XXVII

103 3 1
                                    


29

Ertesi sabah erkence kalkarak dışarı çıktım. Bu erken saatte Miss Havisham'lara gidemeyeceğime göre, o yöndeki kırlara çıkarak oyalandım. Bizim ev karşı yönde kalıyordu. Joe'yu yarın gidip görürdüm artık. Velinimetimi ve onun benim için tasarladığı parlak geleceği düşünerek gezindim.

Estella'yı evlat edinmişti; beni de evlat edinmiş gibi bir şeydi. Demek ki niyeti bizim ikimizi bir araya getirmekti. Başka türlüsü olamazdı. O ıssız evi yeniden canlandırıp karanlık odalarını gün ışığına boğmak, durmuş saatleri yeniden işletmek, boş, soğuk ocaklarda gürül gürül ateşler yakmak, örümcek ağlarını kaldırıp atmak, börtü böceği yok etmek gibi işler için Miss Havisham beni seçmişti. Kısacası söylencelerdeki genç şövalyelerin yaptığı parlak işleri başardıktan sonra Prenses'le evlenmeme karar vermişti.

Demin geçerken durup eve bakmıştım. İsli, kavruk tuğla duvarlar, örülü pencereler, kalın kaslı, yaşlı kollara benzeyen sağlam dallarıyla evin bacalarına bile tırmanıp sarılmış olan diri yeşil sarmaşıklar bu eve, insanın aklını çelen, yüreğini çarpıtan gizemli bir hava veriyordu ki bu gizem dolu öykünün kahramanı ben olacaktım. Bu öykünün esin perisi de, can damarı da Estella idi elbet. Gelgelelim, varlığıma karşı konulmaz bir güçle egemen olmasına, tüm düşlerimle umutlarımı benliğinde birleştirmesine, çocukluğumdan beri yaşantımla kişiliğimin üzerinde ölçülemeyecek kadar güçlü tek etken olmasına karşın... evet bütün bunlara karşın, o sabahın romantikliği içinde bile Estella'yı olduğu gibi görebiliyor, onu gözümde süsleyip püsleyip büyültmeye kalkmıyordum.

Bunu burada, kesin bir amaçla söylüyorum, çünkü zavallı yazgımın dolaşık çizgileri arasında bize yol gösterebilecek olan tek ipucu budur. Görüp geçirdiklerimden biliyorum ki, alışılmış "âşık" tiplemesi her zaman doğru değildir. Benim hakkımdaki çıplak gerçek şudur ki Estella'yı yetişkin bir erkek olarak sevmemin tek nedeni ona karşı koyamamamdır. Daha başlangıçtan belirtmek istiyorum: Her zaman değilse bile çoğu zaman biliyordum ki onu sevmem delilikti, umutsuzluktu, mutsuzluktu, aklın, mantığın, iç rahatının, dirliğin tümüyle dışında bir şeydi. Onu sevmenin yıkım olduğunu biliyordum, gene de ilk baştan söyleyeyim, bunu bilmek sevgimi zerrece azaltmıyordu. Onun kusursuz bir melek olduğuna yürekten inansam, duygularımı ancak bu kadar başıboş bırakabilirdim...

Gezintimi, köşke her zamanki saatimde varmak üzere ayarlamıştım. Titreyen bir elle çıngırağı çaldığım zaman bahçe kapısına sırtımı verdim; soluğum düzelsin, yüreğimin çarpıntısı biraz yatışsın diye bekledim. Yan kapının açıldığını, avluda ayak seslerini duydum. Ama bahçe kapısı paslı menteşeleri üstünde döndüğü zaman bile, duymazlıktan geldim.

Sonunda omzuma bir elin dokunmasıyla irkilerek döndüm. Koyu gri kostümlü bir erkekle karşılaşınca daha da irkilmem doğaldı. Bu, Miss Havisham'ın evinde kapıcı olarak görmeyi umduğum en son adamdı diyebilirim.

"Orlick!"

"Ey, küçükbey. İşini, yerini yurdunu bırakıp giden tek sen değilmişsin demek. Neyse, içeriye gir haydi, çabuk. Bahçe kapısı açık tutulmayacak diye yüksek yerden emir var da."

Ben içeri girince Orlick bahçe kapısını örtüp kilitledi, anahtarı aldı. Birkaç adım önüm sıra ilerledi, sonra dönüp yüzüme bakarak, "Yaa," dedi. "Biz de buraya kapılandık işte."

"Nasıl geldin sen buraya kuzum?"

"Nasıl olacak, yürüye yürüye elbet," diye terslendi. "Sandığımı da el arabasıyla peşimden getirttim."

"İyiden iyiye yerleştin ha?"

"Kötüden kötüye yerleştiğimi hiç sanmıyorum küçükbey; bundan kuşkun olmasın."

Büyük UmutlarWhere stories live. Discover now