22- BÜYÜK İŞ

84.4K 4.6K 4.6K
                                    

Okul çıkış saatine kadar tüm tedirginliğim ile bekledim, aklimdan onlarca yalan eleyip durdum. En mantıklısını ve acelesini bulduğuma kendimi ikna etmiştim. Okul çıkış zili çaldığında hep beraber kapının önüne gittik.

Bu sefer herkes gelmişti erkenden ve bu yüzden beklemeden yürümeye başladık. Nefesim hızlanırken onu durdurdum.

"Sinan, benim babamın yanına gitmem lazım." dediğimde şüpheli bir şekilde gözlerime baktı.

"Neden?" diye sordu merakla. Yutkundum.

"Babam aradı geçen ders, iş yerine gel seninle konuşacağız dedi. Sana söylemeyi unutmuşum." kolunu kaldırıp saatine baktı, ardından yüzüme baktı.

"Biraz beklesen, işimi halledip ben seni götüreyim?" dedi ve gözlerimin içine baktı. Sanki her tepkimi izliyor gibiydi.

"Yok yok, ben zaten minibüse binip giderim. Hemen de gelirim." dişlerini sıktı ve nefesini seslice dışarı verdi.

"Tamam, kendine dikkat et." dediğinde kafamı salladım. Uzanıp dudağına kısacık bir öpücük kondurdum. Ben yalandan minibüs duraklarına doğru ilerlerken o arkamdan durağa varana kadar baktı ama sonra bizimkilerle beraber mahalleye doğru yürümeye başladılar. Sinanlar gözden kaybolurken hemen arkamı döndüm ve Ecevit'in çağırdığı yere doğru ilerledim. İçim sıkıntı ile dolmuştu. Sokağa girdiğimde Ecevit'i bir duvara yaşlanmış şekilde beni beklerken gördüm. Beni görünce sırıttı. Yüzünü dağıtmak istiyordum. Tam karşısına geçip durdum.

"Söyle şimdi." dedim sabırsızca. Sinana yalan söylediğim her saniye, ömrümden bir yıl götürüyor gibiydi.

"Bir hal hatır sor ama kardeşim, bu ne kabalık." dedi yapmacık bir şekilde.

"Kes, çabuk ne söyleyeceksen söyle." dedim sinirli sesimle. Sırıtırken bedenini duvardan ayırdı ve gözlerime bakarak üzerime doğru bir adım attı.

"Şimdi bunu alıyorsun..." dedi cebinden baya büyük bir siyah poşet çıkardı. Ne olduğu belliydi, gözlerimi büyüttüm. "Ve isteyeceğim adama götüreceksin."

"Sen neden götürmüyorsun? Getireceğine götürseydin." dediğimde itici bir şekilde kıkırdadı.

"Gideceğin yer izleniyor, polise yakalanma ihtimali var. Patron beni tehlikeye atmadı, onun yerine Karancığın bunu biricik dostu için yapar mı dedi." dedi ağzını gere gere. Dişlerimi sıktım.

"Sende bir orospu çocuğu olduğun için yapar dedin." dediğimde 'tık' deyip deni doğrularmış gibi elini kaldırıp kafama ateş eder gibi yaptı.

"Doğru bildin." dedi iticilikle. Gözlerinin içine bakarken, vücudumu titreten o tanıdık sesi duydum.

"En son kaça bırakırsın?" Sinan'ın sesi kulaklarıma dolunca korku dolu bakışlarımla arkama döndüm. Bizim tayfa bize doğru yaklaşıyordu. Hepsi aşırı rahat görünüyordu. Ecevit'e döndüğümde yüzünde ki o pis sırıtışın kaybolduğunu gördüm. Sinan yanımıza geldiğinde sadece Ecevit'e bakıyordu.

Ben yerimde çivilenmiş dururken bizimkiler başımıza toplanmıştı. Dört bir koldan Ecevit'in etrafını sarmışlardı.

"Ya da ben bunu bir hediye olarak kabul edeyim. Baya yüklü bir hediye." deyip afallamış bir şekilde duran Ecevit'in elinden malı çekip aldı. Ecevit transtan çıkmış gibi siyah torbaya uzanınca Refik ve Burak kollarından tutmuş onu uzaklaştırmışlardı. Ben halen olduğum yerde durmuş, dolu gözlerim ile olanlara bakıyordum. Bir yanım Sinan yanımda diye mutluydu, diğer yanım yalan söylediğimi öğrendiği için kendimi kesmemi istiyordu. Bir de Sinan'ın haberi olursa onlara zarar gelebileceği ihtimali vardı. Bu kötü ihtimallerin hepsi elimi ayağımı titretiyordu.

ZAAF Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin