Bölüm 40 CAM KIRIKLARI

317 40 6
                                    

Belki anlık bir şeydi ama sanki saatlerce bakışıyorduk.

Kaybettiğim yıllarım, çocukluğum, ağlayışlarım, hıçkırıklarım, yaşadıklarım ve yaşayamadıklarım... Şimdi hepsi karşımdaydı. İki çift yeşil gözün içinde hapsedilmişti.

İlk cinayetimi işlediğim gün babamı bulmuştum. 

En güçlü olduğum gün onu bulmuştum.

Benim hep olmamı istediği insan olduğum an bulmuştum onu. İşte ilk defa beni kadere inandıran olay bu olmuştu.

Ona bakarken kaşlarımın garip bir şekilde aşağıya indiğini hissediyordum. Burnumun kemiği sızlıyordu. Gerçekten sızlıyordu. Kalbim acıyordu. Ellerimle elbisemin ucunu sıktım. Kuvvetlice sıktım. Onun ifadesiz, duygusuz görünen bakışları altında yine güçsüzdüm. Sanki demin o demir parmakları yıkan ben değildim. Sanki bu yaşa tek başıma gelmedim.

Hala beş yaşındaydım.

Karşısında hala küçüktüm ve gittikçe küçülüyordum.

Ağlamak istiyordum. Hem de feryat ede ede. Onun yanındaydı, benim değil!

Bana bir kere bile "kızım" dememişken onu benden korumaya kalkıyordu.

Ona "kızım" diyordu bana değil ama gidip hesap da soramıyordum işte. Nasıl sorabilirdim ki? Onun karşısındayken kendimi kaybediyordum. Herkese karşı gösterdiğim diş karşımda o olunca yok oluyordu işte. Cesaretimin gölgesi bile yerinde değildi şimdi.

Bunca zaman ona babalık yaptı, bana değil. Bana değil....

Neden? Ben ne yaptım ona? Benden babalığı esirgemesini gerektirecek kadar ne yaptım ben? Üstelik küçücük de bir çocuktum. Konuşmayı bile ondan öğrendim. Yürümeyi o öğretti bana, ağaçlara tırmanmayı da... Yüksekten korkmamayı, sonuna kadar gitmeyi, vazgeçmemeyi... Hepsini tek tek sabırla o öğretti bana.

En sevdiğim yeri gözleriydi ama ona bile bakmam yasaktı. Bir tek uyurken izlerdim onu. Hoş, o zaman da gözleri kapalı olurdu ya göremezdim yeşillerini.

Bak işte, karşılaştık şimdi baba. Ne yapacaksın bakalım? Yine kaçacak mısın benden? Yoksa küçükken ağzımdan "baba" lafı kaçtığımda azarladığın gibi azarlayacak mısın beni? Yoksa artık onu bile mi yapmayacaksın?

Bakışlarının benden ayrıldığını acı içinde sezdim. Yere serdiğim bedene baktı. Benle gurur duyuyor muydu acaba? Yüzünde ki ifadeden bir şey anlamak imkansızdı. Ufacık bir minnet duygusu için dilenerek baktım yüzüne. Ufacık bir minnet.

Ama sanki ayrılmamız üzerinden bir yıl bile geçmemiş gibiydi. Hala aynıydı. Hiç yaşlanmamıştı.

Sert yüz hatları biraz olsun yumuşamamıştı. Sanki birazdan eski zamanlarda ki gibi beni sarsarak uyandırıp ona kahvaltı hazırlamamı isteyecekti. Keşke...

Gerginlikle yutkundum. Bana bakıp beni tebrik etmesini istercesine gözlerimi yüzüne diktim. Hadi baba. Başını kaldırdığını fark edince içimde uyarıcı bir mekanizma harekete geçti, dik durmaya çalıştım. Gözlerinin tam içine baktım. Nefes bile almadan, kıpırdaman. Bir heykelden farksız.

Sonunda, "neden yaptın bunu?" diye sordu oldukça kabaca. Yaptığımdan dolayı sinirli değil de daha çok yaptığımı gereksiz bulmuş gibiydi.

"Başımızı belaya sokacak."

Bu Palina'nın sesiydi ama o an bu umurumda bile değildi.

"Özür dilerim," dedim acınacak bir şekilde.

MAHKUMWhere stories live. Discover now