7. BÖLÜM

48.3K 1.4K 261
                                    

Bu bölüm Sevgili Tolgacığıma gidiyor:)))) Keyifli okumalar canım:)

Zeynep eve geldiğinde canı çok sıkkındı. Bunun Yavuz’la yaşananlarla ilgili olduğuna kendini inandırmaya çalışsa da aslında Yavuz’la bağlantısını bitirdiği an ferahlamıştı. Daha bugün İrem’e söylemişti “Vakit geldi!” diye… O değildi ki asıl sebep! Şu davada yol alamamak… Elinde hiçbir şey olmamasıydı. “Gencecik bir kadın sekiz yerinde bıçaklanarak öldürülüyor ve iki gündür bir tek somut adım yok!” diye söylendi. Ondan da kötüsü iki gün önce adını bile duymadığı adamla son iki gündür her an burun buruna gelmesiydi. 

“Tamam, biraz abartıyorum, burun buruna gelmek değil de her taşın altından o çıkıyor ya, delireceğim!” diye düşündü. Hele bu akşam… Daha büyük bir rezalet olabilir miydi? Koskoca Cinayet Masası komiseri hem de tek kadın komiseri, sarı – kırmızı forma ve soytarı şapkasıyla adamın karşısında dikilmişti. “Bir de adam beni un ufak etti, diye sızlanırsın tabi geri zekâlı!” diye mırıldandı. Sonra “Allah’tan yanında o bahçe cücesi kılıklı herif yoktu.” diye düşündü.

Kalkıp kendine bir kahve aldı, salondaki sehpanın üzerinde duran dosyayı almadan bir de sigara yaktı. Ayaklarını sehpaya uzatıp dosyayı açtı. Çağatay’ın topladıkları Derya’nın kendisine anlattıklarından farklı değildi. Adamın iş hayatı, şirketleri, nerde nasıl yaşadığı filan…

Dosyayı sehpaya attı. “Bana ne lan bunlardan? Ben bunları istemiyorum ki!” İyi de ne istiyordu, peki? Gerçekten neyi bilmek istiyordu? Dahası nasıl öğrenecekti ve bu adam niye bu kadar kafasını kurcalıyordu. “Dava yüzünden” dedi kendini inandırmak istercesine. Başka ne olabilirdi ki? “O yüzden mi, Yavuz’la sevişirken adamı düşünüp durdun?” diye azarladı kendini.  Sonra aklına gelenleri zihninden kovmak için başını iki yana şiddetle sallayıp ayağa kalktı. Soğuk bir duş onu kendine getirirdi.

XXX

Boğaz’ın karşı sahilinde pencerenin kenarına dikilmiş, Boğaz’ın karanlık sularına bakan adam da benzer şeyler düşünüyordu. Dün geceden beri defalarca baktığı fotoğrafları düşündü. Sonra sabah kapısına gelip Sadık’ı bir güzel benzetmesini ve en son da akşamki hâlini… Sarı – kırmızı forması ve o aptal şapkayla okul çocuğu gibi karşısında dikilmesini… Yüzünü bir gülümseme kapladı. Kendisini gördüğünde gözlerinin hayretle irileşmesini hatırladı. Erol Baba, belli ki kasten sormuştu “Yavuz geldi mi?” diye… İyi de neden? Kimin nesiydi bu Yavuz? Zeynep’le belli ki bir ilgisi vardı. Tam olarak nasıl bir ilgi? Onu bir adamın sevgilisi olarak düşünemiyordu. Bir başkasına ait olduğunu… 

Bir an suratına tokat yemiş gibi oldu. “Ne demek bir başkasına ait olmak… Kazık kadar kadın, vardır hayatında birileri?” Bu duygunun bıçak gibi yüreğine saplandığını hissetti. 

“Hayır! O, bir başkasına ait olamaz! Sadece… Sadece...”

“Sadece ne Kerem Sayer? Sen bir kendine gelsene! Lise yıllarında bile bir bakışla kimseye takılmadım ulan ben! Kadınlar sadece hayatımı renklendirir hepsi o! Hoş vakit geçirtir, eğlendirir ve zevk verir. Ne oluyoruz? İki kere gördüğün bir kadın… Yok, daha neler”

Kendisiyle kavga ederken sabah Sadık’ın söylediği cümle geldi aklına: “ Sen şimdi böyle kahkahalarla gülüyorsun ya Kerem Sayer, bu hatun senin yatağına bir girsin ben sana, ondan sonra güleceğim!” demişti. “girerse” değil “girdiğinde”… Sadık, asla yanılmazdı. Bir bakışta insanın ciğerini okur, bir bakışta notunu verir ve bir bakışta geleceğini söylerdi ve Sadık “girerse…” dememişti. 

Kafası allak bullak, gözünün önündeki görüntüyü silmeye çalışarak pencerenin önünden ayrıldı. En iyisi gidip uyumaya çalışmaktı. “Sabah ilk iş şu Yavuz kimin nesi, bir öğrenelim bakalım!” diye düşündü.

ARAFTA İKİ KİŞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin