Bölüm 80 HELMES İLE CARLOX

Start from the beginning
                                    

L'ehaxi'nin olgunluğunu tüm samimiyetimle tebrik ediyordum. O, harika bir insandı. Almatch'in doğru yoldan şaşmamasını ummaktan başka çarem yoktu.

"Neymiş bakalım Rose'u bu kadar mutlu eden?"

Hepimizin başı aynı anda içeri giren Carlox'a döndü ama ilk ben başımı çevirdim. Onu görmeye dayanamıyordum.

Helmes'e söyleyemediklerim içimden taşıyordu. Bilmiyordu. Carlox'la aramızda geçenleri bilmesi beni Helmes'le nereye götürürdü acaba?

Carlox'un yüzüme sabitlenen bakışları altında yanaklarım al al oldu. Oldu çünkü Carlox neden mutlu olduğumu öğrenmeye çalışıyor gibiydi.

Hiçbir şey demeden L'ehaxi ile özellikle Carlox'un ilgisini çekmeyecek konulardan konuştuk.

Yaklaşık on dakika sonra Helmes'in aşağıya indiğini duydum. Kokan ağır, erkeksi sabununun kokusu ve ıslak saçlarıyla o kadar çekiciydi ki gözlerimi alamadım. Ellerini çırptı, "ee yemekte ne var?" diye sordu neşeyle.

Almatch bir an durdu. Şüpheyle bana baktı ardından da Helmes'e, sonra da bombayı patlattı.

"Siz sevişmişsiniz!"

L'ehaxi," Almatch!" diye bağırdı öfkeyle.

Ben öksürüklere boğuldum. Helmes arsızca güldü. Carlox sadece yüzüme baktı ve dibime kadar girdi.

"Biliyor mu?" diye sordu sesli sesli birden. Ne olduğunu şaşırdım.

Dondum. Hareket edememek de değil nefes bile alamadım.

Bu şekilde değil, bu şekilde olmaz.

Ona tereddütle baktım. "Neyden bahsediyorsun?"

Helmes, "ne oluyor Carlox?" dedi birden sertçe. Keyfi kaçmıştı. Ama Carlox, Helmes'e bakmadı.

"O gece. Helmes'in gittiği gün," dedi gözlerimin içine baka baka. Ah, hayır! "Fiona'nın düğününde hani, hatırladın mı?"

Cevap veremedim. Tek olan şey gözlerimin büyümesi oldu. Hayır! Hayır, beni öldürsün ama bunu yapmasın!

Helmes araya girdi. "Carlox," dedi uyarır tonda ama Carlox hiç de onu duyuyor gibi değildi. Ateş saçan gri gözlerini bana diken Carlox birden gülmeye başladı.

"Yoksa bilmiyor mu?"

"Carlox," dedim sonunda baştan ayağa titreyerek. "Lütfen."

Bu sefer kahkaha attı. "Gerçekten mi bilmiyor?" dedi ve birden ciddileşti. "Anlatsana," dedi zehir saçarak. "Anlat hadi, o gece düğünün arka kısmında biz ne yapıyorduk ha, ağız ağıza?"

Helmes birden Carlox'un yakasına yapıştı. "Yeter! Yeter lan oğlum, biliyorum, anlamıyor muyum sanıyorsun başından beri? Bir kez olsun durmadın Carlox, lanet olsun, bir kez olsun durmadın!"

Carlox, Helmes'in kolları arasında kendini kaybedercesine gülmeye başladı. "Bunu sen mi diyorsun? Onu ilk ben buldum, o barda kim gördü onu, kim saatlerce el ele oturdu onunla orada?"

Helmes'in sırtı dönüktü, yüzünü göremiyordum, tahmin de edemedim. Carlox devam etti.

"Kim Helmes! Sen Rose'u getirin dediğinde ilk kim gitti, kim onu aradı, kim günlerce takip etti, kim onu bu gezegene kolları arasına alıp pamuklar içinde getirdi? Onu okula ilk götüren kimdi, sen onu defalarca reddederken kim gelmesini bekledi? Ben reddeder miydim, varlığını aradım gölgesi senin yanındayken. Fiona ile Oero düğün gecesi sevişmesin diye siz nöbet tutarken Rose'n üzeri açılınca örten de bendim, sen sadece yanında uyumasını bildin. Sen onun odasını yaparken içinde ki eşyaları tek tek, katlaya katlaya yerleştiren de bendim!"

Carlox'un dudakları yaprak gibi titredi. Gri gözleri buğulandı, göz yaşlarını akıtırken arka arkaya kendime kahrettim her defasında. Ben ne yaptım? Ne yaptım da her şeyi bu noktaya getirdim?

"O her gece Fiona için ağlarken, sen sessizce onu odanda dinlerken ben kapısının önünde pusu kurup onunla göz yaşı döktüm. Sen odandayken ben onun bir adım ötesindeydim, peki ya Gaji'ye ilk geldiği zamanlar baygınlık geçirdiği o günler odasında kim kaldı, sen mi ben mi? Ben, Helmes. Zorlama kendini! Sen onu buraya babasını öldürmesi için getirirdin, ben ise aşık olduğum için. Sen burada, evindeyken ben onun çadırında nöbet tuttum. Sen hep vardın Helmes, evet. Hep geldin ama ben hiç gitmedim."

Helmes'in elleri dondu, Carlox'u bıraktı. Yüzünü görmeye korktum. Başımı eğdim. Yere baktım. Daha bugün Helmes'in yanında kumlarda kıvrılan çıplak ayaklarımın ucuna baktım. Bir gölge ayaklarıma düştü.

"Bana bak."

Ah, Helmes. Kaldırmadım başımı, kaldıramadım.

"Bana... bak," derken öfkeli nefesi yüzüme çarptı.

"Helmes," dedim yalvarırcasına.

Eli çenemi tuttu ve zorla da olsa kaldırdı. Kızarmış gözlerim acırken onun kasılmış yüzüne baktım. Ah, Helmes. Ne olur, boş versen. Boş ver, al beni götür buradan. Hiç gitmediğimiz yerlerde kaybolalım, benim acılarım keskin kağıt uçları, bak kesilecek yerim kalmadı. Gitme, bırakma, öldürme. ÖLDÜRME.

Kaşları şekil değiştirirken yutkundu.

"Ne yaptın? Bilmek isterim."

Anlamadım, öylece yüzüne baktım. Başıyla huzursuzca arkayı işaret etti. "O.. tüm bunlar olurken, o bahçede..."

"Karşı koydum," dedim fısıltıyla. Yüzüne baktım, bir şeyler aradım. Anlam yoktu. Boştu ama bir an da acı gördüm. Fiziksel acıyı andıran bir ifade. Daha birkaç saat önce seviştiğim adam önümde eriyordu resmen.

Eli kalktı. Dirseklerine kadar titriyordu. Helmes titriyordu! Eli yavaş yavaş başıma doğru geldi. Ona baktım ne yapacağımı şaşırarak. Helmes yüzüme bile bakmıyordu ve titreyen iri el saçlarımın arkasına ulaştı. Üstün körü okşandı saçlarım sonra da gelişigüzel çekildi el saçlarımdan. Yüzü döndü bana, titreyen elini ne yapacağını şaşırmış gibi uzaklaştırdı ve kapıdan çıkıp öylece gitti.

Gitti. Veda mıydı bu, bilemedim.

MAHKUMWhere stories live. Discover now