

"Çünkü benimle gelmeni istiyordum. Biraz daha bekleseydin ölecektin değil mi?" dedi, gülüyordu. "Ama Osman'ı hiç hesaba katmadım." hala dans ediyor gibi bir şeydik ve ben ona şaşkınlıkla bakıyordum. Partiye benimle gelmek mi istemişti gerçekten?

"Bir şey söyle Mileyna." dedi her an ağlayacakmış gibi. Şoktaydım.

"Biz... iğrenç dans ediyoruz." dedim. Hala şoktaydım. Durup elbisemin eteğini kaldırdı. Ayaklarıma bakınca güldü ve gözlerimin içine baktı.

"Converse ha? Beni hiç şaşırtmadın. Hobbit olmak için elinden geleni yapıyorsun." dedi. Ona içtenlikle gülümsedim. Şarkı bitip yeni bir slow şarkı başladığında beklemediğim bir şey yapıp önümde diz çöktü. Ben ona "Orada ne işin var yakışıklı?" bakışları atarken, o beklemediğim şeyler listesine bir madde daha ekleyerek konuşmaya başlamıştı.

"Benimle dans eder misin Mileyna?" şaşkınlıkla ona bakarken alakasız olsada, aklıma gelen şeyle gülümsedim.

"Bana Mileyna dedin." dedim gülerek. Çünkü ben ona Göktuğ diyemeden bana Mileyna demeyeceğini söylemişti. O da gözlerimin içine bakıp gülümsedi.

"Evet sana Mileyna dedim." dedi.

"Ama ben hala Göktuğ diyemiyorum." dedim yüzümü buruşturarak. Bir anda ayağa kalktı ve kafamı yukarı doğru kaldırmamı sağladı. Zaten aramızda mitolojik zaman farkı vardı. Ona bakmam için kafamı tam tur kaldırmam gerekiyordu. Herkes dans etmeye tekrar başlamışken, biz ortada öylece duruyorduk.

"Nasıl yapıyorsun?" diye sordu. Ne söylemek istediğini açıkçası anlamamıştım.

"Neyi yapıyorum?" dedim bir çırpıda.

"Adımı düzgün söyleyememene rağmen, adım en güzel senin ağzından çıkıyor. Söylesene nasıl yapıyorsun?" diye fısıldadı. Tanrım kalbim o kadar hızlı atıyordu ki şuan ölebilirdim.

"Be- Ben bir şey yapmıyorum." dedim. Kalbimin gerçekten bu kadar hızlı atması normal değildi. Yine gülümsedi ama bu sefer o kadar içten gülmüştü ki o ufak tebessüm kalbime ulaşmıştı.

"Bence artık dans etmeliyiz." deyip ellerini belime koyduğunda geri çekildim.

"Aramızda 30 cm var ve bu hoş bir görüntü değil." dedim hemen. Arkamı döndüğümde belimde hissettiğim ellerle kendimi havada buldum. Ayaklarım yere basmıyordu. "Yine mi düştüm?" diye düşünürken, kafamı kaldırıp Göktuğ'yla göz göze geldim.

"Ne yapıyorsun?" dediğimde tek elini kollarıma atıp boynuna doladı. Şuan aramızda mesafe yoktu ve bu beni çok fazla geriyordu.

"Artık aramızda 30 cm yok. Bence bu hoş bir görüntü. Artık benimle dans etmek zorundasın." dedi sırıtarak.

"Ne yapıyorsun?" diye sordum tekrar bıkkınlıkla.

"Dans ediyoruz." dedi gülümsüyerek. Dans etmiyorduk. O beni taşıyordu. Giren çıkan ona diyerek başımı omzuna yasladım. Ağırlığım ondaydı ve o kadar yorulmuştum ki çok fazla uykum vardı. Uykuyla uyanıklık arasındayken ona seslendim.

"Göktuğ..." dedim, mırıldanan bir ses tonuyla.

"Efendim." dedi gülümseyerek. Görmüyordum ama gülümsediğini hissediyordum.

"Aslında kötü biri değilsin." dedim. "Sevilecek birisin. Seninle olan kız çok şanslı." susmak istiyordum ama hazır başlamışken itiraflarımı, bitirmekte istiyordum. "Yakışıklısın da, beni sürekli gıcık etmeni de seviyorum. Bana hobbit demeni bile seviyorum. Ama sana hala kızgınım. Sorun olmazsa omzunda uyuyabilir miyim?" dedim. Gerçekten eğer birazcık uyanık olsam bunları söyleyemeyeceğimi biliyordum. Aslında biraz uyanık olsam kalbimin sesini duymaması için ondan uzaklaşırdım.

"Kalbin neden bu kadar hızlı atıyor kızıl?" diye sordu.

"Uykum var." dedim konuyu değiştirerek. Omzundaki kafamı göğsüne yasladım.

"Senin neden bu kadar hızlı atıyor peki?" gözlerim giderek kapanırken uyanık kalmak için kendimi zorluyordum. Şuan onun kalbinin neden bu kadar hızlı attığını bilmek bile istemiyordum. Sadece uyumak istiyordum.

"Sen bana ne yapıyorsun kızıl?" dedi Göktuğ. Ufak bir şekilde mırıldandım.

"Uyu bakalım." dedi Göktuğ yumuşak bir ses tonuyla. "Omzum senin olsun kızıl. Beynimi işgal ettiğin gibi omzumu da işgal et bakalım."

Partiden kalan son hatıram Göktuğ'nun bu sözleri olmuştu. Sabah uyandığımda ise odamdaydım. Nasıl ve ne sebeple olduğunu bilmiyordum ama Göktuğ kalbime ilk kez o partide düşmüştü. Okulun "playboy"udan etkilenecek ne yaşamıştım bilmiyordum. Ama nedense o sabah uyandığımda en ufak bir pişmanlık duymuyordum.

***

Arkadaşlar öncelikle hepinize selamlar ben M. Bu hafta çok mutluyum çünkü okunma ve vote sayımız baya bir arttı. Ayrıca gelen yorumlarla aşırı mutlu oldum. Hepinize çok teşekkür ediyorum. Partiyi beklediğinizi biliyorum ve açıkçası pek içime sinen bir bölüm olmadı fakat artık bazı şeylerin olması gerekiyordu. Komedi ağırlıklı yazacaktım, romantikli oldu. Gerçekten bu benim ayarladığım bir şey değil. Öyle çıktı ne yapalım snjsjsjssshhs Ama cidden yazarken galiba Göktuğ'ya aşık oldum asddflgllglgkf her neyse bu bölümle ilgili lütfen yorumlarını eksik etmeyin çünkü söylediğim gibi içime sinmeyen yerler var ve görüşlerinizi çok çok merak ediyorum. Hepinize tekrar tekrar teşekkür ederim. Bir sonra ki Mileyna bölümüne kadar hoşçakalın ;)))

Continue Reading

You'll Also Like

578K 24.4K 22
Kardeşi Mert için gittiği bir barda seçtiği bir adamdan hamile kalmayı planlayan Duru'nun tek amacı doğacak olan bebeğinin kardeşine nefes olmasıdır...
382K 22.1K 44
Staj yaptığım hastanede karışan o kız çocuğu bensem?
60.5K 5.7K 66
Asi ve Alaz Twitter üzerinden tanışırlar.
507K 30.4K 32
ablasına yazacakken yanlışlıkla dünyaca ünlü boksöre yazan Ahu 💋💋 Herşey kurgu gerçek hayatla bağlantısı yoktur.