-31-

63K 2.4K 182
                                    

***

Çok mu geç kalmıştım? Ya da kader ağlarımızı örerken bilerek bütün iplerin dizilişini bozmuştu. Çünkü hiçbir zaman doğru zamanı yakalamamız mümkün olmazdı. Büyük bir deprem olmuştu ve ikimiz de enkazın derinliklerine gömülmüştük. Mert ve benim aramdaki tek fark; onun yıllardır bu enkazın içinde yaşadığıydı. Şimdi suların altında kalmıştım. Banyonun açık kapısından görünen küvetin dibindeydim. Üstelik beni orada bırakan Mert'ten başkası değildi.

"Beni buraya veda etmek için mi getirdin?"

Bakışlarındaki soğukluğu görünce istemsizce dudaklarımdan kendimi bile dehşete düşüren korkunç tebessüm kopmuştu. "Her şeyin sonundayken bile duvarlarını üzerime yıkmaktan çekinmiyorsun. Bu kadar acımasız olamazsın." Artık her şeyin sonundaydık. Onu intikamın pençesinden çekip alamayacağımı anlamıştım. Şimdiyse bir veda için savaşıyordum.

"Yaşamak için fazlasıyla ölüyüm ben Melek, keşke beni hiç tanıma fırsatı vermeseydim sana."

Zamanı duraklatan şeyler vardır. Peş peşe sıraladığı kelimeler nadiren yaşanan zamanın duraklamasına sebep olmuştu. Dudaklarım hafif aralanırken şimdiye kadar yaşadığım bütün kötü olayları düşündüm. Yine de onunla hiç tanışmamış olmayı diler miydim? Asla.

"Sanırım gerçeklikten uzak olduğumu vurgularken neyi kast ettiğini anladım. Bir kitabın sayfalarında yaşamıyoruz seninle. Her şeye gücümün yeteceğini düşünmüştüm ama sen bana bunun imkânsız olduğunu kanıtladın. Ne ben ne de sevgim senin için yeterli olamaz. Dediğin gibi; keşke hiç tanımasaydık birbirimizi. Veda etmeyi bile beceremiyorsun."

Gözlerimdeki yaşlar kurumuş yerini soğuk rüzgârın esintisine teslim etmişti. Üşüyordum. Hiddetle yanından geçip gitmek istediğimde bileğimden yapışan elleri her an bırakacak gibiydi. Yanında kalmamı istiyordu fakat durdurmaktan çekiniyordu. Kafamı yukarı kaldırdığımda gözlerinde gördüğüm özlem hissi beni boğulmamak için çabaladığım suların en derinlerine gömmüştü.

"Seni hiç kimseye duyamayacağım kadar özlem hissiyle seviyorum. Karşılaştığımız ilk andan itibaren bu imkânsızlık sonucunda sahip olacağımız özlemi duyuyorum. Ve bu his nefes aldığım her saniye beni öldürüyor."

Kısık sesindeki çaresizlik beni kelimelerle açıklamayacağım şekilde yaralıyordu. "Lütfen gitme." Dediğim anda kolumdaki elini çekerek aramızdaki mesafeyi açtı. Bu sefer ona tutunan ben olmuştum. "Mert." Ağlamaklı sesime karşılık yüzüme bile bakmamıştı. Tutmaya çalıştığım kolumu bütün gücüyle ittirdi. "Melek git buradan!" artık sesindeki öfkeyi hissedebiliyordum. Tutunmaya çalıştığım yerden sonsuza kadar sürgün ediliyordum.

Çabalarımın yanıtsız kaldığını fark ettiğimde ağır adımlarla kapıya doğru ilerledim. Fakat gıcırdayarak açılan kapının eşiğinde görünen kişi ikimizin de görmeyi planladığı o son kişiydi. Yüzündeki çizgileri görür görmez gözümün önünde canlanan gazete parçalarındaki anılar olmuştu. Mert'in intikam hissini besleyen o haberde annesinin ölümüne sebep olan kişinin bakışları mevcuttu. O kişiyse Mert'in dayısından başkası değildi.

İçimde yeşeren korkunun sebebi o değildi. Bakışlarımı arkamda duran Mert'e çevirerek asıl korkumun odağına yöneldim. İşte bütün korkumun sebebi o'ydu. Mert'in donuk bakışları onu henüz kendisini hazırlayamadığı intikamın ortasında bulmasına sebep olmuştu. İçeri adımını attığında korkuyla birkaç adım geriledim. Böylece Mert'le aynı çizgide durmuş olduk.

"Uzun zaman oldu ama bıraktığım çocuk aynı şekilde yerinde duruyor."

Garipti çünkü Mert'e karşı en ufak bir öfke görünmüyordu gözlerinde. Tam tersi; Mert'in nefretine sebep olacak sevgi hissini barındırıyordu. "O çocuk sadece görünüşten ibaret. Gerisinde hiçbir şey bırakmadığımdan emin olabilirsin." Cümlesini bitirir bitirmez belinden çıkardığı silahını hazır konuma getirerek dayısına doğrulttu. Tepki bile verememiştim. Sadece izlemekle yetinebilmiştim bütün bu olanları.

Örümcek Ağı |1Where stories live. Discover now