|14|•Yeniden

66.6K 2.2K 90
                                    

"öhöm öhöm." Yiğit, yalandan boğazını temizlediğinde Murat, belimdeki ellerini hızla çekti. Kaşlarımı çatarak Yiğit'e baktım. Burada ne işi olduğunu sorar bir biçimde ona baktığımı fark ettiğinde "Şirkete gittim ve senin hasta olduğunu, apar topar hastaneye getirildiğini söylediler." dedi. Sesindeki endişeyi duyabiliyordum. Ayrıca nefes nefeseydi ve alnı boncuk boncuk terlemişti. Bu hareketlerine anlam veremedim.
"İyi misin Hazel?" diye sordu adımları yanıma yaklaşırken.
"İyim." dedim kısaca. Onunla konuşmak istemiyordum. Yüzünü görmek bana acıdan başka bir şey vermiyordu.

Murat yanımdan kalktı. Rahatsız olduğunu buruşturduğu yüzünden anlayabiliyordum. Yiğit'in de Murat'tan bir farkı yoktu. İkisi birbirine bakarken annem içeri girdi. Bir bana bir Yiğit'e döndü bakışları. 'Onun burada ne işi var' der gibi baktığında başımı sallayarak bilmediğimi ima ettim.
Yiğit annemin geldiğini fark ettiğinde kapının önünden çekildi.
"Biraz konuşabilir miyiz, Hazel?" Yiğit, yalvarırcasına gözlerimin içine bakıyordu. Aramızdaki bu şeye isim veremiyordum. Onu sevdiğim doğruydu. Ama onun için ne ifade ettiğimi bilmiyordum.
Annem sorarcasına bana baktığında gözlerimi kırparak onayladım.
Bunun üzerine Murat'a seslendi.
"Oğlum, gel biz biraz hava alalım dışarıda." Murat, bakışlarını bana çevirdiğinde sorun olmadığını belirtircesine gülümsedim. Gitmek istemediği her halinden belli oluyordu ama anneme de bir şey diyemiyordu.

Annem ve Murat odadan çıktığında Yiğit, yatağın ucuna oturdu. Bakışlarım pencereden parlak gökyüzünü izlerken ikimiz de ne diyeceğimizi bilemiyorduk. Her defasında ilk adımı ben attığım için bu defa susmam gerektiğine karar verdim. Çünkü ona doğru attığım her adımda canımın yanmasından başka bir şey olmuyordu.
"Hazel..." dedi, dikkatini üzerime çekmek adına. Lakin ona bakmadım. Bakamadım daha doğrusu. Dün olanlar hâlâ zihnimde taze bir yara gibi duruyordu. Onulmaz bir yara gibi.
Elleri, küçük elimi avuçlarının arasına aldı.
Şaşkın bakışlarımı ona çevirdiğimde gözlerinin kızardığını fark ettim.
Elimi çekmek için hamle yaptığımda sımsıkı tuttu, bırakmadı.
"Ne yaptığınızı sanıyorsunuz, Yiğit Bey?" söylediklerimi umursamadığı belliydi.
"Benim yüzümden bu haldesin değil mi?" sorduğu soru ile gardım düşerken gözlerimi gözlerinden ayıramıyordum.
"Dün olanlar..." sözünü kestim.
"Sizinle alakası yok. Sadece üşüttüğüm için buradayım." Dün olanları duyacak gücüm yoktu. Bunu anlamış olacak ki devam etmedi.
"Nasıl hissediyorsun?" diye sordu onun yerine. Şaka yapıp yapmadığını anlamak için yüzüne baktım. Gerçekten bu soruyu sormuş muydu?
"Nasıl hissettiğimin ne önemi var?" elimi zor bela avuçlarından kurtardım. "Sizin için bir hizmetçinin hisleri önemli olmamalı, Yiğit Bey." Başını eğdi. Pişman olacağını elbette biliyordum. Lakin söyledikleri de yaptıkları da sineye çekilecek gibi değildi. Bir müddet yüzünü görmek istemiyordum. Çünkü onu sevdiğimi kabul ettiğimden beri kendimi kaybetmiştim. Değişiyordum ve bu hiç hoşuma gitmiyordu.
"Dinlenmek istiyorum. İzin verir misiniz?" başını salladı. Oturduğu yerden kalkıp bir süre yüzümü inceledi. Bir şey söylemesini bekledim ama söylemedi.
"Peki." dedi yalnızca. Odadan çıkmak için kapıya ilerledi. "İyileştiğin zaman konuşacağız." son söylediği ile ona şaşkınca bakarken kapıdan çıkıp gitti. Bu adam birgün beni delirtecekti.
***
Akşam güneşi son demlerini yaşarken doktorum Özlem Hanım odaya girdi.
"Nasılsın bakalım, Hazel?" samimi bir şekilde gülümsediğinde minnetle ona baktım.
"Çok iyim. Teşekkür ederim." Özlem Hanım elindeki dosyaya baktı. "Ateşin normale döndü. Birkaç ilaç yazdım, onları kullanırsan daha iyi olacaksın." daha sonra anneme döndü. "Hastamız taburcu olabilir, geçmiş olsun." Annem de teşekkür ettiğinde Özlem Hanım odadan çıkmıştı. Murat, gülümseyerek bana baktı. "E artık eve gidebiliriz." küçük bir kıkırtı dudaklarımın arasından firar etti. "Çok iyi olur Murat. Evimi özledim."

Özel 'Asi'stan Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon