• Thirty Six

En başından başla
                                    

Tam da o saniyeydi işte. Soluğu boğazına tıkandı ve yılanın zifiri karanlık irislerine baktı. Yılan, doğrulmaya başladığında kaçmak istedi Jimin. Çırpınışları sonuç vermedi. Kaçamayacağı bir şekilde sarmıştı onu ve yükseldikçe yükseliyordu. Jimin'in yüzü ile aynı hizaya geldiğinde dişlerinin ne kadar büyük olduğunu görmüştü. Yılan ise, daha önce duymadığı türden hırıltılı bir ses çıkarttı, dişlerinden süzülen sıvı, kandı.

Jimin daha bağırmak için ufacık bir fırsat bile bulamadan, irice açtığı ağzıyla yüzüne atıldı. Ciğerlerinden yükselen korku dolu bir çığlık, o anın getirisi ile kaçınılmazdı. Mantığı zaten yok olmuştu, bu yüzden parmak uçlarına kadar titrerken hissedeceği acıyı bekledi Jimin. Refleksle birlikte gözlerini sımsıkı kapadı ve sık solukları arasında başını yere doğru eğdi.

Ancak acı yoktu, bedeni sert zeminle buluşsa da acı yoktu. Gözlerini kapattığının farkında bile değildi o. Elleri soğuk asfalt ile temas eder etmez kirpiklerini araladı ve çenesine kadar süzülen ter damlaları eşliğinde sertçe yutkundu. Hayatında, daha önce hiç bu kadar korkmuş muydu onu bile bilmiyordu.

İrkilerek durduğu yerde geriye kaçmaya çalışmıştı. Gözleri ise karanlığın sardığı yerde serice dolanıyordu. Boğazı kupkuru olmuştu ve teni de birkaç ton kadar beyazlamıştı. Ancak neyse ki, yılan orada değildi artık. Derin bir nefes almak istedi Jimin. Saçlarını sertçe geriye tararken gözleri irice açılmıştı. Neydi bu yaşadığı, adını bile koyamıyordu.

Oysa daha yeni yeni sakinliyordu. Bir anda omuz hizasında, hemen dibine düşen kırmızı sıvı ile resmen buz kesti. Gözleri kan damlasını buldu ki, peşi sıra birkaç tane daha düştü. Artık kıpırdayamaz hale gelmişti bedeni ancak Tanrı ona oyun oynuyor olmalıydı. Kan damlaları, tıpkı sağanak bir yağmur gibi etrafına düşmeye başladığında sesli, acı bir nefesi bıraktı.

Gözleri bilinçsizce dolmuştu, bedeni bir yaprak gibi titremişti. Ağır olmaya çaba gösterdi, yanakları şimdi de göz yaşları ile ıslanmıştı. Arkasına döndüğünde, gördüğü ağaç gövdesi tanıdıktı. Dudakları tir tir titrerken başını yukarı kaldırmaya cesaret edemedi. Bunun tam tersini istiyor gibiydi Tanrı, kan damlaları yığınla üzerine düşmeye başlayınca sarsılarak hıçkırdı Jimin.

Dudaklarından bağırtılar dökülürken bütün kemikleri kırılacak gibi sızlıyordu, başına dayanılmaz bir ağrı saplanmıştı ve kulaklarında korkunç bir uğultu nüksediyordu. O an o kadar çok canı yanıyordu ki, ölecekmiş gibi hissediyordu.

Ölüm Vadisi'ydi burası. Eskiden Baem ve Lubi'yi ayıran ağaçtı eteğinde durduğu. Çürük etin ve kanın metalik kokusunun her yerini kapladığını hissettiğinde nihayet başını çevirdi Jimin. Bakmak istemiyordu ki, hem bu bir kabustu değil mi? Öyleyse birazdan uyanacaktı.

Değil mi?

Dizlerini hızla karnına çekti, korkuyla sarıldı onlara. Kan hala tepesinden boşalıyordu. Artık bağırarak ağlamaya başlamıştı ki, yolun ucunda gördüğü arabayla gözlerini sımsıkı kapatmaya çalıştı. Jongin'in arabasıydı bu ve Jongin tam karşısında, tıpkı o geceki gibi duruyordu. Jimin gözlerini kapatmak istediğinde ise araba hızla ona yaklaştı.

Devil May LoveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin