“Zeynep, bu davayı yarın öbür gün çözeceksin, öyle ya da böyle bitecek. Ondan sonra ben senin için sıradan bir adamım. Sorun sadece bu dava sürecinde hepsi o! Bu arada ben polislerden haz etmem. Yolum kesişsin de istemem!”

“O niye?”

“Geçmişten gelen bir alışkanlık diyelim. Neyse yani konumun beni de rahatsız ediyor ama bu senin kimliğin. Ben senin işine bağlılığını görüyorum üstelik çok iyi bir polis olduğun da belli. Ben, kendimi bununla yaşamaya alıştırdım. Yani bir polise âşık olmak hayatta en son düşüneceğim şeydi ama yapılacak bir şey yok! Şimdi sen de benimle olmaya kendini alıştıracaksın. Öyle ya da böyle… Çünkü ben hayatından çıkmıyorum. “

“Allah Allah ya! Âşık olmak da nereden çıktı? Daha neler?”

“Öyle! Niye kalkıp gittim, sanıyorsun? Senin de benim de biraz yalnız kalıp düşünmemiz gerekiyordu. İş hayatımı, özel yaşantımı, düşüncelerimi büyük bir düzenle yönetirim ben. Karışıklığa tahammülüm yoktur. İlk kez kontrol edemediğim bir şey çıktı karşıma ve onu anlamaya, ne yapacağıma karar vermeye gittim.”

“Vee…..”

“Geldiğime göre…”

“Anlamıyorsun değil mi? Bu senin karar verebileceğin bir şey değil! Bu iki taraflı ve ben böyle bir şeyi istemiyorum!”

“Peki, tek bir şey soracağım sana! Şimdi gözümün içine bak ve yaşadığımız şeyden hiç etkilenmediğini söyle bana!”

Zeynep, durakladı. İçindeki ödünsüz ve dürüst kadın bunu asla yapamayacağının farkındaydı. Ama eğer yapamazsa Kerem Sayer’e teslim olacaktı. Berbat bir ikilemdeydi! Soruyu soruyla dağıtmak ve zaman kazanmak zorundaydı.

“Ne istiyorsun benden Kerem?”

“Başlangıç olarak yaşadıklarımızı inkâr etmemeni tabi ve zamanla benim duygularımı kabullenmeni.”

“Kerem, bak ben ilişki insanı değilimdir. Böyle bir şeyi bilmem, yürütemem de. İşim de izin vermez, bünyem de. Tamam, seninle bir şeyler yaşadık, çok da güzeldi ama…”

“Ben olsam ‘güzel’le tanımlamazdım.”

“Nasıl yani?”

“Güzel değil, farklıydı olacak. Daha öncekilere hiç benzemeyen, değişik, tanımlanamayan…”

“Her neyse…Yani ben, seninle sürekli bir ilişkiye giremem.”

“Her neyse deyip geçiştirmene izin vermeyeceğim. Şimdi tekrar soruyorum: Yaşadıklarımızdan etkilenmedim, diyebilecek misin?”

Bunu sorarken oturduğu yerde Zeynep’e doğru eğilmişti. Başlarının arasında artık bir nefes mesafesi vardı. Onun bakışlarında gördüğü ama adlandıramadığı bir şey Zeynep’in kalbinin deli gibi çarpmasına neden oluyordu. Konuşursa sesinin çıkmayacağından korktu. “Hayır!” anlamında başını salladı, sadece.

Kerem’in dudakları dudaklarına kapandığında Zeynep, bu öpücüğü ne kadar uzun zamandır beklediğini fark etti. Kendi dudakları da hiç vakit kaybetmeden onun öpüşüne cevap verdi. Kerem’in onu kanepede geriye doğru yatırdığını fark ettiğinde artık konuşmak istemediğine çoktan karar vermişti.

Üzerindeki forma ve eşofman yeri boylamış, kendisi de Kerem’in gömleğini düğmelerini koparırcasına çözüp çıkarmıştı. Öpücükler dudaklarından göğüslerine kaydığında onun dilinin darbeleriyle sertleşen göğüs ucu sızlamaya başladı. Zeynep, dudaklarından bir inleme döküldüğünü fark etti. Kerem’in başını sıkıca göğsüne bastırırken ellerinin değdiği her yerin alev aldığını hissediyordu. 

ARAFTA İKİ KİŞİWhere stories live. Discover now