Tanrı'ya şükür artık hiç umudum kalmadı.

Dış görünüşümde herhangi bir değişiklik yoktu ama içim yanıp kül olmuş gibi hissediyordum. Kahvaltı masasında Merve Abla ile otururken ikimiz de fazla sessizdik. Bu sessizlik her ne kadar işime geliyor olsa da sıkıntılı hâli beni kendi dertlerimden çıkardı bir anlığına.

"Merve Abla iyi misin sen?" diye sorduğumda daldığı düşüncelerden sıyrılıp bana kaldırdı koyu kahve gözlerini. "İyiyim iyi olmasına ama Güven için endişeleniyorum," diye sesini kısarak konuştu. Bir yandan da mutfak kapısını kontrol ediyordu gözleri.

"Neden endişeleniyorsun?" Ben de ona ayak uydurup kıstım sesimi.

Kapıyı bir kez daha kontrol ettikten sonra bana doğru eğildi masanın üstünden. "Dün gece eve çok geç bir saatte geldi. Ben de tıkırtılarına uyandım zaten."

"Saat kaç gibi?" diye araya girdim kalbim birden korkuyla hızlanırken. "Üçü geçmişti," dediğinde rahatladım. Beni görmemişti kimse. Anlatmaya devam etti o da. "Eve sanki birisinden kaçmış gibi nefes nefese girdi. Sordum, köpek kovaladı dedi. "

Güven her ne kadar sinir bozucu bir tip olsa da başını belaya sokacak tipte birine benzemiyordu. Gece eve çok geç gelmişti ama bu endişe duyulacak bir şey değildi bence. Kocaman adamdı.

Merve Ablayı rahatlatmaya çalışarak biraz onunla konuşup evden çıktım okula gitmek için. Ayaz'ın arabasını sokağın başında görünce adımlarımı hızlandırdım. Sabah aynada yüzümü uzun uzun incelemiştim; hiçbir fark yoktu ama sanki Ayaz gözlerime baktığında içime akan zehri görüp korkacakmış gibi tedirgindim.

Arabaya binip okul formasını giymediğini görünce tedirginliğim şaşkınlığa dönüştü. Emniyet kemerimi bağlamadan durup kaşlarımı çatarak onu inceledim.

"Okula gitmiyor muyuz?" diye sordum.

"Sen gidiyorsun," deyip uzandı ve benim bağlamadığım kemerin ucunu tutup yerine taktı.

"Sen?" diye sordum hemen itiraz etmeye hazır bir şekilde gardımı alarak. Bir işler çeviriyordu ve artık öğrenmem gerekiyordu.

"Mezarlıkta bana söylediklerini düşündüm," dedi. Kendine mi kızgındı yoksa yaşananlara mı bilmiyorum ama öfkesini hissedebiliyordum. "Haklıydın. Annem kendi isteği ile gitmemiş olabilir. Annemi çalıştıran pezevenk hakkında araştırma yaptım biraz." Direksiyonu tutan elleri sanki birinin boğazına sarılır gibi sıktı direksiyonu. "Oraya gideceğim."

"Ben de seninle geleceğim!" Düşünmedim bile. Gideceği yer benim için korkunç bir yer olsa da onun için çok daha korkunç olacaktı. Annesinin mezarında bile acı çekerken onu öldürdüğü yerde ona saldıracak anıları düşünemiyordum.

"Gelmeyeceksin tabii ki," dedi hemen o da. Direkt kabul etmesini beklemiyordum zaten. Gerekirse kavga etmeye hazırdım ama onu tek başına oraya göndermeyecektim.

"Yanında olmama asla izin vermiyorsun!" diye sitem ettim. "Korktuğun şey ne anlamıyorum. Söyle bana."

"Gideceğimiz yer tehlikeli," dedi hemen.

"Sen yanımda olacaksın!"

"Orası... senin için fazla kirli bir yer Gamze," dedi sıkıntıyla. "Dünyanın hiç güneş görmemiş yerlerini daha fazla görmeni istemiyorum."

İçimde büyüyen karanlıktan çıkan bir el boğazıma yapışmış gibi boğuldum bir an. Hiçbir şey bilmiyordu. Benim güneşimin çamura bulandığını bilmiyordu.

"Düşündüğün kadar temiz değilim Ayaz," derken ona bakamadım. Gözlerime bakıp da bir şeyleri anlamasını istemedim. "Beni çok zayıf sanıyorsun ama değilim."

ZEHİR (1)Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz