Adam işini bitirdiğinde İrem’in hayret dolu çığlığına neyin sebep olduğunu anlamak için Zeynep aynaya baktı. İrem, hayranlıkla “Nizam, sen bir dâhisin! Aaaa, hiç fark etmemiştim ama bu saç ve makyajla bizim kız Audrey Hepburn’ün gençliğine döndü vallahi!”

“Kemik yapıları ve göz biçimi çok benziyor. Elbisenin de bir 60’lar havası var. Çok yakışacak bu hâline şimdi.”

“Ayyy, ayakkabısı çantası nerede bunun?” diye etrafı karıştıran İrem, aradığını bulunca bir kez daha sevinmişti. “Hah! İyi bari Stuart Weitzman’s getirmiş. Bak bu çok iyi oldu. Louboutin’in modası geçiyor yavaş yavaş.”

Zeynep, arkadaşının konuşmasından tek kelime bile anlamasa da en azından kıyafetinin geceye uygun olduğunu kestirmişti. İrem’in elindeki yüksek topuklu ayakkabıya bakınca daha giymeden inledi. “Öfff! Bunlarla bir gece nasıl geçer?”

“Merak etme şekerim. Göründükleri gibi değildir, çok rahat edeceksin!” diyen kuaföre hayretle baktı Zeynep. “Hah, gören de günde on iki saat bu ayakkabılarla yürüyor sanacak bu adamı. Şu kuaför milletinin bilmediği bir bok var mı acaba?” diye düşünerek giyinmek üzere içeriye gitti.

Elbiseyi ilk bakışta bir şeye benzetememiş de olsa giydiğinde ona çok yakıştığını kendisi de kabul etmek zorunda kaldı ve kuaför haklıydı ayakkabılar da görüntülerinin aksine şimdilik rahat duruyordu. Kerem’in düğünde verdiği elmas kolyeyi de taktıktan sonra artık hazırdı.

İçeri girdiğinde beğeni dolu ıslıklardan gelen onayla güveni arttı. İrem ona, davette nasıl davranması gerektiğiyle ilgili bir iki detay daha verdikten sonra kuaförü de alıp gitmişti.

                                XXX

Kerem’in eline sıkıca yapışarak merdivenleri tırmanırken deli gibi çarpan kalbinin sesinin dışarıdan duyulabildiğini düşündü, Zeynep. Oysa dışarıdan bakan gözlerin fark ettiği sadece birbirine çok yakışan bir çiftti. Zeynep’in elbisesinin rengi Kerem’in saçlarıyla garip bir uyum yakalamış, ikisinin de kendinden emin ve sakin görüntüleri ve ifadesiz yüzleri onlara farklı bir hava vermişti. Zeynep, bu gece hiç değilse Zeliha da burada olacağı için Tanrı’ya şükrederken yüzündeki duru tebessümden onun heyecanını anlamak mümkün değildi.

Salona girdiklerinde Zeynep’in gözleri Zeliha’yı ararken Kerem, çevredeki herkese ya selam veriyor ya da onların merhabalarına tebessüm ediyordu. İkide bir durdurularak ilerlerlerken Zeynep, tanıştırıldığı bir sürü yeni yüze “Belki bir gün lazım olur!” duygusuyla dikkat etmeye çalışıyor ama isimler ve görüntüler beyninde dans ediyordu. Uzaktan Zeliha’yı gördüğünde yüzü sevinçle aydınlandı. Kerem’i sohbet etmekte olduğu yaşlı iş adamıyla baş başa bırakıp arkadaşının yanına ilerledi. Zeliha yanındaki erkeği ona sadece “Ercan!” diye tanıttı. Adamın kibar ve sakin yapısı ilk andan fark ediliyordu. Ercan, onlara içki getirmek üzere yanlarından ayrılınca Zeliha “Kusursuz olmuşsun canım!” dedi. “Nefret ediyorum böyle işlerden ben ya! Gerçekten nefret ediyorum. Benim ne işim var burada, Zeliha?”

Arkalarından gelen bir “Merhaba!” sesi sohbetlerini böldü. Sese doğru döndüklerinde uzun sarı saçlı, oldukça güzel bir kadınla karşılaştılar. Kadın yapay bir tebessümle elini uzatarak “Daha önce tanışamadık. Ben Süreyya!” dedi. Bir süre bu ismin Zeynep’e bir şey ifade etmesini bekler gibi duraladı. Zeynep, kendisine uzanan eli temkinle sıkarak “Zeynep!” dedi sadece. Kadın onun cümlesini “… Sayer!” diye tamamladı. Sonra “ Kerem’in evlendiğini duyduğumda Amerika’dan yeni dönmüştüm. Düğünde karşılaşamadık ama sizi gerçekten çok merak ediyordum. Birilerinin bizi tanıştırmasını bekleyemedim. Gelip kendi kendimi tanıtayım, dedim. Kerem’le ben… e yani şey, çok eski arkadaşız, diyelim.”

ARAFTA İKİ KİŞİWhere stories live. Discover now