"Hiç," dedi sadece gözleri kadar yorgun bir sesle. Bana birkaç saniye baktıktan sonra yutkunarak tekrar yola döndü. "Neden sordun?"

"Beni sevmekten vazgeçersen..." derken gözlerimi parmaklarıma indirdim. Aşağı bakınca birkaç damla yaş ellerime düştü. "Bana söyleyebilirsin. Kendini zorlamanı istemem." Konuşurken sesim çatlayınca bir an durup bekledim. "Eğer pişmansan... beni sevdiğin için pişmansan ya da artık pişmansan... bileyim."

"Pişman mıyım?" diye sordu kendi kendisiyle hesaplaşıyor gibi dalgın dalgın. "Pişman olmanın ne anlamı var ki," derken alnı kırıştı. "Aşk öyle bir duygu ki insanı bencil bir piçe çeviriyor," dedi. "Kendi isteklerinin kölesi olup, karşındakine ne olacağını düşünemiyorsun."

Sonra bana baktı yeniden, her an kapanacak gibi duran gözleriyle. Eskiden gördüğüm durgun dalgalar gözlerinin kıyısına vurmuyordu artık. Ya da öfkeli dalgalar çarpmıyordu maviliklerine. Denizin karanlık ve durgun dipleri gibiydi artık gözleri.

"Konu sana olan hislerim olunca ne kadar bencil olduğumu hâlâ anlamadın mı?" diye sordu içinde bastırdığı bir öfkeyle. "Ben senden vazgeçemem ama keşke..." deyip kaçırdı gözlerini. "Keşke sen benden vazgeçsen."


***

Sınıfa girdiğimizde sırasında sessiz sessiz oturan Çınar ile göz göze geldik. Sınıfta yoksunluk krizi geçirdiğim günün ertesi okula gittiğimizde Çınar bizi arabaların olduğu yerde karşılamıştı. Ayaz arabadan çıkar çıkmaz yakasına yapışmıştı öfkeyle. Sevimli arkadaşım Çınar'ı ilk kez öyle kızgın ve öyle cesur görmüştüm.

"Sen yaptın!" diye bağırmıştı Ayaz'a. "Sen bulaştırdın onu bu pisliğe değil mi?"

Biliyordu. Yeni mi öğrenmişti yoksa önceden de biliyor muydu o an anlayamamıştım ama sınıfta geçirdiğim krizin bir yoksunluk krizi olduğunu anlayan tek kişi Çınar olmuştu. Ebru bile hasta olduğumu düşünüyordu sınıftaki diğer herkes gibi.

Çınar'ın Ayaz'ın bağımlı olduğunu ve beni de bağımlı yaptığını anlamasından hatta Ayaz'ın boğazına yapışmasından daha garip olan Ayaz'ın tepkisiydi o gün.

Suç işlemiş bir çocuk gibi başını öne eğip beklemişti Çınar'ın kendisini azarlayıp öfke kusmasını. Yakasına yapışan elleri bile geri itmemişti. Ağzından tek bir kelime bile çıkmamıştı.

Çınar tepki vermeyen Ayaz'ın yakasını bırakıp bana dönmüştü sonra. Bakışları karşısında öyle utanmıştım ki tıpkı Ayaz gibi ben de yere eğmiştim gözlerimi.

"O gün..." derken sesi titremişti Çınar'ın. Gözlerimi tekrar yüzüne kaldırmıştım. Sesi titrese de öfkesini gizleme gereği duymamıştı. "Ayaz sınıfta kriz geçirdiği gün onun bir bağımlı olduğunu anlamıştın değil mi?" diye sormuştu. Dudaklarımı birbirine bastırıp başımı sallamıştım ben de sadece usulca. "Yine de ondan uzak durmadın?" diye sormuştu hayretle. "Seni zehirlemesine izin verdin öyle mi?"

"Çınar..." diyerek arkadaşıma doğru bir adım atmıştım ama elini aramızdaki boşluğa uzatarak benden uzaklaşmıştı.

O günden sonra da Çınar benimle bir daha hiç konuşmadı.

Göz göze geldiğimizde hüzünlü bakan gözlerini pencereye doğru çevirip ellerini giydiği kapüşonlunun ceplerine soktu. Ona hak verdiğim için ben de gözlerimi başka yöne çevirip sırama geçtim Ayaz ile birlikte. Ona arkadaşlığına ihtiyacım var demeye yüzüm yoktu.

Olanlardan bihaber olan Ebru da ikimizin arasında kalmıştı. Ne ben bir şey söyleyebiliyordum ona ne de Çınar. Aramıza giren ani soğukluğa bir anlam veremiyordu ama ben sürekli donuk ve agresif bir ruh halinde olduğum için Ebru da daha çok Çınar'ın yanında olmaya başlamıştı. Olması gerektiği gibi.

***

"Altın Vuruş'a gidelim," dedim arabanın yanına geldiğimizde. Bu son günlerde okul çıkışlarında kurduğum otomatik bir cümleye dönüşmüştü. Ben altında kriz yatan bu cümleyi kuruyordum Ayaz da tepkisiz bir şekilde beni eve değil Altın Vuruş'a götürüyordu.

Mekâna girdiğimizde tüm grup her zaman oturdukları L koltukta oturuyorlardı, başka kimse gelmesin diye kapıya kapalı yazısı asılmıştı yine. Hepsi gülüşerek bir şeyler konuşuyordu kendi aralarında. Engin Ece'yi kolunun altına almıştı ve beraber gülüyorlardı.

Onları gülerken görmek beni eskiden de şaşırtırdı hep ama kendim de bu bataklığa girince daha çok şaşırmaya başlamıştım. Korkmuyorlar mıydı? Sadece kendileri için değil birbirleri için korkmuyorlar mıydı?

Engin ve Ece kriz geçirdiğim gün anlamıştı benim de onlardan biri olduğumu. Doruk zaten biliyordu. Eren ve Can ise onların masasına onlardan biri olarak oturduğumda fazla sessiz kalmışlardı. Hiçbiri iyi ya da kötü hiçbir şey söylememişti sanki tembihlenmişler gibi. Aralarına katılan yeni kurbanı sessizce kabullenmişlerdi sadece.

Ayaz ile birlikte yanlarına geçip oturduğumuzda sözsüz bir selamlaşma yaptık. Ece, Engin'in yanından kalkıp benim yanıma geldi. Eren ve Ayaz bir şeyler konuşurlarken, daha doğrusu Eren anlatıp Ayaz dinlerken, ben de boş boş etrafıma bakınıyordum.

Barın girişinde kapalı yazmasına rağmen kapı açılınca otomatik olarak bakışlarım kapıya döndü. İçeri çekingen tavırlarla kızıl saçlı bir kız girdi. Onu geçmişte çok fazla görmemiş olsam da görür görmez tanıdım. Benimle aynı anda Ece de onu görmüş olacak ki hemen yanımda şaşkınlıkla adını bağırdı.

"Seda!"

Ayaz'a aşık olan ve aylar önce grubu terk edip giden kız...

ZEHİR (1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin