-20-

66.6K 2.4K 70
                                    

"Kendini uzaklaştırmana gerek yok."

Bunu bana Mert söylüyordu. Kısa bir süre önce yaşananlardan sonra hiçbir şey olmamış gibi aynı samimiyetle devam edecektim. Bunu düşünmesi bile saçmalıktı. "Kendimi uzaklaştırmama gerek yok öyle mi? Arkadaşınız bütün suçu üzerime atıp elinde olsa beni öldürecek duruma gelmişti. Hatırlıyorsan onu tutamıyordun bile Mert." İrem endişeli gözlerle abisine baktı. Evet, bu kadar tepkili olacağımı zannetmemişlerdi galiba. Mert konuşmam üzerine yanıt vermezken kardeşi devraldı.

"Ceren'in tek isteği benim iyi olmamı sağlamaktı bu yüzden de suçluyu-"

"Ceren'in ne düşündüğü umurumda değil İrem." Dedim kaba olmayı umursamadan lafını bölerek. "Benim umurumda olan tek gerçek sendin. Bu kadar kısa sürede kurduğumuz arkadaşlığımızdı. Hiçbir şeyden haberim olmadığı halde seni ele verdiğimi söylediler. Daha bunun ne demek olduğunu bile anlamazken." Konuşma sonlara doğru gidiyordu. Garip bir şekilde içimde sona varmanın getirdiği burukluk vardı.

"Öylece telefonu yüzüme kapattığında neye uğradığımı şaşırdım. Geçen süre boyunca da düşünmekten kafayı sıyırıyordum neredeyse. Neden ilk önce benden şüphelendiler? Neden sorma zahmetinde bile bulunmadılar?"

İkisinin de bakışlarında yakaladığım garip bir ifade vardı. Sanki ilk kim söyleyecek diye bekliyor gibiydiler. Düşündüğüm olmuştu; Mert soğukkanlılığını koruyarak bütün ciddiyetiyle konuşmaya başladı.

"İlk senden şüphelendim çünkü odamı kurcalamanın mantıklı bir açıklamasını bulamamıştım o zaman. Hatalı olan sen değildin, kutuyu açıp bakman için kucağına bırakan bendim. Oradakileri göstermeseydim seni de şüpheli olarak göstermezdim kimseye."

Olduğum yerde sıcaklık düşmeye başlıyordu yavaş yavaş. Nefes alamıyordum. Az önce kendimi savunmaktan geri durmazken şimdi söyleyecek bir kelime bulamıyordum. Kendi kendimi düşürmüştüm bu duruma. Aralarındaki sırları öğrenmek için Mert'in odasına girmiş gibi görünüyordum. Daha sonra fotoğraflarda görmemem gereken İrem'in küçüklüğü.... Bütün bunlardan habersiz olsam da bütün oklar beni gösteriyordu.

Kulaklarımdaki uğultu gittikçe artıyordu. Arkamı dönüp ters yöne doğru adımlarken İrem'in ismimi bağırmasına da kulaklarımı tıkadım. Konuşmak istemiyordum, kendimi açıklamak istemiyordum. Ne zaman bunu yapmaya çalışsam işler daha çok çığırından çıkıyordu. Yaptığım yanlışların bedelini ödüyordum tam olarak; kendimi onlara açıklayamıyordum.

Ne kadar yürüdüğümü bilmiyordum ama mahallemize geldiğimde dizlerimin bağı da çözülmek üzereydi. Artık eve varacak en ufak bir gücüm kalmamıştı. Kendimi çöp konteynırın yanında bir kaldırıma bıraktığımda az önce kaçmaya çalıştığım düşüncelerim de akbaba gibi zihnime üşüştüler tekrardan. Hıçkırıklara boğularak ağlamaya başlarken kafamı dizlerime gömdüm. Şimdi nefes almam da bir hayli zorlaşmıştı ama umurumda değildi. Okul üniformamla kaldırımın birinde hıçkırarak ağlıyordum. Dışarıdan bakılınca durumumun ne kadar berbat olduğunun az çok farkındaydım.

"Bakar mısın?"

Hemen yanı başımdan gelen sesle birlikte kafamı gömdüğüm yerden yukarı kaldırdım. Kaldırır kaldırmaz üç tane benim yaşlarımdaki kızlarla göz göze gelmiştim. "Dedim size o diye!" Bana seslenen kız zafer kazanmışçasına bağırdığında ben daha ne olduğunu çözmüş sayılmazdım. "Pardon?" Elinde sigara tutan diğer kız göz devirerek cebinden çıkardığı kâğıt parayı konuşan kıza uzattı. Diğeriyse bütün bunlardan uzakta benimle ilgilenmeye başladı.

"Bizi tanıdın mı? Aynı sınıftayız. Gerçi yeni geldiğin için tanışma fırsatı bulamadık hiç. Ben Özlem." Burnumu çekerek uzattığı elini sıktığımda dediği gibi aynı sınıftan olduğumuzu da hatırlamıştım. Her zaman birlikte takılan üç kızdan başkası değildiler. "Elif!" sigara içen kız umursamaz edayla elini havaya kaldırdı. En son olarak bana seslenen kız da yanıma oturarak kendisini tanıttı.

Örümcek Ağı |1Where stories live. Discover now