|22|• Kayboluş

55.4K 1.7K 122
                                    

Bölüm Şarkısı : Samida- Rüzgar.
...

*Hazel.

İçimdeki ateşten kurtulabileceğim bir yol yoktu. Kaçmak için yeltendiğim her çözümün sonu hüsrandı.
İnsan kendinden kaçamazdı. İnsan kendi gibi gördüğü birinden de kaçamazdı.
Ben Yiğit'ten ne kadar uzaklaşmaya çalışırsam çalışayım o her saniye karşıma çıkıyordu.
Bir romanın karakterinde belki. Belki okuduğum bir şiirin üçüncü dizesinde. Dinlediğim şarkının melodisinde. Denizdeki dalganın köpüğünde.
Yağmurun ellerinde. Islak toprak kokusunda.
Attığım her adımda ona çıkıyordu yolum. Ben kaybolmayı istesem de o içimden hiç kaybolmuyordu.

Beni bulmuştu.
Peki ben bulunmak istiyor muydum?
Onun gözlerine bakacak cesareti kendimde bulamıyordum.
Beni öldüren o bakışları yüreğim görmek istemiyordu.

"Yaklaşma bana." dedim sedirin kenarına daha da sinerken. Duraksadı. Bir süre yüzüme baktı. Bakışlarında yaralı bir aslanın yardım çığlıkları uluyordu.
Bir damla sol yanağım boyunca iz çizerek çeneme indi. Yiğit, o izi izledi. O iz sanki onun içinde de derin bir çizik oluşturdu. O çizikten akan acı ikimiz arasında bir köprü oldu.

Lakin ben adım atamadım. Adım atmayı çok zaman önce bırakmıştım. Dizlerimde kalkıp yürüyebilecek derman kalmamıştı.
Takatsizdim. Olacaklara tahammülüm şimdiden yoktu.
Beni öylece bırakıp gitmesini istiyordum.

"Hazel?" dedi aramızdaki sessizliği bölerek.
Gözlerimi kaldırıp gözlerine bakmak istedim. Fakat cesaret edemedim. Kalbimin acısı yeterince çoktu ve ben o koyu harelerdeki adını koyamadığım hissi gördüğümde daha da artıyordu.
"Hazel.." dedi tekrar. Sesindeki hüznü kendi içimde hissedebiliyordum.
Cevap vermedim yine. Zaten o da beklemedi.
"Seni çok özledim." derin ve titrek bir nefes aldı. Sertçe yutkunduğunda adem elmasının aşağı inip sonra tekrar yukarı çıkmasını izledim.
"İzin ver sarılayım." söylediği son şeyle birlikte gözlerimi gözlerine diktim. Şaka yapıyor olmalıydı. Bunun başka açıklaması olamazdı.

Küçük, alaycı bir kıkırtı dudaklarımın arasından kaçtı.
"Sarılmak mı?" sinirim bozulmaya başlamıştı.
"Ne hakla sarılmaktan bahsedebiliyorsunuz Yiğit Bey?" dedim ona karşı resmiyetimi bozmayarak.

Yüzündeki o hüzün apaçık ortadaydı artık. Bana yaklaşmak için yeltendiğinde ayağa kalktım. Benim kalkmamla birlikte o da ayaklandı.

"Bana yaklaşmayı aklınızın ucundan bile geçirmeyin Yiğit Bey." dedim kapıya doğru ilerlerken. Dışarı çıkıp hava almaya ihtiyacım vardı. Burada biraz daha durursam sinirden düşüp bayılabilirdim.

"Nereye gidiyorsun?" diye sordu, sedirin üzerinde duran kabanımı aldığımı görünce. Akmak için sabırsızlanan göz yaşlarımı görmezden gelerek kapıya ilerledim.
"Nereye gittiğim sizi hiç ilgilendirmez. Ve..." gözlerimi kaldırıp gözlerine baktım. "Geri döndüğümde sizi burada görmek istemiyorum."

Onu ardımda bırakıp kulübeden çıktığımda göz yaşlarım da akmaya başlamıştı.

...

*Yiğit.

Ne bekliyordum ki? Gözlerini açar açmaz bana sarılmasını mı? Tam bir salaktım. Onu kendime iyice uzaklaştırmıştım. Mavi gözlerindeki o ifade artık bir yabancı olduğumu aşikar bir şekilde belirtmişti.

Kapıdan çıkıp gittiğinde ardından bakmakla yetindim. Beni gördüğü için oldukça şaşırmış olduğunu biliyordum. Bu nedenle biraz yalnız kalması onun açsından da benim açımdan da iyi olacaktı.
İkimizin de zaman ihtiyacı vardı lakin ben kalbime söz geçiremiyordum. Benimle konuşmaya başladığında sesini bu denli özlediğimi bilmiyordum. Mavi gözlerinde çağlayan o huzurlu okyanusa duyduğum özlem tahmin ettiğimden daha çoktu.

Özel 'Asi'stan Où les histoires vivent. Découvrez maintenant