14- YABANCI

82.4K 4.9K 3.7K
                                    

Tam iki gün olmuştu, iki gündür onu bir saniye bile görmemiştim. Bizim tayfa sadece dün okula gelmişlerdi ama benimle konuşmuyorlardı. Konusmalarini da beklemiyordum. Refik bana sinirle baksa da Onur ve Burak sadece kafalarını çeviriyorlardı.

Okulun bahçesinde, eski bankamızın diğer yanında oturuyordum. Bir sigara yakıp, bankta geriye yaslandım. Yanıma biri gelip banka oturunca gözlerimi çevirip ona baktım. Ecevit iki gündür benimle takılıyordu. Bizim tayfa onu yanımda gördükçe daha çok deliriyordu.

"Günaydın..." dedi sırıtarak. Çenesi morarmış ve dudağının kenarı yara tutmuştu. Sigaramdan bir duman daha aldım.

"Sana da..." dedim.

Kafamı çevirip okulun bahçesine bakarken bizim tayfanın yine gülüşerek içeri girdiğini gördüm. Onların arkasında bahçeye giren beden ise tüm kaslarımın gerilmesine sebep olmuştu.

Gözlerinde ki sert ifade ile başı dik bir şekilde yürüyordu. Bizimkiler beni görmüştü ve hepsinin kafası bana dönmüştü. Ama Sinan sadece önüne bakıyordu. Burada olduğumu biliyordu ama gözlerini bir salise bile olsa yüzüme çevirmemişti.

Önümden geçip okul binasına doğru giderken neredeyse tüm okul bize doğru bakıyordu. İlk defa bizi böyle görüyorlardı. Herkes hayrete düşmüş gibiydi. Özellikle Sinan'ın beni görmezden gelmesine. O çakıyı verdiğinde bunun olacağını tahmin etmiştim, ama bu kadar canımı yakacağını düşünmemiştim.

Binadan içeri girip gözden kaybolunca sigaramdan bir duman daha alıp yere attım ve ayağımla ezdim. Zil çalınca ayağa kalkıp sınıfa doğru ilerledim. Onun sınıfta olduğunu bilmek, iki günlük rahatımı bozmuştu.

Sınıftan içeri girdiğimde cam kenarına baktım, yanına Refik oturmuştu, önlerinde ise Burak ve Onur vardı. Onur gülerek bir şeyler anlatıyordu arkasını dönmüş bir şekilde.

"İlerle Karan, durma." diye fısıldadı arkamda ki beden. Kapının önünde durduğumu yeni farketmiştim. Sınıftan içeri girip Ecevit'in sırasına yürürken Sinan hariç diğerlerinin gözleri birkaç saniye bana döndü. Sinan sanki ben hiç var olmamışım gibi davranıyordu.

Sıraya geçip oturdum, yanıma da Ecevit oturdu. Önüme geçip onlara bakmamı engelledi. Bana doğru döndüğünde gozkerinin içine baktım.

"Bugün çıkışta benimle gel, seni daha güzel bir bebekle tanıştıracağım." dediğinde kafamı salladım. Güzel bebek, daha güzel bir hap demekti.

---

Bir yıkık dökük mekana geldiğimizde etrafıma bakındım, bazıları sarhoş olmuş dans ederken, bazıları da kafayı bulmuş bir şekilde gülerek oturuyorlardı.

Beraber bir köşeye geçtiğimizde, Ecevit birine selam verip benim duymayacağım şekilde bir şeyler konuştular gülerek. Biraz rahatsız duruyordum. Ecevit adamla konuşmasını bitirip gelip yanıma oturdu.

"Alışacaksın..."dedi hin bir şekilde gülümserken. Ecevit tamamen bir tilkiydi. Zaten ona birkaç kişinin Tilki diye seslendifini duymuştum. Aslında böyle mekanlarda herkes ona Tilki diyordu.

"Alışırım."dedim ifadesiz bir şekilde.

"Tilki...." az önce konuştuğu adam yanımıza gelip ona bir şey uzatmıştı. Ecevit gülümserken kafasını salladı. Adam yanımızdan uzaklaşırken elinde ki şeffaf poşeti bana doğru salladı.

"Bunlar acayip güzel bebekler." dedi sırıtarak. Dudaklarım yukarı kıvrıldı.

"Sevgilin yok ama sen bunlara aşıksın." dediğimde kahkaha attı.

"Tek sevgilim bunlar benim." dediğinde samimi bir küfür mırıldanıp güldüm. Tam bir deliydi ve beni mutlu ediyordu.

"Bize iki bira getirsene aslan ya!" diye bağırdı uzakta ki garsona. Garson hemen kafasını sallayıp bara doğru gitti.

"Okulda satım yapıyor musun halen?" diye sordum aklıma bir anlık gelen soruyla. Kafasını bana çevirip sırıttı.

"Tabi ki, biraz gizli oluyor ama iyi müşteri buluyorum." dediğinde kafamı salladım. Sinan biraz boşlamıştı ondan bu kadar rahattı.

"Aferin." dediğimde kahkaha attı.

Biralar önümüze bırakılırken alıp yudumladım. Ecevitte hemen alıp yarısına kadar içti su gibi. Her zaman rahattı ve kafa dengi biriydi. Yanında sürekli kasılmama gerek kalmıyordu. Ben bira içiyorsam içiyorumdur sesini çıkarmazdı. Sigara desen zaten kendisi arada sardığı sigaralardan veriyordu. Daha rahat ve özgür hissediyordum.

Elinde ki poşeti açıp masanın üzerini eliyle bir kere tıklayıp içinde ki tozu masaya boca etti. Bir kartla ince ince o tozu ayarlayıp bana bakıp sırıttı.

"İyi izle." dediğinde hareketlerini izledim. Kafasını masaya doğru burnunu yaklaştırdı ve tekini tutup tozu içine çekti. Saniyesinde kafasını kaldırıp geri yaslarken gülümsedi kendi kendine. Gözleri bana döndü.

"Hadi, sıra senin..." dediğinde elimde ki birayı bırakıp burmumu tutup masaya yaklaştım ve beyaz tozu nefes alarak burnumun içine çektim. Burnumun diğeri sızlarken kafamı geriye attım. Fazla iyi gelmişti.

"Nasıldı?" diye sordu Ecevit keyfili bir ses tonuyla.

"Harika..." dediğimde ikimizde kahkaha attık.

İlerleyen saatlerde bir kere de hap vermişti, onu da direkt yuttum.

ZAAF Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin