“Kapadık, tamam!”

“Eeee söyle bakalım, Barcelona’dan epey uzaklaştık. Nereye gidiyoruz.”

“Cadagues’e mi mujer!”

“Niye sordum ki? Neyse gidince anlarız nasılsa.”

Yolun geri kalanı, Zeynep’in etrafta gördüklerini sorması ve Kerem’in büyük bir sabırla cevaplamasıyla geçti. Hayatında ilk kez Türkiye sınırından çıkan Zeynep, geldikleri bu ülkenin Akdeniz kasabalarını andıran havasını çok sevmiş ve düşündüğünden çok tanıdık bulmuştu.

Araba, tipik bir Akdeniz köyüne girdi. İki üç katlı bembeyaz binalar, kaldırım taşı döşeli sokaklar, evlerin duvarlarını saran begonvillerle kendini bir an Antalya’nın bir köyünde zannetti Zeynep. Bu köyde, büyük kentlerdeki görkemli otellerden birini bulamayacakları açıktı. Kerem’in böyle bir yer seçmesi onu şaşırtsa da sormamayı tercih etti. 

Sonunda iki katlı, pansiyon benzeri bir yerin kapısında durdular. Ana kapıdan girdikleri çiçeklerle süslü bahçe, binanın ana girişine dek uzanıyordu. Kapıda onları beyaz saçlı, göbekli bir İspanyol karşılamıştı. Kerem’i görünce kırk yıllık dostunu görmüş gibi sevinçle sarılıp hızla konuşmaya başladı. Kerem de “Guido” diye adıyla hitap ettiği bu adamla eski bir dostuymuş gibi konuşuyordu. Adamın hızlı İspanyolcasına hiç takılmadan eşlik eden Kerem’i görünce gülümseyerek başını salladı Zeynep. Bir ara Kerem’in adama kendisini tanıttığını fark etti. Adama söylediği “mi mujer!” sözü dikkatini çekti. Adamın coşkulu bir gülümseyişle “Nuevo casado? Están en su luna de miel? Gran!..” ( Yeni mi evlendiniz? Balayı mı? Harika!) diyerek Zeynep’e gülümsedi. Zeynep de ne konuştuklarını anlamasa da gülerek karşılık verdi.

İçeriden gelen bir delikanlı, arabadan bavulları indirip onlara yol gösterince adamdan ayrılıp odalarına çıktılar.

Pansiyon mütevazı ama oldukça temiz ve bakımlıydı. Etrafta onlardan başka kimse görünmüyordu. Zeynep, balkon kapısını açıp yüzüne vuran hafif rüzgârı keyifle hissettikten sonra, Kerem’e dönerek

“O adamla konuşurken de ‘mi mujer’ dedin.”

“Evet, dedim!”

“Ya, çatlatma insanı da söyle. Anladık İspanyolcaymış. Ne demek bu “mi mujer”?”

Kerem, onun ne zamandır merak ettiği sözcüğü duyar duymaz fark etmesine ve onu bahane edip sormasına keyifle bir kahkaha attı. Zeynep’in yanına gelip beline sarıldı ve kulağına “Kadınım, karım; demek”

Kerem’in yakınlığı ve baştan beri işitip durduğu hitabın özelliği Zeynep’in içinde kelebekler uçmasına neden oldu. “Kerem’e ait olmak…” Bundan bir süre olsa duyduğunda öfkeden çıldıracağı bu ifade şimdi, öylesine çabuk kabullendiği üstelik bundan gizlice gurur da duyduğu bir söz oluvermişti. Gülümsedi. Başını onun göğsüne yaslayıp kendini tamamen ona bıraktı.

                                XXX

Esra, gelen telefondan sonra Erol Başkomiser’e fark ettirmeden Çağatay’la merkezden ayrıldı. Zeynep’in isteği üzerine Muhif’in peşine taktıkları iki sivil polisten biri aramıştı. Adamın, Piyerre Loti’de bir kadınla buluştuğunu söylüyordu.

Zeynep’in “Muhif’i takip edin!” emrinden sonra adamın peşine gölge gibi takılmışlar ancak şu ana dek kuşku uyandıran hiçbir gelişme yaşamamışlardı.

Arabaya bindiklerinde Çağatay “Ne bu şimdi?” diye söylendi. Esra “Bilmiyorum, ama burnuma kötü kokular geliyor! Gidip kendi gözümüzle görelim!”

ARAFTA İKİ KİŞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin