21.Bölüm: ''Yarayı Sarmayan Bant"

En başından başla
                                    

''Biliyorum,'' dedim düz bir sesle. ''Ama gerçekten gitmem gerek. Yani bunu ben de istemiyorum ama...''

''Neyi?'' diye sözümü kesti kuyruğuma basar gibi. Gözlerimi kaçırırken güldüm. Üzerime geldi. ''Külkedisi olmayı tabii ki, başka neyi olacak ya?'' diye homurdandım.

Güldü. ''Sen ve salağa yatmak... On numara ikili.''

''Sen ve egon,'' dedim ona bakarken. ''Berbat bir ikili.''

Elini yüzümden indirirken dudaklarını ıslattı ve derin bir nefes alıp verip, ''Sen ve ben?'' diye sordu ardından.

''Kedi ve köpek,'' deyiverdim.

Bana dümdüz baktığında kafamı koyduğum yerden kaldırıp dudaklarımı ısırdım ve serbest bırakıp tekrar ettim. ''Evet. Kedi ve köpek gibiyiz. Sence de öyle değil miyiz?''

Birkaç saniye bekledi ve sakince soluklanarak yüzünü bana çevirdi. Bunu yok sayacak gibi durmuyordu. ''Evet öyleyiz,'' dedi gözleri kısılırken. ''Ama hiçbir kedinin, daha önce bir köpeği öptüğünü görmedim. Hem de bayağı iyi öpüyordu.''

Gözlerim iri iri olurken kendime mani olamadan koluna vurdum. Şaşırmadı ama koluna bakmayı da ihmal etmedi. ''Ben mi seni öptüm?'' diye sordum hayretle. ''Sen öptün be beni!''

Kendini geri çekerek, ''Bunu inkâr etmedim ki,'' diye mırıldandı. ''Ben kaçak dövüşen bir adam değilim, Neva. Seni öpmek istedim ve öptüm. Sen de beni öptün. Yani ortada sen öptün yok ben öptüm tartışmasına hiç gerek yok. Fazlasıyla boş duruyor o sözlerin.''

''Bak sen şimdiden böyle,'' dediğimde beni susturdu sözleriyle. ''Şimdiden tartışmaya başladık ama bizim tanışmamız bile tartışmalı geçti. Hem,'' dedi rahat bir tavırla arkasına yeniden yaslandığında. ''Kaçmak yok demiştik. Saklanma boş yere. Güzel bir gece olduğunu sen de ben de çok iyi biliyoruz.''

''Ona bir lafım yok zaten,'' dedim ben de arkama yaslandığımda. Saçlarımı geriye doğru ittirdim. ''Ayrıca bu alışkanlık haline gelmeye başladı. Beni evime bırakmak zorunda değildin.''

''Gecenin bir vakti üstelik o andan sonra senin eve tek başına gelmene razı mı olsaydım?'' diye sordu aklı almıyormuşçasına. ''Ayrıca buna alışsan iyi olur. Lafını da etme bir daha. Çok can sıkıcı mevzular çünkü.'' Ona bakmakla kaldım. Hiçbir şey diyemedim. ''Neyse,'' diye toparlandım ardından. ''Annemler çoktan gelmiştir, abim de gelmiştir belki. Ben gideyim.''

Zoraki bir tavırla doğruldu. ''Tamam.'' Sıkıntıyla soluklandı konuşurken. ''Eve gidince mesaj at. Senden mesaj gelene kadar buradayım, biliyorsun.''

Gözlerimi devirdim. ''İyice durum raporuna falan bağladın.''

''Sadece eve gidince bir sorun çıkıp çıkmadığını merak ediyorum,'' dedi üzerine basa basa cümlelerin. ''Bu da gayet doğal bir durum. Seni merak etmemin kötü bir yanı mı var?''

''Kötü bir yanı olduğundan değil,'' dedim omzumu silkerken. ''Buna alışkın değilim.''

''Benimleyken bunlara alışacaksın, Neva.''

''Seninleyken?''

''Hıhım,'' diye baktı gözlerime. Sanki çok az ışık giren karanlık bir odanın içindeydik ve keman sesiyle sarılmıştı bedenlerimiz. Dilimi lâl eden bakışlarının yanı sıra sözleri de hüküm sürüyordu ruhumda. Bir kere o ipin ucunu ateşe vermiştim zaten, şimdi ayağa kalkıp onu ezsem ve ateşi söndürmeye çalışsam ayağım yanar, ip yarım kalırdı ama sonuna kadar yanmasına izin verirsem ip kül olur, yanacak bir ayağım bile kalmazdı. Aslında her türlü canım acıyacaktı. Seyit Ali bana böyle bakarken ona ne diyeceğimi bilememek canımı sıktı. Deri ceketimin kollarını aşağı indirdim. ''İyi geceler, Seyit Ali,'' diye fısıldayıp kapının kolunu açtım. Kapının kolunu açmamla duraksamam bir oldu. Bu çok kısa bir zaman dilimine tekabül ettiğinde kafamı çevirdim ve çabucak yanağından öpüp gözlerine birkaç saniye baktıktan sonra arabadan indim.

NOTANIN ERVAHI (Kitap oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin