Okula Dönüş

48 4 0
                                    

Sonunda hastaneden çıkabilmiştim. İçimde hep bir huzursuzluk vardı. Ranzayı durdurabilmişken neden basit nesneleri kıpırdatırken bile zorlanıyordum. Kendimi biraz dinledikten sonra akışına bırakmaya karar verdim.

Sosyalleşmeye çalışacaktım fakat benden önce meraklı kızlar davrandı. Sürekli aptalca sorular ile meraklarını gidermeye çalışıyorlardı. Açıkçası hiçbirini cevaplamadım. Bırakalım da biraz zihinlerini meşgul etsin. Sınıfa girene kadar her şey çok güzeldi. İçeri girdiğimde yine aynı ağrılar başlamıştı. En yakın arkadaşımdan beni lavaboya götürmesini istedim. Zar zor varmıştım. Çeşmeye yaklaştığımda gözlerim aynaya kaydı ve beni şoka sokan bir şey gördüm. Burnumdan kanlar süzülüyordu. Onu gördükten sonra sanki biri kafamı arkaya doğru çekmeye başladı. Sebebini bilmediğim bir şekilde kafam titredi ve o sırada baktığım tüm aynalar tuzla buz oldu. Kafamı sağa çevirdiğimde arkadaşım bana bakıyordu. Nasıl olduğunu anlamamış gibiydi, söyleyip içimdekileri döküp rahatlamalı mıydım, yoksa bunu saklamalı mıydım? Ben bunu düşünürken arkadaşımın şüpheli bakışlarına daha fazla katlanamadım ve her şeyi açıklayacağımı söyleyip şimdi derse gitmemiz gerektiğini belirttim. O sırada şokta olduğu için tereddütsüz kabul etti. Sınıfa girdiğimde insanlar bana bakıyordu. Üzerimde kan lekesi varmı diye kontrol ettim ama elim yüzüm düzgündü. Hiçbir sorun yoktu. Anlam veremedim ve yerime oturdum. Biraz sonra hoca içeri girdi. Açıkçası ne benim ne de arkadaşımın ders dinleyecek hali yoktu. Klasik ilk gün selamlaşmalarından sonra hoca derse başladı ama arkadaşım geçirdiği şok nedeniyle odaklanamıyordu. Bir süre sonra hoca arkadaşımın dersi dinlemediğini anladı ve ona konuyla ilgili bir soru sordu. Cevaplayamayacağını biliyordum ama ona cevabı ağzınla söyleyemezdim. O an aklıma yeteneğim geldi ama ne onu korkutmak ne de kendime zarar vermek istiyordum. Sonra aklıma büyükbabam geldi ve risk almaya karar verdim. Arkadaşımın kalemine dikkatlice odaklandım ve kıpırdatmaya çalıştım. Kimsenin görmediğinden emin olduktan sonra cevabı yavaşça defterine yazdım. Kendimi tam kontrol edemiyordum. Sürekli kafam arkaya çekiliyor ve titriyordu. Bunun sonucu olarak yazdığım yazı biraz çivi yazısına benzedi. Neyse ki arkadaşım alışıktır benim kötü yazılarıma, zorlanmadan okudu ve titrek bir sesle cevabı verdi.

Dersten çıktığımızda gözleri parlıyordu. Sanki bu yeteneğe ben değil o sahipti. Benim adıma bu kadar sevinmesi, ona biraz daha bağlanmamı sağladı. Gerçekten de can dostumdu. Bana ilk sorduğu şey bunun bir rüya olup olmadığıydı. İkimizde gerçek olduğunu biliyorduk ama inanmak kolay değildi. Neler yapabildiğimi sordu. Açıkçası bu soru beni biraz düşündürmüştü. Sahi, neler yapabiliyordum? Neler yapabilirdim? Limitlerim var mıydı? Bilmediğimi belirttim ve ardından da ders zili çaldı. Bu seneki öğrencilerin hiçbirini tanımıyordum. Sınıflar karma olmuştu ve ben sosyopat bir kişilik olduğum için daha önceki sınıflarda, diğer sınıflarla kaynaşma gereği duymamıştım. Kimsenin tanımadığı gizemli çocuktum. Fakat bu bilinmezlik çok uzun sürecek miydi?

DoğaüstüWhere stories live. Discover now