XLI

30 4 0
                                    

43

Niçin durup da kendi kendime, Provis'e karşı duyduğum tiksintide Estella'nın ne kadar payı olduğunu sorayım? Estella'yı karşılamaya giderken kendimi zindan kirinden arındırmaya çalıştığım zamanki duygularım... bir de şimdi, barındırdığım bu kaçakla güzeller güzeli, gururlular gururlusu Estella arasındaki uçurumu düşünürken kapıldığım duygular... bunları ne diye karşılaştırayım da yok yere oyalanayım? Nasılsa ne yolumu düzletmeye yarar bu, ne de öyküyü iyi bir sonuca bağlamaya; ne Provis'e bir yardımım dokunur, ne de ben kendim temize çıkmış olurum.

Adamın anlattığı öykü içime yeni bir korku salmıştı; daha doğrusu içimde zaten var olan korkulara yeni bir biçim vermişti. Compeyson yaşıyorsa, Provis'in döndüğünü de öğrenirse ne yapacağını kestirmek için falcı olmaya gerek yoktu. Compeyson'un Provis'ten ne denli korktuğunu ben, belki ikisinden de iyi biliyordum. Compeyson anlatıldığı gibi bir adamsa can düşmanından temelli kurtulmak için bir an bile duraksamaksızın en tehlikesiz yolu, yani muhbirliği seçeceğinden kimsenin kuşkusu olamazdı.

Provis'e Estella'dan hiç söz etmemiştim. Etmeyecektim de. Daha doğrusu, içimden verdiğim karar buydu. Gelgelelim İngiltere'den ayrılmadan önce Estella'yı da, Miss Havisham'ı da görmemin zorunlu olduğunu Herbert'e söyledim. Provis'in bize yaşamöyküsünü anlattığı günün akşamında, baş başa kaldığımız sıradaydı. Hemen ertesi gün Richmond'a gitmeye karar verdim; gittim de.

Brandley'lere vardığımda Estella'nın oda hizmetçisini çağırdılar. Kız bana Estella'nın kent dışına gitmiş olduğunu bildirdi. Nereye? Satis Köşkü'ne gitmiş, her zamanki gibi. Pek her zamanki gibi denemezdi, çünkü oraya şimdiye dek bensiz hiç gitmemişti. Ne zaman döneceğini sordum. Aldığım yanıtta beni şaşırtan bir çekimserlik vardı. Hizmetçi kız hanımının geri gelirse bile ancak kısa bir süre kalacağını söyledi. Bu yanıta verebildiğim tek anlam, anlamsızlığının belirli bir kasıt taşıdığı, kafamı karıştırmayı amaçladığıydı. Gerçekten de bu lafın içinden hiç çıkamayarak eve döndüm.

Provis kendi evine gittikten sonra, geceleyin Herbert'le bir kez daha baş başa verdik (Provis'i her zaman evine ben götürüyor, her zaman da dört bir yanı bir sıkı kolaçan ediyordum). Yaptığımız görüşmede, ben Miss Havisham'lardan dönünceye kadar İngiltere'den ayrılma konusuna değinmemeyi kararlaştırdık. Bu arada, Herbert de ben de bu konuyu açmanın en iyi yolunu ayrı ayrı düşünecektik, onun kuşkulu birilerince gözetlenmekte olduğundan korkuyormuş gibi mi yapacaktık, yoksa şimdiye kadar hiç yurtdışına çıkmamış olan ben bir gezi önerisinde mi bulunacaktım? Onun benim ağzımın içine baktığını, ne dersem hemen yerine getireceğini ikimiz de biliyorduk. Şu tehlikelerle dolu konumda uzun süre kalmasının söz konusu edilemeyeceğini de biliyorduk.

Ertesi gün, köye gidip Joe'yu görmem zorunlu imiş gibi numara yapma alçaklığında bulundum; ama zaten Joe'ya, Joe'nun adına karşı yapmayacağım hiçbir alçaklık kalmamıştı ki artık! Benim yokluğumda Provis çok dikkatli davranacak, benim yaptığım bekçiliği de Herbert üzerine alacaktı. Köyde yalnızca bir gece kalacaktım. Dönüşümde de, beni daha büyük çapta bir beyefendi yapmak için sabırsızlanan Provis'in tasarılarını uygulamaya başlayacaktık. O zaman aklıma geldi ki denizi aşıp gitmenin en kestirme yolu belki de buydu; büyük çapta bir beyefendi olabilmek amacıyla alışverişler falan yapmak istiyormuşum gibi görünmek.

Miss Havisham'ı görmeye gitmenin yolunu böylece yaptıktan sonra, ilk sabah arabasıyla, daha ortalık ağarmadan yola çıktım. Biz kırlara adamakıllı açıldığımız sırada gün, bulut partallarına, sis çaputlarına bürünmüş bir dilenci gibi sürünerek, tir tir titreyip inildeyerek sökün etti. Yağışlı bir yolculuktan sonra Blue Boar Hanı'nın önünde durduğumuz zaman avlu kemerinin altından kim çıksa göreyim? Bentley Drummle! Elinde kürdanıyla dişlerini karıştırarak arabaya bakmaya geldi.

Büyük UmutlarWhere stories live. Discover now