"Ümit Allah'tan Ümitsizlik Şeytandandır.!"

2.7K 168 46
                                    

_____

"Sabrederek ve namaz kılarak yardım dileyin. Şüphesiz namaz Allah'a derinden saygı duyanlardan başkasına ağır gelir...

Bakara suresi/ 45

________

(33. Bölüm)

Keyifli okumalar
...

Ağlamalı mıydım, yoksa sessizce bu hüznü esir düşüp, sessizliğe bürünmeli? Yoksa onları unuttuğum için kendime kızıp, küsmeli miydim... Ne yapmalıydım, kendimle kavga mı etmeliydim yoksa, peki bir işe yarayacak mıydı! Yaptığım hatayı düzeltecek miydi? Hayır! Hiçbir işe yaramayacaktı...

Aileme yapmış olduğumu hatayı geri getirmeyecekti, annem ve babamdan müsaade istememiştim, onları hiç ziyaret edememiştim öyle ki yer yüzündeki en hayırsız evladım. Onlara bir yasin-i şerif okumayacak kadar aciz ve hayırsız...

Lakin vallahi bilerek yapmamıştım ki. 

Ben, ben... Sadece, sadece...

Ne diyebilirim ki, intikam hırsıyla bürünmüş bu doymak bilmeyen nefsime... Evet, ailemi ve beni seven herkesi acımasızca unutmuş; bana karşı besledikleri sevgi, merhamet ve endişelerini görmezden gelmiştim.

Bugün Ateş beni çok şaşırtmıştı. Cihanşah obasından, Deli Kara obasına gelinceye kadar her şey çok iyiydi, hatta düşlerimde gezmesine bile müsaade edemeyeceğim kadar çok iyiydi. Yol boyunca Ateş, Yusuf, ağabeyim, Yiğit ve Mert ile münazaaya tutuldu. Bende, Ahu ve Azra ile yol boyunca sohbet dalıp gitmiştik. Ta ki Ateş'in beni elimden tutup babamın obasına getirinceye dek. Kara obasına gelince küçüklüğe dair ne mazim var ise bir bir gözlerimin önüne gelmekteydi. Gözyaşlarım yanaklarımdan aşağı usul usul akıp giderken, Ateş'in parmakları yanaklarımda gezindi.

Yaş dolu gözlerle, kısılmış ve ne diyeceğini bilmeyen kanadı kırık bir kuş gibi olduğum yerde çırpınıp, diyecek iki kelam arıyordum. 

Ateş, bana sımsıkı sarıldı.

"Şuuş, hiçbir kelam etme sevdiğim.. Ne dediğini bilirim, ne anlatmaya çalıştığını da bilirim. Yüreğinde gizleyip kendine dahi anlatamadığın; deste deste kelamlarını, içinde bir sır gibi sakladığın destanları da bilirim. Ağla, iyice ağla, ağla ki biraz olsun rahatlayasın. Ağla ki yüreğin gözyaşların ile temizlesin. Müsaade et gözyaşların akıp gitsin, imdi ağlama vakti. Ağla eğer ağlamazsan işte o vakit bir hapiste olmaktan hiçbir farkın olmaz, içindeki çocuğu özgür bırakasın ki yüreğin daralmasın."

Ateş'in kollarında küçük bir kız çocuğu gibi hüngür hüngür ağlamaya başladım.

"A-Ateş, o-o onları ç-çok ö-ö-özledim."

Ben ağladıkça Ateş, bana daha çok sarılıp sırtımı sıvazlayıp "geçti küçük yarim geçti" deyip beni teskin etmeye çalışıyordu. En nihayetinde gözyaşlarım dinip Ateş'in kollarından ayrılmıştım. Ateş, küçük bir kızı kollarından bırakırcasına, nazikçe beni kollarının arasından çıkardı ve üzerine bakıp küçük bir kahkaha attı. Şaşkınca ona baktığımda üstünü gösterip bir daha güldü. 

"Vallahi küçük bir kızdan farkın yok küçük zevcem." Dediğinde bende kendimi tutmayıp gülmüştüm, zira Ateş'in üstü gözyaşlarım ile su gibi ıpıslak olmuştu.

Annem ve babamın ortalarına geçip uzun bir vakit öylece kaldım. Haykırmam yahut ağlamam bir şeyleri geri getirmeyecekti, lakin yine de yüreğim durmak nedir bilmez bir çocuk gibiydi, hüngür hüngür ağlamıştım. Annem ve babamın mezarlarının ortalarına geçip; başımdan geçen ne varsa bir bir anlatmış, torağa başımı yaslayıp bir müddet öylece kalmıştım. Birinin omzumdan tutup bir iki defa ismimi söylemesiyle kafamı kaldırıp arkama döndüm.

"OBADAKİ AŞK..." Where stories live. Discover now