ULUSLARARASI İLİŞKİLER

By pandacigil

11.2K 671 153

"Bana bak lahana turşusu, lafını geri al yoksa seni öldürürüm." dedi Mileyna sert bir tonla. "Bak kızıl..." d... More

Giriş
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
DUYURU
23. Bölüm
Bölüm 24

Bölüm 8

523 27 3
By pandacigil

Balım

Bir an önce bitmesi gerekiyordu. Artık dayanacak gücüm kalmamıştı. Algılayamıyordum olanları. Demek istediğim artık Felsefe dersi bitmeliydi ki öğle arasına girebilelim. Kafamı sıradan kaldırım, saate tekrar baktım. 10 dakika kalmıştı. Bitmeyen bir 10 dakika daha vardı anlaşılan. En sevdiğim şeyleri yaparken, arkadaşlarımla konuşurken, ders çalışırken, mola verdiğimde su gibi akan zamanı Dudu peri durdurmuştu galiba bunun başka açıklaması olamazdı. Ömrümün bir bölümü Sihirli Annem izleyerek geçmişti. Sihirli Annem dedim yine şalterlerim attı. Okula kendinin kopyası yollayıp derslere girmeyen Çilek seni de unutmadım. Şuan o sihire çok ihtiyacım vardı.Kopyam derse girmeli, bende odama dönüp yatağıma kavuşmalıydım bir an önce. Kafamı bahçeye çevirdiğimde Matt'i gördüm arkadaşlarıyla basketbol oynuyordu. Bir süre tablo gibi onu izledim. Beni gıcık etmediği yani konuşmadığı zamanlarda cidden hoş çocuktu. Ama çok burnu havadaydı. Biraz olsun içten davranabilmesini isterdim 'buzlar prensi'nin. Benzetmek gerekirse; o restauranlardaki portakallı ördek ben ise öğrenci evindeki filiz makarnaydım. O gösterişliydi, ben ise herkese uygundum. Ama buzlar prensinin bilmediği bir şey vardı kimse makarnaya hayır demezdi. Sonunda zilin sesini duyabilmiştim. Bir an hiç çalmayacak sandım. Tüm sınıf hızlı bir şekilde boşalırken Beste ve Mileyna sıralarından kalkıp yanıma geldiler.

"Hadi kalk çakma Barbie'm. Bu karnımı 2 dakika daha aç bırakmaya gönlüm el vermez." dedi Mileyna karının ovalayarak.

"Balım seni beklediğim her saniyem değerli bunu bil ve hızlan tatlım." diyen Beste'ye gözlerini devirerek cevap verdi Mileyna.

"Ben aç değilim siz gidin gencolar." dedim. Cidden aç değildim. Biraz rahatlamak istiyordum ve bunu Balım taktiğini kullanarak yapacaktım. Küçükken sahile yakın bir yerlerde oturuyorduk. Bende ne zaman rahatlamak istesem ya da kafam karışsa, çok bunalsam hemen kendimi su kenarına atardım. Suyu izlemeyi o zamandan beri hep çok sevmişimdir. Şimdide mağlum okulumuzun havuzu var ve öğle arası orası boş olduğu için kendimi oraya atıp kulaklıklarımı taktıktan sonra biraz huzur depolayacağım bünyeme.

"Baldan tatlı balım benim, canım sarışınım, en sevdiğim sarı, en güzel oda arkadaşım şey şimdi sen hani - " bir şeyler demeye çalışıyordu Mileyna. Ta ki Beste sözünü kesene kadar.

"Ay Mileyna lafını balla bölüyorum ama şimdi fenalık geçiriceğim ne diyeceksen çabuk söyle be." dedi çemkirerek.

"Bak Balım sana en güzel oda arkadaşım dedim ya hemen kıskandı, kıskanma esmer şekerim sende ilk üçtesin. Neyse ben konuma geliyorum hayırlısıyla yemeğine talibim, olur mu arım balım peteğim?" dedi ağzı kulaklarında gülümseyerek beni etkileyebileceğini sanan Mileyna. Garip bir kızdı hep mutlu gibi duran ama olmayanlardandı o da. Onu ağlarken gördüğümde kesin emin olmuştum o da maskeli bir mutsuzdu. Onu ben ağlatmışım gibi hissetmiştim ve bu beni cidden çok üzmüştü. Bir daha ağlamamalısın Mileylim Beste'nin değişiyle.

"Bana bir daha arım balım peteğim demeyeceksen neden olmasın?" dedim gülerek. Mileyna'da bu lafımı duyar duymaz Beste'yi sürüklemeye başladı. Kapıdan çıkacakken dönüp bana el salladı. Bende ona el salladım. Bu kızlara cidden alışmaya başlamıştım sanki uzun zamandır beraberdik gibi. Kızlar gidince bende sınıftan çıktım. Önce bir duyuru panosuna bakayım diye düşündüm ve koridorun ortasındaki büyük panoya yöneldim. Duyuruları okurken arkadan birinin bana seslenmesiyle arkama döndüm.

"Şey sen Balım olmalısın. Beste'nin oda arkadaşı?" dedi Kim Jong In çekingen bir halde. Korelilerin çok tatlı olduğunu size daha önce söylemiş miydim?

"Evet, ben Balım ve evet hobilerimin arasında Beste'nin oda arkadaşı olmak var Kim Jong In." dedim gülerek. Ama Kim Jong In bana beni anlamamış şekilde bakınca;

"Sen beni boşver espri yaparım ben arada öyle. Bir şey mi söyleyecektin?" dedim gülerek. Espirilerim neden hiçbir zaman anlaşılmıyordu ki? Oysa komikti. Yani bence komikti. Arada komik olmayanlarda oluyordu kabul ama yani bir Cem Yılmaz'da değildim şimdi.

"Öncelikle bana Kai diyebilirsin ve Beste'yi göremedim ona söyler misin beni bulsun." dedi gülerek küçük olan gözleri çizgi haline geldi. Bazılarına göre itici olan bu durum bana oldukça sevimli geliyordu açıkçası.

"Seni bulsun?" dedim kaşımı kaldırarak. Ve evet kaşta kaldırabiliyorum. Az yetenekli kız değilim bende be. Helal olsun bana. Bravo ben.

"Şey yani beni yanlış bir şey anlama yani birkaç evrağı eksik onu haber vereceğim ona." dedi saçlarını karıştırarak.Azcıkta kızardı mı bana mı öyle geldi? Gözümden de bir şey kaçmıyor. On parmağında on maarifet var Balım. Yine harikasın Balım. Bravo ben.

"Söylemez olur muyum hiç Kai'cim. Bende sana bir şey söyleyeyim mi? " dedim ciddiyetle. O kafasını evet anlamında salladı. Bende işaret parmağımla' yaklaş ' anlamına gelen işareti yaptım ve kafasını yaklaştırdı. Ciddiyetle beni dinlemeye başladı.

"Sizin kore dizileri çok güzel be Kai. Tek kelimeyle bayılıyorum." dedim. Kafasını geriye atıp bir kahkaha savurdu. Galiba bunu dememi beklemiyordu.

"Bir gün uzun uzun konuşalım sana bir kaç tane bilinmeyenlerden öneririm, olur mu?" Olmaz mı be korelim, çekik gözlüm. Bana bunlarla gelin. Kore dizileri izlemeyen pişman olur. Yani bence öyle hepsi benim bebeklerim.

"Mükemmel olur. Bak bu lafını unutma, hatırlatırım. Çünkü karşında nerdeyse tüm dizileri izlemiş ve yeni dizi armaktan ciğeri solmuş biri duruyor." dedim gülerek. Kai tam konuşucaktı ki birisi "Kai!" diye seslendi. O da elini kaladırdı 'bekle' manasında.

