XIV

55 6 0
                                    


16

Kafam George Barnwell'le öylesine dopdoluydu ki ilk ağızda, ablama yapılan bu saldırıda benim de bir payım varmış gibi bir duyguya kapıldım; ya da onun en yakını olduğumu, canımı ona borçlu olduğumu da herkes bildiğine göre, kuşkuları başkalarından çok ben üstüme çekecektim elbet. Neyse ki ertesi sabah olayı gün ışığının aydınlığında düşünmeye, çevremde konuşulanlara kulak vermeye başlayınca sorunu daha mantıklı bir açıdan ele aldım.

Joe, akşam saat sekizi çeyrek geçeden ona çeyrek kalaya kadar Jolly Bargemen Meyhanesi'nde oturup piposunu tüttürmüş. Onun meyhanede olduğu saatler içinde bir ara ablamın mutfak kapısında durduğu görülmüş; tarladan evine dönen bir işçiyle merhabalaşmış ablam. Bu adam ablamı ne zaman gördüğünü kesinlikle bilemiyor, saptamaya çalıştıkça kafası daha da karmakarışık olarak, "Dokuzdan önceydi sanırım," demekten öteye geçemiyordu.

Joe ona beş kala eve vardığında karısını yerde baygın bularak hemen koşup yardım çağırmış. Ocaktaki ateş hâlâ harlıymış, şamdanın mumu da (söndürülmüş olmakla birlikte) henüz pek eriyip ufalmış sayılmazmış.

Evden (ne mutfaktan ne de başka bir yerden) hiçbir şey çalınmamış. Ablamla kapının arasındaki bir masanın üstünde duran, yani başına vurulduğu sırada ablamın arkasında kalan mumun söndürülmesinden, bir de ablamın düşerken devirdiği öteberi ve kandan başka, ortalıkta hiçbir karışıklık görülmüyormuş.

Gene de olay yerinde çok ilginç bir ipucu durmaktaydı. Ablamın kafasıyla sırt kemiğine ağır, küt bir şeyle vurulmuş, sonra da yüzüstü yattığı sırada, üzerine büyük bir şiddetle çok ağır bir nesne fırlatılmıştı. Joe ablamı bulduğu zaman yerde, yanı başında pranga mahkûmlarının bacağına bağlanan türden bir de demir bulmuş. Zincirden eğelenerek kopartılmış olan bir demir!

Bunu bir demirci gözüyle inceleyen Joe zincirin çok zaman önce kopartılmış olduğunu ileri sürüyordu. Bizim köyde kopan yaygara hulk'lara dek ulaşmıştı. Oradan gelen yetkililer de Joe'nun söylediklerine hak verdiler. Pranga demirinin zindan gemilerinden çıkma olduğundan kuşkuları yoktu da ne zaman çıkmış olabileceğini kestirmeyi göze alamıyorlardı. Ancak bu demiri dün gece kaçan mahkûmlardan hiçbirinin takmamış olduğunu kesinlikle ileri sürüyorlardı. Zaten mahkûmlardan biri yakalanmış bile; yakalandığı zaman demiri de bacağındaymış.

Benim kendimce bildiğim kimi şeyler vardı ki bu yüzden kendimce bir sonuca vardım: Bu demir benim mahkûmun demiriydi... bataklıkta gördüğüm, eğelendiğini duyduğum pranga. Ne var ki bu demir parçasıyla işlenen cinayetten onu suçlu tutmak içimden gelmiyordu. Bu demiri ele geçirmiş, sonra da bu canavarca işi yapmış olabilecek iki kişi geliyordu aklıma: ya Orlick ya da meyhanede bana eğeyi göstermiş olan o yabancı.

Önce Orlick'ten başlayayım: Paralı yolda karşılaştığımız zaman söylediği gibi Orlick de bütün akşamı kasabada geçirmişti; onu kasabanın meyhanelerinde, şurada burada gören birçok tanık vardı. Köye de Mr. Wopsle, o ve ben birlikte dönmüştük. Geçen günkü kavga dışında onu kuşku altında bırakacak hiçbir durum yoktu. Ablamsa hem onunla, hem de tanıdığı herkesle yüzlerce kez kavga etmiş bir kadındı.

Meyhanedeki yabancıya gelince, buraya dönüp o iki banknotu istemişse bu konuda hiçbir anlaşmazlık çıkamazdı, çünkü ablam parayı geri vermeye dünden hazırdı. Odada hiçbir boğuşma da geçmemişti zaten. Saldırgan öyle gizli, öyle sessiz sızmıştı ki içeri, ablam başını çevirip bakmaya fırsat bulamadan çarpılmış, yere yığılıp kalmıştı.

Onu yıkan suç aracını, masumcasına da olsa benim sağlamış olduğumu düşünmek korkunç bir şeydi, ama başka türlü düşünemezdim ki! Çocukluğumdan beri dilimi bağlayan büyüyü sonunda çözsem de Joe'ya her şeyi açıklasam mı diye ne kararsızlıklar içinde bocalayarak ne anlatılmaz işkenceler çektim, Ulu Tanrım! Aylarca her akşam kendi sorularımı, "Hayır," diye yanıtladım; gene de ertesi sabah kendi kendime aynı konuyu tazeleyip aynı soruları sormaktan kendimi alamadım. Tartışma dönüp dolaşıp şu sonuca bağlanıyordu: Sakladığım sır artık öylesine eskiyip kişiliğime karışmış, benden bir parça olup çıkmıştı ki söküp koparamıyordum. Bu sırrın bunca yıldır sürü sepet zarara yol açtıktan sonra şimdi ancak Joe'yu benden uzaklaştırmaya yarayacağından korkuyordum. Joe bana inanırsa elbet. Ne var ki dilimi bağlayan ikinci korku Joe'nun bana inanmama olasılığıydı. Joe o dana pirzolalarıyla köpekler gibi bu anlattığımı da kocaman bir masal sanabilirdi.

Büyük UmutlarWhere stories live. Discover now