10.Bölüm: ''Omurgası Kırılmış Çiçek''

126K 9K 18.1K
                                    

Imagine Drangons - Radioactive

Emre Sertkaya -Minnet Eylemem

Merhabalar. Günler öncesinde size bölümü getirecektim fakat internet sıkıntısı yaşadığımı belirtmiştim. Gerçi hâlâ yaşıyorum ama zar zor artık paylaşmak zorundayım. Keyifle okuyun. Satır arası yorumların hepsini okuyorum he. :')

10.Bölüm: ''Omurgası Kırılmış Çiçek''

Kalbi delik insanlar bile kalpsiz değildi dili çirkinler kadar.
Gözleri görmeyen insanlar bile kör değildi doğruları göremeyecek kadar.
Nefes almayan bir çiçek bile cansız değildi ruhu ölmüşler kadar.
İnsan bu hayatta neyse o olamazdı, olmak istediği şey kadar.

Elinin altındakini değil de, uzanamadığına sarılır hep, ulaşamadığını ister. Yaradılıştan mıdır yoksa hayatın kurduğu kurallardan mıdır bilemiyorum ama kimse olduğu yerde memnun değil bunu görebiliyorum. Olmak istediğim yerde değilim bunu da kabul ediyorum fakat hep daha fazlasına tamah ediyorsam kat ettiğim yolları tekrar tekrar yürüyorum. Bir binayı inşa etmek kolay değil, çatıdan evvel taban gerekir ya ben de öyle yapıyorum. Önce ritimleri ezberliyorum sonra hafızama kazınana kadar tekrar ediyorum.

İyi şarkı söylemek için güzel bir ses yetmez bazen,

Tıpkı iyi bir yemek için lezzetli sebzelerin yeterli olmayacağı gibi.

Önce yürekten gelmeli iş, sonra marifete dökülür eller. Zaten bir şeyi kalpten istersen olur derler. Kalbimden istiyorum,

Kalbim, istediklerimin olmasına meyilli ol zira senden başka güvenecek dalım yok.

Gecenin karanlığı üzerimize tıpkı bir kara bulut gibi çökmüştü. Şehrin sessiz ama ürkütücü tavrı sırtımıza hırka gibi asılmıştı. Kollarımı önümde birleştirdim ve öylece ilerlemekte olduğumuz yere baktım. ''Nereye gidiyoruz biz?'' diye sordum Seyit Ali'ye. ''Geç kalmamam gerekiyor.''

''Evine bırakayım seni,'' diye konuştuğunda kaşlarım çatıldı. Yüzümü yüzüne çevirerek göğsümde bağlı olan kollarımı iki yanıma düşürüp ona dik dik baktım. ''Sen şaka mısın? Beni buraya birilerinden kaçmak için mi çağırdın yani?''

Kafasını hafifçe sola doğru yatırdı. Ay ışığı yüzünün sağına düşerken gözlerinin içindeki yeşil ve kahverengi birleşim derinden hissediliyordu. Oldukça da derin bakıyordu. Ona birkaç saniyeden fazla baktıkça tıpkı bir girdaba girmişçesine çekiliyordum. Bundan hoşlandığımı söyleyemezdim fakat içim de bir hoş oluyordu. Daha önce hissettiğim şeyler olmadığına yemin edebilirdim. Dudaklarında manidar bir tebessüm belirirken mırıldandı. ''Akşam sporu diyelim.'' Daha sonra gözleri bedenimin üzerinde kısacık bir geziye çıktı. ''Gerçi spora pek ihtiyacın yok.''

Sözleri sonrası derhal bir adım öne çıkıp dişlerimi sıktım. Gözlerim olası bir savaşın hazırlığını yapıyor gibiydi. ''Bak benimle oynamaya kalkarsan seninle oynarım! O gözlerin de gezineceği yeri iyi bilsin!''

İşittiği şeyler onu pek şaşırtmışa benzemiyordu. ''Oradan bakınca ne görüyorsun, ne sanıyorsun ki sen beni?'' diye sordu sakince. ''Sana zarar vermem, seninle oyun oynamam bunu aklından çıkarma sakın.'' Ona attığım adıma bir karşılık verircesine bir adım da ondan geldi. Boyum boyuna yakın sayılırdı ama gözlerinin içine bakarken kafamı hafifçe yukarı doğrultmam gerekiyordu. Yüzü, yüzüme doğru yaklaşırken aralık olan dudaklarımı kapattım. Yutkundum. ''Ayrıca,'' diye fısıldadı, erkeksi nefesi tenimi yalarken gözlerini gözlerimin içine sapladı. ''Benim gözlerim nerede gezineceğini çok iyi bilir.''

NOTANIN ERVAHI (Kitap oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin