• Thirty One

15.1K 1K 2K
                                    

31|Zayıflık Olur, Şeytanın Sonu|

Açık pencerenin savurarak kaldırdığı perdenin, altından sızdırdığı tüm o ılık rüzgar şöminede çatırdayan gür ateşi titretiyordu

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Açık pencerenin savurarak kaldırdığı perdenin, altından sızdırdığı tüm o ılık rüzgar şöminede çatırdayan gür ateşi titretiyordu. Geniş odanın kalın ve tabloların eşlik ettiği duvarlarında, hafif bir tını da çalan, Bizet'in Carmen Opera'sı vardı. Tıpkı bir alkoliğin susuzluğunu gidermesi gibi dinliyordu onu yaşlı adam, gözleri kapalıydı,

"Onunla tanışmak istiyorum."

Jae Wook, aynadan izlediği bedeninde, küçük, sivri gümüş bıçağı gezdirirken, açılan her bir kesikten yükselen sızıyla birlikte rahatlıyordu. Göz bebekleri zevkle büyürken bedeni de aynı hisler etkisinde titriyordu. Kan, çoğunlukla onu acıktırıyordu. Başı, sanki bir uyuşturucu etkisindeymiş gibi arkaya düştü ve gözleri kayarak kapandı.

O esnada, zevkini bölen oğluna gözlerinin ucuyla bakan yaşlı adam olumsuz mırıldanmalar çıkardı kuru dudakları arasından. Kaşları memnuniyetsizlik içerisinde olduğunu belli etmek ister gibi büzüldü,

"Olmaz, hala onun dengi misin emin değilim.."

Jae Wook'un kirpikleri usulca titreyip, gözleri sakinlikle açıldığında pozisyonunu bozmadan hafifçe sağa yatırdı başını. Saçları yüzüne iliştiğinde dişlerini göstererek kıkırdadı. Küçümsenmenin verdiği öfke yavaş yavaş derinlerden yüzeye doğru çıkıyordu. Üstelik onu küçümseyen de babasıydı, bir hiç, hiç kimse için.

Jeon Jungkook'u uzaktan görmüştü sadece birkaç kez. Onunla tanışmamıştı hiç, aynı ortamda bile bulunamamıştı. Babası hazır olduğunu hissedene kadar da bunu mümkün kılmamak için elinden geleni yapacaktı belli ki. Ama o hazır hissediyordu, hakkında sadece söylentiler duyduğu bu adamı ciddiye almıyordu ve onu alt etmek için tüm benliği ile hazırdı.

Aniden tüm bedenini babasına çevirip, kenara fırlattığı bıçakla onun suratına kükremeye başladı. Boynunda ki damarlar ortaya çıktığında, bedeni bir hayvanı andırır biçimdeydi ve hızlı hızlı soluklanıyordu. Kıçı kırık bir çetenin liderini nasıl olur da onunla eş değer görebilirdi? Altı boş laflar eden bir insanı?

Öyle ki sinirine engel olamadı, biraz önce baktığı aynayı bir hışımla sertçe yumruklayıp, yansımasının küçük parçalara ayrılmasını izledi. Omuzları nefeslerine eş zamanlı sarsılıyordu. Ağır ağır döndü babasına, siniri birazcık bile dinmemişti,

"Neden? Kendisine şeytan diyor diye mi? Yeraltı Tanrısı, Hades olduğunu düşündüğü için mi?! Siktiğimin Hades'i!"

Şu dünyada her yaratığın, elbet bir yaratıcısı vardı. Onu bu hale getiren adamın, yalnızca kaşlarını çatarak oğluna bakması, onun çenesini kapatıp da birkaç adım gerilemesine yetmişti. Anında solukları arasında başını yere eğen genç adam tek bir kelime daha etmedi. Oturduğu tekerlekli sandalyenin kollarını sımsıkı kavramıştı yaşlı adam. Dudakları da kaşları gibi kinle büzülmüştü,

Devil May LoveWhere stories live. Discover now