❦ Tutku Meyvesi | 25/1

En başından başla
                                    

En azından Yağız hakkında emin olmadığı duygulara sahip olduğu doğruydu. Sonra bu konuda haklıydı. Karnında neredeyse hiç tanımadığı, iç dünyasını bilmediği bir adamın bebeğini taşırken o adama karşı duyguları olması da cabasıydı. Üstelik bu işin sonu nereye varacaktı, orası meçuldü.

Misafirleri uğurladıktan sonra oldukça yorgun olduğu için odasına çekilmek isteyen Nağme, Yağız'ın bu konuda onu yalnız bırakmayışına sevinmişti. Yastığını dikleştirip oturduğunda yanında aynı şekilde duran adama baktı. Kendisini seyrettiği hâlde bakışları dalgındı Yağız'ın. Kim bilir neler düşünüyordu o an. Merakına daha fazla karşı koyamadı. "Yağız."

"Efendim?"

"Sen iyi misin?"

"İyiyim tabii. Nereden çıktı bu?"

"Akşamki telefon görüşmesinden sonra dalgın ve düşünceli bir hâle büründün. Kendini iyice kapattın." Bu konuda endişeliydi kadın. Neler olduğunu anlamak, çözmek istiyordu. "Bir sorun mu var?"

Bir an duraksadı fakat tavrını bozmadan "Çözemeyeceğim bir konu değil." yanıtını verdi Yağız. "Yani senin endişelenmeni gerektirecek bir durum yok."

"Emin misin?"

"Evet."

Güven veren bakışlarla sözlerini onaylayan adama inanmak istedi Nağme. Üstelemedi daha fazla. Ancak bir şeyler olduğuna da emin gibiydi. Uzanıp karnına dokunan adama baktı. Sevgiyle karnını okşayan Yağız'ın düşünceli tavrı aniden ilgili ve sevgili bir babanın yüz ifadesine bürünmüştü. "Mutlu musun?" sorusunu yöneltti adama. Kendisinin aksine o ne istediğini bilen, mutlu ve heyecanlı bir babaya benziyordu. Kendisi ise nereye sürüklendiğini bile anlamayan dalgın bir kayık gibiydi.

Tereddüt dahi etmeden "Mutluyum Nağme." dedi Yağız. "Sadece baba olacağım için değil, senden bir çocuğum olacağı için de mutluyum. Uzun zamandır baba olma özlemi duyduğum doğru. Ama bu duyguyu ancak seninle böylesine derinden hissedebilirdim. Bu bebeği özel kılan da bu."

Durgun bir ifadeyle "Yarın eve döneceğim." dedi tek seferde. Sakladığı bunca sırra rağmen hiçbir şey olmamış gibi evine dönmek zor geliyordu. Artık o eski Nağme değildi. O eski dürüst, lafını sakınmayan, içi dışı bir kız değildi ki. Olamazdı da. Yaşadığı şeyler onu ister istemez değiştirmişti. Bu yüzden tedirgindi. Sanki evdekiler gözlerine baktıklarında anlayacaklardı. Abisi gözlerine bakacak ve anlayacaktı. Bize bunu nasıl yaparsın diyecekti, bağırıp çağıracaktı. Kırıp dökecekti.

Yağız ise başını sallamakla yetindi. Gitme diyemezdi. Gideceğini, gitmesi gerektiğini biliyordu. "Sizi özleyeceğimi biliyorsun."

"Sen de gitmek zorunda olduğumu biliyorsun."

Onaylarcasına başını sallamak dışında yapabileceği bir şey yoktu adamın. Ne diyecekti, gitme diyemezdi ya. Gitmek zorunda olduğunu bilmese gitmesine bir an olsun izin vermezdi. Ama şartlar belliydi. Nağme'nin de bir ailesi olduğunun bilincindeydi, buna göre davranmalıydı.

Işığı kapatıp loş gece lambası eşliğinde uzandıklarında birbirilerine bakarak uyudular. Yağız ise Nağme'den çok sonra uykuya daldı. Uzun bir süre onu seyrederek vakit geçirdi. Uyku denen meret bir türlü gelmek bilmiyordu. İşler öylesine karışmıştı ki içinden nasıl çıkılacağı büyük bir muammaydı. Sabahın neler getireceği belli olmazdı en nihayetinde. Gözlerini yumarak kendini uykunun derin kollarına bıraktı.

●●●

Öğle ortasında neden burada olduğunu hâlâ bilmiyordu Serra. Karşısında bu şoför parçasıyla ne yaptığına dair en ufak bir fikri yoktu. Sadece Tuna'ya biraz yakın olabilmek için buluşmuştu. En azından Tuna'nı arkadaşı olduğuna inandırmak ve ilk fırsatta onunla gerçekten arkadaş olabilmekti niyeti. Sonrası ise kolaydı. Bir şekilde onu etkiler ve emeline ulaşırdı, işte bu kadar basitti. "Beni buraya neden çağırdın?" Burnu düşse yerden almayan, tepeden bakan bir tavırla sormuştu bu soruyu. Gerekmedikçe bir dakika bile fazla kalmak istemiyordu bu adamın yanında. Onda rahatsız edici bir şey vardı. Gözlerini kendisine dikiyor ve dikkatle bakıyordu. Kuşkucu ve inceleyici bir havası vardı. Sanki yakaladığı uzaylıyı inceleyen bir bilim adamı edası takınmıştı bakışlarını onunla buluştururken.

"Tuna'yı..." Sabırsızca aralarındaki sessizliği bozdu Berkan. Kızın ağzındaki baklayı çıkarmak istiyordu. Gerçi onun ne tür bir kadın olduğunu çoktan anlamıştı ancak onu uyarmayı bir borç biliyordu. Tuna'ya yaklaşmaması gerektiğini bilmeliydi. Sessizliği bozmak için alelacele kurmaya çalıştığı cümleyi düzeltti. "Tuna Bey'i nereden tanıyorsunuz?"

Bilmiş bir tavırla tepki verdi Serra. "Bu seni neden bu kadar ilgilendiriyor?" Soruyu yöneltirken tek kaşını kaldırıp onu ezen ifadesiyle süzdü adamı. Ve vurucu darbeyi geciktirmedi. "Sen onun şoförü değil misin?"

Gözlerini kısıp incelediği kadına iğrenir gibi baktı. Bir böceğe bakarcasına. Bu kadınla, böyle düşünen bir kadınla ne konuşabilirdi ki? Tek derdi güç, para, şan, şöhret olan biriyle oturup ne konuşabilirdi? Şuan ne yaptığını bile anlamıyordu Berkan. Onunla neden görüşmek istemişti? Onu uyarmak için. Tamam, o zaman bunu başka bir yolla yapabilirdi. Onunla daha fazla muhatap olmadan. Ayağa kalktı, "İzninle." diyerek lavaboya gider gibi Serra'nın yanından ayrıldı ve masada tek başına etrafı seyreden kadını bırakıp kasaya yürüdü. Kasiyerden kâğıt ve kalem istedi ve bir şeyler karaladıktan sonra görünmeden çıkıp gitti.

Beş dakika oldu, on dakikayı geçti. Ses yoktu. Yaklaşık yirmi beş dakika bekledikten sonra oflayıp poflamaya başladı etrafına bakınarak. Yanına yaklaşan garsona Berkan'ı sordu.

"Beyefendi hesabı ödeyip kalktı, size de bu notu bıraktı."

Kaşlarını çattı Serra. "Ne demek kalktı?" Önüne uzatılan kâğıtla karşı karşıya geldiğinde şok olmuştu. Notu okumaya başladı.

"Tuna'dan uzak dur. Onun senin gibi tiplerle işi olmaz."

Neye uğradığını şaşıran kız bu duruma bir türlü anlam verememişti. Bu işte bir şeyler yok muydu gerçekten? Birden var olan bu adamın yine aynı ışık hızıyla yok olması... Peki, kimdi bu adam? Gerçekten bir şoför parçasından mı ibaretti yoksa başka bir özelliği de var mıydı? Bir soru daha, onu dinleyecek miydi? Vazgeçecek miydi Tuna'dan ve onun sunacağı lüks yaşamdan? Hiç tanımadığı bu adamın uyarısıyla hayallerinden vaz mı geçecekti?

...

*

YAZAR NOTU: Herkese merhabalar! 🖐️✨ Öncelikle sizleri çok sevdiğimi ve bu nedenle unutmamın da mümkün olmadığını bilmenizi isterim. Önceki bölümdeki tüm duyurular hâlâ geçerli. Ben şuan Ankara'dayım ve yeni bir düzen kurmaya çalışıyorum. Yani buraya taşınmaya niyetim var, bunlar için uğraşıyorum ve kesinleşince sizlerle de detayları paylaşacağım. Ama şuan sizin bilmeniz gereken kısmı şu, eskisi gibi bol internetli ve bol zamanlı bir dönemden geçmiyorum. Bu bölümü bile paket internetimle yazdım. Yakında aksilik çıkmazsa işe gireceğim ve ev tutma gibi bir niyetim var. Bir ev beğendim bile. 🙏💖 Tüm bunların yanı sıra hem internet hem zaman kıtlığından düzenli yeni bölüm ne yazık ki yazamıyorum ama böyle vakit buldukça yeni bölümler paylaşmaya devam edeceğim. Sizden tek ricam, duyuruları takip etmeniz ve duyurularda yazdıklarımı gördüğünüz hâlde yeni bölüm konusunda ısrar etmemeniz çünkü ben her boş vaktimi zaten sizlere yeni bölüm yetiştirmek için kullanıyorum. Her an kalbimdesiniz, bunu unutmayın. Bana destek olmak istiyorsanız sürekli yeni bölüm isteyen baskıcı yorumlardansa hikâyenin içeriğiyle alakalı yapıcı yorumlarla beni mutlu edebilirsiniz. İşte böyle canlarım, ben de yavru bir kuştum ve yuvadan uçma vaktim geliyor, umarım her şey umduğum ve umduğumuz gibi olur. Hepinizi çok seviyorum, bol kokulu öpçükler! 😘

Tutku Meyvesi | Taşıyıcı Anne Serisi 1 ღBİTTİღHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin