-13-

74.3K 2.9K 88
                                    

Medya: Melek Ergeç

***

Oturduğum kanepeden etrafı incelerken odağımı kesinlikle sağımdaki kişiden uzak tutmaya çalışıyordum. Koltuğun iki ucunda oturan küçük çocukları andırıyorduk adeta. Dizlerimin üzerinde duran beyaz bez parçasına indirdim bakışlarımı. Beyaz demek yanlış olurdu tanımlamak için çünkü burnumdan akan kırmızı kana bulaşmıştı. Dizini durmadan hareket ettiren Mert'in endişesini az çok anlıyordum. Oturduğum yerden geri çevrilerek bahçeye açılan pencereye baktım. Az önce gelen Ahmet, İrem'le konuşmak için gözlerden uzakta olmayan bir yer seçmişlerdi. Konuşmalarına bile tahammül edemiyordu resmen. Tekrardan eski konumuma geri döndüm.

"Ne zaman gidebilirim evime?" İmalı soruma karşılık olarak düz bakışlarını bana çevirdi. Ne düşündüğü umurumda değildi benim tek derdim yaptığım utanç verici şeyden bir an önce kaçmaktı. Muhtemelen elli sene sonra karşısına çıkabilirdim gibime geliyordu. Bu utançla o kadar süre yaşayabilirsem tabii.

"Biraz daha kalsaydın, hem evi daha dikkatli kurcalamak için zamanın olmuş olurdu." Olduğum yerde donup kalırken bakışlarım da ona kitlenip kalmıştı. Yüzündeki alaycı ifadeyi okudukça yüzümdeki sıcaklık da artmaya başlamıştı. Aramızdaki soğuk savaş kaldığımız yerden devam ediyor demek ki. Güzel.

"Aynen, geçmişte yaşadığın diğer skandalları da öğrenmiş olurum hem." Zafer kazanmışçasına gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Gözlerinin kısıldığını fark ettiğimde bir sonraki hamlesini merak etmeye başlamıştım. Aynı zamanda tedirgin olmaya da.

"Akşama kadar sürdürebilirim senin çocuksu oyununu ama bildiğin üzere daha önemli işlerim var." Gözlerimi devirdim bakışlarımı ondan çekerek kenardaki vazoya odaklarken. Ahmet ve İrem'in konuşmalarının bitmesini bekliyor olmalıydı. Yoksa benimle amaçsız bir şekilde salonda oturmak tercihi olamazdı.

"Beni halanıza taktim etmek zorunda mısınız? Yanlış anlaşılma olduğunu söyleyebilirsin."

"Halam neyin yanlış anlaşılma olduğunu çok iyi bilir merak etme." Yanağımdaki sıcaklık tekrar artışa geçince bu sefer kalbim hızlanmaya başlamıştı. "Hem istemediğin bir şeyi zorla yaptıracak değilim." Şimdi de anlamsız bir şekilde pişmanlık hissetmeye başlamıştım. Onu kötü durumdan kurtarmak zorunda değildim tam olarak neyin içinde olduğunu bilmesem de. Annelerinin yokluğunu Halası kapatmış olsa gerek. Beynimde dönüp duran iki parça gazeteyi düşündüm yine. Annesinin ölümü... onun tutuklanması... henüz on dokuz yaşında olan birisi nasıl bu olayların içine sürüklenebilir ki?

"Benden korktuğun için mi kaçmaya çalışıyorsun bu evden? Seni alıkoyup babandan fidye istemeyeceğim, korkmana gerek yok." Düşüncelerimi dağıtan şey Mert'in olayları dramatize ederek beni alaya almış olmasıydı. Birkaç saniye ona anlamsızca baktım. "Dalga geçmek için uygun bir zaman değil. Az önce yaptığımız kavga açıklıyor bence neden kaçmaya çalıştığımı." Bu sefer ölümcül bakış atma sırası ona geçmişti.

"Bayılıyorsun değil mi her şeyi abartmaya? Özelini ben karıştırmaya kalksam muhtemelen merdivenlerden yuvarlanmaktan daha beter ederdin beni. İzinsiz yapılan her şeyden nefret ederim. Kötü çıkışımın sebebini anladığını sanıyorum artık." Bu ne demek oluyordu şimdi? Neden açıklama gereğinde bulunduğunu soracaktım ki evin kapısının açılmasıyla kendimi koltuktan fırlarken bulmuştum.

"Biz geldik!" Neşeli sesiyle evi aydınlatan İrem'in yüzü, abisinin "kör ya da sağır değiliz," diyerek karşılık vermesiyle yer çekimine maruz kalmıştı. Aynen, ben abartı kraliçesi Mert ise ruh ve neşe sömürücüsüydü. Ne güzel bir uyum?

Örümcek Ağı |1Where stories live. Discover now