XII

78 7 0
                                    

13

Daha ertesi gün Joe'nun benimle Miss Havisham'lara gelmek üzere bayramlıklarını giydiğini görünce yüreğim sızladı. Ama elden ne gelir? Kendisi, böyle bir günde ille takım elbisesini giymenin zorunlu olduğuna inanmıştı. Gündelik iş kılığının ona çok daha yaraştığını söylemek bana düşmezdi. Hele onun, salt benim için kendini böyle cendereye soktuğunu, yakalığının arkasını dimdik kaldırarak tepesindeki saçların ibik gibi kabarmasına yol açmasının salt benim hatırıma olduğunu bilmek ağzımı dilimi daha da bağlıyordu.

Kahvaltı sırasında ablam da bizimle kasabaya geleceğini, Pumblechook Amcalara ineceğini, "kibar hanımefendimizle işimizi bitirdiğimizde" gelip onu oradan alabileceğimizi bildirdi. Onun durumu böyle dile getirişini, Joe'nun hiç de hayra yormadığını anladım.

Joe dükkânını o günlüğüne kapattı; kırk yılda bir işinin başından ayrıldığı zamanlarda yaptığı üzere kapının üzerine tebeşirle, "Yok" diye tek bir hece, yanına da sözümona gittiği yönü belirten bir ok resmi çiziktirdi.

Kasabaya yürüyerek gittik. Ablam, başında kunduz kürkünden yapılma kocaman şapkası, içinde "İngiliz Kraliyet Mührü" varmışçasına taşıdığı hasır sepeti; takunyaları, omzunda şalı ve güneşli olmasına rağmen elinde şemsiyesiyle önden önden gidiyordu. Bu eşyaları yükünün ağırlığını belirtmek için mi, yoksa caka satmak için mi taşıdığını kestiremiyorum. Ama bunun bir tür varlık gösterişi olduğunu sanıyorum; Kleopatra filan gibi ünlü kraliçelerin törenler, gösteriler düzenleyerek tüm zenginliklerini, hazinelerini gözler önüne sermelerini andıran bir davranış.

Pumblechook Amcalara geldiğimizde ablam hemen içeri dalarak bizden ayrıldı. Saat öğleye yaklaştığından Joe ile ben de dosdoğru Miss Havisham'ın köşküne yollandık. Kapıyı her zamanki gibi Estella açtı. Estella görünür görünmez Joe da şapkasını çıkararak iki eliyle birden tartmaya başladı. Öyle bir dikkatle tartıyordu ki şapkanın ağırlığını gramı gramına bilmesini gerektiren çok ivedi bir neden var sanırdınız.

Estella ise ikimize de aldırmayarak önümüze düştü, ezbere bildiğim yolu gösterdi bize. Ben onun arkasından yürüdüm; Joe en arkadan geliyordu. Uzun koridorda dönüp arkama baktığım zaman Joe'nun hâlâ şapkasını tartmakta olduğunu, ayaklarının ucuna basa basa uzun adımlarla peşimizden geldiğini gördüm.

Estella odaya ikimizin birden gireceğini söyleyince ben Joe'yu ceket kolunun yeninden tutarak Miss Havisham'ın karşısına çıkardım. Miss Havisham gene tuvalet masasının başında oturmaktaydı. Biz içeri girince hemen dönüp baktı.

"Oo," dedi bakışlarını Joe'ya dikerek. "Bu çocuğun ablasının kocası oluyorsun, öyle mi?"

Zavallı Joe, onun Joe olmaktan böylesine çıkabileceğini, görülmedik bir kuşa bu denli benzeyebileceğini rüyamda görsem inanmazdım! Tepesindeki o kabarık ibiği, solucan beklercesine açılmış ağzıyla gık diyemeden kalakalmıştı.

Miss Havisham, "Bu çocuğun," dedi gene, "ablasının kocası oluyorsunuz, öyle mi?"

İnsanı çileden çıkartan bir durumdu bu, gelgelelim ne yapayım ki bütün konuşma boyunca Joe, Miss Havisham'a söyleyeceği şeyleri ille de dönüp bana söylemekte direndi.

"Yani demek istediğim amacım şudur ki, Pip," diye söze başladı. Hem zorlu bir davayı savunur hem de önemli bir sırrı paylaşır gibi konuşuyor, inceliğinden de yanına varılmıyordu! "Tutup ablanla evlendiğime göre, o sırada da nasıl deyim, hani bekâr bir adam olduğumu (sana zahmet olmazsa) söyleyebileceğine göre, gayri ötesini sen çıkar, dostum."

Miss Havisham, "Anlaşıldı," dedi. "Çocuğu büyüyünce yanına çırak almak amacıyla yetiştirdin, öyle mi, Mr. Gargery?"

Joe, "Biliyorsun, Pip'ciğim, oldum olası dostuz biz," diye karşılık verdi. "Bana çırak olmaya gelince, iki gözüm, ne âlemler yapacağımızı tasarlayaraktan, ikimizin de dört gözle beklediğimiz bir şeydi. Eğerkim bu işe bir sesini çıkarmışlığın olaydı, hani isli pisli olduğundan keri filan bir diyeceğin olaydı, elbette bir kolayına bakardık, Pip."

Büyük UmutlarWhere stories live. Discover now