|10|•Yeni Ortak

71.1K 2.5K 363
                                    

Yağmur hızlanmıştı. Üstüm başım sırılsıklamdı. Yanıma indirdiğim topuklu ayakkabıları alarak zorlukla ayağa kalktım. Düşmemek için çabalarken bulanıklaşan gözlerim yüzünden önümü göremiyordum.
Zar zor yola indiğimde yanan sokak lambasının altındaki banka doğru ilerledim. İçimi biraz olsun dökmüştüm. Kabullendiğim gerçek sanki üzerimdeki tüm yükleri almıştı. Benim açımdan bu kabullenmişlik ne kadar doğru, orası tartışılır dostlarım.

Yiğit'i sevdiğimi kendime itiraf etmek kolay değildi. Bu gerçek ortada yokken nasıl yaşayabileceğimi biliyordum. Ama artık onu her gördüğümde eskisi gibi davranamayacağımın da farkındaydım.

Derin bir nefes aldım. Yağmur tüm şiddetiyle yağmaya devam ediyor, damlacıkları yüzümde binlerce yol çizerek kayboluyordu. Ayakkabılarımı giymek için eğildiğimde önümde duran bir çift ayakkabı ile neye uğradığımı şaşırdım. Bu da kimdi? Cüssesi Murat'a göre daha iri duruyordu.
Yine bir serserinin bana musallat olmamasını umarak dua ettim. Şimdi hiç havamda değildim.

Bakışlarım yavaşça siyah ayakkabılardan ayrılarak, siyah pantolonu buldu. Oradan gövdesini, gövdesinden de yüzünü.

Ağzım o şeklinde açılırken elindeki şemsiyeyi benim üzerime tutan ve yağmurdan dolayı ıslanmış adama baktım.

"Yiğit Bey?"
***

İkimizde yan yana oturmuş denizi izliyorduk. Yağmur yağmaya devam ediyordu. Yiğit elindeki şemsiyeyi üzerime tutmuştu. Kendisi ıslanıyordu. Bir süre bunu görmezden gelmeye çalışsam da yapamadım. Şemsiyeyi tutan elini kendime çekerek şemsiyeyi aldım ve ikimizi kapatacak şekilde ayarladım. Zaten ikimiz de sırılsıksamdık. Şemsiyenin varlığı pek bir şey ifade etmiyordu.

Uzunca bir süre susmuştuk ikimiz de. Sessizliği birimizin bozmasını bekliyorduk. Ama benim tahammül sınırım ne yazık ki kalmamıştı.
Derince bir nefes aldım.
"Neden buradasınız?" dedim bakışlarımı denizden ayırmazken.
Başını çevirip bana baktı. Fakat benim gözlerine bakmaya cesaretim yoktu. Kendi kendime yeni kabullendiğim bu gerçeği anlamasından korkuyordum.
"İyi misin?" diye sordu, benim sorumu es geçerek.
Halimin ortada olduğunu düşünüyordum. Bana onca lafı saydıktan sonra bir özür bile dilememiş olan bu adamın iyi olup olmadığımı merak etmesi komikti.
"Bu sizi neden ilgilendiriyor?"
Alaylı bir şekilde gülerek ona döndüm. Kahverengi gözleri doğrudan gözlerimi buldu.
"Ayrıca burada olduğumu nereden biliyorsunuz?"
Sinirli bir nefes aldıktan sonra ayağa kalktı.
"Şu an önemli olan bu mu Hazel, seni nasıl bulduğum?"
Elimdeki şemsiyeyi sinirle yere fırlatıp ayağa kalktım. Tahammülüm kalmamıştı. Ağlamaktan kızaran gözlerimin şimdi de sinirden kıpkırmızı olduğuna emindim.
"Tekrar soruyorum Yiğit Bey, neden buradasınız? Ben hizmetçiliğinizi bırakalı iki hafta oldu." Sözlerim üzerine daha da sinirlenerek ellerini ıslak saçlarından geçirdi.
"Öğlenki halin neydi öyle?" diye sordu, sesindeki öfkeyi bastırmaya çalıştığı ortadaydı. Allah'ım şu an neyin içindeydim ben? Eski patronum resmen bana hesap soruyordu!
"Bunun sizi ilgilendirdiğini düşünmüyorum." Arkada, park ettiği siyah arabasını gösterdim. "Şimdi gidebilirsiniz?

Banka bıraktığım çantamı alarak arkamı döndüm ve sinirden yeri delercesine attığım adımlarla ilerlemeye başladım. Ama ne yazık ki kolumu saran parmaklara adımlarım ileriye gidemedi. Gözlerimin dolduğunu hissediyordum. Bu kadarı fazlaydı artık. Bana hesap sormaya hakkı yoktu. Ben artık onun çalışanı bile değildim. Kendisini hâlâ patronum sanması komikti.

Gözlerimi kolumu tutan eline diktim. Kurtarmak için çekiştirdim ama benden kat be kat güçlü bir adamdı ve bu hareketim beyhude bir uğraştan fazlası değildi.
"Siz kendinizi ne sanıyorsunuz?" sinirden gözüm dönmüştü ve söylediğim kelimeleri dahi düşünemiyordum.
"Artık patronum değilsiniz, unutuyorsunuz galiba?" Sustu. Verecek bir cevabı bile yoktu. Ağlamamak için derin bir nefes alarak ona baktım.
"Bakın Yiğit Bey, yaptığınız o ağır ithamdan, onca hakaretten sonra istifa dilekçemi verdim. Siz de onayladınız. Çalışanınız olduğum zaman da bile nasıl olduğumu bir kere bile sormayıp şimdi bunu merak etmeniz ucuz bir hareketten fazlası değil. Şimdi beni rahat bırakın ve o çok sevdiğiniz işinizin başına dönün, yeni asistanınızla birlikte."
Sinirden sesim titrerken zar zor konuştum. Yüzüm yanıyordu ve içimde ona sayıp dökmek istediğim binlerce cümle vardı.
" Ayrıca nasıl olduğumun sizi ilgilendirdiğini düşünmüyorum. Siz kimsiniz ki?
Söylediğim son cümle ile birlikte olduğu yerde kalakaldı. Konuşmaktan nefessiz kaldığım için sık soluklar alıp veriyordum. Yüzünü anlamlandıramadığım bir hüzün kapladı.  Kolumu tutan eli yana düştü. Gözlerini yere dikerken "Ben kimim ki?" diye mırıldandı kendi kendine.

Özel 'Asi'stan Where stories live. Discover now