-8-

97.6K 3.5K 155
                                    

Medya: Melek Ergeç

***

Elimdeki poşetleri sallayarak boş sokakta yürürken aklımı da az önce çıktığım markette bırakıp gelmiştim. Neden bu kadar ısrarcı davranıyordu çözemiyordum. Tamam, kardeşi onun onaylamadığı bir şeyi yapmış olabilirdi ama onu bu şekilde cezalandırmak akla mantığa uymuyordu. İçimde biriken şüpheler o kadar fazlaydı ki arkama dönerek peşimde olup olmadığını kontrol etme gereği duymuştum. Hiç kimse yoktu..

Nefesimi dışarı üfleyerek cebimden çıkardığım anahtarla kapıyı açtım ve içeri girdim. Her şey bıraktığım gibiydi. İrem hayalet görmüş gibi bembeyaz kesilmiş yüzüyle oturduğu yerden dışarıyı izlemeye devam ediyordu. Elimdeki eşyaları mutfak masasına bıraktıktan sonra akşama ne yemek yapacağımı düşünmeye koyuldum.

Hiç beklemediğim bir anda kendimi annemin bırakıp gittiği boşluğu tamamlarken bulmuştum on üç yaşımda. O boşluk tamamlanmıyordu aksine sen ne kadar çok şey katarsan bir o kadar eksiliyordu. Çamaşırları, bulaşıkları yıkamak evin eksikleriyle ilgilenmek koruduğun eski düzeni aynı tutmaya yetmiyordu. Bu ev taşındığımız kaçıncı yerdi artık saymayı bırakmıştım. Ne babam ne de ben annemin yokluğunu hasarsız onarabilmiştik. Kanserin bizden aldığı bir tek annem değildi ne yazık ki. Ondan sonra aile denen o bağı da kurutmuştu bu hastalık.

Doğrama tahtasındaki malzemeleri küçük kaplara toplarken elinde tuttuğu iki kravatla babam mutfak kapısının eşiğinde belirmişti. "Kırmızı çizgili olanı takmayı aklının ucundan bile geçirme," dedim tekrardan doğrama işine geri dönerek.

"Daha hangi gömleği giyeceğimi söylemedim ki." Elimdeki bıçağı kenara bırakarak derin bir nefes aldım. Hayır, aptal yerine konulmak kesinlikle hoşuma gitmiyordu. "Bütün gününü bulmaya harcadığın gömleğini sadece ben değil bütün komşular biliyor baba." Babam yüzünü asarak arkasını döndü ve mutfaktan çıktı. Onun peşinden gelen İrem yüzündeki uçuk tebessümle beni izliyordu.

"Keşke babam da bana fikirlerimi sorsaydı diye düşünmeden edemiyorum size baktığım zaman. Babanla olan ilişkini birazcık kıskanmış olabilirim."

Hemen önümde bir sandalye çekerek oturan İrem yüzünü avuçlarının arasına alarak beni izlemeye koyuldu. Dışarıdan bakıldığı zaman ona hak verebilirdim ama durum sandığı gibi değildi.

"Annemin vefatından sonra ikimiz de kendimizi avutmanın yollarını aradık durduk. Babamın kaçışı işiydi. O kadar meşgul ediyor ki kendini beni geçtim kendisini bile unutuyor." İrem kaşlarını çatarak beni dinlerken hiç beklemediği şeyleri itiraf etmiştim ona.

"Ya senin kaçışın neydi?"

Onunla kısacık göz teması kurduktan sonra boğazımı temizledim konuşmadan hemen önce. "Benimkisi yalnızlıktı. İnsanlardan uzak durarak kendi kendime yetmeye çalışıyorum. Böylece annemin yokluğunu unutmaya çalışıyorum." İrem bir şey söylememişti. Sadece elinde döndürüp durduğu telefonunun siyah ekranına bakıyordu arada sırada.

"Abinle markette karşılaştım." Gözleri anında beni bulurken oturduğu yerden ayağa fırladı telaşla. "Ne dedi sana? Ne konuştunuz? Ahmet'le ilgili bir şey söyledi mi?" soruları o kadar hızlı sormuştu ki bir anda neye uğradığımı şaşırmıştım. Birini bu kadar sevmeyi hayal gücüme bile sığdıramıyordum. Bir insan nasıl olur da önceliği kendine değil de bir başkasına verirdi?

"Geri dönmeni istiyor sadece."

"Geri dönmem gerekiyor işte. Çocuk benim yüzünden dayak yiyor orada ben burada keyif sürüyorum." İrem telaşla sağa sola gidip gelirken elimdekileri kenara bırakarak onu sakinleştirmeye çalıştım. "İrem lütfen sakin kalmaya çalış. Burada resmen acı çekiyorsun sen ne keyif sürmesinden bahsediyorsun?" Yine ağlama krizlerine girmişti işte. Çaresizce bana sarılıp ağlamaya başlarken onu zorla burada tuttuğum için pişmanlık duymaya başlamıştım yavaştan. Belki de Mert haklıydı teselli konusunda berbat birisiydim. Aralarında geçen her neyse sadece abi sahiplenmesi konusunun dışında kalıyordu.

Örümcek Ağı |1Where stories live. Discover now