|32|•Yiten Bir Sabahın Ardında

Start from the beginning
                                    

"Yeter!" diye mırıldandım. Lakin sesim öyle kısıktı ki duyamadım. Derinden, çok derinden gelen bu ıstırap dolu ton kulaklarımda derin kesikler bırakarak kayboldu.

Şeytanlarım susmadı. Her biri ayrı ayrı maskeler takmış bu şeytanlar bana bakıp sırıtıyor, ellerindeki bıçakları, yüzlerindeki sinsi ve hoyrat gülüşle bileyip zihnimin duvarına sinmiş bana doğru geliyorlardı.

"Yeter artık!" diye bağırmayı denedim bir kez daha. Gözlerimi sıkıca yummuş kesik nefeslerimin arasında soluklanmaya çabalıyordum.

Şeytanlarım bana yaklaşıyordu. Kafatasımın içindeki organda olağandışı bir savaş yaşanıyordu. Birini, binlercesine katmış Şeytanlarım üzerime üzerime geliyor, ellerindeki bıçakları bana gösterip sırıtıyordu.

En acısı da bu şeytanların tanıdık olmasıydı. Kimisi annemin suretindeydi. Yüzünde hüzünlü, ağlak bir ifade taşıyor lakin elindeki bıçağa baktıkça o ifadesi dağılıp düşman kesiliyordu. Kimisi Murat'ın suretinde yüzündeki acımasız düşle bıcağı bana kaldırıyor sonra kahkaha atarak geriye yalpalıyordu. Kimisi Arzu'ydu. Kimisi Lale oluyordu. Kimisi Umut'tu, alaycı bir ifade ile beni izliyordu.

Sonra onu gördüm. Elinde diğerleri gibi bir bıçak taşıyor, en arkada durmuş yüzündeki anlaşılmaz ifade ile beni izliyordu. Duruyordu.

"Yiğit?" diye seslendim ona. "Yiğit, kurtar beni." sindiğim duvardan ellerimi kaldırıp ona uzattım. Ellerim kapkara, yara bere içindeydi. Yer yer çatlayan dudaklarımı ıslattım bir kez.
Şeytanlarım üstüme doğru ilerlerken sesler susmuyor, kahkahalar kafamın içinde yankılanıyordu. Ben hâlâ elimi ona uzatıyor, beni kurtarması için yalvarıyordum.

Sonra Yiğit, şeytan kalabalığın yarıp bana ilerledi. Göz yaşlarım görüşümü bulanıklaştırırken muhtaçça elimi ona uzattım. Tam önümde durdu. Kollarımı bacaklarına sardım. Yüzümü dizlerine gömdüm. Şeytan kalabalığı susmuştu.

Yiğit, ellerini enseme attı. Ensemdeki saçlarım terden sırılsıklamdı..
"Yiğit." dedim yorgunca. Ne var ki o, elindeki bıçağı sırtıma sapladı.

"Hayır!" kalbim göğsümü delice döverken belimi yasladığım yatak başlığından ivedi bir şekilde ayrıldım.
"hayır, hayır, hayır!" deli gibi ağlıyor, bağırıyordum. Nefeslerim boğazımda tökezliyor, boğulacakmış gibi oluyordum.

Odanın ışığı yandı. Işık, ağlamaktan kızarmış gözlerimde elektriksel tınılar bırakırken hızlı hızlı soluyordum. Ellerim, istemsiz bir şekilde kollarımı bulmuş, beni korumak istermiş gibi sıkıca göğüs kafesimde çaprazlanmıştı.

"Hazel?" dedi tanıdık ses. İçimde kıyametler kopuyor, biri sanki kalbimle top oynuyordu..

Yanıma geldi. Elleri çenemi buldu. Yatağın beyaz çarşafında panik bir şekilde dolanan bakışlarımı zorlukla ona çevirdim. Endişe dolu bakışları yüzümü incelerken bir kez daha adımı seslendi. Çenemi serbest bırakan elleri bana uzandı.

Zihnimde canlanan bıçaklı eli, sırtımı bir kez daha delerken, ensemden tüm omurgama yayılan ürperti ile ondan hızlıca uzaklaştım.

"Yaklaşma bana! Uzak dur benden!" bana uzanmak için uzattığı elleri havada asılı kalırken şaşkın bakışları yüzümü turluyordu.

"Hazel? Ne oldu?" şaşkınlık sesini ele geçirirken yatakta sanki mümkünmüş gibi ondan daha uzağa kaçmaya çalışıyordum. Zihnimde defalarca sırtıma bıçakları geçiriyor, aklımı yitirmiş gibi hissediyordum. Nefeslerim içimde yumak olup büyüyor, göğüs kafesimi sıkıştırıyordu.

"Hazel?" dedi bir kez daha. "Ne oldu güzelim, kabus mu gördün?"

Lakin durulmuyordum. Aklım beni terk etmiş, kapkaranlık bir zindanın ortasında öylece bırakmıştı. Gerçeklik ile düşsellik arasındaki sınırı koyamıyordum. Karşımda duran Yiğit, gerçek olan Yiğit miydi yoksa elindeki bıçağı zihnimin koridorlarında defalarca sırtıma geçiren o sinsi şeytan mıydı, bilmiyordum.

Özel 'Asi'stan Where stories live. Discover now