ULUSLARARASI İLİŞKİLER

pandacigil

11.1K 671 153

"Bana bak lahana turşusu, lafını geri al yoksa seni öldürürüm." dedi Mileyna sert bir tonla. "Bak kızıl..." d... Еще

Giriş
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
DUYURU
23. Bölüm
Bölüm 24

Bölüm 10

483 30 3
pandacigil

Beste

Radyo programının sonuna geldiğimizde rahatlamayla bir nefes aldım. Herkesin sesimi duyuyor olması beni çok fazla geriyordu. Normalde böyle şeylerden çekinen bir kız değildim tabii ki, ama bu okula adım attığımdan beri ilklerimi yaşıyordum resmen.

"Harikaydınız aşkımlar!" Osman'ın neşe dolu sesiyle irkildik hepimiz.

"Tamam güldük eğlendik, kabul ediyorum. Ama bir daha bize böyle bir şey yaptırırsan bacağındaki kılları cımbızla tek tek yolarım Osman." dedim tıslayarak.

Osman oturduğu sandalyede bacaklarını yukarı çekip kollarını etrafına sardı. "Kıllarıma dokunmana izin vermeyeceğim seni Paranormal Activity tipli kız!"

Balım oturduğu sandalyeden kalkıp birden bağırarak "Ay demeyin öyle korkunçlu şeyler!" dediğinde gülmeden edememiştim.

Uzun bir süre sandalyede oturduğum ve hareketsiz kaldığım için tutulan kollarımı esnettikten sonra kalkıp pembe ve her halinden kirli olduğu anlaşılan yatağı es geçerek karşısındaki bembeyaz yatağa yüz üstü uzandım. Pembe rengine gözlüksüz bakmaya bile korkarken bir de gidip pembe bir nevresimin üzerinde yatamazdım tabii ki.

Yatak o kadar rahat, o kadar gömülesiydi ki kendimi kaptırıp yüzümü yumuşacık yastığa bastırmıştım. Öyle bir bastırmıştım ki, sanki yastığı yorganı elimden söküp alacaklar da beni sokaklarda üç çocuğumla tek başıma bırakacaklarmış gibi bir görüntü oluşturuyordum.

Ben yatakla ciddi düşünmekle meşgulken Osman ve Mileyna birbirlerine sataşıyorlar, Balım ise ellerini çırpıp Mileyna'ya tezahürat yapıyordu.

Kapının açılma sesini duyduğumda, oluşan gürültüden Kai ve Göktuğ'nun geldiğini anlamıştım. Matt'in sesi gelmiyordu, o da gelmiş olabilirdi. Çocuk genelde pek konuşmadığı için emin olamamıştım.

Onlar gelmiş olmalarına rağmen yastığa yüzümü bastırmış bir şekilde ölü gibi yatmaya devam ettim.

"Burayı beğendiniz, orasını anladık. Ama artık kendi odanıza da bi uğrasanız mı acaba?" dedi Göktuğ alaycı bir ses tonuyla.

Tabii ki Mileyna cevap vermese olmazdı. "Daha yeni bitirdik be delikanlı. Bu ne acele?"

"O anlamda demedim. Odayı kabullenmişsiniz. Balım sandalyeyi kötü emellerine alet ediyor, Beste yatakla sevişiyor ve siz... Neyse siz normalsiniz."

"Ya Göktuğ ben seninle konuşunca kendime haksızlık etmiş gibi hissediyorum cidden." Mileyna'nın küçümseyen bakışlarını Göktuğ'a fırlattığına adım kadar emindim.

Birden popomun üzerinde bi ağırlık hissetmiştim ve bu ağırlık zıplıyordu. Kafamı biraz kaldırıp geriye baktığımda gördüğüm kızıl saçlar bana bu ağırlığın Mileyna olduğunu kanıtlıyordu. Ama lanet olsun tek gördüğüm kırmızılık bu değildi! Lanet olsun sana bordo ruj! Kahrolsun bembeyaz yatak örtüsü! Geber fondöten! Kafamı yastığa çevirdiğimde, yastığın üzerine bulaşmış olan bordo ruj ve fondöten lekesine görünce beyin hücrelerim tüm vücuduma kısa süreli bir şok dalgası göndermişti. 'Siktir.' diye mırıldanarak kafamı tekrar yastığa gömdüm.

"Mileyna kalk üstümden." Sesim, kafamı yastığa bastırdığım için boğuk çıkıyordu ve bu da anlaşılmasını zorlaştırıyordu.

"Sen kalkana kadar kalkmayacağım." dedi Mileyna üstümde neşeyle zıplarken.

Bir kere de laf dinle kızıl!

Zorlanarakta olsa Mileyna'yı üzerimden atabildiğimde yastığı yüzümden çekmeden biraz yana kaymıştım. Kimseye fark ettirmeden bu salaklığımı nasıl temizleyeceğimi düşünüyordum. Ve yastığın tanımadığım birine ait olması da beni oldukça geriyordu.

"Çocuğun yatağını çok beğenmiş olmalısın." Ve Kai'nin alay dolu sesi de bana hiç yardımcı olmuyordu.

Kafamı daha da yastığa gömerek konuştum. "Kapa çeneni Kai."

"Anlamadım ne dedin?" Ayak seslerinden, Kai'nin daha da yakına geldiğini hissediyordum.

"Gelmesene be." yastığa doğru bağırdığım için dışarıdan, yastığı yiyormuş gibi göründüğüme emindim.

"Beste yastığı rahat bırak artık. Gidiyoruz hadi." Balım'ın sesi ise Kai'ye oranla daha uzaktan geliyordu.

Yastıkla kendimi boğma planım işe yaramamıştı. Yastığı yüzümden çekmeden yatakta oturur pozisyona geldim. Yastık yüzümü tamamen kapatsa da, diğerlerinin bana 'Ne yapıyor bu değişik?' diye baktıklarına emindim. Ama yastığı onları gösteremezdim kesinlikle. Tanrım! Ağzımdan regl olmuşum gibi duruyordu.

"Ne o, çocuğun kokusunu çok mu beğendin benim Esmer pilicim? İstersen ayarlayabilirim."

Osman'ın bu lafından sonra yastığı hışımla yüzümden çekip göğsüme bastırdığımda beni izleyen 6 çift göz görmüştüm. Mileyna yatağın yanındaki duvara yaslanmış, Göktuğ yattığım yatağın ucuna oturmuş, Balım ve Osman sandalyede oturmuş, Matt kendini deri tekli koltuğa atmış ve Kai ise yatağın önünde kollarını çaprazlamış bir şekilde beni izliyorlardı. Gözlerimi Osman'a çevirdim. "Bana bir daha piliç dersen, o dilini köpeklere yediririm Osman."

"Vahşi kızım benim." dedi Mileyna, onu ittiğimde yatak başlığına çarpan bacağını ovarken.

Hiçbir şey olmamış gibi yastığın lekeli tarafını göğsüme bastırarak -yeni büstiyeriminde lekelenmesini göze almıştım-ayağa kalkıp sandalyedeki çantamı aldım ve kapıya yöneldim. "Hadi kızlar gidiyoruz."

Kapıya doğru ilerleyecekken Osman oturduğu sandalyeden bana seslendi.

"Beste... Yastık..."

"Ne olmuş yastığa?"

"Biz gelmeden önce kafayı mı çektiniz siz?" Matt yayıldığı deri koltukta kaşlarını kaldırarak bana doğru baktı. Hayır yani açıklama yapmaya çalışsam ne deyecektim? 'Affedersin yüzümdeki on ton makyajı çıkarmak için kime ait olduğunu bilmediğim bembeyaz yastığı kullandım. Hatta bir kaç damla salya bile akıttım. Ama merak etme hala çok rahat ve yumuşak. Ah, söylemek kolay oldu. Al sahibine ver.'

Kesinlikle küçük düşürücü.

Zor durumda olduğumu anlamanız için illa faça mı atalım haysiyetsizler?!

Onu görmezden gelip Osman'a döndüm.

"Uykum var ve şuan bu yastıkla beraber yürümek istiyorum Osman. Yemedik yastığı." Müthiş bahane Beste, yılın Oscar'ı sana gidiyor.

Göktuğ gülerek "Yemedin güzelim seviştin." dediğinde en andaval bakışlarımı ona yönlendirdim.

"Steve'in yastığını öylece alıp gidebileceğini sanmıyorum."

Bir an için Steve'in kim olduğunu soracakken, bilim kulübünden olan oda arkadaşı olabiliceğini akıl edip tüm yüzsüzlüğümle Osman'a döndüm. "Akşam alırsın Osi, hadi ben kaçtım."

Kai beni durdurmak için önüme doğru bir hamle yaptığında ona yönelttiğim tehdit dolu bakışlarımla duraksamıştı. "Cidden yastığı da mı yanında götüreceksin?" Kaşlarımı çattım.

"Sana ne?"

Önümdeki Kai'yi itip Kapının yanına gittim ve Balım ve Mileyna'yı beklemeye başladım. Kai'nin arkası dönül olduğu için yüz ifadesini görememiştim.

Balım her yeri elleyip bir şey arıyordu. En sonunda pes etmiş bir şekilde Matt'in oturduğu koltuğun yanına geldi. "Matt, çantamı bulamıyorum. Arkanda olabilir mi?"

"Olamaz." dedi Matt Balım'ın yüzüne bile bakmadan. Bazen, neden bu çocuğun boğazına bir kaç adet şiş saplamıyorum diye oturup ciddi ciddi düşünüyordum.

"Bir baksana ya. Hadi."

Matt oflayarak elini arkasına uzatıp koltukla kendi arasına sıkışmış olan sarı uzun saplı çantayı çıkarıp, merakla elini uzatmış Balım'ı es geçerek yere attı. "Burdaymış."

Osman oturduğu sandalyeden doğrulup "Matt kardeşim ne odun adamsın ya." dediğinde Göktuğ da onu "Aynen kardeşim biraz odunsun galiba." diyerek onaylamıştı. Matt ise bizi şaşırtmayarak " Ben sizin kardeşiniz değilim." diye karşılık vermişti.

Balım kızgın bir şekilde çantasını alıp hızla önümden geçip kapıdan dışarı çıktı. Yeryüzünde bu kızı kızdırabilen sayılı dangalak vardı ve o de bize denk gelmişti.

"Siz iki odun iyi anlaşıyorsunuz ya. Neyse ben kaçtım." Mileyna siyah sırt çantasını tek omzuna alıp bana doğru gelirken Göktuğ'nun sesiyle duraksamıştı. "Bana laf atmadan duramıyorsun bakıyorum da?"

"Sana laf atmayan ölsün."

Kapıda dikilmekten ve lekeli yastığı göğsüme bastırmaktan sıkılıp "Hadisene." diye bağırdım Mileyna'ya. Geliceğini belirten bir işarey yapıp tekrar gülümseyerek Göktuğ'a döndü.

"Koş kızıl annen çağırıyor."

"Sen sus be do majörün ilgili minörü."

Mileyna kapıya doğru ilerlerken Göktuğ'un "Küfür mü etti lan bu?" diye sorup Matt'e bakmasıyla koridorda anırmaya başlamıştım.

Odamıza ulaştığımızda Balım yüzü asık bir şekilde çantayı çalışma masasının üstüne fırlatıp koltuğa sertçe oturdu. Mileyna ve ben ise onun arkasından yavaşça gelip yanına oturmuştuk. Elimdeki yastığı sonra yıkamak üzere koltuğun üzerine bırakmıştım.

"Sıkma canını sarışınım. Bilmiyor musun sen onu? Her zamanki Matt işte." Mileyna'ın Balım'ı rahatlatmaya çalışırkenki hali nedensizce komiğime gidiyordu.

"Sağol Mileyna ama iyiyim. Canım falan sıkkın değil."

"Yalan söyleme. Şuan Matt'in gözlerini kızgın demirle oymak istediğini biliyorum." dedim içten bir gülümsemeyle.

O da "Belki biraz." deyince gülmeye başlamıştık. Gülüşmelerimiz kesilince Balım bir şey hatırlamış gibi irkilerek bizi yanına çekti. "Kızlar, alışverişe çıkmamız gerek."

Partiden bahsettiğini anlamıştım. Partileri çok sevdiğim söylenemezdi. Gürültülü yerleri oldum olası sevmemişimdir zaten.

Ortamın ciddiyetini her zamanki gibi Mileyna bozmuştu.

"Alışveriş ne ya? Araba parçası falan mı?"

"Mileyna bozmasana ya!" diye çemkirip Mileyna'nın omzuna vuran Balım'dan biraz uzaklaşıp koltukta geriye doğru yaslandım, kafamı kimin olduğunu bile bilmediğim yastığa ve ayaklarımı Balım'ın kucağına koydum.

"Hiç gidesim yok."

"Ne biçim kızlarsınız siz?" Balım bize söylenerek kalktı ve lavaboya doğru yürümeye başladı. Biliyorduk ki Balım kafasına birşey koyarsa mutlaka yapıyordu. Mileyna ve ben ise alışverişe ölümüne karşı olan taraftık. Bu yüzden sarışını ikna etmek için kalkıp onun peşinden lavaboya yürümeye başladık.

"Balım aşkım alışverişe gitmesek olmaz mı?" Mileyna Balım'a yalvarırken ben de "Aynen." deyip yüzümü 'elinden şekeri alınmış çocuk' şekline büründürüp Mileyna'yı destekliyordum.

Lavabo kapısının önüne geldiğimizde Balım lavaboya girip kapıya yaslanıp bize bakıyor, biz ise dışarıdan onu ikna etmeye çalışıyorduk.

"Yarın öğleden sonra okuldan çıkıp alışverişe gidiyoruz. Kendimize partilik elbiseler alacağız." dedi Balım kararlı bir sesle.

"Be-"

"Konu kapanmıştır."

"Ama Bal-" lafımı bitiremeden kapı sert bir şekilde kapanmıştı. Kız konuşmama bile izin vermeden bizi kafalamıştı.

Mileyna'ya döndüğümde onun da yüzünde 'Ne bok yiyeceğiz?' bakışını görmüştüm ve yenilmişlikle arkamı dönüp yatağıma ilerledim.

-

Öğleden önce Balım'a alışverişe gitmemek için köpek gibi yalvarsak da başarılı olamamıştık. Zil çaldığı gibi Mileyna ve beni kolumuzdan tuttuğu gibi okul çıkışına sürüklemişti. Söz konusu alışveriş olunca Mileyna'nın içine orman kaçkını bir orangutan giriyordu. Mileyna ve ben birbirimize 'Tanrım çarp bizi' bakışlarımızı gönderirken Balım gelen taksiyi durdurmak için çeşitli el hareketleri yapmakla meşguldü.

Fısıldayarak "İlk onun binmesini bekleyelim. Belki kaçabiliriz." dedim Mileyna'ya, Balım'ın duymamasını umarak. Fakat o beni duymuş, üstüne bir de "Aklından bile geçirme." Diye çemkirip gözlerini kısmıştı. İşte o an anlamıştım ki benim artık kurtulmak gibi bir şansım yoktu.

Taksi hemen önümüzde durduğunda Balım beni ve Mileyna'yı arabanın içine itip öne oturdu. Şoföre gideceğimiz yeri tarif ettiğinde bir alışveriş merkezine gideceğimizi fark etmiştim.

Hiç bitmemesini umduğum kısa bir süre sonunda gideceğimiz yere ulaşmıştık. Son kez kaçma gibi bir eylemi aklımdan geçirip çevreye bir göz gezdirirken Balım'la göz göze geldiğimde ondan erken davranıp kocaman alışveriş merkezine girdim.

Alışveriş merkezi kalabalık ve gürültülüydü. Çoğu insan aceleyle koşuşturuyor, bazıları da ağır ağır vitrinlere bakarak yürüyordu.

Balım bizi gördüğümüz ilk mağazaya sokarak alışverişe başlatmıştı. Girdiğimiz mağaza daha çok günlük kıyafetler satan bir mağaza olduğu için girdiğimiz gibi geri çıkmıştık. Partinin konsepti Black&White'tı. Erkekler siyah takım elbise bayanlar ise beyaz elbise giymek zorundaydı. Bu yüzden beyaz elbise arıyorduk.

Diğer girdiğimiz mağazada aradığımız türden elbiseler vardı. Balım hızla bütün askılardaki elbiseleri inceleyip beğendiklerini eline alıyordu. Ben de birkaç elbiseye baktıktan sonra beğenmediğime karar verip Balım'ın kabinden çıkmasını beklemeye başladım. Mileyna mağazaya bir kere bile bakmamıştı çünkü onun tarzı olan bir yer değildi.

Balım kıyafetini giyip kabinden çıktığında Mileyna ve ben onu birkaç dakika süzmüştük. Fiziği güzel olduğu için her türlü elbiseyi kaldırabiliyordu ve bu elbise de ona çok fazla yakışmıştı.

"Nasıl olmuş kızlar?" Sesi heyecanlı çıkıyordu.

"Çok gü-" lafımı tamamlayamadan Mileyna atladı. "Kırık beyaz bu."

Balım üstündeki elbiseye bir göz gezdirip tekrar Mileyna'ya döndü. "Hayır, normal beyaz."

"Kırık beyaz bu Balım."

Balım "Sensin kırık be." diye çirkefleşip başka bir elbise giymek için kabine girdi. Mileyna'ya 'Bravo alışverişimizi 2 saat daha uzattın' bakışlarımı gönderdiğimde o da bana 'Madem bizi buraya zorla getirdi biz de intikamımızı alırız yakışıklı' bakışlarını göndermişti. Sinsice sırıtıp beklemeye başladık.

Balım giydiği krem rengi, eteğinde ve kollarında tüyler bulunan kısa elbisesiyle kabinden çıkıp önümüze gelerek nasıl olduğunu sordu. Bu sefer ben kendimi tutamayarak "Tüylerin tavuk poposunu anımsatıyor." dediğimde oflayarak kabine geri girmişti.

Denediği birkaç elbiseyle daha dalga geçtikten sonra son elbisesini giyerken kabin kapısını kafasını çıkarabileceği kadar açıp kafasını uzattı ve bize seslendi. "Bu seferkinden umutsuzum. Fazla üstüme gelmeyin olur mu?" Sesinden ve yüzünden fazlaca yorgun olduğu belli oluyordu.

"Orasına sen karışma sarışın." dedim gülerek.

Kapıyı açıp dışarı çıkmadan önce gerçekten dalga geçebileceğim bir elbise giydiğini düşünmüştüm. Ama üstünde gördüğüm elbise, şu ana kadar denediği elbiselerin en güzeliydi. Onun kavruk teni ve sarı saçlarıyla muhteşem uyuyordu. Dudaklarını bükerek eliyle elbisenin eteklerini düzeltip bize döndü ve umutsuz bir ses tonuyla sordu "Nasıl olmuş sizce?"

"Erkek olsam seninle çıkarım." dedi Mileyna. Mileyna da benim gibi elbiseyi beğenmişti.

"Erkek olsan seninle çıkmam Mileyna." Balım gözlerini devirdi ve kollarını çaprazlayarak gözlerini bize dikti. "Yalan söylemeyin. Nasıl olmuş? Üzülmeyeceğim."

İçten olduğunu düşündüğüm bir gülücük göndererek "Gerçekten çok beğendim Balım." dedim. Onun moralini bozmamak için yalan söylemiyordum. Ciddi anlamda elbiseye dibim düşmüştü.

"Al artık şu elbiseyi. Kıçım oturmaktan dümdüz oldu." Mileyna ayağa kalkarak poposunu ovaladı. Onun bu haline gülüp "Zaten dümdüzdü ama sen bilirsin." dediğimde yan tarafındaki rafta duran ayakkabıyı bana fırlatmıştı. Haysiyetsiz.

Balım aldığı elbisenin ödemesini yaptıktan sonra mağazadan çıktık ve başka mağazalara bakınmaya başladık. Ama ben ve Mileyna bir türlü elbise beğenemiyorduk. Balım ise sürekli başımızın etini yiyordu.

Bir mağaza da daha dolaşırken Mileyna 'burası benim tarzım değil' diyerek bekleme koltuklarından birine oturmuş, Balım ise bana elbise aramakla meşguldü. Ama bana göstermek için getirdiği elbiselerin hepsini bakmadan geri gönderiyordum.

"Bu nasıl?" Balım, her yeri altın taşlarla süslü uzun kollu elbiseyi gösterdiğinde öğürmeye yakın bir ses çıkarmıştım.

"Düğüne gitmiyorum Balım, partiye gidiyorum." dediğimde bıkkınlıkla nefes vererek başka bir elbise aramaya başladı. Getirdiği bir diğer mini elbiseyi de "Popomu sergilemeye gitmiyorum partiye." diyerek reddettiğimde elindeki elbiseleri bana fırlatarak Mileyna'nın yanına gidip başını elleri arasına alarak dirseklerini dizlerine dayadı. O an, alışveriş meraklısı bir kızı bile hayattan bezdirebildiğim için kendimle bir kez daha gurur duymuştum.

Mağazanın arka kısımlarında dolaşırken ilgimi çekebilecek bir elbise arıyordum. Siyah uzun gece elbiselerinin yanındaki beyaz uzun bir elbise gözüme çarpmıştı. Oraya ilerleyip elbiseyi askıdan aldım ve incelemeye başladım. Uzun bir elbiseydi. Derin bacak ve göğüs dekoltesi vardı. Belinde ise kalın parlak metalden bir kemeri vardı. Elbise kesinlikle iddialıydı ve ilgimi çekmeyi başarmıştı. Kızların da ne tepki vereceğini merak ediyordum. Onlara haber vermeden kabine geçip elbiseyi giymeye çalıştım. Öyle lanet olasıca bir göğüs kupu vardı ki göğüslerim aradaki boşluktan fırlayacak gibi oluyordu. Ve bu kesinlikle rahatsız ediciydi.

Elbiseyi giyip kabinden çıktığımda kızların yanına doğru ilerleyip tam önlerinde durdum. Geldiğimi fark etmemişlerdi.

"Baksanıza." diyip seslendiğimde ikisi de kafasını kaldırıp bana bakmıştı. Balım'ın gözleri mutlulukla kırpışırken beğendiğini anlayabiliyordum ama Mileyna'nın yüzündeki her an avına saldırmaya hazır aslan bakışından ne çıkarmam gerektiğini bilemiyordum.

"Vay anasını..." dedi Mileyna beni baştan aşağı süzerek.

"Beni korkutuyorsun Mileyna." dedim gülerek. O da bana "Bu gece boş musun güzelim?" dediğinde daha çok gülmeye başlamıştık.

Elbisenin parasını ödedikten sonra işini halletmeyen bir tek Mileyna kalmıştı. Onun beğenebileceği tarzda bir mağaza bulduğumuzda Balım ve ben Mileyna'ya elbise bulabilmek için seferber olmuştuk. Ona kısa bir elbise giymesi konusunda baskı uygularken o uzun bir elbise giyeceğini söyleyip bizi geri püskürtüyordu.

"Neden uzun elbise Mileyna açıklasana? Bacakların güzel işte kısa giy." dedim bıkkınlıkla.

"Uzun seviyorum ben."

"Cidden uzun mu seviyorsun?" pis bir şekilde ona gülümsedim

Neyi ima ettiğimi anladığında yüzünün bin bir şekle girişini zevkle izlemiştim. Sonunda o da kendi tarzına uygun salaş bir elbise denediğinde, bu kızılın oldukça güzel bir kız olduğuna kanaat getirmiştim. Kırmızı saçları beyaz ten ve beyaz elbise o kadar güzel bir uyum yaratıyordu ki...

Kasaya doğru ilerlerken aklına bir şey gelmiş olacak ki birden bizi durdurup "Tişört" diye sayıklamaya başladı. Kaşlarımı ne oluyor diye sorarcasına kaldırdığımda bize birkaç dakika beklememizi söyleyip mağazanın içine doğru ilerledi. Kısa bir süre sonra elinde bir erkek tişörtüyle geri geldiğinde o tişörtün ne için olduğunu ısrarla sorsam da cevap alamamıştım.

Ayakkabı işini de birbirimizi yolmadan, savaş çıkarmadan veya alışveriş merkezini yıkmadan tamamlayabildiğimizde onca koşuşturmadan sonra acıktığımı hissettim. Mileyna'nın guruldayan karnını duyunca yalnız olmadığımı anlamıştım.

Yemek katına çıktığımızda ben ve Mileyna hamburger yemeyi tercih etmiştik. Balım ise salata yiyeceğini söyleyip yanımızdan ayrıldı. Kız sağlıklı besleniyordu. Hayır yani ciddi ciddi yeşillik yiyebiliyordu. Oysa ki ben yeşillik gördüğüm yerde imana gelip dua ediyordum. Ve biliyordum ki Mileyna da benden farksız değildi.

"Beste büyük boy alalım mı?"

"Saçmalama Mileyna o kadar hayvan değiliz..." birkaç saniye duraksayarak Mileyna'nın suratına baktım. "Büyük boyun bir büyük boyunu alalım. Yani en büyük boy."

Sırıtıp "Yanına da bir fıçı diyet kola." dediğinde "Çünkü sağlıklı beslenmeliyiz." diyip onu onaylamıştım.

Tepsilerimizi aldığımızda Balım da yanımıza gelmişti. Elimdeki tepsi ve poşetler çok ağırdı ve lanet olsun ki oturacak yer bulamıyorduk. Bu poşetlerle taksiye falan binemeyeceğimiz kafama dank edince kuzenimi arayıp bizi almasını söylemeyi aklımın bir köşesine yazdım. Ortada bir masa boşalınca Mileyna kalabalığın içinden yardırarak masaya koşmuş ve bizim için masayı tutmuştu.

Masaya doğru hızlı adımlarla ilerledik. Masanın yanına varabildiğimizde tepsimi masaya yerleştirdim ve yan masadaki boş bir sandalyeyi çekerek elimdeki poşetleri koydum. Bizim masamızda da boş sandalyeler vardı, ama maksat tabii ki ibnelik yapmaktan başka bir şey değildi.

Soluklanmaya çalışırken çantamdaki telefonu alıp kuzenimi aradım. Kuzenim benden 2 yaş büyüktü ve erkekti. Ama onunla birlikte büyüdüğüm için kuzenden çok, arkadaşım gibi olmuştu. Onunla istediğim gibi rahat bir şekilde konuşabiliyordum. Ama lanet olası şuan telefonunu açmıyordu. Ona alışverişimiz bitince bizi almaya gelmesini, çünkü bu kadar poşetle taksiye binemeyeceğimizi söyleyecektim. Sinirlenip aramayı sonlandırdım ve telefonumu masaya koydum.

Mileyna ve Balım'da oturunca önümdeki tepside ne varsa afiyetle silip süpürmeye başlamıştım. Saçıma bulaşan mayonez ve hamburgerimin altından tepsiye doğru akan yağ en son düşünebileceğim şeylerdi. Mileyna'ya baktığımda onun da benden farksız olmadığını hatta benden daha beter olduğunu görmüştüm. Bir elinde hamburgeri tutuyor, diğer eliyle de bir avuç patates almış sosa bandırarak yiyordu. Ve kesinlikle masanın üzerine eğilerek eline bile almadan kolayı yudumlamayı unutmuyordu. Elime bir tane patates alarak onun tepsisindeki sosa batırmak için yeltendiğimde elleri dolu olduğu için elime kafa atmıştı. Kıtlıkta kalmış gibi yerken bile cimriliğinden ödün vermiyordu sülük kılıklı. 'Tanrım...' dedim içimden yalvarırcasına. '...sen kimseyi açlıkla sınama.'

Balım ise gayet sakin ve normal bir şekilde önündeki bol yeşillikli salatayı yiyordu. Bir ona bir de kendime baktığımda kız olduğuma utanmıştım. Sonra Mileyna'ya baktığımda derin bir tövbe çekip halime şükrettim.

Aklıma kuzenim geldiğinde bir kez daha telefonumu alarak onu aramıştım. Ama cevap veren olmayınca telefonumu çantama attım ve yemeğime kaldığım yerden devam ettim.

"Benim ateşli hatunlarım da buradaymış!" Osman'ın sesini duyduğumda ısırmak için ağzıma soktuğum hamburgeri ağzımdan çıkarmadan kafamı kaldırıp Osman'a baktım. Osman'ın yalnız gelmediğini, ellerinde tepsilerini tutan Kai, Matt ve Göktuğ'u da beraberinde sürüklediğini görünce okkalı bir küfür savurup ağzımdaki hamburgeri yavaşça çıkararak insanlaşmaya çalıştım. Elindeki patatesleri tepsiye bırakıp peçeteyle kibarca ağzını silmeye çalışan Mileyna'yı gördüğümde tek insanlaşmaya çalışanın ben olmadığımı anlayıp rahatlamayla bir nefes verdim.

Göktuğ "Ne ateş ama..." diye mırıldanınca utançtan oracıkta ölmek istemiştim.

"Siz neden buradasınız?" Balım gözlerini kocaman açarak Osman ve yandaşlarına baktı.

"Tesadüfe bak sen! Boş yer bulamadık kızlarım masanıza otursak sorun olur mu?" diye sorduktan birkaç saniye sonra kendi sorusunu kendi yanıtladı. "Tabii ki olmaz bir de soruyorum."

Daha ne olduğunu anlayamadan Osman, Matt, Kai ve Göktuğ yuvarlak masamıza yerleşmişti bile. Biraz sıkışmıştık ama bu halimiz bana yemekhanedeki yemek yiyişimi hatırlatmıştı.

"Sizin ne işiniz var burada ya?" kendimi toparlayarak masamıza kurulan erkeklere bir soru yönelttim.

Çoktan yemeğine başlamış olan Matt kafasını kaldırıp bana baktı. "Alışveriş merkezinde mi? Tren bekliyoruz, buradan geçiyormuş diye duyduk." Yapmacık bir şekilde gülümseyerek "Komikmiş." diye söylendim.

"Parti için alışverişe çıkmıştık." Sorumu insan gibi yanıtlayan Kai'ye kısa bir bakış attığımda onun da tıpkı Balım'ın önündeki gibi bir salata yediğini gördüm. Kai'ye bu kadar kötü davranmamın bir sebebi var mıydı? Kesinlikle merak ediyordum. Çocuk ne derse ters cevap verip gözlerimi deviriyordum. Su içse, "Ne kadar bencilce! Barajlardaki bütün suyu kendin için kullanıyorsun. Diğer insanları hiç mi düşünmüyorsun Kai? Bahse varım bunların hepsi planının bir parçası!" diye bağrınarak çocuğu insan içinde rezil edebilecek potansiyelim vardı. Bir anlığına, Kai'ye büyük haksızlık ettiğimi düşündüm. Çocuk ne desem gülümseyerek cevap veriyor, ve her zaman -kulüp saatleri dışında- kibar davranıyordu. Altından donunu söküp alsam 'canın sağolsun' diyebilecek bir yapısı vardı.

Biraz olsun onunla iyi geçinmek için çabalamam gerektiğini hissettim.

"Az kalsın unutuyordum!" Mileyna bir anda bağırınca hepimiz irkilmiştik. Yanındaki poşetlerden birini karıştırarak bir şey bulmaya çalışıyor gibi görünüyordu.

Küçük siyah poşetin içinden pembe bir tişört çıkarıp Göktuğ'nun önüne doğru fırlattı. "Güle güle giy. Bu rengi görünce sen geldin aklıma, tam senlik değil mi?"

Mileyna'nın, elbisesini aldığı yerden son anda hatırlayıp aldığı tişörtü neden Göktuğ'a verdiğine mi yoksa neden böyle pis bir şekilde sırıttığına mı odaklansam bilemiyordum.

"Bebeğim aslında söylediğin hiçbir şeyi umursamıyormuş gibi görünüyorum ama biraz daha derine inip kalbime ulaşabilirsen göreceksin ki yine umrumda değil." Tepsisinin önünde duran tişörtü alıp Mileyna'ya göz kırptıktan sonra pembe tişörtü Kai ve Matt'in önünde sallamaya başladı. "Alın lan gavatlar. Kim kazandı şimdi?"

Göktuğ'nun sesi bir şeyden keyif almış gibi çıkıyordu.

Kai gülümseyerek "Kazandım!" diye bağırırken Matt de aynı anda "Siktir." diye mırıldanmıştı. Mileyna da tıpkı Göktuğ gibi sırıtıyordu. Neler döndüğünü anlamak için Mileyna'ya gözlerimi diktim.

"Ah şu mesele..." Osman'ın da bildiğini anlayınca durumdan habersiz olanların bir tek ben ve Balım olduğunu fark ettim.

Balım "Ne oluyor söylesenize?" diye sorunca Göktuğ hareketlenip sandalyede dikleşerek Matt'e doğru döndü. "Sanırım Matt bize neler olduğunu açıklayacaktır. Öyle değil mi arkadaşım?"

"Ben senin arkadaşın değilim puşt." Matt öfkeyle saçlarını karıştırıp sandalyesinde geriye yaslandı. Kai ise onun haline gülüp Matt'in omzunu sıvazladı. "Senin yerine ben yapacağım dostum."

Kai bize doğru dönüp konuşmasına devam etti. "Biz Matt ile bir iddiaya girmiştik. Mileyna Göktuğ'a yeni bir tişört alırsa ben kazanacaktım, almazsa Matt kazanacaktı. Ve sonuç..."

"Kaybettim." diye tamamladı Matt.

"Ne olacak şimdi?" kaşlarımı kaldırıp sordum.

"Eğer ben kaybetseydim Matt benden bir şey yapmamı isteyecekti. Ama o kaybettiği için benim ona söylediğim şeyi yapmak zorunda."

Mileyna merakla Kai'ye "Ne yapacak peki?" diye sorduğunda Kai, Matt'e bakıp pişkince sırıtarak cevapladı. "Balım'ı partiye onunla gelmesi için ikna edecek."

Balım gözlerini kocaman açarak "Ne?" diye cırladığında ben de Kai'ye dönüp 'Nice istek bro.' deme dürtümü engellemeye çalışıyordum.

Balım kaşlarını çatarak Göktuğ, Matt ve Kai üçlüsüne baktı. "Benim üstümden iddiaya mı girdiniz yani? Unutun bunu. Asla o buzlar prensiyle partiye gitmem."

Yürü be sarışın!

Göktuğ sahte bir üzgünlükle Balım'a dönüp "Biliyorum, kavalyen olmamı istiyordun. Ama Matt iti de bir ben olamasa da iyi çocuktur Balım. Bir şans ver." dedi.

Balım, o kibarlığından beklenmeyen bir hareketle "Kıçımın iyi çocuğu..." diye mırıldandığında Matt'e Allah'tan sabır dilemeyi ihmal etmemiştim tabi ki.

"Fazla uzatmadın mı Balım? Alt tarafı bir parti." Balım, Matt'e ölümcül bakışların gönderdi.

"Alt tarafı parti mi? Biz onca saat elbise arayalım sen de gel 'alt tarafı parti' de. Ne demek alt tarafı parti? Gelmiyorum ben. Yalnız git."

"Tanrım sabır ver..." Matt saçlarını karıştırıp tekrar Balım'a döndü. "İddia için diyorum Balım. Kabul et, ölmezsin."

"Bence o kadar emin olma." Çatalını alıp hızla salatasını yemeye devam ettiğinde Matt'in işinin ne kadar zor olduğunu bir kez daha anlamıştım. Kız da katır inadı vardı. Matt ise 'bunu sonra konuşacağız' gibi bir şeyler mırıldanıp yemeğine devam edecekken telefonum çalmıştı. Arayan kişinin kuzenim olduğunu görünce bütün sakinliğim gidip yerini bastırılması zor bir öfke almıştı. Üç kez aradığım halde telefona bakmamak neymiş bunun hesabını sormam gerekiyordu.

Telefonu bir hışımla cevaplayıp kulağıma yerleştirdim. "Buğra!"

Bağırmamla beraber masadaki herkes kafasını bana çevirmişti.

Buğra 'Alo?' diye cevaplayınca elimdeki patatesi bırakıp bağırmaya devam ettim. "Bana alo deme seni şerefsiz! Hangi cehennemdeydin de o telefona bakamadın? On kere aradım seni on!"

Kafamı kaldırıp bana merakla bakan birkaç çift gözle göz göze geldiğimde yemeğe devam etmeleri için işaret yapıp konuşmama devam ettim.

'Sadece üç kere aramışsın. Ayrıca, sessizdeydi Beste duymamışım üzgünüm.'

"Buğra süs mü o telefon? Sessizde dursun diye mi alındı?"

'Ne olduğunu söyle, işim var.' Gözlerimi devirdim.

"Poşetlerimiz çok. Bizi almaya gel." diyip adresi tarif ettikten sonra telefonumu kapayıp yemeğime devam ettim.

"İçinden canavar çıktı be vahşi esmerim. Kim kızdırdı seni?" Osman yemeğini bırakmış yine yalakalığa başlamıştı. "Buğra'ya sinirlendim. Hiçbir zaman telefonlarına bakmıyor."

Osman "Orasını anladık kara pilicim." dediğinde bana 'piliç' dediği için tırnaklarımı onun boğazına geçirecekken Kai konuşunca kafamı ona çevirdim. "Buğra kim ki?"

"Sana ne?" bu kadar sinirliyken ona da ağzının payını vermiş oldum. Bu çocukla iyi geçinmeye çalışsam da beceremiyordum lanet olsun.

"Yani şey... Kuzenim." Durumu toparlamaya çalışınca Kai beni takmadığını belli edercesine salatasını karıştırırken "Her neyse..." diye mırıldanmıştı.

'Bravo Beste' dedim içimden. 'Eski yunan mitolojisinde hanzoluğun tanrıçası mıydın?'

-

Buğra beni arayıp geldiğini söyleyince yemeklerimizi hemen bitirip poşetlerimizi aldık ve çocuklarla vedalaştık. Kai ile vedalaşmaya pek yüzüm olmamıştı tabi ki. O yüzden onu es geçip çıkışa doğru yürümeye başladım.

Alışveriş merkezinin çıkışına geldiğimizde Buğra'yı görebilmek için biraz etrafa bakınmış ve onu gördüğümde gelip bize yardım etmesi için seslenmiştim. Hayır, tabii ki poşetleri taşıyamazdım. Yolculuğun yarısı Buğra'ya söverek, diğer yarısıda Balım'ı Matt ile partiye gitmesinin kötü bir şey olmadığına ikna etmekle geçmişti. Ne dersek diyelim, kesinlikle kafasının dikine gidiyordu.

Yurda ulaştığımızda Buğra'yı zorlayarak bütün poşetleri odaya kadar taşıtıp onu içeri bile davet etmeden kapıyı yüzüne kapamıştım. Ona müstahaktı. Bir daha ben aradığımda o telefonu açması gerektiğini öğrenmeliydi.

Poşetleri bir kenara fırlatıp kendimi yatağa attığımda rahatlamayla bir nefes verdim. Vücudum, günün yorgunluğunu atmak için bu yumuşak yatakta öyle bir yayılmıştı ki, bir daha toplayabileceğimi sanmıyordum. Yorganı üzerime çekerken son gördüğüm şey, koltukta yüz üstü yatıp uyumaya çalışan bir kızıl kafaydı.

-

Derin ve rahatlatıcı uykumun kollarından, kolumu oyarcasına dürten Balım tarafından koparılıp alınmıştım. Lanet olası sarışın durmadan beni dürtüyor ve kalkmam için bağrınıyordu.

Gözlerimi ovuşturup elini ittim. "Ne istiyorsun be?"

"Çamaşırhaneden geldim. Dün Osman'ların odasından aldığın yastığın kılıfı yıkanmış. Geri götür de ayıp olmasın." Balım adeta bir anne edasıyla konuştuğunda aklıma tek bir şey takılmıştı. Bizim çamaşırhanemiz mi vardı? Gözlerimi kocaman açtım.

"Çamaşırhanemiz mi var cidden?" Balım bana inanamayarak gözlerini devirip yastığı kafama fırlattıktan sonra Mileyna'ya "Bu kız gerçekten sorunlu, anlamıyorsunuz." deyip beni şikayet etmişti.

Osman'ı arayıp, bize gelmesini ve yastığı alıp defolup gitmesini söyleyecektim. Ama o radyo ile ilgili bir sıkıntı olduğunu, erkek yurdunun önündeki parka kadar getirmemi ve yastığı alması için birini yollayacağını söylediğinde çok samimi bir küfür ederek telefonu kapadım. Yatakla olan randevumu yarıda keserek banyoya girip ellerimi yüzümü yıkadım ve dolaptan aldığım siyah eşofman altığımı, gri askılı tişörtümü, siyah kapüşonlu eşofman üstümü giydim. Yastığı koltuğumun altına aldım ve kızlara birazdan geleceğimi söyleyerek dışarı çıktım.

Hava ılıktı. Benim gibi, yürümekten nefret eden insanlara bile yürümeyi zevkli kılacak bir hava vardı. Koltuk altıma sıkıştırdığım yastığı göğsüme çekerek sarıldım ve erkek yurdunun önündeki parka doğru ilerledim. Yolum çok uzun değildi. Kısa sürede parka vardığımda Osman yollusunun gönderdiği kişinin henüz gelmediğini fark edince banklardan birine oturup yastığı kucağıma çektim ve beklemeye başladım.

İstanbul'un gürültüsünü dinliyor ve saçlarımın arasından geçen yumuşak rüzgarı hissediyordum. Entel olacağım diye rüzgarı ve İstanbul'u övmenin bir mantığı yoktu. Rüzgar öyle bir esiyordu ki saçlarım birbirine giriyor ve beni korku filmlerindeki o siyah uzun saçlı yüzü gözükmeyen kıza benzetiyordu. Lanet olsun sana rüzgar, sen de kahrol araba sesi. Hepinizden iğreniyorum.

"Çok bekledin mi?" Uçan kuşa bile sövmekle meşgulken Kai'nin sesiyle kendime geldim. Osman onu mu yollamıştı yani?

"Hayır... Yeni gelmiştim." Dümdüz bir suratla konuşup kucağımdaki yastığı biraz daha kendime bastırdım. Şuan yastığı taciz ediyor gibi gözükebilirdim. Doğrusu bu yastıkla pek iyi anılarım yoktu.

Kai kucağımdaki yastığa bakıp gülümsedi. "Gerçekten, bu yastığı da yanında götürürken aklından ne geçiyordu?"

Ne kadar soğuk davransam da o aksine benimle daha içten konuşuyordu. Kucağımdaki yastığa baktım. "İnan ben de bilmiyorum." Gülümsedim. Tabi ki ona yastığı rujum ve fondötenimle mahvettiğimi söylemeyecektim.

"Ben de öyle düşünmüştüm." Sesli bir şekilde güldüğünde ben de gülümsedim. Ortamda bir sessizlik oluştuğunda ayağa kalkıp yastığı ona uzattım. "Bunu Osman'ın odasına götürebilir misin? Ben artık gitsem iyi olacak."

Kai elimdeki yastığa baktı ve ayağa kalktı. Yavaşça yastığı alarak geri çekildi. "Seninle yurdun önüne kadar yürüyebilir miyim?"

Şuan öyle sevimli bir köpek yavrusuna benziyordu ki, hayır dersem salaklık etmiş gibi hissedeceğimi biliyordum. Kafamı salladım.

Yavaş yavaş yurda doğru yürüyorduk. Aramızda bir insanın geçebileceği kadar boşluk boşluk bırakmıştık. Tıpkı benim yaptığım gibi, yastığı göğsüne bastırmış bir şekilde yürüdüğünü görünce ister istemez gülümsemiştim.

"Neden güldün?" Bana soruyordu ama o da şuan gülümsüyordu.

"Sen de gülüyorsun Kai." dedim gülümsememi genişleterek. Gülümsemesi ufak bir kahkahaya dönüşürken yüzünü inceledim. Çekik gözlerini, küçük burnunu, kalın dudaklarını, bir Asyalıda görmeye alışık olmadığım esmer tenini... Güzeldi. Yemin ederim tanıdığım çoğu kızdan güzeldi. Her şeyden önce sempatikti bir kere. Osman gibi yılışık, Matt gibi soğuk ve Göktuğ gibi playboy değildi. Hep gülüyordu. Tabi kulüpte anamı ağlatmıştı o ayrı mesele. Arkadaşımdır, tanıdığımdır dedim. Arkadan vurmaz beni dedim. Puşt arkadan vurmadı, beni aldı yere vurdu. Her neyse... Ha bir de sessizdi. Bu sessizliği ne içindi bilmiyordum ama hep sessiz kalmayı tercih ederdi. Birden bugünkü düşüncelerim geldi aklıma.

"Üzgünüm." Sessizce mırıldandım. Duymayacağını sanmıştım ama o beni duymuştu.

"Ne için üzgünsün?"

Kendime bir tebrik koymayı da ihmal etmedim. Beste Arıkan birinden özür diliyordu. Büyük olay.

"Şunu fark ettim ki tanıştığımızdan beri sana kötü davranıyorum. Bir şey söylediğinde tersliyorum. Soğuk davranıyorum. Hatta bazen cevap vermeye tenezzül bile etmiyorum." 'Kısacası bazen seni insan yerine bile koymuyorum.'

Güldü. Sadece güldü. Bir şey demeden öylece güldü.

"Yani... özür dilerim." Bir taşa veya herhangi bir şeye takılıp düşmeyi göze alıp onun yüzüne bakarak konuşuyordum.

"Ben de ne zaman fark edeceksin diye düşünüyordum." Anlamadım?

"Anlamadım?"

Gülümseyerek kafasını eğdi ve adımlarını yavaşlattı. Durmamıştı, ama daha yavaş yürüyordu. Çok yavaş.

"Beni görmezden geldiğini ne zaman fark edeceksin diye merak ediyordum Beste. Ama sonunda bazı şeylerin farkına varabildiysen, sorun değil." Gülümsedim.

"Hiç sinirlenmedin mi cidden? Ben olsam beni alıp yere fırlatırdım." Gülerek konuşurken bir anda ciddileştim. "Ah sahi, sen bunu çoktan yapmıştın."

Şaşkın ve biraz da mahcup bir ifadeyle kısa bir anlığına bana bakıp kafasını yola çevirdi. "O gün için... gerçekten özür dilerim. Neden öyle yaptığımı ben de hala anlayamıyorum." Utanarak elini saçlarının arasına daldırdı.

"Bazı şeylerin farkına varabildiysen, sorun değil." dedim onu taklit ederek. Gülmüştü. Tekrar.

Ona söylemem gerekenleri söylediğimde rahatlamıştım. Belki bundan sonra daha farklı olabilirdik. En azında beni dövüş derslerinde ordan oraya fırlatmazdı.

Yurdun önüne geldiğimizde adımlarımı yavaşlatıp önünde durdum ve gözlerinin içine bakarak içten bir şekilde gülümsedim. "İyi geceler Kai." Bir şey demediğini görünce gülümsemeye devam ederek arkaya döndüm ilerlemeye başladım. İki adım atmıştım ki Kai ban seslenince durmak zorunda kalmıştım. Arkamı dönüp yanına ilerledim. "Efendim?"

Elini ensesine atarak başını öne eğdi. 'Yanlış hareketler yapıyorsun çocuk' diye bas bas bağıran iç sesimi duymazdan gelip sol yanağının biraz üst kısmında oluşan gamzeye odaklandım. İlk defa görüyordum. Çok derin değildi, ama ay ışığında çok daha fazla belli oluyordu.

"Bir şey söyleyeceğim ama nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum." Anne koç şefkatiyle omzunu pat patlayıp gülümsedim. Bir insan ancak bu kadar hanzo olabilir tebrik ederim Beste.

"Söyle gitsin."

"Parti için..." Biraz duraksadıktan sonra devam etti. "Kavalyen var mı?"

'Beni kim ne yapsın beybisi?' diye haykırmak istesem de kendimi tuttum. Niye sorduğunu anlamadığım için kaşlarımı kaldırıp cevap verdim. "Hayır yok, neden?"

Elindeki yastığı biraz daha sıktı.

"Ben düşündüm de..." Bir saattir ağzında gevelediği şeyin çıkmasını bekliyordum artık.

"Şey düşündüm..."

'Oha Kai sen düşünebiliyor muydun?' dememi veya düşünebiliyor diye onu alkışlamamı falan mı bekliyordu anlamış değildim. "Evet sen düşündün..."

Ufak bir duraksamanın ardından kriz geçirmeme ramak kala konuşmaya karar verip gergince gülümsedi. "Kavalyen olabilir miyim?"

-

Merhaba ben SecretWriterB! Bu bölümlerde bazı şeyler yavaş yavaş oturmaya başlıyor. O yüzden okumaya devam ediin! Bölüm ile ilgili yorumlarını ve eleştirilerinizi mutlaka bekliyoruz. Ayrıca vote vermeyi unutmayın lütfen ~

Продолжить чтение

Вам также понравится

MİHRİMAH/ Yarı Texting [+18] Medusa

Подростковая литература

2M 74.6K 60
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
GÖLGELERİN KAÇIŞI Galaksi kızı✨

Подростковая литература

845K 37.3K 19
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
YUVA _twclr

Подростковая литература

915K 44.3K 50
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...
Lilith'in Gözyaşları Anna 🕯

Подростковая литература

1.1M 39.6K 22
"Bana cehennemi yaşatmana rağmen, sen benim cennetimsin Meira." Fantastik değildir, karanlık aşk türündedir. DİKKAT! Bu kitapta cinayet, psikolojik...