"Tamam, gitmem gerekiyor sonra görüşürüz." dedi gülümseyerek ve gitti. Arkamı döndüğümde Kai'ye seslenenin Matt olduğunu gördüm. Göz göze gelince gülümsedim insaniyet namına. O öküz yontulmamış ne mi yaptı? Kafasını çevirdi.

Bende havuzun yolunu tuttum.Bahçede bir tane golden gördüm. O nasıl bir sevimlilikti öyle ya. Azıcık onunla oynadım ve ardından kapalı havuza doğru yol aldım. Kapıdan tam geçicekken kızın birisi remen omzumu deşerek çıktı.

"Önemli değil!" diye bağırdım arkasından ama önemliydi sakat kalacaktım. Azıcık abartıyorda olabilirdim ama o 'zeki' beni ittirince daracık bir alan olduğu için diğer omzumu kapıya geçirmiştim. Ve en önemli detay; kapı demirdendi. Gözlerim doldu, canım baya kıymetliydi. Tabiki de kıymetli olacaktı. Sonuçta benim canımdı ve bir tanecik vardı şunun şurasında. Omzumu ovalayarak havuza doğru yol alacakken yine o sesi duydum.

"Balım?" diyen sese döndüm.Ya galiba ben bu havuza ulaşamadan ölecektim.

"Göktuğ, Göktuğ ve yine Göktuğ. Bende diyordum kendi kendime ne eksik diye meğer eksik senmişsin Göktuğ'cum ya cidden merak ettiğimden soruyorum neden kızlarla seni sürekli basan ben oluyorum?" dedim suratımı ekşiterek. Tamam gideri vardı çocuğun ama yani neden sürekli bana denk geliyordu.

"Bende aynı şeyi sana soracaktım Balım.Yoksa beni mi takip ediyorsun? Söyle bak kızmayacağım, biliyorum bu çok sık olan bir durum ben alışkınım yani benden hoşlanabilirsin ama biliyorsun ben tek eşliliğe karşıyım be güzelim. Üzerim seni" dedi gevşek gevşek gülerek.

"Göktuğ seni şurdan bir üzücem şimdi göreceksin platoniği de, tek eşliliği de ne yapıyım ben seni ? Bir kere tipim değilsin tatlım ve şuan omzum öyle bir ağrıyor ki acısını senden çıkartırdım ama ona bile halim yok." dedim tek nefeste.

"Omzuna ne oldu ? Onu boşverde niye gelmiştin sen buraya? Diğer kızlar nerde? Yoksa üç silahşör olmaktan mı vazgeçtiniz? Yoksa yüzmeye mi geldin? Bu kıyafetlerle?" dedi gülerek ve eliyle üstümü göstererek.

"Göktuğ yedin bitirdin beni Göktuğ. Ygs de bu kadar soru çıkmıyor be. Az sakin ol çocuk. Suyu izlemeye geldim ben." dedim bu kadar soruyu bu kadarcık cevaplayabilmiştim.

"Niye?" diye sordu sanki ona 'git soğan doğra' demişim gibi baktı.

"Çünkü suyu izlemek beni rahatlatıyor ve öğle arası sıkıldım." dedim gayet insancıl bir açıklama yaparak.

"Garip bir kızsın, ama sevdim seni sarı şeker. Sıkıldıysan hadi benimle gel eğlenelim seninle. Telefonumdaki bazı önemli fotoğrafları sana göstermenin zamanı geldi." dedi ve beni kolunun altına alarak çıkışa yöneltti. Sevdim ben bu çocuğu. Kapıdan çıkarken daha demin ki Golden'ı gördüm tam sevecektim ki;

"Hoşt ulan!" diye bağıran Göktuğ'u duydum ve ona 'ciddi misin?' bakışı attım. Beni hemen sürükledi oradan, bildiğin köpekten kaçtı. Bahçedeki bir banka oturduk. O sıra bir kaç kız bize bakınca Göktuğ ortaya göz kırptı. Kızların hepsi üzerine alındı. Bu çocukta boş durmuyor.

