Geniş kafesinin içinde çoktan yumurtluyor gibi gözüküyordu ve bu Jungkook'u daha çok gülümsetti,

"Benim güzel Sylvia'm.. Yorulmuş olmalı, şunun parmaklarını kes ve ona ver. Daha sonra da içeriye gelin."

Jongin, dehşet içinde arkadaşına baksa da Jungkook onu kaleye almadı. Uzanıp yılanının başını okşadı ve elinden düşürmediği şarap bardağı ile toplantı salonunun çift kanatlı kapısını ittirdi.

Kapıda ki işlemeler arasında gördüğü, çarmıha gerilmiş İsa'ya doğru hoş bir gülümseme verdi içeriye girerken. Parmakları silah şeklini almış ve dudaklarından çıkan sesle hayali bir biçimde onu vurduktan sonra dönmüştü kalabalığa. Kapı arkasından kapanırken, bütün gözler üstüne dönmüştü.

Sanki büyük bir hata işlemiş gibi gözleri ve ağzı açıldı. Ardından hızla birkaç adım geri gitti, çoktan masada yerlerini almış insanlara doğru tatlı bir reverans eşliğinde selam verdi. Bunu yaparken şarap kadehini dik tutmaya özen göstermesi birçok kişinin gözünden kaçmadı.

Kıkırdayan genç adam masadaki yerine direkt gitmek yerine, kendi koltuğunun karşısında oturan Baem Namjoon'un arkasına doğru ilerliyordu. Birkaç üst, onu dikkatle incelerken birkaç Vindicta temsilcisi nefretle bakıyordu suratına.

Tüm bu bakışların altında, Jungkook kıkırdamaya devam etti ve elindeki kadehi Namjoon'un önüne bırakıp kendi yerine ilerledi. Kim Namjoon ise önüne konulan şarap kadehinin içindeki yoğun sıvıya baktı dikkatle. Yanlış görmüyordu değil mi? Kaşları giderek çatıldığında, çaprazında oturan bir üstte onun gibi bardağa baktı,

"Yoksa bu.."

"Boşverin şimdi onu, o Kim Namjoon'un derdi. Sen bana kendi derdini anlat hadi."

Jungkook, sanki bu işlere çok önem veriyormuş gibi peçetesini kucağına sermeden önce ona kanlı ellerini silmişti. Aslında, bunu tam olarak dalga geçmek için yapıyordu. Ve yaparken de tamamen üstlerin gözünün içine bakıyordu.

Haklı değil miydi? Sonuçta fareyi hep kedi yakalardı, insan değil. Kemiği de, atılan sopayı da köpek getirirdi. Sahibi değil. Onlar ellerini kire bulamazken üstüne Jungkook'un üzerinde baskı, hakimiyet kurmaya çalışmaları genç adamı feci halde sinirlendirmişti.

Namjoon, tam karşısında öfkeyle burnundan solurken Jongin, elindeki geniş kafesle içeriye girmişti. Jungkook'un hemen arkasına, tıpkı Chanyeol ve Kyungsoo gibi geçti. Kafesi bıraktıktan hemen sonra, Kyungsoo'nun ciddi duruşuna tezatlık kuracak biçimde uzanıp onun belini kavramıştı. Boynuna da bir öpücük koymayı ihmal etmemişti.

Bu sırada, üstler şaşkın sayılırdı. Bu başına buyruk ve asi tavırlar pek hoşlarına gitmiş değildi. Görünüşe göre Vindicta üyelerinin de hoşuna gitmiş değildi. Yine de, ortalığı germemek adına adamlardan birisi elindeki kağıtlarla Jungkook'a çevirdi kafasını,

"Jeon Jungkook.. Görünüşe bakılırsa isteğimiz dışında yüklü miktarda mal kaçırmışsın ve, ve şehir içinde kendine bir şehir mi kurmaya çalışıyorsun? Nedir bu Lubi bölgesi ve binası mevzusu?"

Jungkook, ilgili görünen bir tavırla adama bakıyor olsa da, yılanın tıslama sesiyle birlikte hızla başını ona çevirmiş ve göz göze geldiği hayvanla birlikte neşeli bir kahkaha atmıştı,

"Güzel Sylvia'ma da bakın, şimdiden beş tane yumurtası oldu!"

Adam dehşetle açılan gözleri eşliğinde, nefesi daralıyor gibi hissederken bu hasta görünümlü genç gibi kafese döndü. Ancak anında suratı kıpkırmızı kesilmişti ve Tanrı aşkına! Onlar parmak mıydı?

Devil May LoveWhere stories live. Discover now