Bölüm 48 DÜĞÜN

387 38 17
                                    

Helmes'e baktım şaşkınlıkla. Bu ne demekti? Fiona'nın hamile olması ne demekti? Helmes duygusuz bir tavırla, "tamam ben koyulduğu gibi çıkartırım," demez mi.

Hepsinin suratına tek tek baktım.

"Hepiniz topluca kafayı mı yediniz? Aklınıza hemen nasıl bebeği aldırmak gelir?"

"Kız haklı. Önce düğün yapmak icap eder."

Hepimizin başı açık kapıdan içeri giren Silvayta'ya kaydı. Oero'ya baktım. Almatch sırtına vuruyordu sırıtarak.

"Gardını al, damat."

                                                                                         ***

Yatakta ifadesiz bir şekilde yatıyordum. Gözlerim tavana dikilmişken aslında düşüncelerim daha da uzaktaydı. Sessizce yutkundum. Uzun süredir aklımı kurcalayan zehir gibi düşünceler beni ele geçiriyordu.

Kafam hayatımın hiçbir döneminde bu kadar karışmamıştı. Ne yapmak lazımdı ya da daha da önemlisi nasıl yapmak lazımdı?

Bir hışımla yatağımda doğruldum. Kalbim neredeyse kulaklarımda atıyordu. Hayır ! Hayır, bunu kabul edemezdim!

Bana ne kadar ömür biçildiğini bilmiyordum ki, nasıl olur da tüm bu süreyi Helmes'den ayrı geçirmeyi göze alarak yaşardım?

Ah, kahretsin. Onu seviyordum! İşin belki de en acı kısmı onunda beni sevmesiydi ve buna rağmen ayrı kalacak olmamızdı.

Helmes'in benim için özenle dizdiği odada aynanın karşısına geçtim ve elimi yavaşça kaldırıp aynaya dokundum. Kendi elimin altında yansıyan ele baktım hüzünle başımı sağa yatırarak.

Burada olmalıydın, benimle olmalıydın.

Biz bile bize engel değilken nasıl olur da uzaklara gidersin?

Bir an elim ateşe değmiş gibi hemen elimi çektim ve birkaç adım geriye giderek aynada ki yansımama korkunç bir şekilde baktım.

Kabul etmiyordum. Son ve kesin kararım buydu. Bir insanın, bir insanı canını verircesine istemesi kaç kare başına gelebilecek bir durumdu ki? Koskoca bir ömürde belki bir defa bile değildi.

Bir hışımla odadan çıktım. Almatch'in odasına koştum. Kapıyı bir anda açmamla hem Almatch hem de Urgaka yerlerinde zıpladı. İkisininde beni görmeleriyle telaşla hareket ettiklerini fark ettim. Dart tahtasını kapatıyorlardı ki birkaç adım atarak yanlarına geldim.

Elimi kaldırdım ve telaşla, "durun," dedim.

                      Bir gün önce...

Fiona'nın incecik ve kırılgan olan sarı saçları ellerimin arasında şekillenmeyi bekliyorlardı ama Fiona'nın aynaya attığı durgun bakışları fark etmemek imkansızdı. Sabahtan beri ağzını bıçak açmıyordu.

Kafasını karıştıran bebek miydi ya da evlilik miydi bilemiyordum. Aslında evlilik hakkında defalarca konuşmuştuk ama bebeği olması söz konusu değilmiş gibi aramızda bahsi açılmamıştı. Fiona bahsetmeyince açıkçası ben de onu konuşturmaktan çekiniyordum.

Düz, sarı saçlarını avuçlarımın arasına aldım. "Nasıl olsun istersin?" diye soruverdim. Bu sadece saç provası olacaktı. Yarın olacak düğün için hangi saçı istediğimize karar verecektik.

Fiona uzun süre tepki vermedi ve en sonunda bir omzunu kaldırdı.

"Sen nasıl istersen."

Dudaklarımı büzdüm. Bu böyle olmamalıydı.

MAHKUMWhere stories live. Discover now