"Bu gördüğün aramızda kalacak sarı şeker yoksa bozuluruz."dedi bir ciddiyetle.

"Yok canım koskaca okulun gözbebeği Göktuğ Asıltürk'ün köpekten korktuğunu kimseye söylemem merak etme sen." dedim gülerek.

"Bak sarı şeker dedik bağrımıza bastık yaptığına bak. Neyse bak sana ne göstereceğim hazır mısın?" dedi gülerek. Cebinden siyah telefonunu çıkardı ve galeriye girdi.

"Hazırım, ay çok merak ettim." dedim ellerimi çırparak kafamı telefona yaklaştırdım ve o mağlum fotoğrafları gördüm. Benim gülme krizim böyle başladı. Herkesin başının belasıydı bu durum; en yakın arkadaşında bulunan eski ergenlik fotoğrafların ve kötü çıktıkların. Hepimizin elinde illaki bu kozlardan vardı. Göktuğ'nun en son açtığı fotoğrafta Osman zorla Matt'e sarılıyordu ve dudak büzmüştü. Matt'te de "alın bu malı üstümden" bakışı vardı. Göktuğ bu fotoğrafın 9. sınıfa ait olduğunu söylemişti. Biz ise bu fotoğrafı görmeye başladığımızdan beri kahkaha atıyoduk aralıksız. Arkadaşlar birbirlerini gülerken görünce daha çok gülesi gelir ya. Hah işte o durum da başımıza gelmişti. Kahkahalarımız bahçeyi inletiyordu ve insanların 'deli mi acaba bunlar' bakışlarına maruz kalıyorduk ama açıkçası umrumda değildi. En son ne zaman bu kadar güldüğümü hatırlamıyordum. Gülmekten ağrıyan karnımı tuttuğumda biri bankın arkasından telefonu kapıp önümüze geçti.

"Abicim sen bu fotoğrafları silmemiş miydin?" diye sordu kızgınlıkla Osman. Ama şuan onu ciddiye alamayacaktım hele ki o fotoğrafı gördükten sonra.

"Ahaha ama sen ç-çok şekermişsin Osman ya." dedim zar zor gülerek kalktım ve yanaklarını sıktım.

"Oy oy oy dudakta mı büzermişsin sen ya yerim." dedim gülerek ama o fotoğraf cidden çok güzeldi. İmkanım olsa kapak fotoğrafım falan yapardım. Sonrada Matt beni öldürürdü büyük bir ihtimalle.

"Balım bak benimde okulda bir havam var ve bu aramızda bir sır olarak kalacak, ve bir de ne zaman istersen yanaklarımı sıkabilirsin. Biliyorsun senin yerin bende ayrı güzellik." dedi gevşek gevşek.

"Şımarma Osman, iki dakika şımarma ya Osman." dedim.

"Şımarınca çok tatlı oluyorum değil mi?" dedi yakasını düzeltirken. 'Fiyakan yansın karşim' demek geldi içimden ama bunu tabikide Osman'a özellikle Göktuğ'un yanında söylemeyecektim.

"Sorma Osman şekerpare bir, sen iki numrasın gönlümde. Yalnız bu öğle arası ne kadar uzun sürdü değil mi?" diye sordum. Bahçeye baktığımda pek bir öğrenci kalmamıştı.

"Zil çoktan çaldı." dedi Osman. Ben ise ancak o zaman telefondan saate bakmayı akıl edebilmiştim. Cidden zil çalmıştı.

"Sizin burda ne işiniz var o zaman? Asıl benim ne işim var burada? Of ya derste dip boyası gelmiş kimyacının. Beni çoktan yok yazmıştır o zaten. Saç rengini bir görseniz sarıdan soğursunuz cidden. Zaten çakma sarışın beni görünce nasıl kıskanıyor anlatamam. Geçen derst-."

"Bu konuşmanın sonu gelmez Balım. Bunu okulun en gözde 2 erkeğine yapamazsın değil mi?" diye gözlerimin içine baktı Osman. Galiba yine azıcık konu dışına çıkmıştım.

"Ben şimdi ne yapıcağım o zaman? Siz niye derse girmiyorsunuz? Mal mısınız? Devamsızlık konusunda rahatız galiba en gözde beyler öyle mi?" dedim. Cidden bu devamsızlık konusundan nefret ediyordum.

"Bizim ders beden sarı şekerim. İçerde basket oynuyorlar hocada serbest bıraktı herhalde Osman buraya geldiğine göre, bence girme derse soyunma odasına git uzan biraz. Omzun acıyordu ya." dedi Göktuğ. Şimdiye kadar en mantıklı cümlesiydi ve cidden dinlensem iyi olacaktı.

"Haklısın hem omzum ağrıyor hemde baya üşüdüm, görüşürüz gençler." dedim. Gülerek ayağa kalkıp spor salonuna yürürken arkamı dönüp baktım. Benim kalktığım yere Osman oturmuş bana bakıyordular. Baktığımı görünce el salladılar. Şapşallar ya onları öyle görünce bende el salladım tam içeri gireceğim biri tekrar omzuma çarptı ve canım bu sefer daha çok yandı. Kafamı kaldırmadan kızmaya ve bağırmaya başladım.

"Ya cidden mi? Hep beni mi bulur? Oradan bana omuz atabilirsiniz diyor gibi mi duruyorum ben? Anlamıyorum cidden." dedim sitem ederek. Kafamı kaldırdığımda karşımda en son görmek istediğim kişiyi gördüm. Omzumun acımasına şaşmamalı çocuk hem kaslı hemde omuzu benimkinin 2-3 katıydı.

"Çemkirmen bitti mi ?" diye soran Matt'e gözlerim dolu dolu baktığımda yüz ifadesi azda olsa değişebilmişti.

"Abartma sarışın canını çok yakmış olamam tamam biraz ağırım ama yani o kadar da değil."

"Yok canım , benim canım yanar mı hiç ben metal kaplamayım zaten, aynı yeri daha demin demir kapıya vurdum ve üstüne demirden pek bir farkı olmayan sende omuz atınca canım doğal olarak yandı kusura bakma bana çarptığın için özür dilerim, kusuruma bakmayın." diyerek birkaç adım attım ki kolumdan tutup,

"Gel bir bakalım şu omzuna." deyip beni erkek soyunma odasına soktu ve çantasının yanına gidip bir şeyler aramaya başladı.

"Ne yapıcağız burada? Birisi görse yanlış anlayacak." dedim gözüm kapıdayken. Ya bu çocuk neden bu kadar dengesizdi?

"Kimse gelmez. Ayrıca senle beni pek yanlış anlaycaklarını sanmıyorum." dedi. Benle onu yanlış anlamazlarmış. Uzaktan erkek gibi mi duruyorum ben? Zevksiz. Benim gibi kıza dediği şeylere bak. Odun ya resmen odun. O sıra çantasından krem çıkartıp bana uzattı.Odunun içindeki azıcık insanlık kırıntılarını görmek gözlerimi yaşarttı.

"Ne yapacağım bunu ben?" dedim elimdeki kremi sallarken.

"Sence Balım onu ne yapabilirsin? Bir düşün istersen."

"Matt anlıyorum beni gıcık etmek sende bir hobi oldu ama sen anlamıyorsun beni. Şimdi bunu omzuma sürüceğim ya ama bu krem soğuk vurduğum kısım kızarık. Sürünce üşürüm ben şimdi. " dedim dudağımı büzüp yavru kedi gibi bakarken ama cidden tenim zaten alev alevdi o krem çok soğuk gelecekti.

"Yavru kedi gibi bakma yakışmıyor ve sür şunu bu havada üşümen açıkçası pek umrumda değil ki seninde olmasın. Sonuçta bu havada şort giyen bir şarışınsın sen." dedi elindeki suyu içmeye devam ederken. Aptal sarışın imasını görmemeye çalışarak;

"Bu açık sözlülüğün beni öldürüyor çocuk. Şortu giyerken ne yaşadığımı bende bilmiyorum ama yani şimdi fizik var ki giyiyorum ama bu seni hiç ilgilendirmiyor. Ben yine konu dışına çıktım ama karşında yazın bile hırkayla dolaşan biri var. Üşüyorum ve iyice üşüyeceğim diyorum. Anlıyor musun beni? Sanmıyorum anladığını ama neyse ya canım çok yanıyor en iyi süreyim ben bunu değil mi?" dedim tek nefeste. Yine düşmüştü çenem.

"Sen sürmezsen ben de sürerim kendin bilirsin." dedi gülerek. O gülümseyişteki imayı onun kafasına geçirmek istedim.

"Yok kalsın süreyim derken omzumu falan çıkartırsın sen. Şimdi güvenemiyorum sana ben." dedim küçük bir çocuk gibi. Ama oda çok olgundu bana göre. Ben ne yapabilirim ki? Tişörtümün bir askısını azıcık aşağı indirip kremi sürmeye başladım. Vurduğum yere değince parmağım, yüzümü ekşittim. Ya bir kapıyı neden demirden yapıyorsunuz kardeşim? sizin hiç mi vicdanınız yok? Üşümeye başladığımda kendime bir bed dua daha yolladım müstahak bana. Neden bu havada tişört şort giyerdim ki? Zaten soyunma odasıda ayrı soğuktu. Kansızlıkta olunca tam bir çile oldu. Ama iyi oldu bana bir taraflarım donsun ki dersimi alıyım ben. İşim bittiğinde;

"Teşekkür ederim." deyip gülümsedim ve kremin kapağını kapatıp Matt'e uzattım. Bir şey demeden kremi alıp çantasının yanına gitti kremi koyacaktı heralde. Bende kafamı öne eğip kollarımı birbirine bağladım. O sıra omzumun üstüne bol bir eşofman üstü bırakıldı. Kafamı kaldırdığımda mavi gözlerle karşılaşınca iyice heyecanlandım.

"Dikkat et, kirlenmesin." dedi 'dikkat et kendine' demek varken. Matt'den ne beklersin ki?

"Ya niye öyle dedin ki? Ben şimdi sen gidince ayakkabılarımla üstünde tepinecektim. Tüm sırrı bozdun sen şu an." dedim gülerek.

"Komikmiş." dedi soğuk soğuk.

"Ben güldüm."

"Ona şaşmamalı sürekli gülüyorsun, ortalıkta iylik meleği gibi dolaşıyorsun, çilek gibi kokuyorsun ve bana pembeyi anımsatıyorsun. Neden böylesin?" dedi ama pembeyi söylerken yüzünü baya bir ekşitti. Şimdi ona hiç 'gülüyorsun mutlu sanıyorlar' tribi atamayacaktım.

"Pembeyi severim. Aslında tüm renkleri severim. Sadece yeşille pek alakam yok gibi. O rengi görünce tabut geliyor aklıma direkt belkide ondan sevemedim. Ama fıstık yeşilini baya seviyorum çünkü antep fıstığına bayılıyorum ve bana onu anımsatıyor. Daha önce hiç yedin mi? " dedim gözlerinin içine bakarak. Çocuk bu konuya nerden geldiğimi pek anlayamadı. Haklıydı da açıkçası.

"Bardağın dolu tarafı diyorsun yani."

"Ben sana benim bardağımın boş tarafı yok diyorum. Çilek gibi kokuyorum çünkü yaşasın çilekli duş jelleri. Sürekli gülümsüyorum çünkü bembeyaz ve düzgün dişlerim var. Bunlar bana verildiyse belkide bu bir mesajdır hep gül demektir. Aynı şekilde seninde mükemmmel gamzelerin var. Azıcık gülmeyi dene, emin ol yakışacaktır. Bu arada bir gün sana antep fıstığı yediriceğim haberin olsun. Bu yaşa kadar yemeyip çok şey kaçırmışsın. Şimdide ben kaçıyorum, sana iyi antremanlar." dedim gülerek ve el sallayarak odadan çıktım. Kapıyı kapatır kapatmaz derin bir nefes verdim. Yine çok konuşmuştum ama ona azda olsa beni tanımasını sağlayacak cümleler kurmuştum. Binaya vardığımda birkaç göz bana dönünce tedirgin oldum ve üstümdeki şeye daha çok sarıldım. Açıkçası çok hoş kokuyordu. Ferah, temiz garip bir kokuydu. Matt gibi kokuyordu ama sevmiştim. Sınıf kapısının önünde kızları görünce onlara doğru hızlandırdım adımlarımı.

"Sarışınım seneyede giyerim diye büyük alacakken abarttın, kefende yaparım mı dedin? Bu ne kardeşim şort gözükmüyor." diyen Mileyna'ya abartma bakışımı attım. Ama cidden boyu uzundu ve benim şortum kısaydı, neyse ne onun üstünü giymek hoşuma gitmişti açıkçası.

"Kimin bu ? Sevdiğim bir markanın ama erkek modeli bende kuzenime almıştım." dedi Beste. Alışveriş canavarım oldu mu şimdi bu? Bir şeyide alma eksik kalsın Beste, ben şimdi açıklamayı nasıl yapıcaktım ki ?

"Bir arkadaşımın."

"Kimin ?" dedi Beste ısrarla.

"Tanımazsınız ya ." dedim. Tabi keşke azıcık yalan söylemeyi becerebilseydim.

"Yine sarışınlığın tuttu senin, tanımadığımız arkadaşın yok söyle hadi." dedi Mileyna. Aman ya söyliyim kurtulayım. Nasıl olsa yanlış anlaşılacak bir şey yoktu ki ortada. Ben niye bu kadar gerilmiştim?

"Matt'in." dedim tek nefeste.

"Baya tanımıyormuşuz cidden." dedi Beste.

"Bir şey varsa bilelim yani Balım." diye ağzı kulaklarına varan Mileyna'ya gözlerimi devirerek cevap verdim.

"Bir şey yok üşüdüm, onunda insanlık yapacağı tuttu verdi. Neyse onu geçin ben açım. Bu daha önemli." dedim. Öğle arası yemek yemeyince şuan Beste'yi bile bir hamburger olarak görüyorum.Acıkınca gözüm dönüyordü benim.

"Replik çalmasana, ama sen dedin ya ben de bir acıktım şimdi, gel kantine gidelim ama bak ısrar etme sen ısmarlıyacaksın. Tamam mı?" dedi kızılımız.

"Ben formuma dikkat etmeden yanayım ama size eşlik edebilirim." dedi Beste.

"Aslında Kai seni bana sordu." diyince Beste'deki heyecanı sezmeyeni 3 hayırlı uğurluyoruz.

"Ne dedi ki ? Niye sormuş beni? Neden sana sorduki beni ? Nasıldı böyle surat ifadesi?" diye ard arda soruları yapıştırdı Beste.

"Evrak mevrak dedi de açıkçası tam dinlemedim. Böyle bi yüzü falanda kızardı şimdi." dedim.

"Bir şey varsa bilelim esmer şekerim. Ben senin en yakın oda arkadaşınım." dedim. Mileyna'da Beste'yi kolunun altına almaya çalıştı. Kolunu attı ama boydan olmayınca geri çekti ve bu duruma biz baya bir güldük.

"Ne olucak be çekik gözlü, çekinik genli o. Genimiz uymuyor bir kere bizim, gidin ne yiyorsanız yiyin hadi işlerim var benim." dedi Beste.

"Ulan biz çocuk olsun yeter modundayız kız gen uyum kontrol testi yaptı iki dakikada." diyen Mileyna'yı kolundan çekerek sürükledim.

"Ama ben açım , gitmemiz gerek yoksa seni yerim." dedim bir ciddiyetle. Kantine vardığımızda aç olan ben bir tost, tok olan Mileyna bir pizza, ayran, iki çikolata, bir bisküvi aldı.Bir masaya oturduk. Tam yemeye başladık ki önümüzdeki iki sandelye çekildi. Göktuğ ve Osman oturdu.

"Tabi ki oturabilirsiniz gençler." dedi imayla Mileyna o sırada pizzayı yemeyi de ihmal etmedi.

"Sizin gibi güzel kızları yalnız bırakalım istemedik." dedi Osman yine kendine has gülümsemesini yaparak.

"Kahramanım benim!" dedim gülerek.

"Balım ya böyle herkesin içinde deme utanıyorum, biliyorum çok tatlıyım ama üçünüzede yetmem lazım." dedi Osman.

"Bu arada Beste nerde?" diye ilk defa konuya dahil oldu Göktuğ.

"Sanane." dedi Mileyna.

"Saman ye."diye cevap verdi Göktuğ. Giderek ergenleşiyorlardı.

"Acıkırsan beni ye." diye onu tamamladı Mileyna.

"Acıkma konusuna girmeyelim bence sen bize fark atarsın." dedi Göktuğ ve açıkçası haklıydı.

"Atarım tabi. Yemek ulan bu. Dünyada bundan güzeli var mı?" diye sordu Mileyna.

"Var tabi hemen sayıyorum . Baş tacımız Adriana Lima, Gisele Bündchen, Miranda Kerr, Alessandra Ambrosio, Ana Beatriz Barros, Barbara Palvin, Cintia Dicker..."

"Osman yeter. Bıraksak tüm VS mankenlerini sayıcaksın." dedim. Ulan bu kadar manken ismi ezberleyeceğine otur iki üç element ismi ezberle çocuk en azından bir işine yarasın.

"Yalnız size sadece Cintia Dicker diyorum." dedi Göktuğ. Hemen telefondan kızı açıp baktım. Turuncu, çilli garip bir kızdı. Her zevke hitap etmez ama beğeneni de çoktur bence.

"Göktuğ senin zevkine ben... Ya bir şey demiyim demiyim diyorum. O kadar manken arasından gittin onu seçtin. Hani Alessandra Ambrosio falan desen anlarım da Cintia Dicker nedir?" dedi Mileyna.

"Nesi yok ? Bak dikkat edersen nesi var diye sormuyorum çünkü her şeyi var. Ne kulp bulacaksın merak ediyorum kızıl?" dedi Göktuğ.

"Bir kere Alman asıllı Brezilya'lı. Nereli olduğu bile çok garip."

"Peki eyvallah, bu kızın nereli olduğu garip. Sen nerelisin kızıl ? Söyle de bilelim."

SELAM BEN SECRET WRİTER A! BEN YİNE BEN VE GİDEREK UZAYAN BÖLÜMLERİM. VOTE VEREN HERKESE ŞİMDİDEN ÇOK TEŞEKKÜRLER AMA YORUM YAPSANIZ YAZARLAR OLARAK ÇOK DAHA SEVİNECEĞİZ. HEPİNİZE ÇİLEKLİ DUŞ JELLERİ KADAR GÜZEL BİR GÜN DİLİYORUM.

Continue Reading

You'll Also Like

42.2K 943 19
Bakışları geceliğin açıkta bıraktığı tenimde dolanırken ona yaklaştım boynuna doladığım kollarımla ona daha çok çekilip "Özledin mi beni?" diye fısıl...
681K 45.5K 35
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
79.3K 3.8K 32
17 yıllık hayatında hep şiddet ile büyümüştü İzel Ece. Hayat ona hep zorluklarla gelmişti. Yaptığı tek şey evden okula, okuldan eve gitmekti. Onun ya...
53.2K 3.7K 18
"Bir adam ile yara bandının hikâyesini hiç duydun mu?" diye sordum meraksız bir tonda. Çünkü anlatmak istediğim sıradan bir hikâye değildi, kendi yaz...