"Sen Daha Küçüksün"

2.9K 293 107
                                    

_____

"Sevmek bu kadar güzelse kim bilir sevmeyi yaratan ne kadar güzel..." 

_____________

(17. Bölüm)

Keyifli okumalar.

....

"NEDENİ BENİM ROBERTO! DAHA FAZLA ZEVCEMİ RAHATSIZ ETME.!"

Dur biraz bu, bu ses... Ateş Bey'in sesine ne de çok benzer. Yok canım ya hem ne alaka Ateş Bey! Peki ya az evvel; zevcemi rahat bırak diyen şahıs kimdi peki?

Bu ne cürret!

Sesin sahibine döndüğümde olduğum yerde kalakalmıştım, dünya benim için durmuş, insanlar yok olmuş, yapayalnız kalmıştım şu an karşımda bana tebessümle yaklaşan beyle. Kulaklarım duymaz, gözlerim görmez olmuştu adeta.

"Ateş Bey'im!?"

Neden, neden sadece Ateş Be'yim? Milyonlarca sual var iken neden sadece 'Ateş Bey'im' neden ona; 'siz ne yaptığınızı zannedersiniz, bu ne cürret, nasıl benim sizin zevceniz olduğu konusunda yalan söylersiniz,' neden bunar değilde sadece 'Ateş Bey'im,' çıktı dudaklarımdan, neden?

Ateş Bey, Robeto'ya öfkeyle baktıktan sonra tez bakışlarını bana çevirdi. Ateş Bey ile göz göze geldiğimiz de, şaşkınlığımı gizlemeyerek, Ateş Bey'in gözlerinin içine baktım. Kokmadan, çekinmeden, tamahkarca, hesap sorarca. Öfkeyle gözlerine bakarken, bir anda bir şey fark ettim sanki o karanlık çökmüş gözlerde bir şeyler gizliydi.  Sanki bana bir şeyler anlatmak ister gibi lakin bir türlü söylemezmiş gibi. 

Ateş Bey, yanıma gelip yaptığı hareketle; şuurum bir süreliğine kapanmış, beynim de dört nala kol gezen delice suallerle yapayalnız kalmıştım. Olduğum yerde kalakalmış, dudaklarımdan tek bir kelam çıkmamış, üstüne yetmezmiş gibi hoyrat bir hıçkırık tutmuştu. İmdi yanaklarımın da al al kızarmasını da üstüne eklersek, benden ala çaresiz kimse bulunmaz bir örnekti... Elimi tez yanaklarıma götürüp utana sıkıla onları soğutmaya çalışıyordum, bilsem bana bakıp alaya etmeyecekler hemen şu yerde hazır duran toprağı yüzüm sürerdim.  

Bu ne cürret, bu ne cesaret!

Elini, omzuma atıp önce bana baktı sonra da Roberto'ya. Roberto da, benim gibi şaşkınlığını göstererek, konuşmaya başladı.

"Ha, ha, ha? Bu, bu şaka dimi? Bence şaka, dimi Enda? Sırf seni bırakayım diye söylüyorsunuz bunları?"

"Ne şakası Roberto! Sana şaka yapacak birine mi benziyorum?"

Anlam veremiyordum, Ateş Bey'e ne olmuştu, ne yapmıştılar ona? Yoksa o Gülçiçek Hatun bir şey mi içerdi benden habersiz? Nutkum tutulmuştu  adeta, nefes nasıl alınıyordu, dur biraz boğuluyorum galiba..

Ateş Bey, o naif elleriyle omzumdan sıkıca kavrayıp yavaşça kendine çekti. Yüzüm imdi kızarmaktan patlamasa iyidir. İmdi Ateş Bey'le bir bütün gibiydim, genzimi yakan mükemmel bir koku gelmişti burnuma. Lügatım da kokusunu anlatacak hiçbir kelam yoktu. Lakin anlatmaktan da kendimi alıkoyamıyordum işte. Biraz toprak kokusu, biraz karanfil, biraz menekşe kokusu ve en önemlisi nane ve dişibudak ağacı gibi kokması, pembe karanfil de kokuyordu sanki, hepsi benim en sevdiğim kokulardı. Nasıl bu kadar çok kokuyu bulundurabiliyordu vücudunda. Sahi doğru ya ne vakit Ateş Bey'i görsem dişibudak ağacın altında oturmuş; ya kur-an okur, ya kitap, ya da o ince zarif parmakları bir mürekkebe daldırıp dize dize şiirler yazıyordu. 

"OBADAKİ AŞK..." Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon