"Çarşı Senin Mi Hatun."

4.1K 348 102
                                    

_____

"Ağlamak için gözԁen yaş mı akmalı? Duԁaklar gülerken, insan ağlayamaz mı? Sevmek için güzele mi bakmalı? Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?"   

____________

(8.Bölüm)

Keyifli okumalar...

....

"CİHANŞAH OBASI!"

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

"CİHANŞAH OBASI!"

O'an ne diyeceğimi biledim, kelamlar boğazıma ilik ilik dolanmış şaşkınlığımı bir türlü gizleyemiyordum. Zaten ne dene bilirdi ki? Bir süre olduğum yerde sabitlenmiş, kara kara düşünüp bu çaresiz halime bir hal bulmaya çalıştım, lakin ne yazık ki yine her zaman ki gibi pek başarılı olduğum söylenmez. Azıcık mutluluğumuz vardı o da alt üst olmuştu, tüm sevincim hayallerim boğazımda koca bir hançer gibi takılı kalmıştı. 

Sarı'ya bakmamla tebessüm etmem bir olmuştu, benden daha şaşkın bir demet Sarı'yla karşılaşınca gülmemek elde değildi. Ağzı açık bir bana, bir de Hakan amcaya bakıyordu. Sarı, tüm heybeti ile bana doğru yaklaşıyor yüzündeki şapşal ifade beni öyle öyle bahtiyar etmişti ki az evvel öfke ile ne yapacağımı düşünen ben, imdi Sarı'nın o tatlı simasıyla tüm dertlerimin o kadar zor olmadığını fark ettim. Zira benim öyle dostlarım var ki en zor anımda sırtımı sıvazlayıp kulağıma 'yanındayız' diye fısıldayıp candan öte canlarım var benim. Onlar benim Yusuf'umun dostları, yegane hazinelerim. Sarı, sonunda Hakan amcadan gözünü ayırdığında, elmas gibi ışıldayan gözlerini öyle bir dikmişti ki sanki tüm kabahat bendeydi, büyük bir suç, affedilmeyecek kadar büyük bir hata işlemişim gibi bakıyordu. Sarı, bana öyle bakınca yüzüm anında kızardı. Gerçi bu tek Sarı'ya hususi bir durum değildi, zira şu dünya da hangi insan olursa olsun, bilhassa erkekler yüzüme on saniyeden fazla bakması; yüzümün kızarması için yeter de artar. Kim olursa olsun en ufak şeyde kızarırdı ya. İşte bu huyumu hiç sevmezdim keza direk ifşa olurdum. 

Lakin Sarı ve çok yakın yandaşlarım yanında alıştığım için hemen kızarmıyorlar. Lakin şu kerata ne vakit bu denli baksa anında alev alırdı yanaklarım, ne olacak haylaz herif aynı ağabeysi yoldaşım gibi. Zira şu fani Dünya'da o yakut gözlerin ne eşi ne de benzeri vardı. Öyle bir bakardı ki yüreğime, taa en derine, oracıkta hapsettiğim küçük kızı çıkarırdı, benim konuşmaya dahi cesaret edemediğim çocukluğumla, o oyun bile oynardı. Benliğimi, çocukluğumu.. Şu dünya da daha onun o yakut gözlerine denk biriyle karşılaşmadım. Lakin Sarı... Farklıydı. Elimde büyüdü kerata; bir anne, bir baba, bir abla gibiydim onun için. Yeri geldi arkadaş, yoldaş, dost, yeri geldi en büyük hasım lakin aramızda ki bağ öyle güçlüydü ki, tek Sarı'yla değil burada ki herkesle hususi bir bağım vardı lakin şu karşımda ki baba yiğit gibi duran kerata hariç. Belki de onu bu kadar sevmemin sebebi yoldaşımın gardaşı olmasıydı. Bakışları, sesi hatta gülüşü bile onun gibi, konuşması, gözleri, öfkesi, cenk anında sürekli benim arkamda durması, gizlice gittiğim her yere gelmesi, benim dahi bazen bilmediğim şeyleri bilip bana akıl vermesi, kendime zarar verdiğimde bana deli gibi öfkelenip üç güneş batıncaya dek konuşmaması, herhalde bu yüzden ona karşı bu kadar iyi ve şefkatliydim. 

"OBADAKİ AŞK..." Where stories live. Discover now